akçaburgazlı yekta
-
dünyanın en güzel arabistanı'ndaki turgut uyar karakteri. hikayesi uzundur. kısaca dostların içinde bir yasak aşkın içine düşmüş, yargılanmış, tekrar yargılanmış, tekrar tekrar yargılanmış, denize yürümüş ve evini özlemiş biridir. hikayesi okunasıdır, tekrar okunası, tekrar tekrar okunasıdır.
"akçaburgazlı yekta'nın
mahkeme kararını aldığında
söylediği mezmurdur"
dan sonra gelir aşağıdaki:
iki dalga katı arasında
ne yapacağını şaşıran
akçaburgazlı yekta'nın
söylediği mezmurdur
başının o ağrısı beni görüncedir
uygunsuz bir aralıktan kaçamak bakıyorum katran ağaçları
boşluğun düzeni evcil güvercinlerin gelip gelip su içtiği
mermer olukların bizi kandırdığı
kaçmıyoruz. bu yüzeyden su içmeler yetiyor da ondan
galiba
erince vaktimiz yok uçaklar hemen kalkıp hemen varıyor
elimizde bir ufak bavulla şurdayız burdayız
bu balık bolluğunda bir tutam ot mu
sessiz çığlıklı upuzun kervanların kan içinde taşıyıp getirdiği
uygunsuz maceramızın gelip geçtiği yerleri çan sesleriyle
ürkütüp uyandıran doygunluğu
bir tutam ot mu
karışsın. beşinci kardeşim kendi umurunda değil
elele tekbaşına ağlamaklı barışta unutkan
gelip gelip gidiyorlar
"birden hatırlıyorum sıcaktı
tuttuğu tuttuğum her yerlerimiz
boynumuz ağızlarımız ellerimiz
yalanda karanlık odalarda
eşit aralıklarla avunuyoruz
yetiyor."
başının o ağrısı beni görüncedir
bana baktıkça yalnızlığın geliyor aklına
o kavurgan umut kesici güçlülük alıp alıp harcayamadığın
dağınık gizli izlenimlerin seni bilmediğin yönlere itele-
yen uğultulu kaynaşmaları
anlat ellerin sıcak sıcak sokul
buna hazırız eskidikçe değişmez oluyor kabul
anlat ellerin sıcak sıcak
benimki de bir tutam ot
çabuk ol vakit dar uçaklar kalkıyor. -
benim bir suyum vardı akıyordu
bir toprağı yeşertip akıyordu
bir yerlerde birikmeden akıyordu
öyle sakin öyle ince öyle güvende akıyordu
yine akıyor ama yanıldım
yine akıyor ama otlar cılız
güneşler soluk günlerde aksak gibi
bir avuntu buldum avunuyorum
katlandıkça arınıyorum
katlanmanın tadında acısında arınıyorum
bir yerlerim temize çıkıyor sanki öyle güzel
kara kara geceler abandıkça üstüme
arapkanlı duygular abandıkça
öküzoğlan balıkları gibi kuytulara kaçıyorum
akçaburgaz yalnızlığıma sarılıyorum -
ziyadesiyle karakterli olması nedeniyle başlık açılamayan "akçaburgazlı yektanın mahkeme kararını aldığında söylediği mezmurdur" a da değinme fırsatı veren turgut uyar şiiri ;
" once onlarin yaninda cok iyi yuz gordum
beni kapidan karsilayip agirlarlardi
sofralarina konuk ederlerdi
onlar iki kisiydi ben birdim
bana elmadan sikilmis soguk sular sunarlardi. kapilarini kapim bellemistim. evlerinde oturacak yerim vardi.
once onlarin yaninda cok iyi yuz gordum.
evleri gurultulu sehirden iki bin ayak uzaktaydi.
tahtadan yapilmisti.
beni kapidan alirlardi, -hosgeldin- derlerdi, onlari sevindirirdim.
birlikte yasiyorlardi, cocuksuzdular.
birinin adi gulbeyazdi, o kadindi, oburunun adi sinan'di, o erkekti.
ben otuzunda yekta'ydim,
akcaburgaz'liyim, oradan geldim,
herkes bir yerlidir cunku, ben, yekta bunu pek hos buluyordum.
sonra az isikli odalarina cikardik. bana yeniden -hosgeldin yekta, bizi sevindirdin senin yaninda bircok seylerihatirliyorz derlerdi. serin ortulu minderlere oturmak icin ayakta dururduk. beklerdik. perdeleri beyaz nakisli olurdu. halilari butun odanin dosemesini usulca mor mor orterdi. patlican ornekleri ve turuncu gunesler vardi ustunde.
birden hepimizin aklina o denizler gelirdi ayakta durmayi istemezdik. serin ortulu minderlere otururduk.
bana serin ortulu minderlerimizin ustune otur derlerdi.
bana elmadan sikilmis soguk sular sunarlardi. evlerinde oturacak yerim vardi.
