• bugün tipik bir fransız, tipik bir italyan, kısaca avrupalı kahvaltısı olarak bildiğimiz kruvasan+espresso ikilisinin ortaya çıkış sebebi olduğu rivayet edilir.

    osmanlı kuşatması oldukça uzun sürdüğü için, viyana kalesi içindeki halk, doğal olarak yiyecek kıtlığı çekmeye başlamıştır. bir fırıncı, eldeki az kalan unla da, içi boş, lakin görüntüsü nispeten büyük çörekler yapmış, bunlara osmanlı flamasındaki hilal(bkz: croissant) şeklini vererek de; "osmanlı'yı çıtır çıtır yiyeceğiz, bitireceğiz, bizi alamayacaklar" tarzında bir sembol yaratmıştır (kimileri bu çöreklerin kuşatmanın düşmesi sonrasında kutlama için yaratıldığını da söylerler.) croissant ya da kruvasanın hikayesi budur. oradan avrupa'ya yayılmıştır, ancak viyana'da yaratılması sebebiyle, esas ihtişamını yakalayıp meşhur olduğu fransa'da bile kruvasan yapan yerler viennoiserie adıyla anılır.

    gelelim kahveye... bilindiği gibi kahve, orta doğu'ya uzak olan avrupa'ya geç gelmiştir, hatta çoğunluk anca latin amerika'dan gelince kahve içebilmiştir. lakin rivayete göre, osmanlı kuşatmadan geri dönerken, boşuna ağırlık taşımamak için çuvalları ardında bırakmış, kuşatma düştükten sonra ganimet toplamak için (her ordu dönerken arkada az ya da çok şey bırakır) kaleden çıkanlar, kahve çuvallarını bulmuştur. bunu da osmanlı'dan farklı pişirerek imbikten geçirmişler, bu telvesiz kahveyi, bugünkü bildiğimiz espresso tipi kahveyi elde etmişlerdir (telvesiz ve sert). yalnız, bu kahveyi sert bularak içine biraz süt/krema ekleyerek içmişlerdir; ne ilginçtir ki, fransa'da sütlü kahvelere (cappucinodan farklı olarak köpüklü olmayan, süt/krema+espresso tarzında olanlar yani) "viyana usulü kahve" diye satılmaktadır. (fransızlarda da referans verme kavramı gelişkin sanırım.)

    zamanla kruvasan geleneksel bir kahvaltılık olmuş, avrupa latin amerika'dan gelen çekirdeklerle kahveye doymuş, osmanlı'nın viyana kuşatması ile başlayan bu hikaye de burada bitmiş.

    not: bu rivayeti bilmemi sağlayanlara buradan teşekkürlerimi iletirim.
  • avusturya'lıların türkleri sinir etmek için sık sık açtıkları konu. bir avusturyalıyla viyana kuşatmasından konuşmaya başladığınız zaman anlamsız bir böbürlenmeye girerler. güya onların 5 katı olan ordumuz kahramanca çarpışan zavallı köylü viyanalılara yenilmiştir.

    böyle konuşan avusturya'lılara hiç beklemedikleri bir anda birden "böö" diye bağırınca, yüzyıllardır içlerinde kalan korkularının bir an için gözlerinde çakmak çakmak yandığını görürsünüz. bazen de laf arasında "o zaman alamadık ama belki ilerde alırız" dediğinizde emin olun çok sinirleneceklerdir. bu korkuları ve sinirleriyle eğlenmek de size anlamsız bir zevk verecektir. denemenizi tavsiye ederim efendim.
  • viyana'lıları paronayaklığa sevkeden bir harekettir. kuşatmanın ardından şehrin en büyük kilisesinde, görevi türklerin gelişini haber vermek olan bir memuriyet tahsis edilmiştir. 1960'lı yıllarda belediye meclisi kararıyla artık böyle bir tehlikenin kalmadığı gerekçesiyle söz konusu memuriyet kaldırılmış.*
  • europa universalis adlı tuhaf oyunda 151 günde başarıyla sonuçlandırdığım hadisedir. lakin avrupanın kapıları filan açılmamıştır. inşallah sene uefa kupasını alarak bunu başaracağım.
  • askeri, iktisadi anlamda kayıp bir girişimdir. ilki diplomatik üstünlük bağlamında çeşitli faydalar ve psikolojik üstünlük sağlasa da ikincisi bu açılardan da yıkım olmuştur.

