• bilgi kuramı= bilgi felsefesi=epistemoloji.
  • enformasyon teorisi olarak da bilinen bilgi kuramı, içerik olarak iletişimi (komünikasyon) ele alır ve tamamen istatistiksel bir teoridir.c. e. shannon un "a mathematical theory of communication" adlı 54 sayfalık çalışması (1948,the bell system technical journal vol.27,pp 379-423) bu teorinin başlangıcı olarak ele alınır.

    o yıllardaki temel sorun iyi bir iletişimin nasıl olabileceği ve şifrelemeydi. bu amaçla yola çıkan shannon önce iletişimin matematiksel bir modelini yapmayı düşündü ve böylece enformasyon teorisinin temelleri atılmış oldu.

    bilginin önemli bir ölçütü, genellikle depolama ve iletişim için gerekli olan parçaların ortalama sayısı olan entropidir. entropi, bir rastgele değişkenin değerini tahmin ederken belirsizliği nicelikselleştirir. örneğin, bir yazı tura oyunun sonuç için sağladığı bilgi, bir zar atma oyunun sonuç için sağladığı bilgiden daha azdır. yazı tura oyununda eşit olasılıklı iki sonuç vardır, zar atma oyununda ise eşit olasılıklı altı sonuç. bu nedenle yazı tura oyunu daha düşük entropiye sahiptir.

    bilgi kaynağının sahip olduğu sonlu sayıdaki durumlarından birini dışarı vermesi (mesaj) sonucu,hedefe doğru bir bilgi aktarım sürecinin başladığını düşünebiliriz. kaynağın sonlu sayıdaki her bir durumunun ortaya çıkması (dışarı verilmesi) olasılıklarını tanımlarsak, bu olasılıklar yardımıyla açığa çıkan bilgi miktarini belirtebiliriz.
  • felsefede yola çıkarken cantanızdaki tüm alet edavattır. onsuz hiç bir halt yiyemezsiniz. her şeyiniz döner dolaşır bilgi kuramınıza bağlanır.
  • (bkz: #79523861)
  • simdi bu ders zorunlu hale getiriliyor kagit uzerinde iyi bir adim. ancak bu dersi ogretecek olan hocalar, hocalari denetleyen mudur, mufettis, ders kitabi ve temsil edilen zihniyette bir degisim yok.
    altyapi olmadan ust yapiyi kondurmussun, anlatilanlar ne kadar verimli olabilir?

    simdiden pesin hukumlu olmamak lazim ancak genc zihinlerin egitimine bir katki yapacagini sanmiyorum. cocuklar ezberleyip gececekler.
  • bilgi kuramı bir ders için güzel isim. ben lisedeyken bizim okulda da vardı bilgi kuramı. tabii ne öğretilecek bu dersin kapsamında büyük bir merak konusu. gayet güzel bir manevra ile bu dersin adı altında dini öğretiler pek ala anlatılabilir. sonuçta müslümanlıkta bilginin geldiği yer belli, allah ve kuran (bilgi kuranı, kıskıskıs). bilgi kuramı da allah ve kuran üzerine olursa şaşırmayın. ama öte yandan gerçekten düzgün bir şekilde işlenildiğinde öğrenciye katkısı çok olacak bir ders. ne yazık ki kişisel görüşüm çok büyük ihtimalle bu dersin düzgün bir şekilde işlenmeyeceği yönünde. açıkçası üniversite sonuna kadar çok az hocam "bilmiyorum" dedi bana, gerisi hep ben biliyorum ama sen anlamazsın dedi ya da bildiğini sandığı yanlışı söyledi. neyi bilip neyi bilmediğini bilmeyen bir topluluk için umarım hayırlara vesile olur.
  • eski yunanca'da "bilgi" ile "bilim" anlamlarına gelen episteme / gnosis sözcükleri ile "öğreti", "açıklama", "temellendirme" gibi anlamlar taşıyan logos'tan türetilmiş felsefe terimleri: epistemoloji (bilgi bilim); gnoseoloji (bilginin bilgisi); bilgi kuramı ya da bilgi felsefesi.

