• roger waters'in is this the life we really want albümü lansmanı öncesi, kısa film tadında videosuyla birlikte, yayınladığı 3. şarkısı.

    sound'u ve sözleriyle doygun bir hüznü var şarkının.

    teenage ergenliğinde değil, olgun, çok derin bir isyanı var şarkının mültecilerin geride bıraktıklarına dair.

    genel olarak gitar solosu duyamayacağız anladığım kadarıyla yeni albümde. radiohead ve paul mccartney in de uzun süre prodüktörlüğünü yapmış nigel godrich'ın genel eksisi,* etkisi bu sanırım genel olarak.

    ancak sadece eksisi yok belli. artılarını da hissettiriyor nigel godrich. olgun, eski, ne eksik ne fazla pink floyd sound'una çekmiş gibi roger waters'ı biraz mesela. serbest uçuşta roger waters kendisini göremiyordu zira sanki. * eskiden david-rick-nick, şimdi nigel biraz ona kendisini, müziğini yansıtıyormuş, yansıtmış gibi.

    eski pink floyd sound'unu da bu üç şarkıda yer yer görmek güzel.

    genel olarak ortalamanın üzerinde gidiyor yayınlanan şarkılar. albümün tamamı için 2 haziran'a kadar sabretmek gerekiyor.

    sözleri

    lie with me now
    under lemon tree skies
    show me the shy, slow smile you keep hidden by warm brown eyes

    catch the sweet hover of lips just barely apart
    and wonder at loves sweet ache
    and the wild beat of my heart

    oh, rhapsody tearing me apart

    and ı dreamed ı was saying goodbye to my child
    she was taking a last look at the sea
    wading through dreams, up to our knees in warm ocean swells
    while bathing belles, soft beneath
    hard bitten shells punch their iphones
    erasing the numbers of radon done lovers

    and search the horizon
    and you'll find my child
    down by the shore
    digging a mound for a chain or a bone
    searching the sand for a relic washed up by the sea
  • roger waters'ın niye efsane bir sanatçı olduğunu gözler önüne seren bir başka eserdir. yaş olmuş 73, ses gitmiş ama hiçbir önemi yok. bu kadar güzel beste, bu kadar güzel ve anlamlı sözler.

    en göçmen karşıtı insanı bile biraz yumuşatabilecek seviyededir. aylan bebeği ve yaşanan insan dramını gözerimiz görmüştü ama şimdi kulaklarımız da duydu.
  • açıkçası is this the life we really want albümünden yayınlanan smell the roses ve deja vu şarkılarının sonrasında the last refugee benim adıma bir hayal kırıklığı oldu. çok tek düze giden bir şarkı. keyboard ile mistik bir hava yaratılmaya çalışılmış, ama pink floyd müziğinde gitarı bu kadar geri plana atmak büyük bir eksiklik yaratıyor. yıllardır kullandığı davulcu graham board'un olmayışı da şarkıyı olumsuz etkilemiş.

    the last refugee'nin iyi yanı sözleri. roger waters mültecilerin dramını etkileyici bir şekilde sözlerine yansıtmış. zaten söz yazma konusunda rock tarihinde kendisinin eline su dökebilecek başka biri olduğunu söyleyemeyiz. fakat bu parçadaki vokal performansı, yazdığı sözlerin hakkını verememiş. deja vu'da yaşlanmış sesini sound ile uyumlu kullanmışken, the last refugee'de keyboard önündeki mırıldanma tarzındaki vokali yaşını gereksiz yere çok ele veriyor.
  • (bkz: aylan kurdi)
hesabın var mı? giriş yap