• ziya paşa, tanzimat döneminin önemli fikir adamlarındandır. cumhuriyet idaresi ile onun zıddı şeklinde tarif ettiği keyfi yönetimleri karşılaştırdığı 1870 yılında kaleme aldığı bir yazısında yaptığı keyfi (kişiye dayalı) yönetim tasvirini çok beğendim, bu nedenle aşağıda paylaşıyorum (metindeki parantez içleri metnin anlaşılması bakımından tarafımca oluşturulmuştur):

    "hükümet-i şahsiyeler (kişisel yönetimler) tamamile bu idarenin (cumhuriyet idaresinin) hilafına olup onlarda padişah veya imparator namlarile umum idarenin dizginini eline almış birer adam bulunur. yahut onların vükelası ve müsteşarları unvanile bazı şahıslar idarenin başına geçerler. güya memleket bunların ecdadından mevrus (miras kalmış) çiftlik ve ahali dahi çiftlikteki damızlık gibi milyon milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar, ellerindekini alırlar. kendi sefahatlarine sarfederler. hükümet-i şahsiyede işin başında bulunan kim ise istediğini yapar. istediğini cennet, istemediğini cehenneme koyar. himayet ettiği (koruduğu) şahıstan biri müttehem olsa (suçlansa) pençe-i kanundan kurtarır. mahkemede haksız bir işi olsa haklı çıkar. adavet ettiği (düşmanlık beslediği) bir adam kat'a töhmeti (hiçbir suçu) yok iken hapis ve nefyettirir (sürgün ettirir). medar-ı taayyüşünü (geçim kaynağını) ihlal ile zaruret ve sefalet çektirir. kimse sesini çıkarmaz.

    hükümet-i şahsiyede gazeteler evliyay-ı umurun (iş başındaki idarecilerin) dalkavukluğu ile geçinirler. hükümet bir fena işte de bulunsa yine meth-ü senasını (övgülerini) göklere çıkarırlar. yapılan fenalığı iyilik şeklinde göstermeye çalışırlar. zira asıl maksatları vatana ve millete hizmet olmayıp para kazanmaktır ve para kazanmanın yolu da böyle olur."

    debe editi: sma hastası olan minik bir kardeşimizin valilik tarafından da izin alınmış olan yardım kampanyası ile ilgili başlığı bilgilerinize sunuyorum:
    (bkz: sma tip 1 hastası eda'ya yardım kampanyası)
  • " kalkın ey felah-ı vatan dediler, kalktık,
    herkes oturdu biz ayakta kaldık"

    gibi fantastik laflar hazırlayan süper bir türk büyüğü.
  • eşşek alim olmaz taş taşımakla tekkeye
    adam insan olmaz gitmek ile mekkeye

    dizelerinin sahibi taşlama tarzında çok eser vermiş kişi.
  • ömrü olaydı, scrabble oynayaydık.
  • ziya paşa'nın 1869 yılında yazdığı rüya isimli eserinde padişaha seslenişi şöyledir:

    "efendim! dalkavukluk arsenik lezzetinde tatlı bir zehir gibidir ki, yenirken hoş gider, fakat can telef olur. doğru söz de acı ilaca benzer ki, yenirken hoşa gitmez, ama vücuda faydalıdır. zatı hümayununuzun rüştü ve kavrayışı bu misali anlamayacak dereceden pek yüksek olmakla birlikte, mademki emir ve ferman buyruluyor, bildiğimi söylemekten çekinmem. malumunuz olmalıdır ki, avrupalılar devleti aliye'ye canı çıkmış bir ceset gibi bakıyorlar. artık ölüye can vermek mümkün değilse de rusya'nın istanbul'u istila etmesi korkusundan ve yerine konulacak hiçbir şey bulunmadığından, taarruz edince yine bu cesedin kalmasını arzu ediyorlar. ahaliyi vergiler altında ezmek, devlet hazinesinden paralar çalmak, yapılan nizamları icra etmemek, yalan söylemek, utanmamak gibi bizim mevcut idaremizde gördükleri fiil ve hareketleri bütünüyle dinimizin gereklerinden zannediyorlar ve yaptırılan saraylara ve gemilere ve buna buna verilen ihsanlara ve bir de hazinenin mevcut hâline ve yapılan borçlanmalara bakıp zat devletinizi, devletin vaziyetinden habersiz ve vekillere mağlup inancında ve vekillerin ne hain olduklarını pekâlâ bildikleri hâlde devleti âliyede başka adam olmadiğından bunların istihdamlarına ihtiyaç olmak gerektir zannında bulunuyorlar. özetle, bizden o kadar bıkmışlar ve asri ilerlemelere o derece alışmışlardır ki, eğer rusya korkusu olmasa ve saltanatın yerine başka bir heyet teşkilinde ayrılık ve karışıklık olmayacağını akılları kesse bizi çoktan anadolu' ya defederlerdi."