    özellik "epistemoloji" ile "gnoseoloji" terimlerine yüklenen anlamlar bağlamında, kıta felsefesi geleneği ile anglosakson düşünce dünyası (çözümleyici felsefe) arasında bir uyuşmazlıktan; ingilizce, almanca ve fransızca'daki kullanım farklılıklarından doğan bir anlam bulanıklığından ya da çokluğundan söz açılabilir. üstelik bu farklı kullanımların hiçbiri de -sözcüklerin eski yunanca'daki köklerine döndüğümüzde- yanlış değildir.

    ingilizce konuşulan ülkelerde bu karmaşıklığın üstesinden gelmek için iki ayrı yöntemin kullanıldığı gözlenmektedir: ilki "gnoseoloji"yi etkisiz eleman gibi görerek, yani görmezden gelerek "epistemoloji" ile "theory of knowledge"i bilgi kuramı ile karşılayıp özdeşleştirme yöntemi. nitekim ingilizce yazılmış felsefe sözlüklerinin hemen hepsi "gnoseology"nin karşısında "epistemoloji"nin eşanlamlısı diye yazmakta, bazıları da bu tanımın önüne "modası geçmiş" ya da "pek sık kullanılmayan" sıfatını eklemektedir. felsefe tarihçilerinin yeğlediği bir çözüm olan ikinci yöntem ise "epistemology", "gnoseology" ve "theory of knowledge" terimlerini bir potada eriterek "bilgi felsefesi"yle (philosophy of knowledge) karşılamaktan oluşmaktadır.

    oysa ki fransızca'da "epistemoloji" ile "gnoseoloji" arasında açık bir ayrıma gidilmiştir. "bilim felsefesi"ne yakın bir anlamda -hatta yer yer eşanlamlı- kullanılan "epistemoloji", bilimlerin ortaya koydukları felsefi sorunları irdeleyen, tek tek bu bilimlerin yöntemlerini, ilkelerini, varsayımlarını ve sonuçlarını eleştirel bir gözle soruşturan felsefe dalı olarak "bilim kuramı"na karşılık gelmektedir. buna karşı "gnoseoloji" sözcüğü "théorie de la connaissance"la birlikte tam anlamıyla "bilgi kuramı"nı karşılamakta ve felsefe metinlerinde teknik bir terim olarak yeğlenmektedir.

    almanca'ya gelindiğindeyse, "bilgi kuramı"nı tam olarak karşılayan sözcük "erkenntnislehre"dir. "epistemoloji" ise bilgi ya da bilim öğretisi anlamına gelmekle birlikte, felsefe alanında oldukça az kullanılan bir terimdir. almanca'da "bilgi öğretisi"ni karşılayan asıl sözcük "erkenntnislehre"dir, ancak "gnoseoloji" terimi de "bilgi öğretisi" anlamında yaygın biçimde kullanılmaktadır (sözgelimi baumgarten ile hartmann'ın felsefe metinlerinde). almanlar'ın "bilgi öğretisi"nden anladıkları, bilgi üzerine yürütülen toplumbilimsel ve ruhbilimsel soruşturmaları da kapsayan; her yönüyle bilgi eleştirisini, mantık ile bilgi kuramının yöntemlerinin eleştiri süzgecinden geçirilmesini de içine alan en geniş anlamında bilmenin ya da bilginin bilgisidir.
    bilginin neliği üzerine düşünmenin tarihi ilkçağ yunan felsefesi'ne uzanmakla birlikte, ancak 19. yy.'dan sonra dolaşıma giren almanca "erkenntnistheorie" sözcüğüyle birlikte "bilgi kuramı" terimi felsefede yerleşiklik kazanmış ve başka dillerde de kullanılır olmuştur. ayrıca almanca'da "erkenntnisproblem" (bilgi sorunu), "erkenntnisgrund" (bilgi nedeni / bilgi temeli), "erkenntnissoziologie" (bilgi toplumbilimi), "erkenntnispsychologie" (bilgi ruhbilimi) gibi bilginin neliğini kuşatan birçok sözcük de türetilmiştir.

    insan usunun doğası, duyular ile algının yeri, gerçek bilgi ile bilgi sanılanı neyin ayırdığı gibi konular doğrultusunda bilginin doğasını, kaynağı ile kökenini, bilgi savlarının geçerlilikleri ile sınırlarını, bütün yönleri ve öğeleriyle birlikte bilme süreci ile bilginin özünü soruşturan; bilginin olanaklılığını, geçerliliği ve doğruluğu ile koşulları ve türlerini ele alıp inanç, kuşku, kesinlik gibi kavramlarla ilişkisini tartışan; nelerin bilgi nesnesi olarak kabul edilebileceğini belirlemeye çalışan; tüm yönleriyle bilginin değerini araştırıp bilen özneyle bilinen nesne arasındaki ilişkinin neliğini irdeleyen felsefe dalı.

    "bilginin kaynağı ya da kökeni nedir?" sorusu bağlamında, verilen yanıtlara bağlı olarak felsefe tarihinde çok temel iki ana felsefe anlayışı öne sürülmüştür. bunlardan ilki insan bilgisinin tek kaynağının duyular yoluyla gerçekleştirilen deneyimler olduğunu ileri süren deneycilik anlayışıdır. deneycilik anlayışının izleri felsefe tarihinde geriye doğru sürüldüğünde "stoacılık" ile "epikurosçuluk"a dek uzandığı görülmekle birlikte, bu anlayış en yetkin biçimiyle başını locke, berkeley ve hume'un çektiği "ingiliz deneyciliği"nde temellendirilmiştir. bunun yanında david hartley ve joseph priestley tarafından ortaya atılan "çağrışımlı deneycilik" deneyciliğin bir sonraki aşamasına karşılık gelirken, viyana çevresi düşünürlerince geliştirilen "mantıkçı olguculuk" ya da "mantıkçı deneycilik" deneyciliğin en son biçimini almış modern uzantısıdır. yine aynı felsefe sorusuna verilen öteki yanıt doğrultusunda temellendirilen yaklaşım ise usçuluk diye anılmaktadır. aynı deneycilik gibi usçuluğun da felsefe tarihinde değişik biçimleri bulunmakla birlikte, en genel anlamıyla usçuluk, bilginin kaynağının deneyden bağımsız ya da deneye önsel bir ussallık alanı ya da soyut ve genel kavramlar üzerine dayalı üst düzey bir duyum alanı olduğunu ileri sürmektedir. usçuluk anlayışının en önemli savunucuları arasında platon, aristoteles, augustinus, descartes, leibniz ve spinoza gibi daha çok klasik dizgeci filozoflara en ön sırada yer almaktadırlar.

    yine "insanın kesin bilgiye ya da kuşkuya yer bırakmayan bir açıklıkta doğruya ulaşması olanaklı mıdır?" sorusu bağlamında ise irili ufaklı pek çok anlayışın arasında yine üç temel anlayışın felsefe tarihinde daha bir öne çıktığı görülmektedir. bu anlayışlardan ilki usun doğruya ulaşma yetisi taşımadığını ileri süren kuşkuculuk iken, ikinci yaklaşım insanın ilkece doğruya ulaşmasının ancak belli koşullar altında olanaklı olduğunu savunan dogmacılık anlayışıdır. kuşkuculuğun adından en çok söz ettiren savunucuları arasında bir yanda ilkçağ kuşkuculuğunun en önemli sözcüleri pyrrhon, aenesidemos ile sextus empiricus, öbür yanda başta gorgias ile protagoras olmak üzere bütün eski yunan sofistleri bulunmaktadır. buna karşı kendi içinde değişik biçimleri bulunan dogmacılık anlayışı platon'la başlayıp kant'a gelinene dek bir biçimde bilgi ile doğruluğa ulaşma ülküleri uyarınca düşünmüş, kuşkuculuğun temel öncüllerine şiddetle karşı çıkmış hemen bütün filozofların kalkış noktasını oluşturmaktadır. öte yanda bu iki anlayış arasında üçüncü bir orta duruş kant'ın felsefesinde kendisini göstermektedir. eleştiricilik ya da eleştirel felsefe diye adlandırılan bu anlayışta, bilgi ya da doğruluk sorununun çözümü, insan usunun ilkece neyi bilip neyi bilemeyeceğinin sınırlarının çizilmesine bağlı olarak sunulmaktadır. buna göre, bilgi her durumda anlama yetisinin kategorilerinde deneyden gelen duyu verilerinin işlenmesiyle olanaklıdır.

