• "gel terry gilliam gel terry gilliam bitsin bu hasret burda fanın hayranın filmine hasret" şeklinde türküler söylememe neden olan film...
  • ne zaman gösterilecek, ne zaman buraya gelecek, ne zaman izleyebileceğiz diye sorular sordurtan film. fragmanı izledim. aradım taradım nette hiçbir şey bulamadım.
    sinemalar.com'da 25 nisan olarak belirtilmiş gösterim tarihi. imdb'ye girip bakınca festivaller de geçen sene gösterilmiş. kafam karıştı.
  • bir (bkz: terry gilliam) filmi.. 25 nisan'da gösterme girecek. sabırsızlıkla bekliyoruz.
  • yetmiş üç yaşındaki sıra dışı yönetmenin ustalık eseridir.

    bu entry'nin devamı aşırı derecede spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    efsane filmi brazil'de keskin hatlarla çizdiği bireysel özgürlüğün olmadığı bir geleceği, daha yumuşak kalıplarla vermiş yönetmen; brazil'de sistem dışında kalan herkes anarşist olarak algılanırken, her ne kadar karakter sayısının azlığından dolayı net olmasa da, the zero thorem'de, "sistem", bireylere dayatılan mecburi bir seçim olarak vurgulanıyor.

    karakter sayısının azlığı bir terry gilliam filmini daha akışkan hale getirdiğinden olumlu olmuş denilebilir. 143 dakikalık brazil'e göre 107 dakikalık bu film daha dinamik hale gelmiş, bir solukta bitiyor.

    film, aslında hatasız sistemin "0"a eşit olduğu, bing bang'le beraber normal'den sapma olup, bir hata sonucunda yaşam oluştuğu ve kara delik oluşup bütün gezegenler yok olduğunda hiç bir şey yaşanmamış gibi tekrar normale dönüş olacağı fikri üzerine kurulmuş.

    christopher waltz'ın canlandırdığı ana karakter qohen'in film boyunca varlığının sebebini açıklaması için sabırsızlıkla beklediği telefon hakkında çeşitli görüşler var.

    benim fikrim, insanlar yaşamlarının anlamını çeşitli dinlerde arayıp kendi tanrılarını seçerken, inanmak için bir işaret bekliyorlar. bu bağlamda qohen hala bir işaret (telefon) beklediğine göre, dinsiz olduğu vurgulanmış olabilir. diğer yandan christopher waltz the guardian'a verdiği röportajda esprili bir dille "ben de quentin tarantino'dan öyle bir telefon bekliyorum, ama tabii ki o benim tanrim değil" diyerek herkesin bir otoriteden beklediği telefon olduğuna vurgu yapmış. filmin sonunda otorite tarafından qohen'in yüzüne vurulan öyle bir telefon olmadığı gerçeği de, aslında tüm dinleri insanın inanma ihtiyacının doğurduğu ve sonunda her şeyin sıfıra dönüp yok olacağını belirtiyor.

    qohen bu ilahi telefonu beklerken bir yandan da güzel bainsley ile tanışıyor. her ne kadar bainsley ile tanışması bir partide gerçekleşse de ilişkileri sanal yoldan ilerliyor. bainsley'i qohen'e gönderen de aslında otorite, ve otoritenin amacı gelmeyen telefon yüzünden kaos yaşayan qohen'in hayatını anlamlı hale getirmek. bainsley'in ısrarla beni sevdiğini söyle diye diretmesinin sebebi de qohen'i kendine bağımlı hale getirmek. son görüşmelerinde de bana ihtiyaç duymana ihtiyacım var diyerek bir nevi ufak paradoks yaratıyor.

    bu arada sanal alemde bainsley'e tecavüz edecek derecede saldırgan hale gelen qohen'in, gerçek hayatta bainsley'in "gel beraber uzaklaşalım buralardan" çağrısına cevap veremeyecek derecede ezik olması da kayda değer bir başka konu.

