• meslek lisesi mezunu bir öğrencidir, belki meslek yüksek okulundan mezun olmuştur aslında ama adam akıllı bir bölüme kayıt yaptırma şansını yeni yakalamıştır...özetle filler tepişirken ezilen çimendir aslında tekrar doğrulmaya çalışıyordur....
  • içerisinde bulunmaya aday olduğum insanları tanımlayan grup.

    bazen insana mutusuzluk verir bu. yaşıtların kep törenlerine, mezuniyet balolarına belki de sona hazırlanırken sen o sondan uzaksındır. senin olmayan bu son seni üzer haliyle. ancak mutlu yapılan bir başlangıç mutsuz olan sonlara göre daha iyidir.

    istediğin bölümü daha aklı başında, daha olgun bir sen okuyacağı için her şey daha kontrollü ve sağlıklı olacaktır. gelecekteki son da sana daha çok gurur verip seni daha sevindirecektir. çünkü o son senin sana yazdığın sondur.
  • aslinda fakulteye baslayacak olan bireyin gayet de lehine olabilecek bir durum. 23 yasinda okulu bitiren tecrubesiz toy birinin ise girme olasiligi da zayiftir. uniye giris zamanina kadar , kariyer tercihi alaninda gonullu calismak , ilgili olabilecek ucuz kurslardan belge almak , " kaybedildi " varsayilan yillari aksine gayet iyi firsatlara kapi acan yillar olarak degerlendirme imkanini gozonunde bulundurmak gerekir. sirketlerde gonullu calisarak tecrube edinme dusuncesini kucumsememek gerekir , zira bu hem sirketin yakin gelecekte sizi taniyp ise alma olasiligini kuvvetlendirecek , hem sirketten olumlu referans almanizi saglayacak hem de , o " hadi deyince " kazanilamayan is tecrubeseni kazandiracaktir ..
  • 17 yaşında üniversiteye başlamaktan daha doğru bir hareket olabilir. 17 yaşındayken her ne kadar kendini yeterince büyümüş hissetsen de 20 sonrası yaşlarda sahip olunan bilinç başka bir şeydir. bu nedenle zararından çok faydası dokunabilir.
  • okulun son senelerinde sivil polis olduğunuz yönünde dedikodular çıkmasına neden olur.
  • askerliği tecil ettirme çabasıdır.
  • kafanızdaki meslek okuduğunuz meslek değilse eğer gayet rasyonel bir karardır. bu adamlardan bir tanesi de benim efendim. insanların ''hayata geç atılıyorsun bik bik'' demesi açıkçası sikimde değil. ben parayı her gün küfür ederek gittiğim bir işten kazanacaksam ve nefret ederek yaptığım bir işin mutsuzluğu ile evimin, ailemin mutsuzluğu olacaksam, sıçarım öyle paraya. biliyorum hiçbir iş kolay değil, hiçbir iş stressiz değil fakat severek yaptığın bir işin de bulmaca çözmekten ya da oyunda bir bölümü geçmek için inat etmekten de bir farkı yok. en azından omzumdaki yükü, hayatın verdiği bu mutsuzluğu birazcık olsun bu şekilde hafifletmek benim en doğal hakkım.

    saf romantizm peşinde koşan birisi değilim. ''para dediğin nedir ki yeaa'' diyen adamlardan olmadım hiç. para kazanmanın ne denli zor olduğunu biliyorum. para kazanmak için sanayide de çalıştım, konfeksiyonda da, gösteri organizasyonlarında da. her türlü ameleliği yaptım hiç çekinmeden ve elime tutuşturulan üç kuruş ile ''amına koyim bu mu emeğimin karşılığı'' dedim çoğu kez. o yüzden para hayatın %60'ı benim için. para olmadan birçok şey olmuyor. para bu yüzden çok önemli ama geriye kalan %40 da neredeyse hayatın bir diğer yarısı. birçok kişi %60'ı kovalarken %40 dan mahrum bırakıyor kendisini. en kötü şey de bu aslında.

    parayı mutluluğa ne zamandan beri tercih eder olduk? nasıl bu kadar materyalist olabiliyoruz? bence kendimize sormamız gereken en önemli soru bu.
    yaratıcılığın ve yeniliğin para ettiği bir dönemde, risk almamak için masa başı işlere kilitliyoruz kendimizi*. aslında ayın en depresif elemanı ödülünü hepimiz hak ediyoruz.

    üniversiteye girişimiz de bir alem bizim. çoğumuz için bu sınav sabri'nin ceza sahası içine(!) açtığı kafa topuna çıkmaktan farksız. tam bir karambol anı. 18 yaşında hayattan ne gibi beklentileri olduğunu bilmeden, sınavda yaptığı puana en yakın puanla öğrenci alan bölüme kapağı atma yarışı özetle. bölümler, mühendislik vs... batan geminin malları. kapanın elinde kalıyor. aslında o tercihleri yaparken siki tutuyoruz farkında olmadan. geriye dönüp baştan başlayabilecek cesaretin yoksa bütün bir ömrün artık yarı açık ceza evi. kimilerimize de f tipi.

    bir diğer nokta da aile mevzusu. neymiş efendim, aileye yük olunuyormuş. hassiktir oradan diyorum. beni üniversiteye yazdırırken babam ''oğlum gerçekten istiyor musun, bu adam mı olacaksın?'' diye sorduğunda, ben sizin o sikko inanışlarınız yüzünden bir sene daha evde oturup çalışmaktan ve eve yük olmaktan korktum ''evet'' demek zorunda kaldım. şimdi size söyleyeceğim bir şey var saygıdeğer aileye yük oluyorsuncular. hepinize kafam girsin! sizin yüzünüzden ne yaptığımı bile bilmeden girdiğim vizeler, finaller, çalıştığım koca koca kitaplar sizin götünüze girsin. ben babamın keşke sorduğu o soruyu etraflıca düşünseydim. keşke hayır diyebilseydim. diyemedim, olsun. ailem yine bana destek oldu, arkamda durdu. ''sen onu istiyorsan bizim için önemli değil'' dedi. onlar, hayatımın geri kalanında mutlu olduğumu görebilmek için okuttuklarının farkındayken ben vakti zamanında bunun farkında değildim. ''bir zamanlar kördüm, artık gözlerim açıldı''.
    aslında burada yaptığımız büyük bir hata var. çocuklara realist olmasını ve elindeki fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesini öğretmek yerine onları belirli bir yaşa kadar pembe bir dünyada yaşatıyoruz. hiçbirimiz eşit doğmuyoruz bu yüzden çoğu çocuk ya hayal dünyasında yaşıyor ya da hayattan bir beklentisi kalmayacak noktaya gelip her şeye sırtını dönüyor. gerçek dünyanın zorluğunu göstermeyen aileler, her tökezlediğinde kollarından tutanlar; yaş 18 olduğunda çocuğunun hızla betona çakılmasına mani olamıyor.
    elimizdeki fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesini bilmiyoruz, bilmediğimiz için öğretemiyoruz.

    sonuç olarak:

    ben hayatı para kazanmak için değil, hayattan alabileceğim en fazla mutluluk için yaşıyorum. yarın için büyük planlarım var ama her ihtimale karşı ufak olanları da yanımdan ayırmıyorum. kaybedersem vazgeçmiyorum, yenilirsem tekrar ayağa kalkıyorum. sağlıklı olduğum sürece mutlu olabileceğimi biliyorum. en azından mücadeleyi bırakmamanın haklı gururunu yaşıyorum. biliyorum ki; en büyük pişmanlıklarımı yaptıklarım yüzünden değil yapmadıklarım yüzünden yaşayacağım. bu yüzden elime geçen her fırsatı değerlendiriyorum. hayatın en ufak mutluluk kırıntısını dahi kovalıyorum.
    aksi takdirde;

    ot gibi yaşayacağım sevmediğim bir mesleği yapacaksam eğer bütün sevdiklerime son bir defa sarılıp, ıssız bir yerde ağzıma silahı sokar tetiği büyük bir mutlulukla çekerim.

    ''mona lisa'nın dağılışını izlemekse şu hayattaki tek kazancımız, çok da fazla kaybedecek bir şeyimiz yok demektir.''

    not: bütün samimiyetimle yazdım bunları. yanlışım varsa affola sayın okuyucu. uzun yazdım, vaktini aldım. küfür etmek için mesaj ışığımı yakabilirsin. *

    edit büdüt: ohannes yıllar geçmiş üstünden yazdığımın. o zamanlar bilgi amaçlı yazıyordum, hatırladım. sözlük sonra hepimizin kalbini kırdı ben de onu kırıyorum artık arkadaşlar. saçma sapan küfrü bol entryler yazıyorum, neyse.. şimdilerde istediğim mesleği yapıyorum. verdiğim en doğru kararlardan biriymiş bu hareketim.

    (bkz: #69838796)
  • çalışıp kazanıp fakülteye başlasa da 4 yıl sonra 27 yaşında olacaktır, hiçbir şey yapmasa da 4 yıl sonra 27 yaşında olacaktır. yani er geç 27'ye, 35'e, 50'ye varacaktır, önemli olan ise bu süre zarfında neler 'kazandığı'.
    'arkadaşlarınız para kazanacak, çocuk sahibi olacak siz ise hayata geç kalacaksınız' pek tabii size dayatılan çerçeveden baktığınız sürece bundan başka bir şey görememeniz normal. hepimiz aynı anı yaşıyoruz, neyin geç kalmışlığı bu?
    sözün özü, istediği buysa, doğru yolda olan insandır.
  • er kişiler bu işi yapıyorlarsa askerliği yapmış ve bir iki sene çalışmıştırlar. hatta bu bir iki sene çalıştıkları işle ilgili bir bölüme de başlamışlardır. yalnız 27 yaşındaki mezuniyet olayı banka sınavları ve 27 yaşa takık şirketlerdeki iş imkanlarının nisbeten ortadan kalkması anlamına gelebilir.
hesabın var mı? giriş yap