    kant usçuluk ile deneycilik arasında gittiği bu bireşimle bir anlamda başta sorulan felsefe sorusunu geçersiz kılarak, kendinden sonraki pek çok düşünür üzerinde son derece önemli etkilerde bulunması bir yana felsefe tarihinin akış yönünü değiştirmiştir. nitekim kant'ın eleştiricilik anlayışı bi yanda öznelcilik anlayışının öbür yanda görüngücülük anlayışının doğmasına olanak tanımıştır. fichte, schelling, schopenhauer, hegel gibi alman idealistlerince temellendirilen öznelcilik anlayışının uç biçimleri duyu izlenimleri ile onlarla bağlantılı kategorilerin bütünüyle zihnin kendi temsilleri olduğunu ileri sürerek bir anlamda dünyayı zihinsel bir şiir olarak görürken, buna karşı mantıkçı olgucu düşünürlerce sonuna dek taşınmış görüngücülük anlayışıbunun tam tersine bütün duyumlar ile izlenimleri dış dünyanın varlığına bağlayarak zihni edilgen bir alımlayıcı konumuna yerleştirmektedir.

    özetle, bilginin sınırlarını tartışan, bilinebilir olanın alanını belirlemeye çalışan birinin buna başlamadan önce sorabileceği, daha temel gibi görünen bir soru şudur: bilgi olanaklı mıdır? bu soruya olumsuz yanıt veren kuşkuculara göre, bilginin olanağı sorunludur çünkü bilgiyi bilgi olmayandan ayırt edebilmemiz için bizim elimizde bu ayrımı yapmamıza yarayacak geçerli bir yöntem olmalıdır. oysa böyle bir yöntemin kendisinin bilgi olmayandan ayırt edilebilmesi için kendi geçerliliğini denetleyebilme gücü olmalıdır. ama yöntemi kabul etmek için kendisine başvurursak temellendirmemiz döngüsel olacaktır. o halde bilgiyi bilgi olmayandan ayırt edebilecek bir yöntem, bahsedildiği şekilde olamaz. bu güçlü kuşkucu temellendirmeye rağmen, felsefe tarihi bilgiye olanak tanıyacak bir kaynak arayışına sahne olmuştur. çeşitli bilgi kuramları bilgiyi algı temelinde, bellek temelinde, us temelinde, sezgi temelinde vb. kurmaya çabalamıştır.

    bilgi kuramı tarihinin tipik ayrımı kıta usçuları (descartes, spinoza, leibniz) ile ingiliz deneycileri (locke, berkeley, hume) görüşleri arasındaki ayrımdır. dünya hakkındaki bilgimizin salt ussal ve a priori olduğunu savunan kıta usçuları'na karşı, ingiliz deneycileri bilgimizin salt deneysel ve a posteriori olduğunu savunmuştur.
    immanuel kant bu keskin görüş ayrılığını, dünya hakkında hem ussal hem de deneysel bilginin vazgeçilmez olduğunu göstererek büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. kant sonrası bilgi kuramları dünya hakkındaki bilgimizin ne kadarının ussal ne kadarının deneysel olduğu üzerine yapılan birçok tartışma konusu barındırır.

