• yil 1996. universiteye yeni baslamistim. siradan bir anadolu universitesi... aklimda universite ve universite yasami ile ilgili bircok hayal vardi. sonucta aileden uzakta kendi basina bir hayat bekliyordu beni. ama universiteye basladiktan sonra hayallerin yerine kiriklari geldi... yani bekledigim, dusundugum veya hayalini kurdugum gibi degildi universite... bir seyler yanlisti sanki...

    ilk donem universitenin yurtlarinda kaldim. belli bir grubun cok agir bir baskisi vardi diger ogrenciler ustunde. insanlarin sacina basina, giydikleri kiyafetlere karsirlardi... grup halinde gezip, kendileri gibi "dusunmeyen" kisilere karsi hem psikolojik hem de fiziksel baski uygularlardi. baskilari ise en cok ramazan ayinda hissettik. sahur vakti geldiginde odalara gelip herkesi zorla kaldirirlardi. oruc tutuyor musun, yarin sinavin var mi yok mu bunlar hic onemli degildi onlar icin. bu tiplere diklenenler oldugunda ise dedigim gibi grup halinde gezmelerinin verdigi pervasizlik ile her turlu baskiyi cekinmeden uygularlardi. sabah oldugunda da pek bir sey degismezdi. mesela okul yemekhanesinin kapisinda nobet tutardi bunlarin bir kismi. ramazan vaktinde yemek yeme "sesrefsizligini" gosterenlere hadlerini bildirmekti gorevleri. hos bu cok "duyarli" kalabaliga varana kadar yemekhane gorevlileri vardi sirada. ramazan vaktinde yemek yiyenlere sanki hapisanede mahkumlara yemek veren gorevliler gibi davranilardi. onun disinda kampuste gezerken de karsiniza cikardi bu tipler. kiz arkadasinizla el ele gezmeniz, sacinizin uzun olmasi, kupe takmaniz veya siyah giyinmeniz bu gruplarin dikkatini cekmek demekti ve tehlikeliydi.

    bu cok "duyarli" ogrenciler disinda yonetim kademesinde de pek "duyarli" gorevliler vardi. mesela tarih ve edebiyat dersleri "seriata giris" seklinde adlandirilsa saniyorum daha dogru olurdu. benim gibi dili pek durmayan ogrenciler ise bu derslerden "sebepsiz" birakilirdi.

    evet bu dediklerim ataturk'un turkiye cumhuriyeti'ni emanet ettigi genclerin yetistirildigi universitelerden birinde yasaniyordu. evet universitede yani egitimli insanlarin oldugu yerde yasandi bunlar. bir de normal sokaklari dusunun... ayrica eminim ki bu ve benzer seyler o donemlerde -ve hatta simdi bile bircok anadolu universitesinde- yasanmistir, yasanmaktadir...

    simdi bu yazdiklarimin kabul edilebilecek, onaylanacak bir yani olabilir mi? ya da bu olanlari demokrasi anlayisi ile degerlendirmek mumkun mu?

    bir de tarikat seyhlerinin basbakanlik konutunda agirlandigi, seriat isteyenlerin sagda solda rahatlikla bagirabildigi ve hatta basbakan denen adamin -ki su an sahte belge ve dolandiricilik gibi suclardan iki yil dort ay hapse mahkum edilmistir. ancak akp denen "adalet" partisinin marifeti ile "ceza"sini evinde cekebilecek- kanli veya kansiz bir ihtilalden bahsettigi bir donemi dusunun...

    evet tum bunlarin ardindan 1997 yilinda 28 subat denen sey yasandi... hani o zamanlar olayi pek anlayamamistim veya universite disinda daha genis bir acidan bakmiyordum olanlara ama bazi seyler sanki duzelmeye basladi. yani okuldaki bu dinci baski bir anda sanki kalkti. insanlar daha rahat ve anlayisli oldu birden... ogretim gorevlileri sanki bir gunde degistiler... mesela bahar senlikleri yapildi... yani universite universiteye benzemeye basladi... hayallerimdeki universite cikti kabugundan. bu olanlara o zaman anlam verememistim... ama simdi bakinca anlam verebiliyorum...

    gerci simdi cikip askeri darbenin demokrasiye ne kadar zarar verdiginden bahsedenler olacaktir. haklilar... kabul ediyorum. ancak diger taraftan da demokrasinin veya cumhuriyetimizin nasil icin icin kan kaybettigini birebir kendi tecrubelerimde de yasadim. yani demokrasiyi kendi amaclarina ulasmak icin arac olarak kullananlara birilerinin dur demesi gerekiyordu. bunu sivil toplum orgutleri veya sivil irade yapabildi mi? ya da o sirada iktidarda olan gucler kimseyi dinlediler mi?

    bunlari askeri hareketi mazur gostermek icin de soylemiyorum. sadece objektif bir degerlendirme yapmaya calisiyorum. yani bir tarafta hicbir demokratik olusumu, hareketi veya uyariyi takmayan, demokrasiyi kendi amacina yani seriata ulasmak icin kullanan pervasiz bir kalabalik oldugunu dusunun... hos bunu dusunmek zor olmayacaktir. su anda basimizda olanlar da bu adamlardan devsirme degil mi sanki? yani ne olacakti peki? bu adamlarin cumhuriyeti pervasizca ve hayasizca yontmasina musade mi edilecekti?

    sonuc olarak bir seyler yapmak gerekiyordu ve bir seyler yapildi... peki sonuc... aslinda bir yanim 28 subat iyi oldu diyor ama bir yanim da cok kotu oldu diyor...

    ehh dedigim gibi simdiki iktidar da bu adamlardan veya bu zihniyetten devsirme degil mi? simdi gene ayni adamlar ulkenin canini okumuyor mu? bir yerde bir seyler yanlis ama ne? tamam ordu ve askerler yanlis yapti... ama nasreddin hoca'nin fikrasinda da gectigi gibi hirsizin hic mi sucu yok... hos kimin ne kadar suclu oldugu da onemli degil artik. sonucta ataturk'un de dedigi gibi olanla olmuse care yok. gelecegi dusunmek lazim... ama bakiyorum da yasananlardan pek ders alinmis gibi de gorunmuyor... ne desem bilmiyorum.

    ama ne olursa olsun en cok dincilerin 28 subati'i elestirmesine kiziyorum. ulan bre dumbulluzadeler sanki siz pek bir demokratiksiniz... elinize firsat gecince veya bitinize biraz kan geldiginde nasil baski uyguladiginizi birebir kendi tecrubelerimden biliyorum. yani siz haksiz ve kanunsuz guc uygulayinca iyi de, baskalari uygulayinca mi kotu? yani kendi amacina ulasmak icin her turlu yalani dolani yapacaksin, demokrasinin d'sini yasamina koymayacaksin, bir de o yasami utanmadan bana dayatacaksin, ama gun gelip de devran dondugunde demokrasi diye aglayacaksin... hadi len...

    hos kotu her zaman kotu ama insanin bir seyleri elestirebilmesi icin en azindan kendi hayatinda dogru olmasi lazim. yani icten pazarlikli, niyetini gizleyen, takiyyeci adamlarin cikip ahlak, hukuk ve dogrular uzerine konusmasi basli basina bir ahlaksizlik bence...

    ekleme: 28 subat dendiginde sanki agiz birligi yapilmis gibi herkes orduya veya askerlere yukleniyor. ulkenin kac yil geri gittiginin hesabi falan yapiliyor...

    eee peki sizce mevcut hukumet ulkeyi kac yil "ileriye" goturdu... anlattim iste ulkenin gelecegi olan universitelerden birinde olanlari. yani askere laf edecegiz derken isin bu kismi gozden kaciyor. zaten onun icin bu adamlar hala iktidarda degil mi?

    hani amacim amacsiz bir sidik yarisina girmek degil, ya da bu kotu ama bu daha da kotu demek istemiyorum...

    ama asker deyince tuyleri diken diken olanlarin gercek yuzlerini gizleyip her firsatta bu 28 subat'i kullanmalari midemi bulandiriyor.
  • su kararlar alinmistir

    "1- demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan türkiye cumhuriyeti'ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. anayasa'nın 174. maddesinde koruma altına alınan devrim kanunları'nın ödün verilmeden uygulanması esastır. hükümet, icraatında devrim yasaları'na uygunluğu sağlamakla görevlidir.

