• şener şen'in bir memuru canlandırdığı filmi akla getiren kisi. hani şu burnundan düsen gozluklu hali, elinde gazeteye sarılı rakı, kese kağıdında meyve. filmi de animsayamadim, fotografi da bulamadim ama sahne kazinmis beynime.
  • mavi etiketli yeni rakıyı da 35'lik şişeye böldürür, peyniri bakkaldan alırdı. şişeyi kağıda sardırır, kavunu poşede koydurmadan koltuk altında taşırdı. ne güzeldi o abi...
  • ufak rakı => 50tl
    kavun => 10tl (3kg)
    sigara => 10tl
    diğer meze => 10tl
    ===========================
    toplam: 80tl

    memur maaş yükü => (80*100)/2500 => 3.2%,
    asgari ücret yükü => (80*100)/1400 => 5.7%
    bu şartlarda haftada bir anca yapabilir.
  • 1980lerde memur itemi.
  • devlet kadrolarından şutlanacak memurdur. alkol aldığı için toplum zararlısı olarak görülecek, götündeki kıllar ağarmış bir cemaat hoca efendisinin elini eteğini öpmediği için, o ufak rakı ve kavunu alacak parayı devlet memuru olarak kazanamayacaktır.
  • neverland memurudur.

    aktüeli;

    (bkz: ramazan pidesi ve hurmayla işten dönen memur)
  • mesele burada ne rakıdır ne de kavun. mesele burada geçmişe karşı duyulan özlemdir.

    geçmişimiz çok mu refah içindeydi, çok mu mutluyduk? elbette değildik. krizler, medya patronları, batan bankalar, hortumlamalar, işyeri baskınları, enflasyon, dolar-mark... daha neler neler yazılır buraya. bunlara rağmen biz bize idik. ufak şeylerden mutlu olan, daha tevazu sahibi, hala oturup konuşarak bir şeylerin düzeleceğine inanan insanlardık.

    işte böyle pek çokları gibi kendini rakı kavun ile avutan insandır bu memur. dertleri kederleri bunlarla unutur, sabaha yeni umutlar ile uyanırdı.

    hak vereceksiniz, hatırladım diyeceksiniz şimdi; şimdilerde yüzüne bakılmayan kötü renault veya tempra marka araba almanın, üniversiteye evladını zor bela yerleştirmenin tatlı telaşesiydi o günler. mis kokulu ekmek kuyruğuna girmenin, sokakta iş dönüşü sokakta top oynayan, çakıl taşından kaldırımlara seksek çizerek zıplaşan çocuklara eşlik etmek, en basitinden hayaller kurmaktı...

    görünmez eller pençelerini geçirmiş ruhlarımıza, azrail değil ki anında çekip alsın canı. yakıyor, acıtıyor... şairin, "ümidim yılların seline düştü" ya da yazarın, "hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim." demesi gibi acıtıyor. ruh ve zaman eş zamanlı daralıyor, vade azalıyor, ve beklemek... artık öldürüyor.

    özlemlerle, hasretlerle buralardan göçmek değil insanca yaşamak mesele. bu memur arkadaş da sofrasında rakısı, kavunu... bunları umuyordu, kim bilir...
  • 2000' li yılların başında emekli olmuş, sözcü okuru memurdur.
  • yeni yıkayıp ütülediği sofra örtüsünün üstüne özenle hazırladığı mezeleri çiçek gibi yerleştirip yolunu gözleyen bir hanımı vardır. terlikleri hemen kapı girişinde ayağına uzatılır. taş plaktan gelen zeki müren sesi bu sıcak yuvanın daimi onur konuğudur.

    eski güzel günleri hatırlatır.
  • böyle tatlı bir insan tarafından resmedilmiştir.

    http://llcdn.listelist.com/…qcteiencbig-600x450.jpg
hesabın var mı? giriş yap