• rüyamda özdilek avm'den çekilişle range rover kazandığımı gördüm. rüyamda bile parayla alamıyorum amk.
  • rüyamda biraz önce gördüğüm rüyayı arkadaşıma anlatıyordum, rüya mı gerçek mi emin olamıyordum. iyice inception'a bağladım.
  • başıma bir şey gelmeyecekse yazıyorum. rüyamda kanzuk olduğu iddia edilen birini gördüm arkadaşlar. hayırlı olsun sözlük kafayı sıyırttı sonunda.* durun hemen başka yorum yapmaya niyetlenmeyin öyle değil. hiç tipini de bilmem tanımam da. meslektaş olduğumuzu düşünüyorum sadece. neyse efendim rüyada kanzuk olduğu iddia edilen kişi yarışma programı sunuyor. böyle kalabalık seyirciler falan. çarkıfelek gibi birşey. ben yarışmada mıyım yoksa tv'den mi izliyorum anlayamadım tam. başka yazarlar da varmış hatta ama isimleri geçmiyor. hatta program biterken jenerikte ismi bile yazıyor. kanzuk öztürk gibi soyadı falan da var. neyse hayır olsun diyip sustum şu an. bilemedim ne anlama gelir.
  • barack obama ile evdeki tahta yer sofrasında kahvaltı yapmak. obama'nın tahta sofranın kısa gelen ayaklarının sebep olduğu titreme ile çayını düşürmesi ve bana kızgın kızgın bakması. devam eden süreçte 2016 seçimlerini cumhuriyetçilerin kazanabileceğini söylememle masayı ayağıyla iterek evden ayrılması var.
  • bembeyaz bir ranzada uyanıyorum. gözleri piç eden florasandan anladığım ameliyattan çıktığım. fakat hiçbir yerim acımıyor. doğruluyorum. sadece ranza ve florasan değil bütün ortam bembeyaz. hollywood cennet tasvirindeyim. az sonra arp çalan bir genç irisi görsem şaşırmam. ama bir allah'ın kulu ortada yok. yavaştan kapalı bir yerde olduğuma ayıkıyorum. ranzadan aşağı kendimi atayım diyorum. bütün çocukluğum boyunca yaptığım bu basit hareket o an zul geliyor. ranzanın merdivenine yöneliyorum. inmek istiyorum ama elimi ayağımı bir türlü yerleştiremiyorum merdivene. kaç yıl ranzada yattım. ulan insan hiç mi merdiveninden inmez. yapamıyorum işte. kaldım yatakta iyi mi? odanın nispeten daha uzun yerine doğru bağırıyorum; sesimi duyan var mı? insani bir refleks işte. gelen uzaktan gelir. yakından geleni zaten görürsün. halbuki bir bok gördüğüm yok. o taraf uzun diye kabul etmişim bağırıyorum.

    derken ters istikametten biri gelmiş. "dur sana yardım edeyim delikanlı" demesiyle bir irkiliyorum. ranzanın merdivenine, perde asılan kancalı sopalardan geçirip üst bölümü büyük bir kuvvetle aşağıya çekiyor ve yerdeyiz houston, yerdeyiz. ağlamak istiyorum. ama gördüğüm manzara karşısında ağlayamıyorum. özdemir erdoğan bu. üstelik gulyabani entarisi giymiş. hoşgeldin delikanlı diyip yanıma oturuyor. biraz önce götümü yırttığım uzun bölüme doğru "bize iki demli çay çek" diye bağırıyor. çaylar aynen bizde. entarisine dikilmiş, normalde herhangi bir şeyin sığması mümkün olmayan göğüs cebinden bir paket ballıca çıkarıp bana uzatıyor. o anda cezaevinde olduğumuzu anlıyorum.

    özdemir erdoğan bana neden düştün diye soruyor. bilmediğimi söyleyince south park sessizliğine bürünüyoruz. ortam leş gibi sigara ve kaçak çay kokmuş. o havayı dağıtayım diye "abi sen neden düştün" diyorum. naiflikten diyor. başımı sallıyorum ve ikinci south park sessizliği başlıyor.

    özdemir abi, sıkma canını bak nejat da burada diyor sigaralar bitmeye yakın. error veriyorum elbette. nejat kim abi? eliyle gösterdiği yere bakıyorum. nejat alp. o da gulyabani entarisi giymiş ama onunki parıltılı bir mavi. sahne ceketini entari yaptırmış. yanıma geliyor ve bana biryantin teklif ediyor. abi görmüyor musun kelim ben diyorum. olsun yine de al. teklif edilen şey alınır diyor. biryantini parmak ucumla alıyorum. nejat alp beğenmiyor. öyle değil avuç avuç al diyor. kafi diyorum. kafi deme burası misafirlik değil ebediyen buradayız diyor. anlıyorum ki cezaevinde değiliz bildiğin ölmüşüz. ilk savıma dönüyorum. zaten böyle cennet çıkmış cezaevi mi olur amk, neyse.

    özdemir erdoğan ve nejat alp'i mantığa davet ederek soruyorum; abi biz neredeyiz? nejat alp; uzun yıllar birlikte çalıştığım piyanist arkadaşım ozan, onun da pek muhterem babası burada. bak geliyor, ona sor istersen diyor.

    izzet altınmeşe benli, pos bıyıklı bir abi geliyor o esnada. amca diyorum neredeyiz biz? amca diyor ki benim oğlum ikinci savaşta cezaevine girdi, o da burada ama bulamıyorum. sen bulmama yardım eder misin? haydiiii tekrar cezaevindeyiz. hem amca güvenilir birine benziyor hem de cezaevi daha akla yatkın geliyor. öyle bir veballe uyuyorum ki cezam ölüm değil hapis olsun istiyorum heralde.

    neyse, amca odağım oluyor. hangi savaş amca diyorum. ikinci diyor. nerede olabilir oğlun diyorum. bilmiyorum diyor. gel çıkıp bakalım diyorum. olamaz ebediyete kadar buradayız diyor. ulan diyorum ben müebbet yiyecek ne yaptım, bu insanlar ne yaptı? neden buradayız? derken amca ağlamaya başlıyor. noldu amca diyorum neden ağlıyorsun? bir oğlum daha var. o da bizim gibi öldü. üçüncü savaşta öldürdüler onu diyor. haydaaaa! üçüncü savaş nereden çıktı? dünya savaşı mı amca ne oldu biriniz anlatın diyorum. özdemir erdoğan arp çalarken, nejat alp dudaklarını büküp ağlayacakmış gibi oluyor. yeniden öldük diyorum.

    velhasıl bu saçmalığa beynim daha fazla tahammül edemeden uyanıyorum. pazar sabahı ulan ne kafalara koşmuşum eki eki diyerek geçiyor. imgeler aklıma geldikçe yarım yarım yarılıyorum ta ki şu entry'i yazana kadar. amcanın ikinci savaşta cezaevinde kaybolan, üçüncü savaşta ölen iki oğlu göktaşı etkisiyle kafama düşüyor. ne demek istediğini anlıyorum. ikinci savaş 12 mart, üçüncü savaş 12 eylül. özdemir erdoğan 70'lerin, nejat alp 80'lerin olabilecek en dolaylı sembolleri. bir çırpıda zihnini tarasan şak diye aklına gelmezler. ne kadar kirli bir zihin bıraktı bize şu memleket. hakikaten absürd ve eğlenceli duran bir rüya bile derinlemesine indiğinde bir ton acı taşıyor. dönemin acılarını ya yaşamadık ya da dolaylı yaşadık. tüm bunlardan sonra bize bahşedilen popüler kültür imgeleriyle harman olmuş acılar ve bu acıları yaşattığımız kirli bir bilinçaltı. elimizdeki avucumuzdakine bakar mısınız? kel başıma bir avuç biryantin sürmek bile daha anlamlı.
  • bizim köyün hemen üstünde bulunan dağda kayak yarışları yapılıyor kayak dediysem uzun atlamayla karışık bir takla olayı var... ama mevsimlerden yaz etrafta hiç kar yok iki tepeli bir parkur var ilk tepeden sonra havada bir takla atıp yere iniş devam ve büyük tepeden zıpladıktan sonra havada 7 takla atıp tam uçurumun kenarına iniyor yarışmacılar o kadar da rahatlar ki olayda hiçbir tuhaflık yokmuşcasına, yani biraz yanlış gitse uçurumdan aşağı gidecek cesedini bulamayacaklar.. neyse ben bu yarışmacıları izlemeye çalışırken millet yarışmacılar havadayken selfi çekinme derdine düşmüş ama istisnasız herkes selfi derdinde kimse olayın kopukluğuyla ilgilenmiyor ben de mına koyim rüya olmasına rağmen çüş lan neyin kafasındasınız modundayım selficilerden bağımsız daha geniş bir açıdan yarışmayı izlemek derdindeyim... derken kalabalıktan kenara kalıyorum ve derken dehşet bir acı cekmeye başlıyorum meğer yarışmanın yapıldığı dağın üstünden yüksek gerilim hattı geçiyormuş zeminde de metalik malzemeyi fazla kullanmışlar... neyse ben bu akım alanının dışına çıkmak için aşağı ormana taraf ölümüne kaçıyorum selficiler kapana kısık bir şekilde kaldılar kıvranıyorlar öldürmeyen bir çarpma var... neyse can hıraş ormana iniyorum ormanda koşuyorum ama yol bildiğin araç yolu yav diyorum bu nasıl oluyor.... yemin ediyorum daha o kadar saçma detayları var ki.... bilinçaltım kayış koparmanın işaretlerini veriyor diye tırsıyorum.
  • yine parasız pulsuz olduğum bir dönemde arkadaşımdan 5 lira borç alıyorum ancak parayı ışığa doğru tuttuğumda atatürk`ün yanında bir yazı dikkatimi çekiyor: bu banknot 4000000. baskı, 250000 tl kazandınız!
    bir coşkuyla uyandım, bir anlık burukluğun ardından patlattım kahkahayı.
  • dün gece gördüğüm gibi saçma sapan da olabilen rüyalardır. rüyamda popomun fotoğrafını çekip instagramda allam ne şahane bir popom var diye paylaşıyordum. birkaç saniye içinde çok sevgili bir çok arkadaşım ardı adına kızım bu mu güzel popo, çok kötü lan diye yazdı. sonra bir anda bir şey oldu, ben çok utandım ve bunu gerçekten ben mi yaptım diye fotoğrafı açıp kendi popomu tanımaya çalıştım. neden böyle bir şey yaptım ki ben dedim ama sonra da arkadaşlarımın bana bu kadar acımasızca düşüncelerini paylaşmalarına ve popomu yerin dibine sokmalarına çok içerledim. ıçimden de, ya ben popomu güzel zannediyordum acaba gerçekten mi bu kadar çirkin yoksa kıskandılarda mı böyle yazdılar dedim.

    bu ne lan! bu nasıl bir sosyal medya kabusu. bunun altında ne var lan! lan bilinçaltım kafayı mı yedin ya sen!!?

    peşin edit: işbu entryden iş edinip herhangibir şekilde tam bir ekşisözlük klişesine imza atacak şekilde yorum yapacak mesaj atacak herkesi şimdiden alkışlamak istiyorum. rüya lan! hemde gördüğüm en acaip rüya!
  • anlatıldığında kıçın açıkta kalmış tepkisi ile karşılaşılan rüyalardır.

    bir çok rüyam için bu tepkiyi görüyorum. görüyordum; daha doğrusu. artık bilinçaltımın "böyle kabul etmek lazım" kıvamında olduğuna karar verdi yakın arkadaşlar.

    örnek verecek olursak bir gece rüyamda alışveriş merkezindeyim. (ki olmaktan nefret ettiğim yerlerden birisidir) birden herkes bir yana kaçışmaya başlıyor. tam noluyor falan derken öğreniyorum ki otoparka birisi bomba koymuş. milletin üstünden aşarak zar zor olay mahaline gitmeye çalışıyorum. merdivenlerden inince tam karşımda boş otoparkta bir piyano olduğunu görüyorum. bomba bu piyanoya bağlıymış. ve etkisiz hale getirmek için doğru notalara basmak lazımmış. tabi ben bu bilginin neden bende olduğunu düşünüyorsam atlıyorum hemen çekilin ben etkisiz hale getiririm diye. ve oturup piyanonun başına gelin olmuş gidiyorsun parçasını tersten, tekrarlıyorum "tersten!" çalarak işi çözüyorum. sonra arkamı döndğümde beni izleyen kalabalık alkışlamaya başlıyor ve derken shake shake senora nidaları arasında jump in the line parçası ile birlikte ben, beetlejuice ve avm güruhu dans etmeye başlıyoruz.

    en normallerinden birini paylaşmaya özen gösterdim. çünkü kıçı açıkta kalmak argümanı bilinçaltımda bir problem olduğu düşüncesinden daha iç rahatlatıcı bir durum. kendime yav he he diyip geçiyorum öyle olunca.
  • annemle babam ''bu kız erkek çocuğu gibi nba izliyor futbol izliyor bunu en iyisi ıslah edelim'' mantığıyla beni bodrum'daki bir lady okuluna yolluyor. lady okulunda 15 cmlik topuklularla yürüme dersi alırken elinde bastonuyla arsene wenger'e benzeyen sempatik ve beyefendi bir dede sınıfa dalıyor ve curling sporuyla alakalı bir şaka yapıyor, şakayı sınıfta tek anlayan benim * ve resmen anıra anıra gülüyorum bunu kızlara anlatıyorum onlar da anırarak gülmeye başlıyorlar. julia louis-dreyfus'un gençlik yıllarına benzeyen hocamız da resmen cinnet geçirip bize ana avrat sövmeye başlıyor skdjksdjfk. sonra okulu polis basıyor ve bizi nasıl olduysa hapishaneye atıyorlar. oradaki hapishane de bir adada ve kaçma imkanımız yok. hocamız gardiyanlara ana avrat düz gitmek dışında ağzını bile açmıyor. rüyanın saçmalığına dayanamayıp uyandım sonra, bugün aklıma geldikçe gülüyorum sjdhjsfhj.
hesabın var mı? giriş yap