    bizim gibi gelişmekte olan ülkeler tarihle ilgili bu gibi olaylar ile övünmeyi pek sever. kanuni'nin alman seferi ve şarlken'e yazdığı mektup gibi. halbuki 200 bin adamın almanya'ya kadar götürülüp hiçbir şey elde edilemeden dönülmesinin hazine üzerinde yarattığı etki yıkıcıdır. biz kanuni'nin şarlken'e yazdığı mektup diye övüneduralım uzun vadede seferin galibi kazanamayacağı savaşa girmeyen şarlken'dir.

    viyana olayına dönersek. viyana dönemin lojistik imkanları göz önüne alındığında alınması ve daha da önemlisi elde tutulması çok zor olan bir hedefti. rome total war ya da age of empires oynamıyorsunuz, geri hizmet birlikleri ile birlikte sayısı 300 bine yaklaşan bir ordudan bahsediyoruz. yürüyecek, yemek yiyecek, su içecek, barınacak.. kullandığı ve bindiği atlar otlanacak. hastalık vb problemler ile uğraşılacak...

    yani bu sayısız etkeni göz önünde bulundurursak ordunun viyana'ya ulaşmış olması bile askeri bir taktik-planlama zaferidir. kara mustafa paşa gerçekten çok zor bir planlama işinin üstesinden başarı ile gelmiştir.

    eğer başarısına başarı katıp viyana'yı ele geçirseydi, türkler bu sefer constantinople gibi bir "ortodoks" şehrini değil, bizzat katolik avrupa'nın başkentlerinden birini düşürmüş olacaktı. bu durumun avrupa'da bir silkinme yaratacağı muhakkak. elbet belli bir süre korkuya neden olacaktı. fakat bu korkunun düşmanı birleştirme olasılığı da azımsanamaz.

    bundan da öte, başkentine ve ordularına mevsimine göre 6 aya varabilen bir uzaklıkta olan viyana'nın korunması ve elde tutulması pek mümkün değil bana göre. zaten azalan göçler neticesinde götürülüp oraya iskan edilecek nüfus bulma sıkıntısı da var. aynı zamanda sana 5-6 ay mesafedeki şehir düşmanlarının burnunun dibinde duruyor.

    şu viyana alınsaydı imparatorluk bambaşka bir yere gelecekti olayına ise hiç katılmıyorum. ne olacaktı alsaydık? coğrafi keşifler mi duracaktı? ingiltere yükselen sanayisi ile yine azametli britanya imparatorluğu'na dönüşmeyecek miydi? kuzeyde rusya'nın yükselişi mi duracaktı? fransız devrimi mi olmayacaktı?

    imparatorlukların yıkılışı bir zaman meselesidir. osmanlı'nın iktisadi yapısı-ekonomisi değişen zamanın gerisindeydi. sırf imparatorluk-toprak felsefesi nedeniyle yıkılmaya mahkumdu. kuruluş döneminde zamanının ilerisinde olan ve kendisine büyük güç katan, askeri anlamda (tımar) avantaj olan toprak sistemi artık dezavantaj yaratıyordu. viyana alınsa dahi ilim, teknik ve sanatta geri kalınmanın önüne geçilemeyecek ve imparatorluk yine yıkılacaktı. milliyetçilik akımı zaten yayılmasını takiben imparatorlukların canına otu tıkayacaktı.
  • kanuni sultan süleyman, 1529 yılının mayıs ayında 75 bin kişilik büyük bir ordu ile viyana'ya sefere çıktı. o yıl, son 10 yılın en yağışlı yazı yaşanıyordu. kanuni, çamura saplanan toplarını geride bıraktı. viyana önlerine de bu koşullar nedeniyle beş ayda ancak vardı. ordusu yıprandı. bu arada viyanalılara takviye geldi ve hazırlıklarını tamamladılar. asker sayılarını iki katına çıkardılar. bu aksilikler olmasa kanuni, büyük olasılıkla viyana'yı almış olacaktı. yazık oldu.
  • " 14.-15. yüzyılların osmanlı balkan fetihleri bir yerde balkanlara yeni bir dinginlik getirmişti ve geleneksel sistemi restore etmişti. bu restorasyon, balkanlarda 14.-15. yüzyıl boyu süren toplumsal değişme sancılarını durdurmuştu. ancak 17. yüzyılda doruk noktasına ulaşan osmanlı gücünün rumeli'de ve özellikle anadolu'da başlayan iktisadi-sosyal değismenin sancıları hoşnutsuzlukla yüz yüze gelmesi fazla gecikmedi. imparatorluk yeniçağ dünyasının değişen şartlarına uyum sağlayamıyor ve devletin arazi rejimi, bürokratik örgütlenmesi, asıl önemlisi askeri düzen büyük sarsıntılar geçiriyordu. 1683'de osmanlı ordularının viyana kapılarına nasıl ulaştığı tarihçilikte çözülebilmiş bir sorun değildir. kuşatmanın gerçekleşmesi ve ilk andaki başarılı gelişmesi, muhtemelen otuz yıl savaşlarının orta avrupa'da yarattığı sarsıntılara, osmanlı ordularının disiplin üstünlüğüne ve avusturya ülkesinin bu vakta kadar idari-askeri bünyesini yenileyememesine bağlıdır."

