• 9 nisan 2017 koru hastanesi rezaleti başlığından tanıdığımız yetkin ailesinin sesini sonunda bir gazete duyurmayı uygun görmüş.

    birgün gazetesi, hürriyet gazetesinin yapıp yayınlayamadığı röportajı yapıp bugün yayınlamış. röportajı yapan serbay mansuroğlu ve gazetenin emekçilerine gazetecilik onurunu ayakta tuttukları için şahsen teşekkür etmek istiyorum.

    linki.

    röportaja ek olarak bugün saygın ali bebeğin babası murat beyle yaptığımız konuşmada bebeğin sağlık durumu hakkında şunları söyledi; *

    "bebeğimizin gözleri hiç görmüyor, kulakları çok az duyuyor, emip yutkunamadığı için sonda ile burnundan besliyoruz, epilepsi nöbetleri geçiriyor ve istem dışı kasılmaları çok fazla. hemen hemen her gün fizyoterapi ve rehabilitasyonlar için hastaneye gidip geliyoruz."

    acil şifalar diliyorum.
  • başhekiminden tut, olay ile ilgisi olan hemşiresine kadar herkes, ivedilikle mesleki abluka altına alınmalı, ihmaller ortaya çıkarılmalıdır. doktor ve hemşireler meslekten ihraç edilmeli, hastane sahiplerine maddi ve manevi olarak ciddi bedeller ödetilmelidir. bu bedel, ailesi ileride yanında olamadığında da, bu yavrunun hayatına kimseye bağlı olma ihtiyacı duymadan, rahat bir şekilde yaşamasına imkan verecek türde olmalıdır.
  • olaydan dort ay sonra yetkin ailesinin nihayet sesini duyurabildigi roportaj.

    elbette birgun gazetesi tarafindan.

    keske bebegin saglik durumundan da bahsedilseydi.

    edit: bebekle ilgili ekleme yapilmis, tesekkurler. keske gazetede yer verilseydi demek istemistim, ama buradan seslerinin duyulmasi da cok onemli.
  • hastanenin ve sorumluların gereken cezayı aldıklarını okumak umuduyla açtığım ama hayal kırıklığı ile kapattığım birgün haberi.

    istediğim haberi alamamış olsam da ailenin sesinin duyulmasına yardım ettiği için birgün gazetesine teşekkürlerimi bir borç bilirim.
  • birgün gazetesi'nin bu haberini umarım diğer gazeteler de görürler ve tekrardan büyük bir kamuoyu oluşur.
  • t: baştan sona sakince okuyamayacağınız bir röportaj
    dikkat silinecek.
    içinde koru geçen tüm entryler ve tüm başlıklar gibi bu da silinecek.

    suya yazıyoruz. yazmaya da devam edeceğiz.

    ben muhtelif başlıklarda olayı kopyaladım, özetledim, takip ettim de, baştan sona, gözyaşlarına boğulmadan, sinirdn saçıımı başımı yolmadan okuyabildiğim pek az.

    bu haber metni de öyle. bebeklerimin doğumunu düşününce ne büyük aymazlıklar silsilesi oldugunu edaha net görüyorum.

    http://www.birgun.net/…-icin-cok-onemli-174269.html

    saygın ali bebeğin ailesi yaşadıklarını anlattı: bebeğin ağlaması bile bizim için çok önemli

    başak ve murat yetkin çifti, dünyaya sağlıklı bir bebek getirecek olmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşarken doğumun yapılacağı 9 nisan günü ihmaller zinciri kendi ifadeleriyle hayatlarını altüst etti. aile o gün ve sonrasında yaşadıklarını anlattı.

