• ülkede tartışılması gereken tek sorudur. evet, biz fakir bir ülkeyiz ve bizim sabah akşam bu sorunun cevabını ve bizi fakirlikten kurtaracak çözüm önerilerini tartışmamız gerek. televizyonlarda konuşan kafaların sabah akşam bu konu üzerine konuşmaları gerek.

    peki biz neyi konuşup tartışıyoruz? başkanlık gelsin mi gelmesin mi?

    20 yıla yakın süredir türk siyasetini takip ediyorum neredeyse hiç kimse şu soruyu gündeme getirebilecek cesarette olmadı. gündeme getirmek isteyenler de ilgi çekmeyi başaramadı. yok mudur ülkenin gündemine şu soruyu taşıyabilecek, insanların her saniye bu sorunun cevabına kafa yormalarını sağlayacak bir babayiğit?

    hayır, bugünün gündemi üzerine çekirdek çitleyip kahvehane muhabbeti yapmak kolay. soru basit: başkanlık gelsin mi gelmesin mi?

    gelsin, çünkü bize müstahak!
  • türkiye' de öğretmen başına 17 öğrenci düşüyor ama dağılımda sıkıntı var ..benzeri durum.
  • sınıf bilincine sahip olmayan ülkelere has bir soru.

    türkiye aslında fakir değil. son derece zengin çünkü bu ülkeye sahip olanlar zengin.

    köle olduğunu farketmeyen, sanki ülkeye sahip olduğunu zannedenler ise sanki ülke fakirmiş de, kendisi de o yüzden sıkıntı içinde zannediyor.

    tekrarlamak gerekirse türkiye fakir değil son derece zengin bir ülke. ama içinde yaşayan insanların büyük bölümü köle pozisyonunda. ama bunun farkında değil.

    orta sınıf denen kalifiye köle sınıfının çöküşü, bugüne kadar bu sınıf besleyen geçici ortamın ortadan kaybolması, eğitimli insana artık ihtiyaç kalmamış olması bu tiyatroya artık bir son verdirmiş durumda.

    bundan çok değil yirmi otuz yıl önce eğitim alarak belli bir yaşam standardı garanti altına alınabiliyordu. böylelikle kölelik durumu halı altına süpürülebiliyordu.

    ama artık sis perdesi iyiden iyiye açılmış durumda. doktoralı işletme mezunları çalıştıkları bankadan eve ancak geceyarısı dönebiliyor. inşaat mühendisleri ustabaşı ile başabaş bir maaşa talim ediyor.

    en büyük işveren olan devlet ancak mülakaattan sonra iş veriyor. bunun anlamı şu: ancak "beğenilirseniz" devlette iş bulabiliyorsunuz. sizin işi beğenip beğenmediğinizi kimse sormuyor. ama başka insanlar sizi beğeniyor veya beğenmiyor.

    *

    sonuç: hızla gelişen şartlar iki eski akımı tekrar günedeme getirecek ve siyasal dengeleri değiştirecek gibi görünüyor.

    biri dini akımlar diğeri ise sosyalizm.

    ama artık çok geç denebilir. çünkü önümüzdeki çağda ne insan emeğine ne de insan aklına ihtiyaç kalmayacak. dolayısıyla alt sınıf insanı elindeki köle olma ayrıcalığını bile kaybedecek.

    gelişmiş ülkeler eskiden eğitimli köle alırdı, göçmenlik mümkündü. artık bu şans da olmayacak. sanal zeka ve androidler aklın ve emeğin yerini almaya başladı bile.

    gelişmiş ülkelerin "vatandaşlık ödemesi" adı altında bir çözüm bulacakları söyleniyor işsizliğe çözüm olarak.

    peki türkiye gibi ülkelerin bunu yapacak gücü var mı yok mu? yapamazlarsa siyasal sistemin eskisi gibi devam etmesi mümkün görünmüyor.

    işte türkiye'nin fakir olup olmadığı bu dönemeçte ortaya çıkacaktır. eğer fakirse, kitleleri bir düzen içerisinde birarada tutması mümkün olmayacak ve parçalanacaktır. ama zenginse halkını en azından aç kalmayacak seviyede tutmayı başaracaktır.

    türkiye zengin, pek çok açıdan kendi kendine yetebilir kaynaklara sahip bir ülke. akıllı bir yönetim bu yeni çağda milyonların kurtuluşu olabilir. ama maalesef bu eğitimsizlik ve kamplaşma nedeniyle halkın doğru yolu bulabilmesi ve örneğin sosyalist bir iktidarı desteklemesi imkansız görünüyor.

    doğa kanunları çalışacak, akıllı olanlar ödüllendirilecek ve aptallık cezasız kalmayacaktır...
  • almanya'nın nüfusu türkiye ile yaklaşık olarak aynı.

    almanya'nın yüz ölçümü türkiye'den küçük neredeyse yarısı kadar.

