• ve tanri erkegi yaratti :
    - tanrim neden gokyuzu mavi?
    - cunku ...
    - tanrim neden yagmur yagar?
    - cunku ...
    - tanrim bu agaclar nasil buyuyor?
    - soyle ...
    - tanrim nicin ruzgarda usuruz?
    - cunku ...
    - tanrim..
    - oehh..
    ve tanri kadini yaratti :
    - noldu? sustun? eheh..
  • şöyle devam etmesi gereken cümledir....
    yalnız kalıp canı sıkılmasın diye ardından erkeği yaratmak istedi. tam bitirmek üzereydi ki erkeğin penisini yapmak için çamur kalmadı. erkeğin beyninden bir parça alıp, penisini onunla tamamladı. o gün bugündür, erkeğin aklı şeyindedir derler.
  • tanri once erkegi yaratmis, daha sonra kadini yaratmis,

    bakmis olmamis,

    bunlar da makyaj yaparlar demis...
  • altıncı günün sonunda herşeyi yaratmış tanrı, ellerini yıkayıp çamurdan arıtmaya hazırlanıyordu ki dışarıdan gelen kedi seslerini duydu. ve tanrı gördü ki çamurları henüz kurumuş adem hınzırlık yapıp kedilerin kuyruklarına konserve kutuları bağlamış, onları korkutur. ve tanrı bunu görüp kızdı ve kükreyip dedi :
    - adem, yaramazlık yapma! yaramazlık yaparsan kırarım kemiklerini!
    ve adem duymazlıktan gelip köpeklere taş atmaya koyuldu. ve tanrı kükreyip dedi
    - çok oldun ama sen ! iyi bir cezayı hakkettin. senin şu soldan üçüncü… ve tanrı durdu, fısıldayıp dedi :
    - aklıma daha iyi bir fikir geldi… şimdi görürsün sen!
  • ve tanrı erkeği yarattı.
    şöyle bi uzaktan baktı...
    "daha iyisini yapabilirim"
  • ''tanrı gökyüzünü, güneşi, ayı ve dünyayı yarattıktan sonra canlıları ve insanı yarattı.

    bir parça çamurdan insan biçiminde bir heykel yaptı.

    sonra, yaratmış olduğu ruhları çağırarak bunlardan birini bu insana can vermesi için heykelin başına yerleştirdi.

    çamurdan heykel ağırdı, ruh onu yönetemedi, heykel tökezledi, düştü ve binlerce parçaya ayrıldı.

    ama ruh onun içinde olduğundan en küçük kıymığına kadar bütün parçalar canlandı, dünyanın tüm yörelerine dağılarak daha sonra insanların onlara ‘şeytan’ diyeceği kötü ruhlar haline geldiler.

    tanrı, heykele gerçek bir insan olabilmesi için yeterli yaşam gücünü verememiş olduğunu anladı ve çamurdan yeni bir heykel yaptı.

    bu, ilkinden daha iyi oldu, çünkü üçlü-birliğin tanrısal gücünü içeriyordu;
    yaşam ve huy,
    istenç ve kişilik,
    akıl ve ruh.

    tanrı bütün bu nitelikleri heykele yerleştirince heykel canlandı ve böylece ilk insan doğmuş oldu.

    tanrı, “ bir adam yarattım ama o tek başına dünyayı nüfuslandıramaz.
    ona mutlu olması için bir kadın vereyim “ diye düşündü.

    tanrı kadını yaratmak için
    rüzgarın hızını,
    bulutların gözyaşını,
    yaprakların zerafetini,
    güneşin neşesini ve iç açıcılığını,
    pırlantanın güzelliğini,
    küçük bir kuşun çekingenliğini,
    kumrunun cilvesini,
    tavuskuşunun kendini beğenmişliğini,
    serçenin ince yapısını,
    bir tüyün inceliğini,
    çiçeklerin kokusunu,
    ayın yuvarlaklığını,
    yılanın esnekliğini,
    sarmaşıkların sarılganlığını,
    çimenlerin titreyişlerini
    ve balın tatlılığını aldı.

    bütün bunları birleştirerek bir kadın şekli yaptı.
    heykel canlandığında dünyadaki bütün yaratıklardan daha göz kamaştırıcı, daha cana yakındı.''

    kaynak: yıldız moran arun un ''aşk'' adlı çevirisinden..

    not:
    kadınlığımızı unutturan herkese - kadın, erkek, kim olursa - kapak niyetinedir..
  • - erkek "tanrı yarattı" demedi...
  • ve tanrı erkeği yarattı.
    şöyle bi uzaktan baktı...
    "daha iyisini yapamam ama onun icin bir sorun yaratabilirim"

    (bkz: saka be saka)
  • ve beni niye brigitte bardot gibi yaratmadı sorusunu akla getiren cümle..
  • altıncı gün dolmak üzereydi ve tanrı hala kadını yaratıyordu.
    bir melek çıkageldi;tanrıya “ötekini,erkeği çok daha çabuk yaratmıştın,buna niye bunca zaman ayırıyorsun?”diye sordu.

    tanrı yanıt verdi:

    “çünkü buna çok değerli, çok farklı özellikler katıyorum,” dedi. “örneğin yüzlerce parçadan oluşturuyorum ama yine bir bütün olmasını sağlıyorum. “

    “bu yarattığım bir çok çocuğa aynı anda sarılabilmeli, dünyanın her yerindeki çocukları kucaklayabilmeli. düşen bir çocuğun kanayan dizini de,yaralı bir yüreği de iyileştirebilmeli... ‘

    melek sordu: “kaç eli, kaç kolu olacak?”

    “sadece iki.”

    “iki el, iki kolla mı yapacak bu dediklerini....”

    “hepsi bu değil: kendi yaralarını da kendi sarabilecek. ayrıca günde 18 saat çalışabilir durumda olacak...”

    melek yaklaşıp kadına dokundu... “onu çok yumuşak yapmışsın”

    “yumuşak ama aynı zamanda çok güçlü .gücünü ve kaldırabileceklerini hayal bile edemezsin...”

    “düşünmeyi de bilecek mi?”

    “yalnızca düşünmeyi değil, hem sağduyusunu kullanmayı, aklıyla ve yüreğiyle muhakeme etmeyi, hem de mücadele etmeyi, düşüncelerini savunmayı, sorun çözmeyi de biliyor... bunların yanı sıra, uzlaşmayı da biliyor...”

    melek,kadının yanağına dokundu.eli ıslanınca bu nedir diye sordu.

    tanrı yanıtladı:

    “buna gözyaşı denir.”

    “neye yarar?*

    “kendini ifade etmeye yarar.acıyı, kuşkuyu, aşkı, yalnızlığı, onuru, ama aynı zamanda sevinci ifade etmesine yarar... kadının kendini ifade biçimleri sonsuzdur: o, sevinci , mutluluğu ve aşkı yakalayıp sımsıkı sarılmayı bilir...haykırmak istediği vakit susabilir; sustuğunda cığlığını duyurabilir; öfkelendiği vakit gülümseyebilir, ağlamak isteyince şarkı söyleyebilir, mutlu olunca ağlayabilir, korktuğu vakit gülebilir... o inandığı doğrular için sonuna dek mücadele eder ; haksızlığa karşı savaşır, çözüm yolunu biliyorsa, ‘hayır’ yanıtını asla kabullenmez.”

    “amma çok marifeti varmış!”

    “arkadaşı doktora yalnız gitmesin diye ona refakat edendir.korkan birini gördüğünde, ‘tut elimi korkma’ deyip, elini uzatandır...her düğün her doğum haberine mutlu olandır.tanıdıgı yada tanımadıgı amma kendine yakın bildigi her ölüm haberine kalbi kırılandır. ama yine de yaşamı sürdürme gücünü kendinde bulandır...çocukları daha çok yesin diye “ben zaten toktum” diyendir.. bir öpüş,bir sarılış,bir kucak açışla kırık ya da yaralı bir yüreğin onarılacağını bilendir...”

    “peki bunun hiç mi eksiği ya da yanlışı yok?”

    “hiç olmaz olur mu! var bir hatası: nemenem değerli olduğunu unutur!”

    -4 agustos 2006 cumhuriyet gazetesi zeynep oral-
hesabın var mı? giriş yap