    2- savcılar, devrim yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.

    3- sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.

    4- anayasa'nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

    5- eğitim politikalarında yeniden tevhidi tedrisat kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.

    6- temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.

    7- imam - hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan kuran kursları kapatılarak, milli eğitim bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir.

    8- devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.

    9- cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.

    10- pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.

    11- iran'ın türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. iran'ın türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.

    12- yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.

    13- son dönemde türk silahlı kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. bu sataşmalar tsk içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.

    14- irticai faaliyetlere karıştıkları için tsk'daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.

    15- partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da siyasi partiler yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.

    16- tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.

    17- laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan tv kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların anayasa'ya uygunluğu sağlanmalıdır.

    18- milli görüş vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır."

    soylenenlerin hangisi yanlis acaba?
  • erbakan'ın başbakan, tansu çiller'in dışişleri bakanı olduğu bir dönemdir. sincan'da düzenlenen kudüs gecesinde lübnan'daki hizbullah liderlerinin posterlerinin asılması ve iran büyükelçisinin bu törene katılması üzerine tatbikattan dönen tanklar buradan geçirilmiştir. 28 şubat 1997'de olağan olarak toplanan mgk'nda askeri kanat 8 yıllık zorunlu eğitim gibi bazı kararların hayata geçirilmesini istemiştir. genelkurmay'ın batı çalışma grubunu kurması üzerine bir darbe beklentisi oluşmuştur. sonrasında erbakan'ın çiller'e hükümeti teslim etmesi gerekirken cumhurbaşkanı anayasada böyle bir şey olmadığını belirterek görevi mesut yılmaz'a vermiştir. sonuçta sessiz bir darbe gerçekleştirilmiş oldu. ayrıca postmodern darbe kavramıyla tanışmamıza da neden olmuştur.
    (bkz: postmodern darbe)
  • nato tarihinde abd'yi ziyaret etmeyen tek genelkurmay başkanı olan org. hüseyin kıvrıkoğlu'nun meşhur bin yıllık meydan okumasının hemen ardından abd tarihi 24 temmuz olan millennium challenge(binyılın meydan okuması) adlı tatbikatının hazırlıklarına başlamıştı. yani abd, kıvrıkoğlu'nun 1000 yıllık meydan okumasına karşı bir meydan okumayla cevap vermiş oldu. bu da abd'nin türkiye'de irticaya karşı verilen mücadeleden rahatsız olduğunun göstergesidir. nitekim o dönemler foreign affairs, foreign reports, joint forces quarterly ve meditarenean quarterly gibi abd dışişleri bakanlığı’nın, cıa’nın ve pentagon’un resmi ve yarı-resmi organları "türk generalleri hizadan çıktı" minvalinde yazılar yazdılar.
    akp medyasının 28 şubat hakkında uydurduğu en büyük yalanlardan birisi de 28 şubat'ın fetö'ye hiç dokunmadığı iddiasıdır. aksine 28 şubat'ın öncelikli hedefi fetö idi. o dönemde genelkurmay tarafından fetö tehlikesi hakkında sayfalar dolusu raporlar hazırlanmış ve dönemin cumhurbaşkanına brifing verilmişti. 28 mart 1998 tarihli mgk toplantısında da askerler fetullah'ın orduya sızma girişimlerinde duydukları rahatsızlığı açıkça dile getirmişlerdi.
    görsel

    fetullahçı terör örgütü aleyhindeki ilk iddianameyi de dönemin dgm savcısı nuh mete yüksel hazırlamıştı.
    görsel