    almanya'nın iklimi türkiye'den kötü (daha kuzeyde olduğu için iklimi daha soğuk, tarım alanları ve ürün çeşitliliği çok daha dar. türkiye daha sıcak ancak ılıman bir iklim bölgesinde neredeyse her mevsimde her çeşit ürün alınabiliyor.).

    almanya'nın doğal enerji kaynağı olarak sadece kömürü var, petrol-doğalgaz yok. petrol-doğalgaz bulunan ülkelere de çok uzak. oysa türkiye'de kömür'ün yanı sıra az da olsa petrol ve henüz çıkarılmamış da olsa doğalgaz var. üstelik petrol ve doğalgaz üreten ülkelere komşu durumda. almanya bu nedenle enerji sorununu çözebilmek için güneş ve rüzgar enerjisine yatırım yapıyor. ama o konuda da türkiye'nin güneş ışığı aldığı süre de rüzgar potansiyeli de almanya'nın üstünde.

    almanya'nın coğrafi konumu türkiye'den kötü. türkiye iki kıtanın birleşim noktasında olduğundan 2 kıta arasındaki ticareti domine edebilecek bir pozisyonda, bir çok doğal limanı var. öte tarafta almanya'nın meşhur otoyolları bir mecburiyetin ürünü.

    almanya'nın turizm potansiyeli türkiye ile mukayese edilemez.

    almanya'da tatlı su kaynakları çok kısıtlı. içmek için temiz su bulamadıklarından birayı icat etmişler. vs.vs.

    tüm bu dezavantajlarına rağmen almanya'nın kişi başı milli geliri 45.000 dolarken türkiye'nin kişi başı milli geliri 9000 dolar. arada 5 kat fark var.

    aklıma karşılaştırma yapacak başka bir konu şimdilik gelmiyor ama hadi diyelim ki bir iki konuda bizden iyiler. bu bir iki konu 5 katlık farkı açıklayabilir mi? hangi konuda önde ki bu adamlar bunca fark oluşuyor?

    edit1: aşağıda bir yazar arkadaşımız almanya'nın tarım alanlarının türkiye'den fazla olduğunu iddia etmiş. evet yüzde olarak türkiye'de tarım alanı almanya'nın gerisinde ama toplam alan olarak almanya'dan öndeyiz. (almanya'nın tarım alanı 16,7 milyon hektar, türkiye'nin tarım alanı ise 19.8 milyon hektar.)

    edit2: sınır komşularının daha zayıf devletler olması dezavantaj olabileceği gibi avantaj da olabilir. hiç bir komşumuz sınır güvenliğimizi ya da toprak bütünlüğümüzü ihlal edecek kadar güçlü değil. ayrıca zayıf komşu kolayca etki alanına alınıp ekonomik olarak da kullanılabilir.

    edit3: 9.000 dolar diye 2019'un rakamını yazmışım. 2020 rakamı daha da düşük 7.700 dolar.
  • komşu sınır devletlere göre güç paritesi belirlemek tam bir gerizekalı işidir.

    meksika ile abd sınırına bakarsanız sınır komşuluğu gelişmişliği belirlemediğini görürsünüz.
  • google map'den türkiye'yi ve almanya'yı biraz inceleyin. mesela ekilebilir toprak miktarını. anadolu almanya ile karşılaştırınca çöl gibi duruyor. ayrıca iç anadolu'da ağaç yok. almanya'ya göre düz toprak yok. zaten anadolu eğer yüksek nüfusu besleyebilecek bir yer olsaydı biz türkleştiremezdik. bir yerin etnik dengesini değiştirmek çok zor bir şey. ayrıca bizim karadeniz ve akdeniz'in balık fakiri denizler olduğunu da ekleyelim.

    eğer avrupa'nın ticaret yolu buradan geçmeseydi orta çağda da o kadar avrupa içlerine kadar ilerleyemezdik. o para sayesinde merkezi ordu kurduk.

    gezip görmeyenler anadolu bir cennet sanıyor. artı tarafları da var ama bir bütün olarak bakınca pek avantajlı bir coğrafya değil.

    ha derseniz ki bizim yapabileceğimiz ne var? 1980'lerde ecevit tuzların içine iyot koyduruyor. en önemli gelişme bu. bunun gibi yapılabilecek bazı politikalar var. bunlardan daha önemli bir şey yok. diğer laflar "liyakatmiş, yok yapısal reformlarmış yok adalet sistemiymiş, yok üretimmiş" falan. bunlar ezbere sayıklanan beylik laflar. gerçek çare iyotlu tuzda.
  • 80 milyonun yiyeceği ekmeği bir grup harami yediği için.
  • cari açık verdiği için fakir.
    cari fazla veremeyen ülke fakir olmak zorundadır. abd hariç. onun durumu bambaşka.
  • halkın cehalet seviyesiyle alakalı. bakarsanız olan saçmalıklara, cahil olmayan bir toplum şu ana kadar çoktan yeter demişti. ama o da ne, herkes halinden memnun. o zaman oyna devam babacım.
hesabın var mı? giriş yap