    bilgi kuramı tarihin en önemli gelişmelerinden biri 1963 yılında edmund gettier'in platon'a atfedilen bilgi tanımının yetersiz olduğunu ortaya koymasıdır. amerikalı felsefeci gettier üç sayfalık "temellendirilmiş doğru inanç bilgi midir?" ("is justified true belief knowledge?", analysis 23, s.121-123) başlıklı kısa yazısında platon'un bilgiyi haklı nedeni verilmiş / gerekçelendirilmiş / temellendirilmiş "doğru kanı" olarak tanımladığını belirtir. tanımı açarsak, bir insan p olgusunu biliyordur ancak ve ancak p olduğuna inanıyorsa (yani p olduğu kanısındaysa), p olduğu doğruysa ve p olduğuna dair haklı nedeni varsa. gettier, platon'un tanımına uyan ama bilgi olması kabul edilemez örneklerin varlığına işaret etmiştir. örneğin, ali'nin pinokyo marka kırmızı bir bisikleti olduğunu bilen ahmet, ali'yi ayşe'nin kırmızı pinokyosuna binerken gördüğünde "ali kırmızı pinokyosuna biniyor ve ayşe evde annesine yardım ediyor" önermesinin doğru olduğunu söyleyecektir. bu önermeye kısaca p diyelim. ahmet p olduğunu biliyor diyemeyiz, çünkü biliyoruz ki ali'nin bindiği bisiklet ayşe'nin kırmızı pinokyosu. öte yandan ayşe'nin o an annesine evde yardım ettiği doğru olsun. bu durumda "p" önermesi doğru olacaktır. yani sonuç olarak ahmet, p olduğuna inanmasına bunun için haklı nedeni olmasına ve p'nin gerçekten de doğru olmasına rağmen ali'nin p olduğunu bildiği söylenemez. ali yalnızca şans eseri p olduğunu tutturmuştur ve bu, bilgi sayılmaz. bu tür örnekler üzerine platon'un bilgi tanımını iyileştirmek için nedensel bilgi kuramı denilen yeni bir bilgi kuramı ortaya atılmıştır. bu kurama göre platon'un öngördüğü koşullara ek olarak, bir düşüncenin bilgi olması için haklı nedeninin bilenle bilinen şey arasında nedensel bir ilişkiye dayanması gerekir. örneğe göre, ali'nin p için haklı nedeninin ayşe'nin evde annesine yardım etmesiyle nedensel bir bağı olmalıdır ki ali p olduğunu biliyor diyelim.

    geittier'in ortaya koyduğu zorluğun yüz yıllar boyunca farkedilmemiş olması çok ilginçtir. bu ilginç tarihi olgunun yarattığı bir sonuç olarak bugün, özellikle çözümleyici felsefede bilginin haklı neden gösterme (justification: temellendirme) kavramı ile ilişkisi üzerinde durulmaktadır. haklı neden göstermeyi açıklamak için ortaya atılan kuramlar içselci ve dışsalcı olmak üzere ikiye ayrılır. içsel haklı neden gösterme bilen öznenin zihinsel durumunu gözetir ve haklı neden göstermeyi bilen öznenin zihinsel durumunu gözetir ve haklı neden göstermeyi bilenin inandığı şey için makul bir neden gösterebilme yetisine dayandırır. buna karşılık dışsal haklı neden gösterme bilen ile bilinen arasında keskin bir ayrımı kabul eder ve aralarında gerçek anlamda varolan bir bağlantı arar. dışsalcı kurama göre, bu bağlantının gettier sorununa çözüm olarak önerilen nedensel bilgi kuramında olduğu gibi bizim dışımızda varolan bir şeye ait olması gerekmektedir.
  • "en göze çarpan başarısı, kendisinin* "eleştirel" dediği felsefeyi buluşudur ki, bilginin değişik türleri olduğunu bir veri olarak kabul edip, böyle bilginin nasıl olabildiğini soruyor ve bu sorunun yanıtından dünyanın doğası üzerine birçok metafizik sonuç çıkarıyordu. (...) kant şüphesiz, iki şeyin onurunu taşır: birincisi, salt "çözümsel" (yani karşıtı iççelişkili olmayan) a priori bilgilerimiz olduğunu kavraması; ikincisi de bilgi kuramının felsefe bakımından önemini belirtmesi." bertrand russel - felsefe sorunları

    (bkz: bilgi felsefesi)
    (bkz: epistemoloji)
  • türkçeye yanlış yapılan çevirilerden. bilgi kuramı hem epistemoloji hem enformasyon teorisi olarak kullanılmaktadır ki information ile knowledge ingilizcede bambaşka şeyler iken türkçede maalesef yaygın bir ayrıştırıcı sözcük yoktur. kuram sözcüğünün teori anlamına geldiğini düşünürsek bilgi kuramından enformasyon teorisi anlaşılmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap