• bir insan en fazla ne kadar salak olabilir ?

    büyük ihtimalle benim kadar falan. cv' deki "ayırt edici yetenekler" kısmına belki "profesyonel geri zekalı" yazabilirim, o derece.

    nereden başlasam...

    akşam saat 10 gibi (ve şu an bunu yazdığım saat 02.38; yani 4.5 saatlik bir zaman diliminden bahsediyoruz) annemi arayacaktım. telefonu elime aldım ve aradım. daha detaylı anlatayım; iphone 4s kullanıyorum ve arama yapınca ses gelmedi, telefonun ekranı dondu. olacak iş değil, gün içinde çalışıyordu ve düşürmedim, ıslatmadım; bir şey olması mümkün değil. hard reset, sort reset, sanki bir işe yarayacakmış gibi telefonun giriş yuvalarına üfleme, türk usulü telefonu sarsma hareketi, telefona vurma, küfretme... hiçbiri işe yaramadı. sonra saçım başım dağılmış halde, ağzımda sigara, yarım saat falan youtube' da "iphone 4s sound problem" diye arama yaptım, bir kaç video buldum.

    ilgili olması açısından, (bkz: yalnız yaşayan erkek/@pozzecco)

    herhangi bir tamirat videosu olduğu zaman genelde izlenme sayılarına ve beğenilme oranlarına bakıyorum. neyse, şu videoyu buldum, adamlar bir güzel açıklamış. "telefonun içini açın, şu şu modülü şöyle takın, şu vidayı şöyle sıkın" falan..

    problem yok, çözülecekse ne ala...

    saatçi tornavida setlerini aldım, telefonun sim kart yuvasını çıkardım, tek tek modülleri söktüm, vidaları çıkardım, sonra salak gibi bir vidayı düşürdüm; bulana kadar canım çıktı, üfledim, kontak spreyi sıktım. tabi bu kadar kolay değil, adamın videoda zart diye söktüğü şeyi siz iki dakikada falan yapabiliyorsunuz.

    sonra aklıma geldi; çözüm algoritmamda bir problem vardı. telefon arama yapamadığı zaman, "herhalde yeni yazılım falan da gerekebilir" diye turkcell in yedekleme uygulamasına girmiştim ve "hatalı şifre" dediği için turkcell' e "şifre" diye mesaj da atmıştım. sonra mesaj uygulamasının yanında ünlem işareti çıkmıştı.

    telefon masada yatıyor, bir elimde hala kontak spreyi, kendi kendime düşünüyorum, "arama yapamıyorsun / mesaj atamıyorsun / la o zaman hata sim kartta olmalı, telefonun niye içini açtın ???"

    sim kartı buldum, eski telefonu çekmecelerden birinden çıkardım. o telefonu da (nokia n95) beş yıl kullanmıştım, bana mısın dememişti. "mikro sim falan dert değil, ben onu yuvasına uydururum" diye düşünüyorum bir yandan.

    neyse, sim kart çalışmadı o telefonda. buyrun buradan yakın; menüde gezinirken tüm mesajları, tüm videoları, tüm fotoğrafları tekrar gördüm. babamla birlikte fotoğraflarımız, onunla olan videolar, mesajları falan.. son 3-4 yılın tüm anıları o telefonda. biliyordum; aklımdaydı, açarsam kötü olacaktım, biliyordum.

    o telefonu açınca resmen dağıldım.

    ağla ağla ağla, çocuklar gibi... susmadım, hüngür hüngür ağladım. kül tablası, üzerinde yanan bir sigara, bir yanda haşat olmuş iphone, tornavida seti, bir yanda n95, bir yanda kontak spreyi; ben de hüngür hüngür ağlıyorum. biri görse aklımdan şüphe eder.

    neyse, yüzümü yıkayıp toparlanıyorum ve "hata sim kartta herhalde" diye telefonu tekrar toplamaya başlıyorum ve niçin bunu daha önce düşünemedim diyorum. bir saat falan sürüyor, sonra telefon açılıyor. iyi, bir tarafını bozmamışım neyse ki. "yarın (bugün) bir turkcell merkezine gidip kartı değiştiririm" falan diyorum. masayı topluyorum.

    zaten perişan hale gelmişim, "hadi git yat" diyorum kendime. yatakta uyumak için debelenirken bir anda çizgi filmlerdeki düşünme balonunun içindeki ampul beliriyor. "hadi canım ya" falan diyorum...

    --------10 saat önce-------

    arabadayım; gün içinde de bir adamdan fiyat teklifi bekliyorum, "mail olarak atarım" dediği aklıma geliyor. maillere bakmak için uygulamayı açtığımda "hayır hayır hayır" deyip telefonu kapattığım aklıma geliyor. çünkü internet paketim yok ve turkcell, namı diğer "voyvoda", 2 kilobaytlık pakette 5 lira, 50 kilobaytlık pakette 15 lira geçiriyor. geçen ay ödediğim fatura aklıma geliyor ve bu ay da geçirmesinler diye telefonun edge ve 3g' sini kapatıyorum.

    --------------------------------

    sonuç: edge ve 3g' yi açınca telefonun arama özelliği yerine geliyor. gecenin bir yarısı "kime ne yollayayım" derken, mesaj özelliğini denemek için turkcell' e "ouokl" yazıyorum, gidiyor. ben salak gibi telefonu açıp kapadığımla, üzerine bir o kadar ağladığımla kalıyorum. boşa geçen vaktime mi yanayım, şu iflah olmaz şapşallıklarıma mı...
  • ya ben ehliyet sınavına girdiğimde sınav arabasını kaldırıma çıkarıp duran arabaya çarpmıştım. sonrasında yanımda oturan adama kızmasaydım aşırı rezil olmamış olurdum ama kızdım. neden frene basıyorsun hızlıca park edecektim ben ne güzel dedim. cevab veremedi. haklıydım çünkü. ne güzel de dikiz aynalarını filan kontrol etmiştim, çok iyi biliyor gibi davranmıştım hatta koltuğu bile çekmiştim öne şöyle. insanı üzüyorlar.
  • okulda;
    -benim yerime imza at.
    diyen arkadaşın imzasını onun almadığı dersin listesine atmak.

    o kadar salağım ki bu kadar yolsuzluğu bile yapamıyorum arkadaş.
  • uzun yıllar önce cunda'daki yazlıktayım. komşumuz sayılabilecek uzaklıkta, tahminen yaşı 80'den fazla olan emekli bir albay, yaz kış yaşıyor. gençlerle hiç konuştuğunu görmediğim, aslında yaşlılarla da konuştuğunu görmediğini sandığım biri kendisi. ama normal bir yaşlı işte. bir tane de kayığı var, ahşap. hatta o kayıkla da daha eski bir hikayem de var; 7-8 yaşlarındayken iki arkadaşımla beraber bu kayığı, iskelenin sığ bir tarafında batık gördüğümüzde, içindeki suyu boşaltıp suyu tamamen boşaltmıştık ki, tam o sırada albay bastonuyla gelip ağzımızı yüzümüzü sikip atmıştı. meğer kabarsın diye batırmış, ne bilelim çocuk aklımızla, insan gibi söylese batırmak daha zevkli, hem sağımız solumuz morardı, hem de yaptığımız iyilik boşa gitti.

    neyse, daha yakın zamandaki hikayeye geri dönersek, yine aynı iskelede yürüyorum birgün. aynı albay, aynı tekne, aynı iskele, aynı ben. baktım motoru çalıştırmaya çalışıyor, kolu çektikçe gergin ateşleme ipi albayı olduğu yerde döndürüyor. dedim ki, "albayım kolay gelsin, bir de ben deneyim, belki şansıma denk gelir", kenara çekildi ve atladım tekneye. diyemedim "dede bu motor seni yer" diye. sonra ben de denedim olmadı. 10-15 kez ateşlememe rağmen motorda tık yok. kickstart da yok ki üstüne atlayalım...

    "albayım bunu ayvalık'a götürelim, baktıralım..." dedim. ancak işin ilginç yanı benim çok advenced düzeyde bir geri zekalı olmayı başarabilmem. efil efil iskelede yürüyüp, artistik bir balıklama atlayış yaparak, emekli profesör, albay, müsteşar gibi yanlışlıkla selam versen sabaha kadar kitleyecek kişiler ve eşlerinin arasında, adeta ergen beynimi zonklatmak için araya serpiştirilmiş bir kaç genç çıtırı tavlayacaktım. ama onun yerine, yaz günü, eski tip 9.9 johnson outboard motoru taşıyarak, daha yeni aldığım surf mayosunu yağ - pas içinde bırakmakla uğraşıyordum. tipi küçük ama sırf çelik şerefsizin icadı.