tutun sunarlardi.
bir dinlenme zamani kadar birbirimizi duyardik. alismak icin zorluk cekmezdik. cunku karsit yerlerimiz kalmamisti bilirdik. girintilerimiz cikintilarimiz uygundu. sussakta ses cikarmazdik.
karanlik her yere girerdi. cunku her yerde gece olur. ben, yekta bunu pek hos buluyordum.
karanlik serin ortuleri sarmalayan az isikliligi altedemezdi. cunku biz oyle bellemistik. hali da az isikli kalirdi, onun gunesleri patlicanlari da, minderlerin serinligide. az isik, bizim, yani onlarin ve benim, yekta'nin, kactigimiz yer degildi. birbirimizin isiktan kaciracak yerlerimiz yoktu. az isikta da cok isikta da degismedik hep tipki kalirdik.
orda bulusmayi severdik yalniz.
sari bir kuslari vardi.
adina kanarya derlerdi. kucuk bir kafeste odayi doldururdu.
'ama ben onlarin olumlu yanilgan insan gecen ve bir daha geri gelmeyen bir ruzgar olduklarini unuttum'
cunku unutmak bana goreydi.
cunku ben de olumluydum. ben yekta, bunu pek hos buluyordum.
bunu unutmak degildi, icinde olmakti onun.
onceleri daha iyimiydi bilmiyorum.
gidip geldigim duruldugum koyu geceler vardi. yikik degildim.
yikilip yeniden kurulmamistim ama, yikik degildim.
gaz lambalari yakardik,
ensiz calgilar calardik geceye.
tekligimiz ayisiginda bogulur giderdi
teker teker ucer kisi olurduk. oyle de iyiydi.
ben ona, gulbeyaz kadina eski yalnizligimi soylerdim
ben soyledikce eskirdi
uzaklasirdi
onunla. gulbeyazla bakisir isinirdik.
..........
.......... " -
hiç kuşkusuz inannanın binyıllar önce sevdiğidir. rivayete göre minderlerde oturmuş, yıkıntılarını yanında taşımış. neden akçaburgaz? herkes bir yerdendir çünkü.
-
her şeyin sonrasında "yanılmadım pişman değilim bu da vardı" diyebilendir.
-
akçaburgazlı, otuzunda, cahil çocuksuz bir adamdır,
turgut uyar'ın 'dünyanın en güzel arabistanı'n dan olma oğludur.
gülbeyaz için üç kişilik güzel sessizliklerini,
serin örtülü minderlerde örtünmesiz oturabildikleri zamanları
feda etmiştir. -
"ama ben onların ölümlü, yanılgan insan,
geçen ve bir daha geri gelmeyen bir rüzgar olduklarını unuttum."
der yekta, haklıdır da. -
başının o ağrısı beni görüncedir
bana baktıkça yalnızklığın geliyor aklına...
der iki dalga katı arasında ne yapcağını şaşıran akçaburgazlı. -
ve her şeye hazırlıklı olandır..
"ben akçaburgazlı yekta'yım düşmeyi biliyorum" -
iki dalga katı arasında yapacağını şaşırandır.
iki dalga katı arasında yapacağını şaşıran akçaburgazlı yekta'nın söylediği mezmurdur
başının o ağrısı beni görüncedir
uygunsuz bir aralıktan kaçamak bakıyorum katran ağaçları
boşluğun düzeni evcil güvercinlerin gelip gelip su içtiği
mermer olukların bizi kandırdığı
kaçmıyoruz. bu yüzeyden su içmeler yetiyor da ondan galiba
erince vaktimiz yok uçaklar hemn kalkıp hemen varıyor
elimizde bir ufak bavulla şurdayız burdayız
bu balık bolluğunda bir tutam ot mu
sessiz çığlıklı upuzun kervanların kan içinde taşıyıp getirdiği
uygunsuz maceramızın gelip geçtiği yerleri çan sesleriyle
ürkütüp uyandıran doygunluğu
bir tutam ot mu
karışsın. beşinci kardeşim kendi umurunda değil
elele tekbaşına ağlamaklı barışta unutkan
gelip gelip gidiyorlar
"birden hatırlıyorum sıcaktı
tuttuğu tuttuğum her yerlerimiz
boynumuz ağızlarımız ellerimiz
yalanda karanlık odalarda
eşit aralıklarla avunuyoruz
yetiyor".
başının o ağrısı beni görüncedir
bana baktıkça yalnızlığın geliyor aklına
o kavurgan umut kesici güçlülük alıp alıp harcayamadığın
dağınık gizli izlenimlerin seni bilmediğin yönlere iteleyen
uğultulu kaynaşmaları
anlat ellerin sıcak sıcak sokul
buna hazırız eskidikçe değişmez oluyor kabul
anlat ellerin sıcak sıcak
benimki de bir tutam ot
çabuk ol vakit dar uçaklar kalkıyor.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap