• ilk 34 sayısında (kasım 1980 - ağustos 1983) yöneticiliğini memet fuat'ın yaptığı, yalnız o dönemin değil tüm zamanların en önemli türk yazın dergilerinden biridir yazko edebiyat. kardeş dergisi yazko çeviri'yle de ayrılmaz bir bütün oluştururlar.
  • aylık edebiyat dergisi.kasım 1980 yazar ve cevirmenler yayın üretim kooparetifi tarafindan cikartildi.sorumlu yazi işleri müdürü adnan özyalciner, yönetmeni memet fuatti. sahibi, yazko adina 37. sayiya dek mustafa kemal agaoglu
    daha sonra erol toy idi
  • arkadaşımdı. hiç ayrılmak istemediğim. ne güzel dertleşirdik. ne güzel yoldaşlık ederdik birbirimizle. kâh bir sabitede, kâh ankara izmir arasında, mesela mavi tren'in lokanta vagonunda, mesela kamil koç'un koltuklarında. arkadaşımdı, yoldaşım; belki de uzaklardan arada bir gelen çok sevdiğim dayım. dayım da eli boş gelmezdi; iç cebinde hep bir çikolata, bir gofret. bir seferinde fırsat bulamamış alamamış da "sana bu defa 'boş' getirdim yeğenim," demişti. ama işte 'boş' da olsa getirmişti. yazko edebiyat... hiç boş getirmedi. dört gözle beklerdim, çıksın diye; zafer çarşısı'nı fır dolanırdım geldi mi diye. sonra abone de oldum da, sabit adres ne gezer... ulaşamayıp sonradan aldığım çok oldu. neyse, ne diyorduk... bazı insanlar hastadır, ciddi hastadır. durduk yere bir edebiyat, sanat dergisine âşık olurlar mesela. geçmiştekiler affetsinler ama sevgilisinden bile daha çok merak eder; çıktı mı, bu sayıda kim var, kapak nasıl, kaç sayfa, şişirmişler mi, şu var mı, önceki sayıyla ilgili eleştiriler ne âlemde? ki yazko edebiyat bunu yapardı, son sayfalarında ciddi polemikler cereyan eder, millet birbirine girerdi. kapağı çok orijinaldi, yüz metreden kendini belli ederdi. belki de arayan gözler için öyleydi, ne bileyim. bir sayısını bornova'da bir öğrenci evinde hatmetmiştik de kavga çıkmıştı. halbuki bahçede ne güzel balık ızgara yapmış, ne güzel şarap içmiştik. aslında rakı mı içseydik? neyse işte... hatmettik dediğim şey, o sayıda yalçın küçük'ün ölmeye yatmak'la ilgili eleştiri yazısıydı. bilen bilir, yalçın küçük'ün tarzı biraz (biraz mı?) provokatif bir tarzdır. nelerden, nerelerden geçti de değişmeyen hâl budur zaten hocada. neyse, kimimiz hocaya hak verdi, kimimiz 'saçmalamış' dedi ama iş burada kalmadı tabii. gelsin sol'un o muazzam cenk meydanı! tip'liler var, tkp'liler var, daha goşizan bir kaç kişi var... hepsi ayrı telden çalan bir sürü adam. ben de kendimce 'yahu edebiyatı, romanı kendi sınırları içinde değerlendirelim, vatan kurtarmıyoruz ki,' filan diyorum ama nafile. uzun süre küs kalanlar oldu o akşamdan sonra... yazko edebiyat... elimde tek bir sayısı kalmış. gözüm gibi bakmaktayım ona. bir sayısıyla da basmane'de bir otel odasında kaldık. çok tahtakurusu vardı, fakat bir de yatağın yanındaki sehpada iyi aydınlatan bir gece lambası. onun ışığıyla akşamı sabah edip dergiyi tamama erdirdiğimi hatırlıyorum. ilk sayfalarında şiirler olurdu, sonra hikâyeler, sonra denemeler filan diye giderdi o katar. ne günlerdi, ne zamanlar... insan bir dergiye âşık olur mu? olurmuş meğer... bir paragraf, bir tasnif intizamı vermeden, çala kalem karaladığım şu yazıyı hoş bir anektodla bitireyim. can yücel bir gün yazko'yu arar, telefona çıkan mustafa kemal ağaoğlu, her zamanki gibi "buyrun ben mustafa kemal," deyince; can yücel "ulan gene anıtkabir çıktı iyi mi!?" der...
hesabın var mı? giriş yap