    filmdeki detaylar bir görsel şölen sağlıyor, bireyselliği vurgulayan tek kişilik ufak arabaların trafiği, reklam panolarında kişiye yönelik anında oluşan reklamların belli bir süre haraketli şekilde kişiyi takip etmesi, parkta bulunan envai çeşit yasak tabelaları bu detaylardan aklımda kalan bazıları.

    filmin sonunda itiraf ediyorum ilk defa alkışlama ihtiyacı hissettim. otoriteyle ilişkisi kesilen, telefon beklentisi kalmayan, bainsley'i de reddeden qohen'in, her şey yıkıldığında kendi kaosundan çıkıp, tek başına, bainsley'in kurduğu cennete gitmesi şok bir final olmuş. her şeyden vazgeçip, kaosuna dönmesi beklenirken aradığı huzuru tek başına, kendini mutlu hissettiği tek yerde bulması vurucu kısmı bence.

    --- spoiler ---

    yetmiş üç yaşında bu güzellikte bir film yaparak her türlü övgüyü haketmiş bence terry gilliam.

    eyyorlamam bu kadar...
  • 33. uluslararası istanbul film festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum film. izlemeye değer farklı bir film olduğunu düşünüyorum. bilim-kurgu içeriği üzerinden inanç sorgulamasına kadar giden başarılı bir yapım olmuş.

    --- spoiler ---

    varlık hesapları uzmanı olarak çalışan bir modern dünya insanının yeni bir projede görevlendirilmesiyle başlıyor film. yeni görevinde sıfırı yüze eşitleme görevini başarmaya çalışan ana karakter bu dünyadan kendisini kurtaracak bir çağrı bekleyişi içindedir. beklediği çağrıyı kutsal kitaplarda vaadedilen cennetin çağrısı olarak yorumladım, zira ana karakterimiz olan adam bir kilisede yaşayan inançlı biri. filmin sonunda adam ve yöneticisi arasındaki diyaloglarda inanç üzerinden karşıt görüşlerin çarpışmasına şahit oluyoruz... çağrı gelir mi gelmez mi?

    --- spoiler ---
  • başka sinema sayesinde ankara'da sinemada izleyebileceğimiz film.

    terry gilliam'ın yönettiği, christoph waltz, tilda swinton, matt damon'un oynadığı bir bilimkurgu filmi.

    ben şimdiden datmin oldum.
  • terry gilliam üstadın ellerinden doğma son distopya. her şeye sahip olalım derken, sıfırı nasıl tükettiğimizin ispatı. brazil (1985) ile başlayan, twelve monkeys (1995) ile devam eden ve the zero theorem (2013) ile noktalanan üç filmi arasındaki görünmez bağları şöyle tanımlıyor kendisi; "üç parçalı bir orwellian tablo". ne mükemmel ama!

    gilliam, brazil için "gelecekte yaşayacağımız dünyanın hikayesi" demişti. bu film içinse; "şu an içinde yaşadığımız dünyadan ne anlıyorsam onu çektim" diyor ve ekliyor "artık tüketmek eskisi gibi masum bir eylem değil". basit sorular üzerinden oldukça karmaşık sorgulamalara kapı açan bu filmde, hiçliğin sınırlarında dolaşmayı ve aklımızı karıştırmayı yine başarıyor. nicedir zaten ürettiğimizden fazlasını tükettiğimizi bir yana koyalım, artık ihtiyacımız olandan da fazlasını tüketiyoruz. dünyadaki kara delik de gitgide büyüyor böylelikle, çünkü o da doymuyor bizim gibi. reklamlar, promosyonlar, hediyeler, indirimler... kaçmaz bu fırsatlar! her şeyin fazlasını edin, ve sonra sen de bunların reklamını yap.

    son sürat tüketirken; kendinden "biz" diye bahset, kendini bile çoğalt, sana varoluş amacını açıklayacak, tüm sırları çözecek bilinmez güçler yaratmaya başla, ve değişik değişik inançlar, bağımlılıklar geliştir... tüm bunlar olup biterken ezkaza hayatın anlamını kendi kendine sorgulamaya kalkarsan, varacağın nokta çoktan hesaplandı aslında. sonuç mu?