    1998 tarihli bir cevizkabuğu programında da fetö'cü nazlı ılıcak genelkurmayın harekat planında fetullah gülen'in yargılanmasının da yer aldığını belgelerle açıklıyor ve eleştiriyordu.
    1
    nitekim fetullah gülen ordunun hedefinde olduğunu bildiğinden dolayı daha sonra abd'ye kaçmak zorunda kalmıştı. dgm tarafından 2000'de başlatılan gülen davası, 2008'de akp'nin fetullah'ı beraat ettirmesiyle sonuçlandı.

    tıpkı ergenekon-balyoz kumpasları gibi 28 şubat davası da bir fetö kumpasıdır, davayı başlatan hakim de savcı da bugün fetö'cülükten tutukludur. burada rasim ozan'ın "28 şubat'ı soruşturan cesur ve kahraman savcılar" diye bahsettiği kişileri isim isim aratarak hepsinin fetö'den tutuklu olduğunu teyit edebilirsiniz.
    2

    28 şubat'ı necip hablemitoğlu, türkan saylan ve doğu perinçek gibi abd/fetö karşıtlığından hiçbir şüphe duymadığımız kişiler savunurken ahmet altan, nazlı ılıcak ve cengiz çandar gibi amerikancı ve fetullahçı kimliğiyle tanıdığımız kişiler ise 28 şubat'a şiddetle karşı çıkmıştır.

    bonus olarak o dönemde ışıkevlerine yapılan bir operasyon haberi:
    3
  • şimdilerde rte kafasındakiler üzerinden mağduriyet yaratmaya çalışsa da eğer kendisi düzenlenmemiş olsaydı 2000'li yıllara girmeden yeni sivas'lar, yeni maraş'lar yaşamış olacaktık. zira ülkeyi 28 şubat'a sürükleyen süreç o kadar hızlı yaşandı o kadar büyük bir dehşet ile karşı karşıya kaldık ki o yıl içinde refah partisi tabanı dışında kalan tüm kesimler "ordu birşeyler yapsın" diye feryat etmeye başlamıştı.

    dönemin başbakanı erbakan bile 28 şubat gelip çattığında kendisinin çok ileri gittiğini anlamıştı ve sonraki yıllarda bunun üzerinden mağduriyet edebiyatına yeltenmemişti. çoğu konuda kabahatin kendinde olduğunu biliyordu o bile.

    düşünün, bir başbakan eline geçirdiği gücün heyecanı ile içinde laikliğe karşı biriktirdiği tüm şeyi bir anda kusuyor, ne idüğü belirsiz tarikat liderlerini ve kendine şeyh denen tipleri konuta alıyor, kaddafi'nin ayağına gidip bir araba dolusu hakaret işitip geri dönüyor, türkiye cumhuriyetinin saygınlığı bir anda iki paralık oluyor, susurluk skandalı patlıyor, mafya polis siyasetçi ilişkileri açığa çıkıyor, millet skandalı protesto etmek için ışık yakıp söndürüyor diye adalet bakanı tüm türk halkına alenen hakaret ediyor, iktidar skandalı örtbas etmeye çalışıyor, belediyeler kudüs gecesi diye bir saçmalık düzenleyip temsili şekilde yahudi hristiyan filan öldürüyorlar, insanlar galeyana geliyor, gazeteciler radikal müslümanların saldırısına uğrayıp öldüresiye dövülüyor. namaz çıkışları hizbullah ve şeriat gösterilerine sahne olup çevredeki modern insanlara organize saldırılar düzenleniyor, bir çok insan durup dururken darp ediliyor, dövülüyor, ve bildiğin iç savaşa ve yeteri kadar müslüman olamayan vatandaşlara karşı cihat çağrıları yapılıyor, polis sadece seyrediyor.

    ondan sonra da ordu post modern darbe yaptı owwww. ne yapmış? ışidçi yetiştirdiği bilinen camilerin tarikatların denetlenmesini, 8 yıllık eğitime geçilmesini önermiş, radikal dinci firmalara boykot yapmış. vay be darbeye bak.

    artı, bu bir darbe bile degildir hükumete uyarıdır sadece. darbe olsaydı 1 martta ordu yönetime el koyardı. ama maşallah hükümet hazirana kadar görevde kalmış ondan sonra da erbakan çiller ile yaptığı 1'er yıllık başbakanlık yapalım protokolü gereği istifa edip görevi çiller'e bırakmak isterken demirel görevi çiller'e değil mesut yılmaz'a vermiştir. evet hükümet işte böyle değişiyor.
  • konulu darbe.
  • tam on yıl önceydi ve izmir'de sanırım serince bir cuma günüydü.

    ---/---
    dersanede hafta içi programına devam ediyordum. hürriyet okuyordum*. necmettin erbakan -tansu çiller iktidarı keyfimizi kaçırıyordu. siyasal tepkilerin gayet yüzeysel olduğu izmir'de "laik duyarlılık" tavan yapmıştı. hürriyet iki üç aydır darbe şakşakçılığı yapıyor; adetâ psikolojik harp sanatının bütün alaturka ve ucuz numaralarını sergiliyordu.

    ertuğrul özkök, sedat ergin, emin çölaşan üçlüsü iş başındaydı. 20 aralık 1996 tarihli hürriyet manşetinde adı açıklanmayan üst düzey askerî yetkilinin* beyanatı vardı: "bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin". aynı nüshada bakan abdullah gül'ün, "iran'la işbirliği yapalım" sözleri, rafsancani'nin kızının "türkiye şah döneminin son günlerine benziyor" beyanatı haber yapılmıştı. içeride ise işte "imam hatipli genç yengesini öldürdü", "tarikat şeyhi oğlancı çıktı", "mini etekli kıza sakallı tehdit" haberleri...

    durumdan vafize çıkaran doğan medya, işçi ve işverenler sendikaları, fuat miras, bayram meral, cumhuriyet gazetesi, rıdvan budak, yalım erez vs... dev bir "sivil ordu" süleyman demirel'in koro şefliğinde yaylım ateşine başladı.

    ve 28 şubat 1997 cuma. dersaneden çıkıp koşa koşa eve gittim. televizyonu açtım. henüz mgk toplantısı bitmemişti. sonunda ise erbakan boncuk boncuk terleye terleye imzayı basmıştı. ah şu kör olasıca postmodern zamanlar... canlı yayında tatsız tuzsuz, silahsız kansız bir darbe izlemiştik.

    hükümet yani millî irade (beğenmesek bile) birden iktidarsızlaştırılmış ve fiilen tüm varlığını askerî kanada devretmişti. yürütme artık süngüdeydi. ama burada bitmemeli ve hükümet külliyen gitmeliydi; siyaseten de.

    12 haziran 1997. genelkurmay'ın ağzından hürriyet manşeti: gerekirse silah bile kullanırız. evet silah. 10 yıl önce bu ülkede genelkurmay başkanlığı "en büyük gazete"nin manşetinden halkına mesaj vermişti: silah kullanırız.

    ve hükümet gitti. istemediğimiz sevmediğimiz bir hükümet silah tehditiyle istifa etti, dağıtıldı. yerine gelen azınlık hükümeti ve takip eden süreçte bu ükede bankalardan 40 milyar dolar para boşaltıldı. gazeteciler işlerinden atıldı, insanlar fişlendi. bütün aktörler bir bir silinirken bu darbeye tepki gösterenler maalesef tepkilerini tayyip erdoğan'ı başbakan yaparak gösterdi... ve şimdi hâlâ birileri darbe özlemiyle yanıp tutuşuyor. neden? tayyip erdoğan'dan daha beter birilerinin iktidarı için mi? asıl bu açıdan, bu insanlara bu darbe şakşakçlarına sormak lazım: tehlikenin farkında mısınız?
  • dinci kesimin yavşaklığını açık bir şekilde ortaya koyan tarih.

