• iç anadolu bölgesi insanının demografik özelliklerinin tamamının küçük ölçekli bir yerde birleşimi sayılabilecek bu kent, kendine özel mimari dokusuyla dikkat çeker. geçimini çoğunlukla solitaire üzerinden sağlayan kentin hatırı sayılır bir bölümü profesyonel fotoğrafçıdır.
    kentin büyük bir bölümü dindardır. özellikle pazar ayinlerini hiç kaçırmayan bu kesim, ibadethane olarak belirlenen avmleri korumak, geliştirmek ve içinde turlamak suretiyle paranın dinine hizmet etmek için eline geçen tüm fırsatları değerlendirir.
    kentin hafta içi ve hafta sonu yaşamı farklıdır. pazar günleri sadece rocker cemaatlerin dışarıda bulunduğu, sınırlı, karanlık bölgeler vardır.

    kentin çoğunun kutsal kabul ettiği ortak şeyler, aynı zamanda ekonomik döngünün önemli bir parçasıdır.

    simit , çay ve dönerden oluşan kutsal nesneler onları tüketenleri iç huzuruna eriştireceği düşünüldüğünden kentin hemen her yerinde odaktadır.

    metroda, çiğnenirse uğur getirildiğine inanılan sarı çizgi kentin batıl inanışlara düşkünlüğünün net göstergesidir. bu çizgi, insan aklının etrafına çevirilmiş bir çit gibidir.
    kentin, aklının sınırlarının bir çizgisi vardır ve bu çizgiyiyse kimse geçmez.

    bazıları, kentin kirli olmasının nedeninin, bir devin kulaklarını temizlemek için oraya tepilmiş pamuğun üzerine kurulu olmasına dair hikayeler anlatır. bu, dünyanın öküzün boynuzlarında dönmesine benzeyen hikayeyi çağrıştıran, bölgesel bir hikayedir.
    çıkıp dünya dönüyor derseniz "ama ankara dönmüyor" cevabını alırsınız.

    insanlar çokça çiftleşiyor ama bundan daha çok çiftleşmek hakkında konuşuyor ve ilkel biçimde kurlaşıyorlar. bitkiye tahammülleri yok ve yere sadece çöp atmayıp balgam çıkarırsanız daha ruhani bir kişiliğe büründüğünüze inanılıyor.

    kentte alimlik yalnızca para kazanıyorsanız alabildiğiniz bir sıfat. tv'den kapalı bir yayın yapılıyor ve herkesin aslında her şeyi bildiği, okumaması gerektiği, sadece itaat etmesinin iyi olduğu, kitaplarınsa fotoğraflarının çekilmesinin sevap olduğu yaygın bir inanış.

    okumadığınız kitaplar üzerinden ahkam kesmenin şehri ankara. ankara'yı tanımayan bazı yazarlar burada bile bu kitabın satacağını düşünüyorlar oysa ankara, kentin her yerine kurulmuş üniversiteleriyle konunun en belirgin örneği olabilecek bir ortaçağ kenti.

    asfalt kutsal sayılıyor ve bir yere asfalt döken belediyeler sanki işleri bu değilmiş ve bu bir marifetmiş gibi "asfaltınız hayırlı olsun" yazıp çeşitli bıyıklı amcaların fotoğraflarını koyuyorlar.
    asfalta erişim hakkı, kentin ruhban sınıfında bile pek az insanın erişebildiği bir güç.

    ankara, ticaret merkezi olmuş bir ortaçağ kenti. ancak insanların evlerinden çıkmaları gereksiz olduğu için metro seferleri gece 23:00'da sona eriyor. ayrıca kentte akşam olunca da gidip kahve içebileceğiniz bir yer bulamıyorsunuz, öyle yerler tenhalaşıyor ve hayaletler beliriyor. akşam olunca barlar kalabalıklaşıyor ve oralarda da sekse giden yolda söylenen yalanlar adlı kitabın hafızları, ezberden bu metinleri okuyorlar. insanlar bunun bir ritüel olduğunu biliyor, yani bu sözlerin gerçek olmadığının farkındalar ama duymaktan hoşnutlar.

    yağmuru herkes seviyor ve kentin bazı bölgeleri yağmurda suyu toplayan havzalardan oluşuyor. su kutsal sayılıyor.

    sigara içmek insanların dini inanışının önemli bir parçası. banka atmlerinin önünde, otobüs duraklarında, normalde sigara yasağı olan alanlarda bunu yapıyorlar ve herhangi biri tepki verdiğinde onu korkutmak, tehdit etmek gururlandırıcı bir olay. bu yüzden aileler çocuklarını böyle yetiştiriyor.
    bir grup aktivist sigara yasağı olduğu halde buna uymayan bazı kafelerin listesini yapmaya çalıştılar ancak hayatlarını tehlikeye sokacağı için vazgeçtiler.