    başak yetkin 38 hafta boyunca rahat bir hamilelik geçirdi. 9 nisan pazar günü sabah saat 9 buçuktaysa doğum sancıları başladı. başak yetkin’in eşi murat yetkin o sabahı anlatıyor: “saat 10.00 civarı koru hastanesindeydik. kendi doktorumuz, şehir dışında olduğundan doğumu yaptırması için bizi o hastanede çalışan ebru isimli bir kadın doğum uzmanı meslektaşına yönlendireceğini söyledi. fakat sancılarla girdiğimiz hastanede doktor ebru hanım’a yönlendirilmişken, sonradan kayıt dışı çalıştığını öğreneceğimiz, hiçbir belgenin altında imzası bulunmayan, reşad mahmadov adındaki asistan hekim bizi karşıladı.”
    sancıları artan başak yetkin, doğumhaneye gitmeyi beklerken, hasta yatış katına çıkarılıp bir odaya alınır. doktor ebru y.’yi bekleyen yetkin çifti, bu süreçteki muhatapları doktor reşad’ın kararlarından kuşku duymaz. saat 11.30 civarı sancılar sıklaşınca, ebe odaya girerek “bu kadar büyük sancılarla doğum yapılamayacağı” konusunda anneye ısrar eder ve doktorla görüştüğünü ifade ederek anneyi ilk epidural anesteziyi yapma konusunda ikna eder.

    ara ara gelip hastayı kontrol eden asistan doktor reşad, doğumun ne zaman başlayacağı sorularını cevaplamazken, başak yetkin’in üzerine ciddi bir ağırlık çöker ve sancıları hafifler. aile sürekli olarak sorumlu doktor ebru’nun ne zaman geleceğini sorar. ebe, “anne henüz doğuma hazır değil” ve “doktor yan odada” gibi yanıtlar verir.

    saat 14.30 civarında anneye belden açılan damar yolundan ikinci epidural anestezi yapılır. anne başak yetkin, “nefes alamıyorum” der, oksijen seviyesi düşer ve fenalaşır. başta baba murat yetkin olmak üzere, odadakiler bebeğin kalp atışlarını gösteren nst(nonstres test) cihazında, bebeğin kalp atımının 150 atım/dk’dan 70’e düştüğünü görür. anneye sezaryen dâhil herhangi bir acil müdahale yapılmaz, anne yan çevrilir, nabzı ölçülür. ne olduysa buradan sonra başlar ve panikle bir telefon trafiğinin yaşandığını da aile fark eder. çünkü doğumu yaptıracak doktor ebru y. hastanede yoktur.

    doktor ebru panikle gelir
    saat 15.00 civarı doktor ebru y. sivil bir şekilde hızla odaya girer. o dakikaları anne başak yetkin şu sözlerle anlatıyor: “doktor, mekonyumu (bebeğin suda dışkısını) fark etti. acil olarak doğumu hızlandırmamız gerektiğini söyledi. ben ne olduğunu anlamamışken beni ayağa kaldırdılar, yürüttüler ve ıkınmamı söylediler. 16.30’a kadar uzayan bu süreçte, artık ağrıların boyutu da çok arttı. doktor ebru geldiğinde ikinci doz epidural anestezi çoktan yapılmıştı ve doktor kendisinden habersiz yapılan bu ikinci doz için ebeye kızdı. artık acil sezaryene alınmam gerektiğini söyledi. 10 dakikaya yakın sedye bekledim. bir alt kattaki ameliyathanede üçüncü doz epidural verildi. 10 dakikalık etkisini gösterme süresini bekleyemeyeceğimizi söyleyen doktor ebru genel anestezi yapılmasını söyledi ve sezaryen başladı. ortada doktorun o saate kadar neler yaşandığını bilmediği bir tablo vardı.”

    baba murat yetkin ise yaklaşık yirmi dakika beklediği ameliyathane kapısında yaşadığı şoku anlatıyor: “ameliyathanenin kapısından bebeğimizin mosmor çıktığını gördüm. üst kattaki müdahale odasına götürüldü, elektro şok sesleri duyuluyordu. daha sonra belgelerde de gördük ki iki doz adrenalin, kalp masajı şok artı iki doz adrenalin uygulanmış ve bebek 15 dakika ölü kalmış. 38 hafta hiçbir sorun yaşamadık, en olası şekilde hastaneye geldik. fakat beş - altı saatte ne olduysa oldu.”

    42 gün yoğun bakımda
    saygın ali bebek, 23 günü kritik olmak üzere 42 gün yoğun bakımda kaldı. ailesi bu süre zarfında olayı mahkemeye taşımaya karar verdi ve neler yaşandığını öğrenmek adına belge ve raporları toplamaya çalıştı, bebeğin kalp atışlarının zayıfladığı dakikalara dair nst raporları gibi kritik bölümlerin eksik olduğu bir dosya hastane tarafından kendilerine teslim edildi.

