• uzun suren bir issizlik doneminden sonra girdiginiz isten aldiginiz ilk maasla, ilkokul birinci sinifa baslayacak cocugunuzun kitaplarini ve kirtasiye ihtiyaclarini aldiginiz an. (biraz fazla kisisel oldu galiba).
  • aylarca hasta yatan ve belki bir daha yürüyemeyecek olan babanınızın apartman koridorunda, trabzanlara tutunarak attığı ilk adımı gördüğünüz andır.
  • sene 1983. 6 ve 8 yaşlarında iki erkek kardeş bir gün evden kaçarlar. planları köşe başındaki bakkala beraber gidip çamlıca gazoz almaktır. gazozlar alınır, güzelce çalkalandıktan sonra birbirlerini üzerine püskürtüp açıldıktan sonra sırılsıklam, afiyetle içilir. iste yaşamdaki en mutlu ve de en çılgın anladan biridir.
  • ilkokul yıllarında sabah kahvaltı yaparken radyodan okulların kar nedeniyle tatil oldugunu duydugunuz an...
  • bir tanesini bugün sabah yaşadım.
    fonda radyo eksen'de bir şeyler çalıyordu. sandalyeyi pencerenin önüne çekip, ayaklarımı pervaza uzattım. hava serindi ve hafif rüzgar esiyordu yüzüme. biramı kenara bırakıp, bir sigara yaktım. dağlara bakıyordum. parmak uçlarımla dokunuyormuşum gibi geldi doruklardaki karlara. o anları yıllar sonra da hatırlayacağımı, mutfağa kahve suyu koymaya gittiğimde fark ettim. müthişti.
  • bebeğinizin doğmasıdır ...ve şöyle bir an yaşanır orada; ameliyathanenin kapısında bekliyorsunuzdur, daha kapı açılmadan bebeğinizin ağlama sesi gelir kulağınıza, işte o andır. ve mutluluk aynı dozda devam eder. bebeğiniz hemşirenin kucağında önünüzden geçer, ilk temizliğinin, ilk aşılarının yapıldığı ve ilk giysilerinin giydirildiği odayı, cam bölmeden izlersiniz. o kadar mutlu olursunuz ki hüngür hüngür ağlar bulursunuz kendinizi. 15 - 20 dakika sonra eşiniz de ameliyathaneden çıkar. kucağınızda bebeğiniz ve yanınızda eşiniz ile artık tam bir aile olduğunuzu hissedersiniz. ve ikisininde sağlıklı olduğunu bildiğiniz o anlar, yaşamdaki en mutlu anlardır.
  • şimdiye kadar en mutlu olduğum, benliğimi şekillendiren hatıralarım arasına sağlam bir giriş yapmış zaman dilimini paylaşayım müsadenizle; tarih 28 ocak 2012, saat 19:20 civarı.

    tuzlu kahvenin tadını ilk defa aldığım o an. öncesinde yerin dibine gireceğim; ha şimdi bir sıkıntı olacak, ha şimdi iki aile arasında nahoş konuşma geçecek, bir sorun çıkacak...

    'o'nu istemeye benimle gelir misiniz?' dediğimde hiç düşünmeden 'tabii ki' cevabını veren dört can dostum yanımda... yanlarında da öz ailemi temsilen kuzenlerim; yani halamın oğulları ve eşleri... duygusala bağlamadan kabaca aktarayım, babam veya annem yok manevi destek kontenjanının içinde. ki 'ben nişanlanıyorum' dediğimde hayırlısı olsun dediler, sadece bu. sağ olsunlar yeter. velhasıl budur. konu dağılmasın, mutluluğuma gölge düşmesin. isteğim ve inancım odur ki düşmeyecek de inşallah.

    ben kafamı kaldıramıyorum yerden, iki aile birbiri ile isteme öncesi tanışma sohbetini gerçekleştiriyorlar. mutfaktan 8-10 kişi "bana has" kahve yaparken kopmakta çığır açıyor; gürültüleri dikkatimi dağıtsa da aslında ben orada değilim. uçmuşum kapatmışım makineyi, bekliyorum sadece. şuydu buydu derken kahveleri geliyor herkesin. sıra benimkisinde. kahvemi almak için kaldırıyorum başımı, herkes pür dikkat kilitlenmiş bana. ilk yudumumu bekliyorlar... ve işte o an!

    bir yudum alıyorum kahveden, sanki dünya starıyım o saniyede flaşlar patlıyor yüzüme yüzüme. bakıyorum tadına, yüzüm şöyle bi' eciş bücüş olacak gibi... hop! dur burada vuralım klişeye: ve hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçerken o salisedeki 25. kareye takılıyorum ben de: "yıllardır beklediğin buydu işte. mutlusun, çok mutlu". şuna bak sen şuna! bilinçaltım yayını bırakmış alttan alttan coşkuyu veriyor; lakin sonuna kadar haklı. beklediğim buymuş, hayalim bu anmış. içtiğimin tadının nasıl olduğundan çok elimde fincanla ilk adımı atacağım yeni hayatım, müstakbel ailem ilgilendiriyormuş beni: tek kelime ile mükemmel. bu duyguya hasretmişim, ondan bundan çok.

    derken yüzükler takılıyor, tebrikler, mutlu aile fotoğrafları... kutlayacağız bugünü, gidiyoruz yemeğe. mükemmel bir ortam, herkesin yüzünde gülücükler, hiçbir sıkıntı yok. binlerce kere şükür. şarkılar söyleniyor, coşuluyor. o akşam fazla içemiyorum. ne de olsa ilk günden sarhoş olup madara olmanın alemi yok. kafam yerinde, kadehleri tokuşturup tokuşturup kulaklarıma da bayram ettiriyorum o anları. az da olsa bu gazla pisti şenlendirebiliyorum, kah tempo tutarak kah parmakları şıklata şıklata çiftetelliye bağlayarak... ve mutlu gecenin sonu. herkesi uğurluyoruz artık 'biz' olarak.

    -baba! sarılabilir miyim size?..

    iyi günde kötü günde, hastalıkta veya sağlıkta, ebedi birliktelik bize reva görüldükçe yanımda olmasını dilediğim tek insan, o güzelim varlık, yukarıda yazdığım ve çekinerek kurabildiğim en hafif tabirle "mükemmel ötesi" olan bu cümlenin bile müsebbibi, canım sevgilim...
  • onu bir boş verin de, kiminin en mutlu anı, kimisinin en mutsuzuna denk olabiliyor ya, işte bu düşünce, benim en mutlu anlarımın önüne geçiyor çoğu zaman.
  • sabah 7 yasındaki oğlunun erkenden uyanıp, yüzünü yıkayıp,okul kıyafetlerini giyerek gitmeye hazır bir şekilde yatağına gelip seni öperek uyandırmasıdır
  • bembeyaz kar üstüne işemek.
    hayvanım biliyorum..
hesabın var mı? giriş yap