• bu sabah 6'da en sevdiğim şarkıları olan '2 wicky' dinlerken "şunu canlı dinlesem keşke" diye içimden geçirip işe gelince haberini aldığım konser. daha önemli dileklerim vardı, yine en basiti gerçekleşecek. teşekkür ederim galaksi, bu da olumlu.

    prophet six zero zero nine one
    this is the flight number of our galactic sun
  • heyecandan elimin ayağımın birbirine dolaşmasına sebep olan konser. (bkz: #69099538) noemie'nin yokluğunda gelmeleri her ne kadar burukluk yaratsa da noprob, yirmisekizşubatta alandayız!

    edit: orada olduğum konser. uzun zamandır herhangi bir şeyi bu kadar dayanılmaz bir istekle beklediğimi hatırlamıyorum ki öncesinde gittiğim davetten bir an önce çıkabilmek için dakikaları saydım birer birer, o yüzden hissettiğim şeyleri unutmadan kendi kişisel tarihime not düşmek adına birkaç şey yazmam lazım:

    senelerce sözlüğün farklı başlıklarına delice hooverphonic içeriği girişi yaptım, bilgisayara geçtiğimde onları buraya bi yere toplamak istiyorum; senelerce farklı solistlerin yorumladığı şarkılarla bir sürü farklı anı biriktirdim; 2016’nın ilk aylarında dinlediğim mad about you beni aldı götürdü, insanları silikleştirdi, binaları küçülttü, beni yok olan düzenin içinde tek başına bıraktı, yirmi ikinci doğum günü şarkım oldu şarap kadehime ve ıslanan insanlara eşlik ederek, vinegar and salt dinleyerek kimin sirke kimin tuz olduğunu düşündüğüm ama daha sonra bunun çözümlenemeyecek bir şey olduğunu sonradan fark ettiğim bir zamanı yaşadım, eden’in senfonik tınılarını ilk dinlediğimde yüzüme vuran mavi ambulans ışığını unutmadım hiç, 2wicky dinlerken hep bir isyan havasına büründüm, delice sokaklarda yürüdüğüm zamanlarda hep the night before yanımdaydı, 2017’nin ilk yarısında hep onu dinleyerek maçka’dan akaretler’e, oradan beşiktaş’a yürümekle geçti tüm tüm akşamlarım, amalfi dinleyerek uyanmaya çalıştım çoğu sabah, senfonik tınılarına öldüğüm 2012 live orchestra albümüne benzetme yapmaya çalışırken bülent ortaçgil’in sen şarkısı geldi aklıma hep, müzik dinlemeyi ve dinlediği müzikleri hayatının bir parçası olarak gören bir insan için çok şey oldu o albüm, her şeyi gözden çıkaracak kadar çok şey oldu, anger never dies dinlediğim ve sahilde koştuğum son bir ay geliyor gözümün önüne, heartbroken’ın kulaklığımda ilk çalışında gözümün önünde olan serdar-ı ekrem’i düşünüyorum şimdi belli belirsiz, 02:20-02:38 arası efsane olan anger never dies’ı düşünüyorum tekrar gözlerim kapalı, eden dinlerken insanların uçağın içinde attığı çığlıklar geliyor tekrar aklıma, wake up gibi bir şarkıyı nasıl geç fark ettiğime hayıflanıyorum, no more sweet music dinlerken yaşadığım beşiktaş anılarına gidiyor kafam, o insan kalabalığının içinde bir şeyleri arıyor ve nerede olduğunu biliyormuşçasına attığım kararlı adımlar, wait for a while, gravity, black marble tiles, romantic, horrible person, badaboom... hepsi benim anılarımın çok güzel bir parçası.

    aslında bu biraz da bizim şeye/nesneye anlam yüklememizle ilintili. proust'un aşk hakkında söylediği "...bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını farketmeyişimizdir." cümlesi yanıyor neon tabelayla kafamda. bir şarkının, bir grubun ya da müziğin bizi bu kadar etkilemesinin sebebi belki de bu aslında, bizden çıktığını fark etmiyoruz o hislerin. benim bunu düşündüğüm bir konser oldu, yani noemie'nin varlığı ve noemie'nin sesine yüklediğim milyonlarca anlamın birini dahi bulamadım konserde, bu da belki de senelerdir ayakta olan bir grubun benim için sıradanlaşmasına sebep oldu.

    duygusal caption’u kapatacak olursam sahneyle inanılmaz etkileşim içinde olduğum bi konser oldu muhtemelen önde olduğumdan dolayı, çakırkeyif enerjimden kaynaklı mı bilmiyorum ama luka’yla her şarkıda uzun uzun bakıştık, “you’re not noemie :(“ ağlak bakışlarımı gördüyse muhtemelen keyiflenmiştir dfkdksk. luka’nın the night before, reflection, in wonderland, looking for stars gibi son dönem albüm şarkılarına getirdiği yorumu beğendim ama mad about you, eden, vinegar and salt, 2wicky ve diğer şarkılar için biraz yetersiz kaldığını düşünüyorum. alex callier aşırı sempatik, aşırı tatlı, aşırı kedi canını senin bir adam, bu kadar etkilenmeyi beklemiyordum. raymond geerts’in bir ara çekim yaptığımı fark edip özellikle poz vermesi sıradan bir olay gibiydi başta, arkadaşımla birlikte çıkışta sigara içerken gördük kendisini ve hemen tanıdı beni, fotoğrafının nasıl çıktığını sorup bir de tatlı tatlı iltifat etti. gel de şimdi müptezel olup şehir şehir konser konser peşlerinden gezme. *

    benim için birçok şey hissettiğim dolu dolu iki saatti, noemie olsa davayı satar üç gün de giderdim ama bu ziyadesiyle yetti, çok da beklenti içinde olmadığım için keyifli ayrıldım elhamdülillah. * seviyorum.
  • malesef noemi wolfsun tesrif etmeyecegi konser...

    (bkz: baltali ilah)
  • kendilerini bilmeyen bir çok kıza youtube linklerini atarak prim yaptığım grup. o kadar çok ekmeğini yedim ki biletini almazsam bir daha iki yakam bir araya gelmez diye düşünüyorum. umarım tüfeye göre zam yapmazlar.

    tanım: kesinlikle kaçırmayacağım konser.
  • uzun bir aradan sonra yeniden gelmelerine sevindiğim belçikalı müzisyen topluluğu. yamulmuyorsam en son 12 sene önce 2006'da gelmişlerdi. yeniden teşrifleri gönlümüzü şenlendirecektir. mutlaka gideceğim.
  • bir gün önceki konsere giden arkadaşımın beklentileri yükselttiği konser. dediğine göre yeni solist de baya iyiymiş, bakalım akşam görücez.

    bir de türkçe şarkı söyleyeceklermiş,

    buraya edit gelecek.

    edit: maalesef beklentilerimin altındaydı, gerçi konserin çoğunu hatırlamıyorum kafam cogzeldi ama yine de gözler ve kulaklar noemie'yi aradı.
  • neden hep hafta içi olmak zorunda böyle şeyler...
    nedennnnnnnnnnn ?

    madem öyle, benim küçük kasabama da gelsinler bana ne.
  • beni yazın listeye dediğimdir. bir ether, bir amalfi dinleyek artık yav.
  • yalnızca mad about you canlı performansı için bile gidilebilecek konserdir.
hesabın var mı? giriş yap