• buradan okuyabileceğiniz yazıdır.

    kan parası mevzuunda sağlam geçirmiştir.

    ilgili yazı:

    karton bisküvi kutusunu düzleştirmişler, rögar kapağı olmayan kanalizasyon çukurunun üstüne örtmüşlerdi. dilara beş yaşındaydı, üstüne bastı, içine düşüverdi. tee dört kilometre uzakta, kanalizasyonun dereyle birleştiği bataklıkta buldular cesedini… senelik 15 milyar dolar bütçesi olan, rögar kapağı olmayan, bir de vicdanı olmayan istanbul'un kurbanı olmuştu. tüm türkiye, istanbul büyükşehir belediyesinin badem bıyıklı sorumsuzlarından, yandaş taşeron firmadan hesap sorulmasını bekliyordu. dilara'nın babası çıktı, “şirketle helalleştik” dedi, şikayetini geri çekti, tüm sorumsuz sorumlular yırttı. müteahhide ihale, allah'a havale'ydi.
    *
    konya taşkent'e bağlı balcılar beldesindeki kaçak kuran kursu binası gaz sızıntısından patladı, çöktü, 17'si kız çocuğu 18 insanımıza mezar oldu. binanın ruhsatı yoktu, itfaiye raporu yoktu, milli eğitim izni yoktu, diyanet izni yoktu, yurt izni yoktu, denetleyen yoktu, 18 cenaze vardı, sıfır şikayet vardı! gene helalleşilmişti.
    *
    istanbul'a alt tarafı yağmur yağdı, 21 kişi boğularak can verdi, ölenlerden 8'i kadın işçiydi, servis aracındayken sel sularına kapılmışlardı. asrın liderimiz “derenin intikamı” dedi. belediye başkanımız kadir topbaş, daha bilimsel bir açıklama yaptı, “sprey gazları ozonu deliyor, buzullar eriyor, bu şiddetli yağışlar ondan” dedi. 22 senedir istanbul'u, 14 senedir türkiye'yi yönetenlerin hiç kabahati yoktu yani, sprey kullananların suçuydu. pazarlığa kişi başı 60 bin liradan başlandı, 110 bine el sıkışıldı. kadın işçilerin aileleri şikayetlerinden vazgeçti, en başta spreyci kadir bey, herkes yırttı!
    *
    yandaş müteahhidin kule inşaatındaki asansör 32'nci kattan çakıldı, 10 işçi feci şekilde can verdi. hayatını kaybeden işçilerden bilal'in avukatı açık açık söyledi, “biz ve yedi aile şirketten tatmin edici para aldık, şikayetten vazgeçtik” dedi. çalışma bakanımız faruk çelik, kan parası için “olması gereken bir şey, iyi bir durum” dedi. ahmet kiziroğlu o zamanlar başbakandı, “şehit hükmündedirler” dedi.
    *
    akp'nin cankuşu ensar vakfı'nın yurdunda 10 erkek çocuğuna tecavüz edildiği, cinsel istismara uğrayan çocukların sayısının 45 olduğu, tecavüzlerin üç sene aralıksız devam ettiği ortaya çıktı. aile bakanımız “bi kerecik” dedi. şikayetçi olmasınlar diye, ailelere 10'ar bin lira sus parası verildiği yazıldı, davanın üstü apar topar örtüldü.
    *
    mavi marmara'da öldürülen vatandaşlarımızın hayatına karşılık 20 milyon dolar tazminat alındı. dünya tarihinde görülmemiş bir rezaletle, uluslararası kan parasına tbmm'de onay verildi. yandaş gazeteci televizyona çıkıp, pişkin pişkin izah etti, “bu para aileleri teselli eder, dertlerine derman olur” dedi.
    *
    en son…
    şehidin eşi şikayetten vazgeçti.
    sinan çetin'in oğlu sıyırdı.
    *
    kronolojik olarak “en son” dedim ama, aslında ne ilktir, ne de son… çünkü bir ülkede “adalet” olabilmesi için, kanun değil, millet lazımdır.
    *
    bir baba kızının cenazesi, bir anne oğlunun tabutu, bir kadın kocasının mezarı, bir erkek eşinin kefeni üzerinden alışveriş hesabı yapıyorsa…
    zavallılık bu seviyedeyse, tamah ölümüneyse… o ülkede adaletten de bahsedilemez, milletten de.
    *
    kaç paralık adamsın.
    bozuk para gibi harcandı.
    paran kadar konuş.
    üç kuruşluk tip.
    ciğeri beş para etmez.
    insanı tarif eden atasözlerinde bile para birimini ölçü olarak kullanan milletin… insan hayatının değerini parayla ölçmesi anormal midir?
  • beğendiğim yazı , niye beğendiğimi de bir iki cümleyle belirteyim . yılmaz özdil olayları yaşayan kişiler üzerinden yöneticilere ve herkese çaktırarak dile getirmiş . türkiyedeki sorun yönetici sorunu değildir , bugün akp yarın chp sonra mhp veya hdp farketmez . bizim insanımız o kadar menfaatçi , yalancı , şerefsiz , haysiyetsiz bir millet ki aha bu yılmaz özdilin köşesinde yazdığı sadece gündeme gelenler . diğer örneklerine günlük hayatınız da kendiniz şahit oluyorsunuz hatta bizzat kendiniz yapıyorsunuz . o nedenle yöneticilerin hepsinde kabahat bulmama ek olarak bizden bir bok olmaz ,olamaz . çünkü biz buyuz , artık bunu kabullenip önce kendimizi ve etrafımızı düzeltmemiz gerekiyor . tabi işimize gelirse .
  • belki de ilk kez tribüne oynamamış yılmaz özdil; "bu ülkenin en büyük sorunu ahlaksızlıktır"ı güzel özetlemiş. yani bu sefer "balık baştan değil ayaktan kokmuş"un iyi bir örneklemesi olmuş. bu ülkeden uzaklaşmak isteyenlerin ana nedenini açıklayan dogru bir dokunuş olmuş. gayet içten bravo diyorum.
  • çünkü bir ülkede “adalet” olabilmesi için, kanun değil, millet lazımdır.

