• #30074338 entrysinde çok alındığını sitemli bir şekilde bildiren yazar.
  • hangi filmi izlesem derdine son verebilecek yapıda olan bir gösteridir. canın mı sıkıldı aç izle veya kaliteli müzik mi arıyorsun aç izle yani özetle her halükarda aç izle.. özellikle the phantom of the opera at the royal albert hallversiyonu aşmıştır. umarım bir gün herkes canlı izleme şansını yakalar.
  • bunun filmini izlemis olmak, hikayesini biliyor olmak, soundtrackini defalarca kere dinlemis olmak, hicbir sey ama hicbir sey; broadway'de muzikalini izlerken phantom'un christine'i aynanin icine alip, orkestra phantom of the opera'yi calarken, sislerin arasindan kurek cekerek yasadigi yere goturdugu sahnede tuylerinizin diken diken olmasini, soyle tepeden tirnaga saglam bi titremenizi engelleyemiyor. the point of no return'e girmiyorum bile bak.
  • izlenmesi gereken müzikal. tabi ben filmini izledim (2004 yapımı). süper
    --- spoiler ---

    gerard butler ne güzel bir phantom olmuş öyle
    --- spoiler ---
  • bunun filmini izlemis, soundtrack'ini defalarca dinlemis biri olarak, bu muzikali de gormem gerektigini dusundum ve gecen hafta londra'ya gittim.

    iyi bir tiyatro izleyicisi, az biraz da opera ve bale meraklisi olarak tanimliyorum kendimi. gecen sene viyana'da uc bucuk saat suren, muthis bir bale gosterisi izleyince, simdiye kadar turkiye'de izledigim sahne gosterilerinin hepsinin tirt olduguna karar vermistim. ama the phantom of the opera uzun bir sure bir numaramda kalacak. hicbir sahnesini asla unutmayacagim ve imkanim olursa bir kere daha izleyecegim.

    sunu diyebilirim ki; hicbir sey ama hicbir sey; her majesty's theatre da muzikalini izlerken; phantom'un christine'i aynanin icine alip, samdanlarin birden belirdigi ve sis bulutlarindan yaratilmis nehirin arasindan kurek cekerek yasadigi yere goturdugu sahnede, hele hele bir de dev orkestra phantom of the opera'yi caliyorken, tuylerinizin diken diken olmasini, soyle bastan asagiya saglam bir titremenize engel olamiyor.

    her sahnesi muthisti ama avizenin seyircilerin ustune dogru, salonun ortasina kadar suruklenmesi de en etkileyici anlardan biriydi. su kanallari, dekor degisimleri, sesler, efektler, oyunculuk, kostum ve daha niceleri ile beni buyuledi resmen. yazarken bile tuylerim diken diken oluyor hala. anlatamiyorum...

    bu yuzden de olsa gerek; artik son sahnede icimde biriktirdigim sevinc ve coskudan dolayi dayanamayip aglamama neden olmus muzikaldir bu.

    iki kisi icin 106 pound verdim bu muzikale ama analarinin ak sutu gibi helal olsun. imkaniniz olursa, yapilacaklar listenize bu muzikali izlemeyi de ekleyin derim.
  • dünyanın en güzel deneyimi bu gösteriyi her majesty's theatre'da izlemektir. broadway gösterilerinden çok çok daha kaliteli olduğunu her ikisini de izleyenler rahatlıkla söyleyebilir.

    ilüzyonlar, zarif balerinler, sahne/kostüm tasarımları her biri enfestir. ama en unutulmaz anı benim için; her tarafı yanan mumlarla süslü kocaman şamdanlarla çevrili bir sahnede, dumanlardan yapılan bir su efektinin içinde, the phantom ile christine'in bir kayığın içinde geçişidir. ve yazarken bile hisleri içimde o sahnenin. böyle bir lezzet olamaz.

    ayrıca londra'da müzikal/tiyatro biletlerini gişe yerine tur şirketlerinden alırsanız çok çok ucuza alırsınız. yani bir gösteri yerine kimi zaman 2 kimi zaman 3 gösteri izleyecek kadar karlı olur bu.

    ölmeden önce londra'yı görün ama londra'dan the phantom of the opera'yı izlemeden dönerseniz de gittim saymayın.
  • (bkz: #32920327)
  • yani şimdi opera sanatına ve onun yüce sanatçılarına saygısızlık etmek istemem ama, çıtır bir sarah brightman ve toraman bir michael crawford'un oynadığı şu klip, hatunların efendi adam yerine piç tercihinin teatral ve gotik bir yorumu değildir de nedir sevgili dostlar?

    sarı saçları, iri yarı kalıbı, tombalak suratı, çıkık çenesi ile tam bir lise dö sen benuğa öğrencisi görünümünde olan maykıl'ın, bildiğimiz selin'den, birsu'dan, ezgi'den hiçbir farkı olmayan sarah brightman'a pelerinli melerinli şekiller yaptığı klipte bir adet de mobilet ense modeli uzun sarı saçlı bir piç bulunması hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. zavallı maykıl ne kadar sisli, styx nehirli, kayıklı, gotikli kurukafalı atraksiyon yaparsa yapsın mobilet enseli piçimizin sarah'a performans esnasında iş atmasına engel olamamakta, en nihayetinde ergen siniri tutan maykıl devasa avizeyi sarah'nın kafasına geçirmektedir. klibin başında piçin verdiği buketi ziklemeyen sarah'ın, sonlara doğru toraman maykıl'ın "i am here, inside your mind!" diye tepinmesine aldırmayaraktan sahneden mobilet enseyle kesişmesi sonunu hazırlamıştır.

    maykıl klipten sonra muhtemelen en yakın mc donalds'a giderek bir büyük big mac menü bir de devasa milkshake söylemiş, sümüklerini çeke çeke menüsünü bitirdikten sonra da yolluk olarak chicken burger alıp play station oynamak üzere evine giderken karanlık sokaklarda kaybolmuştur.

    bu klipten öğrenmeniz gereken şudur sevgili dostlar: bir kadına asla ve asla tüm numaralarınızı bir anda kullanmayın. azar azar verin ki bir sonraki atraksiyonu merak etsin. bakın maykıl'a, bir anda dayadı tüm koreografiyi, gizli geçitli ayna, sis, yılan, kayık, pelerin derken elinde hiçbir şey kalmadı, olayın tüm sürprizi bir anda gelip geçiverdi. halbuki mobilet enseli piç öyle mi, önce bi buket çiçek verdi, baktı hatun siklemiyo hiç bozmadı, her performanstan sonra kapıda nöbet tuttu, kapısında belirdi, sahneye gülücük öpücük derken maykıl zik gibi kalakaldı ortada, pelerin melerin hepsi elinde patladı.

    ve siz sevgili genç kızlarımız, bir ergene asla, ama asla ümit vermeyin.

    sanat, içeriği ile, estetiği ile, toplumsal mesajı ile zaman ve mekandan münezzehtir. ben resimhane şatıroğlu, phantom of the opera ile bu evrenselliği yakalamış andrew lloyd webber'a tüm sanatseverler adına teşekkürü bir borç biliyorum.
  • klişe olacak ama filminden çok daha güzel olan kitap. gerçekten. madem müzikalini izleyemiyoruz, filmi izleyelim dedik. beğendim. ama kitabını okumaya başlayınca gaston leroux'nun diline hayran kaldım (her ne kadar orijinal dili olan fransızca ile okuyamasam da). inanılmaz derecede çok fazla bilgi ve karakter geçmişi içeriyor kitap. örneğin filmde sanki raoul, christine'e çat diye aşık olmuş gibi görünüyor, her ne kadar çocukluk arkadaşı oldukları filmde söylense de. kitapta christine'in geçmişi anlatılıyor, raoul ile yaşadığı şeyler, phantom'ın opera çalışanlarına yaptığı tehditler daha fazla ve derin, ve filmde phantom'ın isminin erik olduğundan bahsedilmiyor bile...

    uzun süredir okumaktan ilk defa keyif aldığım kitaplardan biri diyebilirim.

    müzikalini ise annem gençken ingiltere'de izlemiş, aşırı kıskanıyorum.
  • 25. yılı onuruna royal albert hall'da sahnelen müzikalden bir kesit; http://www.youtube.com/watch?v=-ibwt4x84s4
    (bkz: sierra boggess)

    ayrıca, şarap gibi yıllandıkça güzelleşen sarah brightman gerçeğini var ortada.. yanında 5 de hayalet veriyorum; http://www.youtube.com/…ture=player_detailpage#t=75
hesabın var mı? giriş yap