    "0=%100"

    filmde "management (yönetim)" olarak nitelenen büyük patronun da dediği gibi; "everything adds up to nothing" (her şey, hiçliğe varır).
  • terry gilliam'ın 2013 yılında çektiği, türkiye'de ise 33. festivali ve -25 nisan 2014 itibariyle- başka sinemada gösterime giren bilim kurgu filmi. sıfır teorisi yönetmenin brazil ve 12 maymun filmlerinin devamı niteliğinde. film gelecekte geçiyor. fakat yönetmenin söylediğine bakılırsa diğer iki filmin aksine sıfır teorisi şimdiki zamanı anlatmakta.

    --- spoiler ---

    filmde tüketim toplumuna karşı ağır bir eleştiri söz konusu. insanda ihtiyaçlar* ve hazlar artık kişisel olmaktan çıkıp kişi için toplumsal bir kod haline gelmiştir*. kişi bu kod ile toplum içerisinde farklılaştığını düşünür, fakat çevresindeki herkeste aynı koddan vardır. insanlar toplumsal bir makine tarafından ortaya sunulan şeyleri alırlar sadece, hem bu yapıya tabidirler, diğer yandan da bunu öz benliklerinden gelen bir şey olarak nitelendirirler. yani bir nevi tüketmek kişisel bir zorunluluğa dönüşmüştür, çünkü toplumsal etkinlik ve bütünleşme biçimi, geçerli ahlak, tüketim etkinliğinin ta kendisidir. bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir.

    jean baudrillard'ın tüketim toplumu üzerine söylediği şu sözü de unutmamak gerek: “saf ve temiz bir görünüme sahip olmak isteyen her şey karşıtına dönüşmektedir… iktidarlar ancak bir ölüm simulasyonuna baş vurarak gerçek ölümden kaçabileceklerine inanır.” filmde sıfır teorisi similasyon üzerine kurulu. -gerçi filmde çoğu şey similasyon üzerine kurulu- ve similasyon bir türlü çözülemiyor. patron similasyonu çözmek için onlardan tamamiyle farklı olan ve düzene karşı gelen qohen leth*'ı kullanıyor. zaten filmin sonunda patron sırf qohen'i sistemin karşıtı olduğu için kullandığını itiraf ediyor. peki neden 0 deniliyor bütün bunlara? %100=0. aslında cevabı çok basit; varlık ve hiçlik. var olmak ile hiçlik arasında çok ince bir çizgi var. ve ne kadar farkında olsak da sistemin araçlarından kaçıp tamamiyle organsız bir bedene dönüşmek imkansız. ancak bu yok oluşla mümkün oluyor. zaten qohen leth'in kafasındaki simülasyonda da ve filmin sonunda gördüğümüz üzere o sistem tarafından kullanılıp hiçliğe terk ediliyor. iktidar * zıttını kullanarak ayakta kalmayı başarıyor.

    --- spoiler ---
  • christoph waltz'un yardırdığı, finalinde baygınlık geçirdiğim film. niyetim bok atmak değil ama, noldu lan bitti mi şimdi film dedik. başka sinema'ya teşekkürler.
  • bu film neden türkiye genelinde sadece 6 yazıyla altı sahnede gösteriliyor arkadaş biri bunu bana anlatsın. recep ivedik, utanmasalar bizim evden bile gösterime girecekti. evet türk sinema izleyicisinin bir eşiği recep ivedik. koyum da tur at eşiği.

    sonunda torrentten indirilip izlenecek filmdir.
hesabın var mı? giriş yap