• 2 kasim 1934te dahiliye vekili sukru kaya bir genelde yayimlayarak 8 ay sureyle radyolarda alaturka muzik calinmasini yasaklamisti. bu gelisme 1933te baslayan milli musiki-garp musikisi tartismalarinin bir devami niteligindeydi. kimi cevreler alaturka muzigi sikici, melankolik, hatta insani icmeye tesvik edecek kadar ic karartici buluyor ve yasaklanmasini istiyordu. kimi cevreler de bu musigin milli karakterleri yansittigi ve kaldirilmasinin dogru olmayacagini savunuyordu. ataturk bu tartismaya 1 kasim 1934te yaptigi meclis konusmasinda "bir ulusun yeni degisikliginde olcu, musikide degisikligi alabilmesi, kavrayabilmesidir. bugun dinletilmeye yeltenilen musiki yuz agaracak degerde olmaktan uzaktir" diyerek katilmisti. sukru kayanin radyo yasagi ataturkun bu konusmasinan esinlenerek alinmis bir karardi. *
  • taslari yerine koymak lazim ki bazi akli evveller cikip ileri geri konusmasin.

    ataturk'un devrimleri zorlama ile de olsa basariya ulastiysa hicbiri asla ataturk'un istedigi bicimde ilerlemis ve sonuca varmis degildir. ozellikle musiki devrimi icin soyleyebilirim bunu. ne zamanki ulke'nin cagdas bir muzige ihtiyac oldu iste o zaman turk besleri gibi olusumlara ihtiyac duyuldu. yani bati formunda turk muzigi. ozu turk, bicimi bati olan bir muzik! vizyon iyidi guzeldi ama uygulama ne kadar basarili oldu tartisilir.

    elimde kaynak olmadigi icin su an tam tarih ve yer veremiyecegim ama o zaman devrin muzikle ilgili onemli insanlari bir kongre duzenleyip tartismaya baslaralar. nasil olacak bu muzik devrimi? her kafadan bir ses cikmaktadir ve o sirada dahiyane bir fikir atilir ortaya. "tek sesli muzigi yasaklayalim". cemal resit rey hemen cevabi yetistirir:

    "dagda turku soylemek isteyen coban ne yapacak? koyunden baskasina "su sesi de sen cikar" mi diyecek? olmaz oyle sey"

    sonucta kavga dogus ortaya ecis bucus bir seyler cikar ve aralarinda bu kararin da bulundugu seyler uygulamaya konulur. konulur konulmasina ama ataturk sonuctan pek memnun kalmaz. nerden biliyoruz? bakin su anina:

    bir gun cankaya'da guzel bir fasil dinler, mest olur. fasilin bitiminde yanindakiler doner ve (tam nasil ezberimde degil ama benzer oplarak) sunlari soyler:

    "bakin, ne kadar guzel bir muzik. burada hepimiz bu muzigi dinliyor ve seviyoruz ama yabancilara nasil dinletecegiz? onlarin enstrumanlari ile, onlarin yontemi ile dinletmemiz lazim. ama yok sanki ben oyle dememisim gibi tam tersi bir yol izliyorlar. yazik yazik" (orijinalini bulunca degistiricem, soz)

    yani ataturk'un dedigi ile sukru kaya' nin uygulamasi birbiri ile celismektedir. ataturk yasakla dememistir ki ataturk ozgurlukcu bir insandir. gun gelir daha ekleme yaparim buraya.
  • “avrupa musikisi girmeden evvel memleketimizde iki musiki vardı. bunlardan biri farabi tarafından bizans’tan alınan şark musikisi, diğeri eski musikinin devamı olan halk melodilerinden ibaretti. bugün işte bu üç musikinin karşısındayız. şark musikisi, garp musikisi, halk musikisi. acaba bunlardan hangisi bizim için millîdir? şark musikisinin hem hasta hem de gayr-ı millî olduğunu gördük. halk musikisi harsımızın, garp musikisi de yeni medeniyetimizin musikisi olduğu için her ikiside bize yabancı değildir. o halde millî musikimiz memleketimizdeki halk musikisi ile garp musikisinin imtizacından doğacaktır. halk musikimiz bir çok melodiler vermiştir. bunları toplar ve garp musikisi usulünce armonize edersek hem millî hem de avrupaî bir musikiye malik oluruz.”

    ziya gökalp
    "türkçülüğün esasları"

    -----------------------------------------------

    “bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şarkın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden müniret-ül mehdiye hanım sanatkârlığında muaffak oldu. fakat benim türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki türk’ün çok münkeşif ruh ve hissini tatmine kafi gelmez. şimdi karşıda medenî dünyanın musikisi de işitildi. bu ana kadar şark musikisi denilen terennümler karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faaliyete geçti. hepsi oynuyor ve şen şatırdılar. tabiatın icabatını yapıyorlar. bu pek tabidir. hakikaten türk şen şatırdır. eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa kendinin kusuru değildir.”

    8 ağustos 1928
    mustafa kemal
    sarayburnu'nda dinlediği fasıl icrasından sonra

    -----------------------------------------------

    1 kasım 1934
    mustafa kemal
    (meclisin açılış nutkundan)

    "arkadaşlar!

    güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. bu yapılmaktadır. ancak, bunda en çabuk en önde götürülmesi gerekli olan türk mûsikîsidir. bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, mûsikîde değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. bugün dinletilmeye yeltenilen mûsikî yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. bunu açıkça bilmeliyiz. ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleşileri toplamak onları bir gün önce genel mûsikî kurallarına göre işlemek gerektir. ancak bu yüzeyde türk ulusal mûsikîsi yükselebilir, evrensel mûsikîde yerini alabilir. kültür işleri bakanlığı'nın buna değerince özen vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim…"

    -----------------------------------------------

    2 kasım 1934
    şükrü kaya (iç işleri bakanı)

    genelge: "...alaturka mûsikînin tamamen kaldırılması ve yalnız garp tekniğiyle bestelenmiş mûsikî parçalarımızın garp tekniğini bilen sanatkarlar tarafından çalınmasını.."

    -----------------------------------------------

    "kemal paşa bir emirle radyolardaki eski musıki saatlerini azaltabilir, hatta tamamen kaldırabilir. onun yerine batı musıkisini koyabilir. her kasaba meydanında batı musıkisi konserleri düzenletebilir. fakat bu müsbet bir iş olmaz. halk gizli bir mukavemetle kapalı perdeli odasında, yakın şark radyolarını dinler. bu direkt değişikliği de antipatik karşılar ve bir gün hiç umulmayan bir anda aksülamel başlar... yapılan emekler bir anda yıkılır gider. bu suretle türk operasının oynayacağı güzel temsiller snobismin tesiri ile, onu seyreder gibi görünen geçici ve mahdut bir kalabalıktan başka müşteri bulamamak tehlikesine maruz kalır."

    max reinhard
    "istanbul belediyesi için hazırlanan rapordan"

    -----------------------------------------------

    özel hayatında alaturkalıktan kurtulamayan atatürk, batı musikisinin ve operanın toplum içinde iyice yaygınlaşmasını ve türk müzik kültürüne iyice yerleşmesini sağlamak ve bunu pekiştirmek üzere, 1934 yılında gazinolarda ve radyolarda türk müziği çalınmasını ve alaturka şarkı söylenmesini yasaklayacak kadar ileri gitmişti. ancak, radyolardan alaturka müziği kaldırması tepkilere yol açmış, alaturka sevenler bu hale çok üzüldüklerini, türk müziği duyamamaktan kulaklarının paslandığını söylemekten bile çekinmemişlerdi. bir gece dolma bahçe sarayında yunus nadi, atatürk'e bu konuda yakınmaları sıralayarak şöyle demişti: “ paşam ne olur alaturka şarkılardan bizi mahrum bırakmasınlar. zevkimize, duygularımıza el attığı için çok üzülüyor ve inciniyoruz". atatürk, bu sözlere şöyle karşılık vermişti: "alaturka şarkılardan ben de hoşlanıyorum. fakat, unutmamak gerekir ki, devrim yapan bu nesil, bazı fedakârlıklara katlanmasını bilmelidir! ancak, millî türkülere yer verilmelidir!".

    alaturka musikinin radyo ve gazinolarda yasaklanmasından sonra, münir nurettin, hafız burhan ve safiye ayla gibi şarkıcılar tango söylemeye başladılar. her birinin 78 devirlik tango plâkları dahi çıkmıştı. fakat, bir akşam atatürk'ün canı türk musikisi istiyor. o zaman ankara'da musikişinas ve bestekâr dr. sıtkı falay ve tamburi osman pehlivan var. "hadi!" diyor atatürk "onlara gidelim!".

    gece 22:00 sularında dr. sıtkı falay’ın evine gidiliyor. sıtkı beyin udu, osman pehlivan'ın tamburu ve sıtkı beyin eşi vasfiye hanımın güzel sesi eşliğinde, rumeli türküleri de araya girerek, coşkulu bir alaturka müzik ziyafeti veriliyor. atatürk, "bir daha! bir daha!" diyerek tekrarlatınca, osman pehlivan'ın "paşam siz emredince dinliyorsunuz, ama bunları dinlemek isteyen binlerce insan var! "yakınmasına," doğru söylersin osman!" karşılığını veriyor." hemen radyo evine gidin ve fasıl yapın!" diye ekliyor.

    ercüment behzatlar radyoevi müdürü'nü arıyor. radyoevi müdürü çok şaşırıyor ve yasağın kalktığına inanamıyor. köşke telefon ediyorlar. atatürk'ün emir verdiğini neden sonra öğrenip, ancak saat 23:00'te fasıl başlatıyorlar. böylece, klâsik türk musikisi üzerine konulan yasak, kısa bir aradan sonra tamamen kaldırılmış oluyor.

    cemal oranda
    ( "atatürk'ün uşağı idim" isimli kitaptan, 1973, s. 122)

    -----------------------------------------------

    “ne yazık ki benim sözlerimi yanlış anladılar. şu okunan ne güzel bir eser. ben zevkle dinledim. sizlerde öyle. ama bir avrupalıya bu eseri böyle okuyup zevk vermeye imkân var mı? ben demek istedim ki, bizim seve seve dinlediğimiz türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. onların tekniği, onların ilmiyle onların sazları, onların orkestraları ile çaresi her ne ise, mesela ruslar ne yapmışlarsa. bizde türk musikisini milletlerarası bir sanat haline getirelim. türk’ün nağmelerini kaldırıp atalım da sadece batı milletlerinin hazırdan musikisini alıp kendimize mal edelim, yalnız onları dinleyelim demedim. yanlış anladılar sözlerimi, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki bende bir daha lafını edemez oldum.”

    mustafa kemal
    (vasfi rıza zobu ile hatıralardan)

    -----------------------------------------------

    2001 yılında değişen rtük kanunu:

    madde 14. - 3984 sayılı kanunun 31 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

    "program hizmetinin içeriği ve yeni yayın tekniklerinin kullanımı"
    madde 31. - radyo ve televizyon kuruluşları, yayınlarında belli oran ve saatlerde eğitim, kültür, türk halk ve türk sanat müziği programlarına yer vermek zorundadırlar. bu programların tür ve oranlarıyla ilgili esaslar üst kurul tarafından tespit edilir. tematik kanallar, bu zorunluluktan muaf tutulur. tematik yayın yapmak isteyen kuruluşlar, başvuru sırasında bu hususu belirtir. bu kanallar, üst kurulun izni olmadan yayın türünü değiştiremez. tematik kanallarla ilgili usul ve esaslar üst kurulca belirlenir.

    her türlü teknoloji ile ve her tür iletişim ortamında yapılacak yayın ve hizmetlerin usul ve esasları, haberleşme yüksek kurulunun belirleyeceği strateji çerçevesinde üst kurulca tespit edilip, haberleşme yüksek kurulunun onayına sunulur. bu yayın ve hizmetlerin mevzuata uygunluğu üst kurulca denetlenir.
  • türk kemalizm "modernleşme"sinin hangi noktalara kadar uzandığını simgeleyen bir olay. alaturka müziği seven atatürk, bir gün radyodan ve umuma açık yerlerden alaturka müzik söylenmesini yasaklıyor. artık "garp" besteleri söylenecek ve insanlar "çağdaş" olacak. türk sanatçıların tepkileri üzerine atatürk, "alaturka müziği ben de seviyorum ama devrim için bazı fedekarlıklar yapmak gerekir" diyor. bu komik yasak, atatürk'ün kendi huzurunda alaturka söylettiği bir sanatçının "paşam siz emrediyorsunuz dinliyorsunuz ama binlerce halk da bunu dinlemek ister" demesiyle kalkıyor. ve atatürk de "gidin radyoda fasıl yapın" diyor

    bu hatadan dönülüyor. ancak "ya dönülemeyen hatalar olmamış mıdır?" diye insan sormadan edemiyor. tabii dikkatli bir şekilde sormak hapse girmemek için elzem.

    (bkz: türkiye nin hatıra defteri)
    (bkz: mutlu ol bu bir emirdir)

    ek: (bkz: #9642387)
  • dahiliye vekâleti'nin "eski şark musikisinin ortadan kaldırılması" için evrensel (batılı) müziğin kökleştirilmesini emreden yazısına bakarsak sadece radyolarla sınırlı kalmayan yasaktır.

    yazı şöyle:

    "1.- evrensel musikinin halk arasına yayılması h.
    2.- büyük millet meclisinin dördüncü toplanma yılının açılma nutkunda atatürkün işaret buyurdukları evrensel musikinin halk arasında günden güne yayılmakta olduğu görülmekte ise de geçimi bu yüzden olan bazı çalgıcıların umumi yerlerde hala eski şark musikisini halka dinletmeye çalışmakta oldukları haber alınmaktadır. vilayetlerde musiki cemiyetleri ve buna mumasil teşekküllerle musikiye aşina muallimlerden istifade edilmesi ve bunlara konserler verdirilmek suretiyle halkın musiki ihtiyacının karşılanarak evrensel musikinin kökleştirilmesi ve bu suretle yakın zamanda eski şark musikisinin ortadan kaldırılmasının teminini dilerim.

    halkevi riyasetine

    dahiliye vekâletinin 26.1.35 gün ve numarasız buyrukları örneği yukarıdadır.
    içine göre gereğinin yapılmasını dileriz.
    30.1.35"[1]

    aynı yıl yayınlanan bir karikatürde de konu şöyle işlenmiş:[2]

    http://img220.imageshack.us/…p?image=yenisesct4.jpg

    [1] ismail kara, cumhuriyet türkiyesi'nde bir mesele olarak islam, dergah yay., birinci baskı, istanbul 2008, s.39
    [2] ismail kara, cumhuriyet türkiyesi'nde bir mesele olarak islam, dergah yay., birinci baskı, istanbul 2008, s.43
  • zamanin sartlarina gore degerlendirilmesi gereken olay. elbette ki buyuklerimizin bir bildigi vardir.
  • sinan çetin'in mutlu ol bu bir emirdir adlı kısa filmine konu olan yasak.
hesabın var mı? giriş yap