• cogu filminde oldugu gibi gene gemisini kurtaran kaptan misali kevin spacey, bu filmi de izlenebilir hale getirmiştir. kafasini hafif sola yatırıp o mahsun bakışları yok mu..insanın tellerini titremektedir.
    julianne moore beyaz karlar ve newfoundland manzarasıyla kontrast rengiyle oldukça etkilidir. evde huzurlu bir pazar gunu için idealdir. fazlasını beklemeyiniz. oynayan yıldızlar niyetine mutlaka edininiz.stop.
  • guzel ve hos bir film ancak bir seyler eksik sanki. ne oldugunu hala anlayabilmis degilim.
  • yillar once ogrenci yurdumuzun cok eski ve tahta koltuklu uyduruk salonunda izlememe ragmen etkilendigim, soguk ulkelere ve topraklara olan merakimi percinleyen, dvdsi turkiyede de satilan, tekrar tekrar izlemeyi dusundugum film.
  • kevin spacey'nin ne büyük bir sinema oyuncusu olduğunun ufak bir kanıtıdır. en büyük kanıt için (bkz: american beauty)

    bu filmdeki rolüyle 2003'de altın küre ödüllerinde en iyi müzikal erkek oyuncu adayı olmuştur.
  • e. annie proulx‘un aynı adı taşıyan pulitzer ödüllü romanından sinemaya uyarlanan 2001 yapımı film.

    kevin spacey, julianne moore, judi dench ve cate blanchett gibi isimlerin de yer aldığı güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, newfoundland'da (kanada) geçiyor. (en çok brassed off adlı filmdeki rolüyle zihnimde yer eden pete postlethwaite (1946–2011) de gayet ilginç bir oyuncu.)

    film hakkında pek çok şey söylenebilir. ama benim ilgimi daha çok küçük kasaba hayatlarına has yerel ilişkilerin (ya da kültürün) niteliği çekti. öyle zannediyorum ki, modernite (daha pek çok "overrated" fikir ve imaj ile birlikte) şehir hayatını da özendiriyor ve insanlar hayatı yakalamanın ve dünyayı anlamanın yolunun büyük şehirlerde yaşamaktan geçtiğini düşünme eğiliminde oluyorlar. halbuki böyle bir bakış “anlama” fonksiyonuna tek yönlü yaklaşıyor olması itibariyle epey problemli. zira her anlama çabasında, bir anlamaya çalışan (özne), bir de anlaşılmaya çalışılan (nesne) vardır. bu nedenle de, farklı özneler, aynı nesneyi farklı şekillerde algılayabilir, aynı nesneye farklı anlamlar yükleyebilirler. bu durum, özneyi bilmeden nesneyi anlamanın mümkün olamayacağı anlamına geliyor.

    bir insanın dedelerinin yaşadığı yerlere gitmesi, oralarda yaşanan hayatı ve kültürü tanıması, daha önce o yerlerde hiç bulunmamış olsa bile, yaptığı kimi şeyleri neden yaptığı, kimi konulara neden belli bir şekilde yaklaşma eğilimi olduğu konusunda kişiye hayata neden belli bir şekilde baktığı konusunda önemli ipuçları sunabilir. zira kültürü üreten insan olduğu gibi, bunun tersi de geçerlidir, ve kendini ve geçmişini sorgulamayan bir insan, aklına estiğinde “ben öyle yapmayı/düşünmeyi tercih ediyorum” derken aslında bilinçli bir tercihin çok uzağında olduğunu fark edemeyebilir.

    film hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: http://en.wikipedia.org/…i/the_shipping_news_(film)

    kanada yapımı diğer filmler için bkz: http://www.imdb.com/list/bddzo-bnnnq/

    tema:
    (bkz: popüler kültür /@derinsular)
  • bu seneroyu hazırlık ingilizce ödevi olarak versen off topic olduğun için hoca tamamını okumaz bile..

    --- spoiler ---

    ulan shipping news filmin taaa neresinde başlıyor..bu filmin adı olsa olsa ezik adam olur.peh

    --- spoiler ---
  • aşırı bilindik bir konuya, olay örgüsüne ve karakterlere sahip, durağan tempolu-daha doğrusu temposuz (buna geleceğim), dolayısıyla sıkıcı ama daha ötesi başarısız bir film. çok izledik bu filmleri. bir klişe haline geldiler. her şeyde beceriksiz olan bir adam filmin sonunda kendi beceriksizliğinin üstesinden gelmeyi başarır ve hayatını düzene sokar. şu cümleden yüzlerce film yaptı hollywood. lasse hallström'ün kotardığı bu filmse en başarısızlarından. ezik kelimesinin bile yetersiz kaldığı bir elemanla başlıyor film. boktan bir işte boktan bir hayat yaşarken boktan bir kadınla (fahişeyle) evlenir ama boktan hayatı düzelmez, karısı kendisini kocasının gözü önünde becertir, adam sesini çıkaramaz. hayır, bu adama ezik diyemeyiz. zira ezikliğin de sınırı var. böyle bir herif. karısı dışarıda erkeklere verirken adam çocuk büyütür. işte bu herif atalarının yaşadığı ülkeye gider, geçmişini keşfeder, ezikliğini üstünden atar ve film biterken bambaşka birisi olur. hassiktir, gel de inan buna. neyse, sinema inandırmak zorunda değil. zaten sorun da inandırıcılık değil. sorun filmin klişelerle örülü olması, sürekli senaristin önünde olmamız. hatta klişeleri de geç, hikayenin gelişiminde, karakterlerde sorunlar var. mesela fahişeyi tanıyamadan fahişe hikayeden çıkıyor. keza diğer karakterler için de çalakalem bir şeyler yazılmış, bazılarına yazılmamış bile.

    lasse hallström seviyor bu hikayeleri. evet, bu filmi başarılı değil ama kariyerine bir baktığımızda bu türden "sıfırdan başlama" hikayelerini anlatmayı çok sevdiğini görmek mümkün. mesela johnny depp'li gilbert grape filminde de, son filmlerinden yemen'de de (filmlerin isimlerini kısalttım) hep bu "sıfırdan başlama", "temiz sayfa açma", "hayata meydan okuyup kaderi değiştirme" klişelerini kullandığını görüyoruz. bir de tabi farklı kültürler, mekanlar. özellikle kasaba. kendi sinemasının klişeleri bu filminde de mevcut. fakat mesela diğer filmlerindeki etkileyicilik bunda mevcut değil. en azından ben etkilenmedim anlattığı hikayeden. her filmi olduğu gibi bunu da sevenler vardır, olacaktır. ben sevmedim kısacası. hallström daha iyilerini yaptı.

    az daha kadroya değinmeyi unutuyordum. kadrosu hakikaten şahane. kevin spacey ezikten de öte bir rolde filmi tek başına finale kadar götürüyor. rahmetli pete posthlwaite (soyadını yanlış yazmış olabilirim), judi dench, cate blanchett ve jullianne moore aktöre eşlik ediyorlar. aralarından en çok blanchett şaşırtıyor. fahişe rolünde gayet de iyiydi. ama ne yazık ki en fazla 15 dakika görünüp çıkıyor filmden.
  • senaryoyu sıradanlaşmadan çıkaran bazı orijinal sahneleri sayesinde vasatın üzerine çıkmış dram filmi. zaten cate blanchett, julianne moore, kevin spacey ve scott glenn gibi isimleriyle çok iyi bir oyuncu kadrosuna sahip. ama newfoundland açısından the shipping news pek de iyi bir reklam olmamış.
hesabın var mı? giriş yap