    bu dönemde iktidar şeriatçı mı, şeriatçı. peki şimdi dinciler ne diyor? "şeriat geliyor bahanesiyle bla bla." amın evladı, sen şeriatçı değil misin? evet. o adam şeriatçı değil miydi? evet. o dönemde şeriat gelse sevinmeyecek miydin? evet.

    yalan, dolan, sinsilik, takiyye kanlarına girmiş. daha amacını bile dürüst bir şekilde söyleyemiyor. ki bir iktidarın şeriatı getirip getirmemesi önemli değil. o yönde atılan her adım, insanlıktan bir şeyler götürür.

    hani derin devlete, devlet içi çeteleşmelere falan karşılar ya şimdi; türkiye'de derin devleti en ayan beyan şekilde gözler önüne seren susurluğu protesto etmek için ışıklarını yakıp söndürenler üzerinden alevilere karşı nefret suçu işleyen kişi o dönemin "adalet bakanı" değil mi, evet. sivas katliamcılarının avukatlığını yapan da o adamdı.

    dincilerin mağduriyet dedikleri şeyin yüzde 90'ı, kendi inançlarını dayatma uğruna başkalarını mağdur etme "özgürlüklerinin" ellerinden alınmasından başka bir şey değil. az önce bu dinci malakların mursi'yle ilgili yaptıkları bir belgeseli izledim. belgesel boyunca mursi'nin dinciliği övülüyor, mursi'nin şeriatı övmesi, şeriatı getirme vaatleri gösteriliyor. belgeselin sonunda da olay, "şeriat getirecek bahanesiyle indirdiler"e bağlanıyor. saldaksdas.

    28 şubat'ın yanlışı, kemalizmin genel uyduruk aydınlanmacılığının bir parçası olması. kendi halinde dindar insan da mağdur edilirse, bugün sen akp'nin uyduruk "sivilleşmesinin" sonucunda mağdur edilirken o adam iyi olmuş der.

    onun dışında, başkalarının hayatlarını kısıtlamaktan başka hayali olmayan muhafazakarlara yapılan her şeyi reva görürüm. mesele sadece sosyal yaşamın kısıtlanmasından çok daha öte. dünya üzerinde iktidara gelmiş tüm muhafazakarlar, on yıllardır edinilen tüm insan hakları kazanımlarını da piç ederler. 10 yıldır her türlü işçi hakkının gasp edilmesi, cumhuriyet döneminin görmediği kadar büyük bir "sermayeye köle yetiştirme" projesinin devreye sokulması da geleneğin sürdüğünü gösteriyor.

    şimdi dinciler mısır'da katliam olurken nerdesiniz diye soruyor ya? bunların anladığı dilden cevap vermek gerekirse, biz darbeye karşı olmasını da biliriz, ülke mursi gibi dallamaların eline bırakıldığında oluşacak sonuçları da biliriz.
  • adı post modern darbe olarak tarihe geçen bir gündür 28 şubat 1997. bu tarihi günün tarihi diyalogları ise şu şekilde meydana gelmiştir:

    iran büyükelçisi rıza bagheri: " size fundamentalist denmesinden korkmayın."

    iran istanbul başkonsolosu rıza raşit: " şeriatı engellemek isteyenleri uyarıyorum."

    anap lideri yılmaz: "rp'nin tabanı militanlaşıyor, hatta silahlanıyor."

    genelkurmay ikinci başkanı org. çevik bir: "sincan 'da demokrasiye balans ayarı yaptık."

    başbakan yardımcısı çiller: "iktidarın hiç bir icraatı laikliğe aykırı değildir."

    başbakan erbakan: "hükümet tbmm 'de kurulur, mgk 'da kurulmaz."

    cumhurbaşkanı demirel: "mgk karar almış, hükümet uygulanacak demiş, bundan sonrası için diyeceğim bir şey olmaz."

    genelkurmay başkanı org. karadayı: "burada alınan kararlar, herkesin riayet etmesi gereken kararlardır."

    org. bir: "laiklik karşıtı akımlarla mücadele, pkk 'yı geride bırakarak, tsk 'nın bir numaralı önceliği haline geldi."

    erzurum jandarma bölge komutanı tuğgeneral osman özbek: "nasıl yapacaksın? değiştiremezsiniz, atatürk ve arkadaşlarına, dedelerimize sor, sana tükürürler."

    demirel: "bu konuşmayı yaptıran nedenlere bakmak lazım."

    demirel: "kimse laik cumhuriyete alternatif aramaya kalkmasın."

    rp 'li ibrahim halil çelik: (8 yıllık eğitim konusunda) "kolaysa uygulasınlar bakalım. şayet direnirlerse ülke cezayir 'e döner, oluk gibi kan dökülür. türkiye kan gölüne döner."

    rp 'li devlet bakanı cemil tunç: (tsk 'yı kastederek) "zalimin, topu, güllesi varsa, hakkın da bükülmez bileği vardır."

    chp 'li sabri ergül 'ün güvenoylaması sırasında mecliste açtığı pankart: "deyyus-u ekber dışarı."

    çiller: " şimdiye kadar seçilmiş hiçbir genel başkan, onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi."
  • iktidari ele gecirir gibi olanin tarihi yeniden yazmaya calismasinda sasirtici bir sey yok. bu cabalardan 28 subat'in da payini almasi kacinilmaz tabii. seneye burda "sirf turbanli diye gozleri oyulan, tecavuz edilip bogazi kesilenler oldu uhuhuhu:((" diye entriler gorursem sasirmam yani.

    ama biz yutmayiz kardesim. cunku iki gidim da olsa hafizamiz ve zekamiz var ki hatirliyoruz ve goruyoruz. o darbelerde guzel insanlar sirf ideallerinden vazgecmedi diye, kucucuk cocuklar sirf ibretlik olsun diye daragaclarinda asilirken kendisi gibi tek ideali ve ilkesi omurgasizlik olan bir cemaati de pesine takmis sizin hocaniz onlarin pasasi ile "kussursuz" bir ittifak icerisinde darbeye alkis tutmakla mesguldu - ki komunizmle mucadele derneklerinin onde gideni olarak cok onceden devlete goz kirpmaya baslamisti zaten.

    omurgasizligi siar edinmis hoca ve cemiyeti darbelerin urunu carpik secim sistemlerinden nemalanip palazlanirken bir de ustune bize halkin tercihi oldugu yalanini atmaktan o zaman da, 28 subat'ta da bugun oldugu gibi geri durmuyordu. o zamanlar araniz iyiydi de, simdi ne oldu?

    yok okullarinin camlarindan atlamislar da, yok cok korkmuslar da. hepsini toplasan sistematik baskiyi gectim sadece gecen 1 mayis'ta insanlarin yasadigi dehsetin yanindan bile gecemez. o vahseti yaratan sizin ele gecirdik diye boburlendiginiz devletiniz, sizin polisiniz degil miydi?

    yok yani 15 yasinda kizin turbanini basindan cekip alana siktiri cekecegiz de, 15 yasinda kizin basina turbani, beynine ikinci sinifligini ve kadinligindan utanmasi gerektigini sokana, "basina kucucuk yastan turbani gecirelim de sonra cikarinca kendini ciplak hissetsin, cikaramasin" diyen babaya abiye eyvallah deyip gecmemiz mi bekleniyor?

    hadi kardesim, bas git. ne sizin gibi omurgasizlarin sattiginizi istiyoruz, ne onlarin sattigini. ayni bokun iki ucundan baska bir sey degilsiniz.
hesabın var mı? giriş yap