    bir muşamba bulup, attık bizim arabanın arkasına. ayvalık merkeze gittik. albayla aramızda geçen monolog neticesinde tamirciye vardık. bir çocuk geldi, ucundan ve tuttu motoru içeri aldık. işte ustayla bakarız, ederiz muhabbetinden sonra albayı bir yere bıraktım ayvalık merkezde, ben de kendim döndüm. işi mi ne varmış. sonraki iki gün boyunca bir daha albaydan haber alamadım. yani görmedim de, aramadım da. ben yapacağım iyiliği yaptım nasıl olsa kafasındayım. yine de iki gün sonra albayı görünce kendime çeki düzen verip, "albayım nasılsınız?" diye laft attım. bana yönelik, tarihte ilk cümlesini kurdu ve dedi ki:

    - çocuk motorumdan parça çaldı!

    beynime nasıl kan gitti anlatamam. adamı kolundan tutup, yürü gidiyoruz diye, arkamdan bayrak gibi sallaya sallaya arabaya götürdüm. atladık, gittik. girdim içeri, çocuk orda. yanımda da albay var, ustası duymasın diye sessizce sordum, dedim ki "sen albayımın motorundan parça almışsın?!". hemen dönüp "yöeaa abiğ almadım ben parça falan" dedi ve ağzının üstüne bir tane çaktım, "utanmıyor musun lan deden kadar adama yalancı demeye!" diye bağırdım. derken ustası geldi. "noluyo lan mnızı sikerttirmeyin amağorun, ne vuruyon çocuğa" dedi. şahin k kalıbında ama üçgen vücutlu bir adam olduğu için ustası ve bir de elinden daha ingiliz anahtarını indirmemiş olması sonucunda "bakın iki medeni insan gib... ahh bakın ittirmey... ağbi..." diyerek dükkan önünde buldum kendimi ve dalmaya o ergen halimle götüm yemedi. yine bir monolog halinde geri döndük. evine bıraktım. sonra aradan bir kaç gün geçti. albay başka birine kitlemiş ihaleyi, gidip aldırtmış tamirciden motoru, öyle ya da böyle çalışıyordu. zaten feyri gitmiş motor falan diye kendimi teselli ediyordum. o sıralarda annem geldi yanıma ve "oğlum sen albayın motorundan parça mı aldın?" dedi.

    başarılı salaklık performansım ama en çok da çocuğa vurduğum için üzüldüm. :/ hala da aynı kafada salak bir insanım.
  • facebook'ta fotoğraflara bakarken birbiriyle hiç alakası olmayan insanlardan birinin fotoğrafına bir diğerini etiketlemek. o etiketin etiketleyen kişi tarafından kaldırılamaması. etiketleyen kişinin bilgisayarı camdan aşağı atma isteğiyle yanıp tutuşması.

    teknolojiden uzak tutulmam gerekiyor benim. evet.
  • 1- kız arkadaşın bir yanlışlıkla * bekaretini kaybetmesinin arkasından "ooo deli kanlı. geçmiş olsun" demem.

    2- 6 aydır peşinden koşulan kızla bir şekilde ilk buluşmaya çıkılması. kızın "yani tabi güzel bulmasan yazmazdın ama sence gerçekten güzel miyim ben" diye sorması üstüne böyle saçma bir soruya uygun bir şekilde "aslan gibi kızsın işte ne bileyim" demem.

    3- gün içi konuşmalar sırasında kız arkadaştan gelen "sen benim için hiçbir şey yapmıyorsun, hiç güzel şeyler söylemiyorsun" sitemlerinden sonra "senin için adam dövdüm ben" demem.

    sıralama bu şekilde. şimdi hemen ağzını yüzünü oynatmadan nickime bakıyor ve burayı terkediyorsun.
  • vakti zamanında lisedeyim, bi çocuğa deli gibi aşığım tabi platonik. yatıyorum kalkıyorum sadece onu düşünüyorum, ne yapsam da kendimi göstersem kendimi belli etsem diye, delilik işte.

    bigün aklıma bir düşünce geldi. okulun bahçesinin bir kısmına giriş yasaktı ve de hava karlı olduğu için o bahçedeki yerler pürüzsüz karla kaplıydı. çocugun sınıfı da o bahçeye bakıyordu bizim sınıf da. sınıfın silgisini aşağıya attım, üç tane arkadaş ayarladım, sonra da bahçenin kapısında duran adama tahtanın silgisi aşağıya düştü, alabilir miyiz dedik, adam tamam ama fazla kalmayın dedi.

    biz bir arkadaşla bahçeye girdik, iki arkadaş da yukarıda bekliyor. ben başladım yazmaya : " seni seviyorum xxxxx" diye, arkadaş da bi yandan silgiyi arıyor. adam da oradan bağırıyor, gelin ben size silgi veririm diye. yukarıdaki arkadaşlar tamam oldu dedikten sonra çıktık bahçeden.

    bukadar çabadan sonra da bişey çıkmadı gerçi. herhalde hayatımda yaptığım en büyük salaklık şudur. ergenlik bu olsa gerek.
  • aids olduğumu zannetmem ve bu durumu kız arkadaşıma da açmam sonucu ortalığın amına koymam.

    bundan bir kaç sene öncesi. uzatmalı üniversite hayatımın son yılı ve kız arkadaşımla birlikte yaşıyoruz (evet kızlı erkekli kalıyorduk tayyip başkan. deliler gibi her gün sevişiyorduk haberin olsun, oh canıma değsin). neyse kendisi yabancı olduğu için arada bir ülkesine dönüyor ve ben yalnız kalıyorum. tek kaldığım zamanlarda yakışıklı bir genç kardeşiniz olarak fındıkları, cevizleri de kırmayı ihmal etmiyorum tabii ki o dönene kadar.

    yine böyle tek kaldığım bir dönemde bir sabah baş ağrısı ve burun akması ile uyandım. burada değinmem gereken bir nokta var; ben hayatımda hastalık nedir bilen biri değildim. burnum bile akmazdı. en son orta okulda hasta olmuştum herhalde, ilaç nedir bilmem. bünyem öküz gibidir anlayacağınız. o nedenle sabah " ne oluyor amk" nidalarıyla uyandım. hasta olmayı gururuma yediremediğim için görmezden geldim ama dakikalar geçtikçe daha kötü hissetmeye başladım. neyse o günü bir şekilde atlattıktan sonra ertesi gün çok daha kötü bir şekilde uyandım. ayakta duracak halim yok. başım deli gibi ağrıyor. sesim falan gitmiş. annem aradı ben iyiyim desem de kadın anladı tabi hasta olduğumu ve eczaneden ilaç almamı söyledi. ben dinlemedim tabii ama o gün çok zor geçti, yataktan çıkamadım. derken o gece bana birşeyler oldu. inanılmaz bir üşüme baş gösterdi. dışarıda hava 15-16 derece en az, evin içi daha da sıcak ama ben donuyorum amk. önce t-shirt'ün üstüne kalın bir kazak giydim o da kesmedi kapşonlu montumu giydim ve kapşonu kafama geçirdim. yattım ama hala donuyorum. kalktım dolapta ne kadar battaniye yorgan vs varsa hepsini aldım üstüme örttüm. örtmesine örttüm de hala dişlerim zangırdıyor. yatakta deli gibi titriyorum. telefon baş ucumda annemi aramak istiyorum ama elimi yorganlardan dışarı uzatamıyorum soğuk diye. 1-2 saat zangır zangır titreyerek ve donarak can çekiştikten sonra her nasılsa uyuyakalmışım.

    sabaha karşı ise böğürerek uyandım. vücut "kalk amk salağı ölecen sıcaktan" diye kırmızı alarm vererek uyandırdı beni. üzerimdeki 10 kilo yorganı nasıl üstümden attığımı ve yataktan nasıl fırlayıp banyoya koştuğumu ben bilirim. hiç terlemediysem 2 litre terlemişim en az. tabii terlemek iyi gelmiş, kendimi çok iyi hissediyorum. hemen annemi aradım durumu ve olanları anlattım "üşütmüşsün sen git antibiyotik al" dedi. neyse gittim eczaneye aldım 1 kutu antibiyotik ve 1-2 gün rahat ettim.

    derken benim hastalık yine baş göstermeye başladı. aynı semptomlar, baş ağrısı, burun akıntısı falan herşey aynı. "allah allah antibiyotik de kullanıyorum ben niye iyileşemedim ki acep" derken yine yataklara düştüm. psikolojim nasıl bozuldu anlatamam. "bu nasıl bir mikrop ki düzenli olarak da antibiyotik kullanmama rağmen bağışıklık sistemimi defalarca alt edebiliyor" diye kara kara düşünürken bağışıklık sistemi kavramı üzerinden aids olduğumu "farkettim(!)".

    ondan sonra yaşadığım iç çatışmaları anlatmak için kelimeler kıfayetsiz kalır. kimbilir kimlerden kapmıştım bu mereti. ölüm korkusu da baş gösterdi. doktora mı gitsem diye düşünürken aileme rezil olacağım aklıma geldi ve intiharı bile düşündüm. ya da gider bir arabanın önüne atlar trafik kazası süsü veririm diye planlar yaparken aklıma birden kız arkadaşım geldi. "hassssssiktir ona da bulaştırdım amk" diye vicdan yaptım ve bunu bilmesinin doğru olacağını düşündüm. aradım. durumu anlattım. kız benim onu defalarca aldattığıma mı yansın yoksa aids kaptığına mı yansın derken ağzıma sıçtı ana avrat dümdüz giderek terk etti beni. benim moral sıfırdı eksilere düştü.

    sikik olan psikolojim iyice sikilmiş bir halde yatak döşek ölmeyi beklerken çok değişik birşey oldu. bir gece diş ağrısı çekmeye başladım. sol alt en arka azı dişimin 20 yaş dişine bakan kısmı çürümüş simsiyah olmuştu. günde en az 2 kere dişini fırçalayan ve ağız sağlığına oldukça önem veren ben ilk başta şaşırsam da bunu da aids'e yordum tabi. neyse aids maids derken ağrı artık dayanılmaz boyutlara gelmişti ve dişçiye gitmem lazımdı.

    dişçiye gitmek mesele değil ağzıma çubuk falan sokacak oradan millete de hiv bulaştıracağım diye dertlenirken hayatımı kurtaran telefon konuşması gerçekleşti. annem'e dişimden bahsedince, onun "aa bak senin enfeksiyonunun sebebi diş olabilir git göster" demesi ile soluğu dişçide aldım. daha dişçi koltuğuma oturmam ile dişçi bir hasss çekti. aha dedim aids olduğumu anladı, tam oradan kaçmayı planlarken dişçi " oğlum sen ne yaptın amk" dedi. ne yapmışım diye gevelerken öğrendim ki sol alt 20 yaş dişim her nasılsa kırılmış. normalde bunu hissetmem gerekirken oradaki sinirler de bir şekilde öldüğü için hissetmemişim. tam süresini bilmesem de aylarca ağzımda ölü dişle gezmişim. normalde koku yaparmış ölü diş ağızda ama ben ağzımı temiz tuttuğum için ne ben ne de öpüştüğüm partnerim falan almadık hiçbirimiz o kokuyu. oradaki ölü dokular önce çürüme sonra iltihap yapmış ve kanıma düzenli olarak iltihap servis etmiş namussuz. o dişe komşu olan azı dişi çürüme yapmasa farketmeyecektim.

    neyse dişçi dişi çekti orayı temizledi falan benim hastalık da geçti. çocuklar gibi mutluyum amk. kız arkadaşımı aradım yanlış alarm olduğunu anlattım ve durumdan bahsettim. kızcağız da sinirden ve korkudan kafayı yemek üzereymiş ben arayınca çok rahatladı. özür diledim ama olay sadece hiv değil bir de onu aldatmış olduğum gerçeği var. neyse bu benim cezamı çektiğime kanaat getirmiş olacak ki barıştık.

    o gün bugündür hasta da olmuyorum kızı da aldatmıyorum. bir 20 yaş dişi yüzünden genç yaşta ölecektim amk.
  • geçen gün sözlükte başıma gelen şey.

    sözlükten bir arkadaşımla baya derin konularda mesajlaşıyorduk. bir taraftan da başlıkları okuyordum. daha sonra gelen mesaja cevap yazıyorum diye entry girilen yere yazmışım mesajı. bir de üstüne yollaya basarak tüy diktim. neyse bir kaç saniye de farkedip entryi uçurdum da farkeden olmadı.
  • şöyle bir düşündüm de gerçekten bugüne kadar bu büyüklükte bir salaklık yaptığımı hatırlamıyorum.
    online check-in yapmak için siteyi açtım. bilet kodunu giriyorum böyle bir şey yok diyor. ama olmalı çünkü uçuşa 10 saat var. nasıl olur diye düşünürken bilete bakmak aklıma geldi.

    baktım... harbiden salakmışım.

    nereden aklımda kaldıysa, uçuş sabah 11'de, ben akşam 11 olarak biliyordum...
    ben burada check-in yapmaya çalışıyorum, benim uçak yaklaşık 2 saat önce havalanmış.
    şu an içinde bulunduğum dumur durumundan çıkmaya çabalıyorum.
hesabın var mı? giriş yap