    kentte doğalgaz kuyrukları oluyor. bu kuyruklarda çekilen çilenin insanlara uhrevi bir zenginlik verdiğine inanıldığından kimse rahatsızlık duymuyor ve kuyruklar uzayıp gidiyor.

    kent, yeni yöneticilere açık değil. kenti yöneten hanedan çok uzun yıllardır aynı. yöneticiliğin babadan oğula geçtiğini düşünüyorlar ve ankara halkı da bunu benimsemiş durumda.

    dolmuşçular taşımacılığın bel kemiği durumundalar ve şehrin kültür seviyesinin en üst limitini belirliyorlar.

    kısacası, harikulade bir ortaçağ kenti ankara. dokusu hiç bozulmamış.

    edit: metro seferleri 24:00'a uzatıldı. belediye bu düzenlemeyi yapmadan önce, yani önce 23:00'a çekmeden önce 00:30'du kızılay'dan son sefer.
    ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.
  • (bkz: 1457 ankara)
    (bkz: antik ankara)
  • bir toplumun öz iradesiyle kendiliğinden zaman içerisinde benimsenmiş, örfe dayalı kuralların egemenliğinde belirlendiği, bunun yanında kanunun ve devletin belirlediği hukuk kurallarına ekstra bir saygı varken, uygulamada bu kuralların havada kaldığı, metropol görünümlü köylerden biridir ankara, çok net.

    çünkü memur kenti olarak bilinen ankara'nın perdelediği anadolu insanı sayısı, memurluk yapan kişi sayısından kat be kat fazladır.

    örneğin istanbul'da yaşayan karadeniz insanı kente entegre olabilirken, ankara'ya civar illerden göçle gelen insanlarda kent hayatına karşı adapte olma durumuna tölerans kazanılmıştır. tıpkı elli yıldır gurbetçi olarak örneğin ingiltere'de yaşayan bi' dayının ingilizce "nasılsın?" diyememesi gibi...

    global düzene sosyal medya kullanarak entegre olan bu insanlar, sosyal yaşam kuralları ve kentli insan algısına karşı tölerans kazandığı için kentli insan prototipi de haliyle ankara'da gelişememektedir.

    ankara'yı bi' nebze yaşanır kılan sosyal alanlar da üst düzey bürokratlar, diplomatlar, birkısım esnaf/tacir ve onların aileleri ile birlikte taşradan kente gelen üniversiteliler için re'sen oluşan yaşama alanlarıdır, ankara'nın bileşkesi aşağı yukarı budur.

    işin tuhaf tarafı, yeni yerleşim birimleri olan batıkent'in bir kısmı, eryaman, çayyolu gibi bölgelerde de demografik yapı ne kadar okumuş/kentli insan profilinde olsa da, mimari yapılar, çevre düzenlemesi, yolların durumu, sosyal tesisler tamamen kaos halinde gelişmektedirler. dünya üzerinde emlak rantının bu denli çekilip sündürüldüğü başkaca bi' ülke var mıdır bilmiyorum ama 2016 itibariyle dahi düzelme emaresi göstermeyen bir şehircilik anlayışı içinde haklı olarak soruyorum; arkadaş bizim suçumuz-günahımız nedir ki bu üniter yönetim anlayışı içinde halinden şikayetçi olmayan insanlarla aynı muameleye tabi tutuluyoruz?

    ankara'da dolmuş-minibüs ile ulaşım sağlayanlar bilir, vasıta kısıtlıdır ve ağzına kadar ceza yazılma pahasına araç doldurulur. o araçlar günlük polisten ceza yerler. bütün yolcular siyasi görüşü ne olursa olsun, durumdan şikayetçidir ancak yetkililere bildirimde bulunulmaz. ankara'da trafik yükünün sorunlarını çözmek için çaba sarfeden bir siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, dernek/vakıf bulunmamaktadır, şikayete mahsus talepler dolmuş dedikodularından öteye geçememektedir. sanıyorum bu kentin insanı devlete başvurmak ve taleplerini iletmek konusunda girişimde bulunmayacağı, çile çekse de sineye çekeceği üzerine yemin etmiş...

    güzel insanların kenti değildir ankara, herkesin bi' şekilde düzene eklemlendiği kenttir. bu yaraya merhem olacak supermen'ini beklemektedir ısrarla.

    bekleyedursun bakalım.
hesabın var mı? giriş yap