    "istanbul ahalisine gelince, bunlar memur ve hizmetliler ve vazife sahipleri ve esnaf kısımlarına ayrılırlar. hazinenin malum vaziyeti sebebiyle aylıkların ödenmesi gecikmeye başladığından beri maaşlı memurların hâli bozuldu. zaptiye müsteşarlğı'nda ve beylikçilikte ve deavi nezareti'nde ve mükerreren yüce meclis'te bulunduğum esnada memurlar ve katipler içinde öyle adamlar gördüm ki, âdeta avuç açıp dileniyorlar. nice iffetli ve namuslu kimseler, me?rep değiştirip batakçı ve yiyici olmuşlar. hizmetliler ise bunlar gibidir. ve ulema ve evkaf çalışanları ve emekliler dahi tamamıyla bu haldedirler. esnaf ise alişverişle geçinecek iken alış olup veriş olmadığından sermayelerini ellerinden çıkardılar. yüzde yetmiş-sekseni iflas etti. en teessüf olunacak şey odur ki, bunlar bu çektikleri istırabı yine zatı şahanenizden bilirler ve bazı binalar yapılmasını ve bazı bendelere ihsan verilmesini gördüklerinde, güya onların yiyecekleri ekmek ellerinden alınmış da oralara verilmiş gibi gıpta ve hasetleri artıyor."

    edit: imla
  • ziya paşa için tanpınar der ki: "talih, bu zeki, fakat sabırsız ve cömert ruhlu ikbalperestin hayatını zalim bir roman yapmak için hiçbir şeyi esirgememiştir. kaç defa ikbalin peşinden en yüksek basamaklara kadar yükselmiş, fakat saçlarından yakalayacağı sırada, sadece alaycı kahkahasını duymuştur.”

    gerçekten de yaşadığı zaman ve muhitin tüm akislerini şahsiyetinde ve eserinde toplamayı başarmış bu huzursuz ruhlu şark aydınında, bugünden bakılınca ne çok düşündürücü ve merak uyandırıcı ayrıntı saklıdır. tıpkı devri gibi şahsiyeti de yönü her an değişen gizli ihtiras oyunlarının, itibar ve imtiyaz kapma mücadelelerinin, şahsî hesaplaşmaların mükemmel bir temsilidir. onda mevcudiyetini bugün de hissettiğimiz bir yığın tereddüt ve çelişkinin en canlı ve belki de en karışık zamanındaki, maziyle henüz daha kopmamış mücadelesine tüm şiddetiyle tesadüf ederiz.

    "her kangı suya atf-ı nigar etse bî-huzur
    her kangı şeye sarf-ı hayal etse aklı dûn" [hangi suya gözlerini çevirse huzursuz, neyi hayal etse aklı yoksun ve isteksiz]

    diyerek bu meçhul evren karşısında aklın acziyetini itiraf ederken ya da

    kesb-i yakîne âdem için yoktur ihtimal
    her itikad akla göre gaibânedir [insan için kesinliğe erişmenin imkânı yoktur. her inanç akla göre bir kayboluştur.]

    diyerek insanın yaşadığı bu ihtimaller ırmağında yüzünü döndüğü sayısız teklif ve aldanışın hakikat karşısındaki uzaklığını ima ederken belki de modernite şafağındaki osmanlının ilk metafizik/ledünni çığlığını duyarız.