    yazının bu kısmına geldiğimde tüm yorumlar tükendi bende.
  • usta' nin, çirkin pazarliklar sonucu icra edilen helalleşmeler(!)i anlattigi nefis bir yazi olmuş yine. kokuşmuş bir turkiye gercegini, geniş bir perspektifle dile getirmis esasinda.

    bukowski demisti ki; "insanlar adaletsizligi yalnizca kendi baslarina gelince düşünürler".. ancak görünen o ki, artik kendi baslarina gelince dahi adaleti görmezden gelir olmuşlar..
  • en basiti inşaat'ta işçi bir şekilde rahmete kavuşur. ailesinden 100 kişi gelir kan parası ister kimse dava etmeyi ihmal araştırmayı işçi'nin neden öldüğünü bilmek bile istemez parasını verin der.
  • parayla satın alınabilen kişiler için üç kuruşluk adam,ciğeri beş para etmez ifadelerinin kullanılmasında sakınca yoktur.para için eşinin,çocuğunun,yakınının,uzağınının davasından geçmek kaç kuruş eder ki?
  • herkesin bilip de dile getiremediği gerçekleri yüzümüze çarpan bir yazı.

    kan parası adı altında, adalet ayaklar altına alınıyor bu ülkede. yani bu ülkede zenginsen, parasını verip rahatça suç işleyebilirsin. yeterli paran olması kafi. alkollü bir şekilde direksiyon başına geçip bir insanın hayatının bitmesine sebep olabilirsin, yasaların emrettiği güvenlik önlemlerini hiçe sayıp, bundan ötürü insanların can vermesine neden olabilirsin, iş bilmezlikten ötürü insanların pisi pisine bu dünyadan göçüp gitmesinde payın olabilir ama paran varsa eğer, sorumlu değilsindir. verirsin kan parasını, adaleti by-pass edersin, ayaklar altına alırsın, sonra aynı ihmalkarlıklara devam edersin. çünkü sonuç olarak zenginsindir, paran vardır.

    peki bu ülkede durum her zaman böyle mi? elbette değil. suçlu olan taraftan bir ekmek parası dahi almayan, üstüne cinayete sebep olan adamın o aileden para istediği bir olay vardı mesela.(bkz: öldürdüğü kişinin ailesinden tazminat istemek). bu olayı unutturmamak, ve adaletin yerini bulmasını sağlamak da, yılmaz özdil nezdinde bütün gazetecilerin görevi olmalıdır aslında.

    son olarak, adaletin böyle yok sayıldığı yerlerde anarşi başlar. yukarı da da örnek gösterilmiş olan aile şerefi filminde de bu açıkça görülmektedir. tecavüze teşebbüs eden, bir kişiyi öldüren, ve aşırı hızdan dolayı bir çocuğa çarpan eleman babası tarafından yurt dışına kaçırılmak istenirken, yani adalet by-pass edilirken, munir özkulun oynadığı rıza karakteri tarafından tüfekle vurularak öldürülür. eğer devlet bile adaleti sağlamak yerine kan parasına sığınırsa, hakk'ı hukuku yok sayarsa, insanlar o filmde ki gibi, kendi sağlamaya çalışır adaleti. kısacası, adaletin yok sayıldığı, ayaklar altına alındığı yerde, anarşi başlar maalesef ve devletin bile engellemekte zorlanacağı olaylar hasıl olur. bu yüzden adaletin terazisiyle oynamak yapılan en büyük hatadır. bu hatadan ne zaman döneriz, ya da döner miyiz maalesef bilemiyorum. umarım adaletin bu ülkede demoklesin kılıcı vazifesini göreceği günler çok da uzak değildir.

    edit: balık baştan kokar arkadaşlar. yukarıda bir yazar arkadaş belirtmiş, insanlar 1300 lira asgari ücretle nasıl adalet savaşı versin diye. haklı aslında fakat şöyle bir nokta var. bu ülkede devlet bile kan parası vererek adaleti görmezden geliyor. ensar vakfı olaylarında ailelere 10'ar bin lira verilmesi ve yılmaz özdilin yazısında belirttiği rögar kapağı yerine gazete koyulmasından dolayı ölen küçük çocuğun ailesine ibb tarafından para verilmesi bunun örnekleridir. devlet böyle yaparsa, parasal gücü yüksek insanların da aynı yolu seçmesi kaçınılmazdır. en başta devlet kaçmasaydı adaletten, zengin insanların kan parası vererek hukuku ayaklar altına almasına müsaade etmeyip, aile cezasını para karşılığı çekse bile, gerekli cezaları almasını sağlasaydı, bugün bu durumlarda olmazdık. insanlar menfaatçi, paragöz falan demeden önce, bizi yönetenlerin aslında böyle olduğunu kabul etmek gerekir.
  • dün bahsetmiştim (bkz: #63317715) bu adalet sorunun, adaletsizliğin ötesinde, adalet zaten bozuk ama büyük problem bu ülkenin insanları bozuk, bu toplum vicdansız, karakter ve insanlık yoksunu.
    insan tabutunun başında çocuğunun, eşinin, yeğenin pazarlığını yapar mı?
    boşverin yakınlık derecesini, insan pazarlığı yapılır mı?..
  • hançer gibi saplamış ama milletimize sokan sokmuş pek hissetmez
hesabın var mı? giriş yap