    kaynak: imparatorluğun en uzun yüzyılı. ilber ortaylı. iletişim yayınları sayfa 61.

    osmanlı'nın elini kolunu sallaya sallaya oralara kadar ulaşmasının bir nedeni de ortodoks-slavlar'dan aldığı gizli destektir. şöyle ki, ruslar, sırplar ve bulgarlar malümumuz olduğu üzre ortodokstur ve katolisizmle sürtüşme içindedir. buna ilaveten ortodoks papazlar ve metropolitler bulundukları yerlerin yöneticileri yapıldıklarından osmanlı'ya tarihten hiç olmadığı ölçüde bağlıdırlar. öyle ki ilerde bulgarlar kendi patrikhanelerini bile kuracaklardır. polonya'nın avusturya'ya yardım etmesi babasının hayrına değildir. giderek artan slav ve türk nüfuzuna karşı bir tepkidir.
  • türkler için rusların sıcak denizlere inme çabası gibi mevcudiyetinde bir ukte barındırır. çok arzuladığımız avrupaya ancak bu kadar sokulabildik.
  • kuşatma başarısızlıkla sona erince osmanlı ordusunun geride bıraktığı toplar avusturyalılar tarafından eritilip viyananın en büyük katedraline çan yapılmıştır.
  • siesta evveli her daim viyana kuşatması'nı analiz etmişimdir, yine edeyim.

    doğal sınırlara henüz ulaşılmadığından olsa gerek [bu 'doğal sınırlar' şeysini de bi türlü anlayamadım ha] viyana'yı da topraklarımıza katıp avusturya-macaristan arşidükünü maaşlı elemanımız konumuna getirmeyi arzulamışız o yıllarda. kocaa arşidük, elinde bordrosu, sıranın kendisine gelmesini bekliyor ki maaşını çekebilsin. gerçekten ziraat bankası kuyruklarında görmek istediğimiz güzel görüntüler bunlar. komünal yaşamın en temel boyutlara indirgenmiş halini, eşitlik ilkesinin tezahürünü görmüyorum diyen çok ayıp eder.

    fakat olmamış. 150 yıllık süreçte iki sefer yüklendiğimiz viyana kapıları geçit vermemiş bizlere. içe dönük bir sorgulama, internal auditing yapıldı mı acaba bu süreçte? ilk yüklenmede büyük tahribat yaratılan viyana kapılarına yeniden bakım-onarım şansının verilmesi için 150 yıl boyunca geriye çekilmiş olmak stratejik bir hata olabilir mi mesela? ilk denemede hava muhalefeti büyük bir engel teşkil etti diyelim veya, arkadaş hiç mi markov chain bilen eleman istihdam etmiyor koca hükümranlık? stokastik bi süreci modellemekten aciz miydik gerçekten? 150 yılda dünya üzerinde meydana gelen teknolojik gelişmeler ne derece takip edilebildi, hangi ebatta entegre edilebildi devlete ki 1683'te "o gece bu sene" diye yola koyulduk? süreçler dokumente edildi mi hakikaten, yoksa "allah allah allah" mı hala?

    her şey bi kenara, viyana'yı alamadık diye fetihe küsmek nedir lan? viyana olmuyosa salzburg var, tirol var, graz var. illa avusturya da şart değil hani, az kuzeyi slovakya, beride çek cumhuriyeti sonra. kalsın viyana, 2 sene sonra alırsın dmi? ama yok, inönü mantığı ya, ya viyana ya hiç. çıkıp da vatan yahut silistre diyecek kadar vizyon sahibi yöneticilerimiz olmamış hiç. birinden birini alaydınız bari. [either/or case]

    sonra da çıkıp merkel'e, sarkozy'e vizyonsuz deyin. önce bi kendimizi sorgulamamız gerekmiyor mu beyler? [btw, "vizyonsuz" diyen grup başkanvekili'ni de öpüyorum burdan, hakikaten sorumlu olduğu 100 kişinin ne olduğuna dair çok yerinde bi done verdi bize]
hesabın var mı? giriş yap