    en dikkate değer taraflardan biri de paşa'nın bu düşünceleri ömrü sürecince şahsiyetinde birer mesele hâline getirip ve bizzat tecrübe edip yaşamayı göze alabilmesidir. insana ve dünyaya daha cesur ve şeffaf bakabilen bir toplum olmayı başarabilseydik ve o dönemki nesir dilimizin şartları buna imkân verseydi, ziya paşa'dan belki de kendi "yerli ve millî" dostoyevski'mizi yaratabilirdik. çünkü paşa, o metafizik ürperişler kadar en şedit ve gazapkâr siyasi polemiklerle ikbal, itibar ve intikam hırslarıyla girişilen her türlü alay ve aşağılamayı, düşmanlarının en hassas yerlerine büyük bir zevkle saplamayı çok iyi bilen ve bunu şahsiyetinde barındıran biriydi.
  • her mısrası, benim anlayabildiğim kadarıyla üç anlamlı, üç farklı muhattabı olan (doğaya, sevgiliye, tanrıya) şiirleriyle, anlama anlam katan, ummadığını bulmanı sağlayan, ancak o olsan anlayabileceğin, kendini "hiç" gibi hissetmeni sağlayan mısralarıyla, osmanlıca'nın, bir güzel dilin, zenginliğini gözler önüne seren dil hakimiyeti, kıvrak zekası; bahçesinde bulunan bir görkemli ağacın gölgesinin bir parçasının dışarıya düşmesini bahçenin kıskanışını hissedebilen yüreğiyle şu yaşta kim olduysam, kim olduğumu sanıyorsam, aslında ne kadar boş olduğumu fark ettirebilen bir şahıstır.

    dedim ki, sırf bir şiirini dinleyince bile; eğer bu adam burada yaşamışsa ve böyle yüce duygularla seslenebiliyor, bunları hissedebiliyorsa, biz harbiden düdük makarnasıyız. keşke, dediği, anlattığı, sözü, şiiri anlatılabilseydi, okullarda okusaydık, dilinden zerreler kalsaydı, onun ne demek istediğini, hayatını ne uğurda harcadığını az bölük anlatabilselerdi; anlayabilecek durumda olsalardı. ziya paşa ve daha niceleriyle biz, sen, o, harbiden de ne güzel insanlar olurduk, huzuru içimizde ne de güzel bulurduk.
  • ikbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
    bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı

    (yükselmek, iyi bir mevkiye gelmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı, önceleri bu beceriksizliği bilmezdik, bu da yeni çıktı)

    sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
    nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı

    (hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı)

    düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
    dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı

    (düşmanlara dostları yermek bir incelik oldu; başkalarına gönül dostlarından şikayet yeni çıktı)

    sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
    hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı

    (sâdık kişileri aşağılama, reddetme benimsenir oldu; hırsızlara ikram ve yardım yeni çıktı)

    hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
    hainlere amma ki riayet yeni çıktı

    (her ne kadar doğruyu söyleyenler de önceleri nefretle karşılanmışsa da ancak hainlere uyma yeni çıktı)

    evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
    elfâz ile terfîh-i ra'iyyet yeni çıktı

    (bütün düzenlemeler bazı kâğıtlar ile ilan olunur, söz ile halkın refaha eriştirilmesi ise yeni çıktı)

    âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
    mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı

    (güçsüz olanın en belirgin hakkı saklı tutulur, himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı)

    isnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayûra
    dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı

    (gayretli kişiler taassubla suçlanırken dinsizlere özgü derin düşünce yeni çıktı)

    islam imiş devlete pâ-bend-i terakki
    evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

    (devletin yükselmesine engel olan islamiyet imiş, önceleri yoktu, bu rivayet yeni çıktı)

    milliyyeti nisyan ederek her işimizde
    efkâr-ı firenge tebaiyyet yeni çıktı

    (her işimizde millî benliğimizi unutarak batı düşüncesine körü körüne bağlılık yeni çıktı)

    eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
    zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

    (eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada bu konuda bilmem biz ne kazandık)

    (bkz: copy paste)
  • "erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar
    rencide olur dide-i huffaş ziyadan"

    derkene süper bir söz sanatı yapmış üstün şahsiyet, kelime cambazı

    lugat :

    dide : göz
    huffaş : yarasa hayvanı
    ziya : ışık
    lugat : sözlük
  • pek rengine aldanma felek eski felektir
    zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir

    ya bister-i kemhada ya viranede can ver
    çün bay u geda hake beraber girecektir

    allah'a sığın şahs-i halimin gazabından
    zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir

    yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
    şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir

    bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
    zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir

    bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde
    işret güher-i ademi temyize mihenktir

    nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
    tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir

    nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
    divanelerin hemdemi divane gerektir

    afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib
    kanun-i ceza acize mi has demektir

    milyonla çalan mesned-i izzete serefraz
    birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir

    (bkz: copy paste)
hesabın var mı? giriş yap