    ***

    hayatımız değişti demek hafif kalır
    “hayatımız değişti demek hafif kalıyor, hayatımız tersine döndü” diyen yetkin ailesinin yaşadığı süreç sosyal medyada adeta bomba etkisi yarattı. türkiye’nin en geniş sosyal medya ağlarından ekşi sözlük’te saygın ali bebeğin yaşadığı süreci anlatan başlık ve hakkındaki yorumlar, hastanenin çıkarttığı mahkeme kararıyla birçok kez silindi. aile ise çığ gibi büyüyen destek karşısında şaşkın. “sosyal medyada ilk kez kimin yaşadıklarımızı yazdığını bilmiyoruz. fakat biz yakınımızda kim varsa, hem yardım hem fikir almak adına konuyu herkesle paylaştık. etrafımızdaki herkes konuyu böyle sahiplenmişken bu çember büyüdü.”

    ***

    hastanenin ihmali yok, talihsiz bir olay
    koru hastanesi adına konuşan doktor selçuk bilgin ise olayı “hastanemizin bir ihmali yok. tıpta bazen öngörülemeyen komplikasyonlar olabiliyor, talihsiz bir olay” şeklinde yorumladı. “binde bir dahi olsa görülme riski olan bir süreç yaşanmıştır. doğuma giren her hasta bu tip konular hakkında önceden bilgilendiriliyor, durumu bir basın açıklamasıyla da detaylandırdık” dedi. “doktor reşad kim” sorusuna ise hastane başlatılan hukuki süreç nedeniyle cevap vermemeyi tercih etse de, bilgin, “reşad diye bir doktorumuz yok. doğum sürecini ebeler takip etmiştir. saat 15’e kadar ebru hanım’ın yerine bakan bir doktor olmamıştır” açıklamasında bulundu.

    ***

    avukat ünder: hastane sağlık hakkını ihlal etti
    ailenin avukatı yıldız ertuğ ünder, “aile bize ulaştıktan sonra derhal ankara’ya gelerek aile ile görüştük. ortada çok ağır malpraktis dediğimiz tıbbi uygulama hataları zinciri olduğunu ve ailenin mağduriyetinin büyüklüğünü gördük. derhal ankara cumhuriyet başsavcılığına koru hastanesi yönetimi ve sorumlu doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunduk” dedi.
    avukat yıldız ertuğ ünder şöyle devam etti: “koru hastanesi doğum sırasında da sonrasındaki durumda da aileye karşı kanundan kaynaklanan hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. kaçak asistan çalıştırmak bu işin başka boyutu. sağlık hakkının tamamen devre dışı bırakıldığı bir durumla karşı karşıyayız.”
  • birgun gazetesi'nde yayimlanan 02.09.2007 tarihli roportaji, eskilerden bir roportaj;

    türkiye'de hala keyfi yasaklar var

    cem, semah dışında dinleyebildiğin müzikler oldu mu?

    çocukken birilerini dinleyecek imkanımız olmadı; çünkü teybimiz, kasetimiz yoktu, bunlar hayatımıza çok sonradan girdi. genelde yaşlıları dinlerdik ve o anlamda kulağımız müziğe aşinaydı. ben neyi duyduysam, neyi öğrendiysem sevdiğim türküleri kulaktan söylerdim. aile de bir düğün, buluşma, eğlence olduğu zaman, beni çağırırlardı "gel şarkı söyle" diye. o zaman da sesimin güzel olduğu söylenirdi. ben de fırsat buldukça gidip söylerdim.

    ingiltere'de yayımlanan "folk roots" isimli dünya müziği dergisine ve "the times"a haber oldun. dış basında çok tanınmanı neye bağlıyorsun?

    insan, kendisiyle ilgili çok bir şey söyleyemiyor. bunun, sadece şansla ilgili bir şey olduğunu düşünmüyorum. avrupa'ya baktığın zaman yüzünü doğu'ya çevirmiş durumdalar, o kadar tarz denendi ve bitti ki, sonuçta müzikle istediğin gibi oynayabilirsin, farklı tarzlar çıkartabilirsin, ama önemli olan müziğin ruhunu bozmadan yapmak, eğer ruhu yoksa o müzik etkili olamıyor, kaleleri yıkamıyor. batı da, bu anlamda bütün deneysel müzik tarzlarını denendi; elektronik, pop, caz, rap gibi birçok değişik müzik tarzı denendi. günümüze baktığımızda, raşit taha fransa'da "rai" müziğini patlattı. ama bunların hepsi doğu motiflerinden oluşan türler. dünya yüzünü doğu'ya çevirdi, çünkü doğu müziği kendi içersisinde inanılmaz zengindir, karakteristik özellikleri, çok farklı ritim yapıları ile oldukça makamsaldır. iran'a, afganistan'a, mısır'a, hindistan'a gidiyorsun ve türkiye'ye geliyorsun ki; türkiye bambaşka bir yer, burada bir anadoluluk var ki; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok, birçok kültürün buluştuğu bir yer, onun için anadolu henüz tükenmemiş bir yer. anadolu'ya batağında da; aleviler, ermeniler, süryaniler, lazlar, çerkezler, kürtler, türkmenler var ve bu farklı kültürler birbirinden etkilendiği için, çok farklı müzikler çıkabiliyor. mesela; "kızılbaş" müzikleri var, ritimleri, makamları çok farklı. bunlar da avrupa'nın ilgisini çekiyor.

    kürt kimliğin yurtdışında tanınmanda bir avantaj sağlıyor mu?

    eğer türkçe söyleseydim, dünya çapında önemli etkinliklere, festivallere dergilere gazetelere konu olsaydım, şu anda türkiye'de belki de bambaşka bir yerdeydim, ama kürt olduğum için bu bir avantaj değil. diğer bir yandan türkiye'de insanlar çok da bunun farkında değil. mesela, yurt dışında türkiye'de kimsenin gitmediği yerlere gidiyorum. singapur'a, portekiz'e, slovenya'ya, irlanda'ya gidiyorum, çinli senin parçanı seninle birlikte ezbere söylüyor. bunlar çok önemli şeyler ve sen bu coğrafyadan giden birisin ve bu coğrafyanın zenginliklerini taşıyorsun dünyaya. şimdiye dek, kültür bakanhğı'nın hiçbir desteğini görmedim, basına baktığım zaman, bu yaptığım konserler basında da yer almıyor. zaten giderken kürt olduğun için başlı başına politik bir konuma giriyorsun ve politik kimliğin müziğin önüne geçiyor ve sen sadece o kimlikle orada varsın.

    öyle mi peki?

    değil tabiî ki; bir bütündür bu, kürt müziğinin zenginliği, güçlülüğü, kendi yorumumun güçlülüğü, işime verdiğim önem ve samimiyetim, bunlar bir araya gelince bir duruş belirliyorsun ve sadece kürt olduğun için o erkinliklere çağırılmı-yorsun. bir bütün olarak çağırılıyorsun. neticede birçok kürtçe müzik yapan ve gerçekten de çok güçlü sesler var yurt dışında. hatta yurt dışında girişimlerde bulunup ama bir sonuç elde edemeyen müzisyenler var. hem şans hem de büyük bir çabanın sonucu, ben hep oraları düşledim. insan ne istediğini bilince ona ulaşıyor. sadece türkiye'de dinlenen birisi olmak değil de, dünyada da dinlenebilen bir müzisyen olmak istiyordum.

    türkiye'de medyanın sana kota koyduğunu düşünüyor musun?

    yasalar çıkmış, kürtçe müzik serbest, herkes kendi dilinde müziğini yapacak deniyor, ama bireysel yasaklar devam ediyor. tv kanal sahipleri, programların başındakiler ve gazetelerin yayın yönetmenleri bireysel olarak, yasal olarak serbest olan bir özgürlüğü yasaklıyorlar. bunlar halen ön yargıları olan kişiler, gülüp geçiyorum artık, beni çok da enterese etmiyor. çünkü ben yapacağım şeyi biliyorum, inandığım şeyi biliyorum, beni bir milyon kişi dinlemesin yüz bin kişi dinlesin, ama doğru dinlesin, benim hedefim doğru bir dinleyiciye ulaşmak, alıp tüketen bir dinleyiciye ulaşmak değil. onun için televizyonla pek ilgim yok, çok da sevdiğim bir şey değil, ama türkiye'de keyfi yasaklar var.

    bahsettiğin bireysel olarak engel koymaya çalışanlarla ilgili yaşadığın örnekler oldu mu?

    gittiğim televizyonlarda şöyle problemler yaşadım; kürtçe bir albüm yapıyorum, kürtçe şarkılarıyla tanınan birisiyim, ama bana şöyle bir şartla geliyorlar; "türkçe söylerseniz televizyona çıkarsınız" diye, fakat ben televizyona çıkmaya çok da hevesli değilim. portekiz'de, irlanda'da gazetecilerle yaptığım röportajlarda bu konulara değindiğimde biraz tuhaf oldular. "türkiye'de basın özgürlüğü yok mu?" diye sordular. türkiye'de her bireyin bir yasası var, çünkü türkiye pek çok kimliğin, düşüncenin yaşadığı bir yer, onun içinde herkes kendi kafasında bir yasa var.

    gittiğin yerlerde aldığın tepkileri nasıl karşıladın?

    yabancılara yönelik verdiğim konserlerin hepsinden çok memnunum, çünkü önyargısızca gidip şarkı söylüyorsun, hiçbir şey düşünmüyorsun, şuradan bir slogan mı gelecek, şuradan birisi konseri provoke mi edecek, ya da şuradan birisi farklı bir tepki mi gösterecek diye bir düşüncen yok. oradaki insanlar müzik dinlemeye geliyorlar, kafasında hiçbir önyargı olmadığını hissediyorsun ve gerçektende yaptığın işin zevkine varıyorsun, yaptığın işi daha çok seviyor, gözünü kapatıp sadece müziğe kendini kaptırıyorsun. genelde kiliselerde, katedrallerde verdiğim konserlerden çok zevk aldım, çünkü akustik olarak beni çok tatmin ediyor. irlanda, paris, singapur, portekiz ve yunanistan konserlerimiz çok iyi geçti. çok güzel konser salonları var ve dinleyiciler çok iyi. genellikle dünya müziğini bilen, takip eden kişiler konserlerime geliyor.

    seni kürt müziği yapmaya iten nedenler nelerdi? kimlerden etkilendin?

    yaşlılardan, dengbejlerden etkilendim ve hala da onlardan etkileniyorum. ben daha çok geçmişe dönük birisiyim. aslında ileriye gidiyorum, ama ruhum geriye dönüyor. geriye dönmesinin sebebi de benim orada yaşadıklarım, bıraktıklarım, dengbejlerimdir. çünkü oradan besleniyorum.

    kürt müziğinin gelişimini nasıl görüyorsun?

    kürt müziğiyle ilgili bir gelişim göremiyorum. neden göremiyorum, çünkü kürt müziğini finanse eden bir sektör yok ki, bir gelişim olsun. kürt müziğiyle ilgili yatırımlar yapılmıyor, kültür bakanlığı bu anlamda destek olmuyor. kürt müzisyenler kendi çabalarıyla, ancak bireysel çalışmalar yapıyorlar, ama o da bir yere kadar. albümü çıkartırsan o albümle ilgili bir tanıtım yapılmıyor, küp çekiyorsun ama televizyonlarda gösterilmiyor, konser yapılacak, ya yasaklanıyor ya da gerekli sponsor bulunamıyor. kürt müzisyenler biraz zor durumda, destek olunursa, önü açılırsa ve türkiye'de daha farklı bir bakışla yaklaşılırsa o zaman görebiliriz kürt müziğinin nereye doğru gittiğini. buna rağmen çok iyi çalışmalar da var. zaman zaman dünyanın halini düşünüyorum.

    * * *

    dtp'nin meclis'e girmesi geç kalınmış bir şey

    dtp'nin meclis'e girmesini nasıl değerlendiriyorsun?

    çok güzel hatta geç kalınmış bir şey. artık kürt sorununun mecliste de tartışılması, temsiliyet bulması demokrasi adına sevindirici. eğer daha önce meclise girselerdi, belki çok daha farklı bir noktada olmuş olacaktı, belki de birçok sorun çözülmüş olacaktı. konuşmadan, bir şeyleri ortaya dökmeden kimse kimsenin derdini anlamıyor. çok olumlu bir gelişme, umarım daha da iyiye gider. kadın milletvekillerin olması ise çok daha olumlu bir gelişme, çünkü kadınların olduğu yerde daha çok iletişim, uyum söz konusu. daha barışçıl ve samimi yaklaşımları olduğu için kadınların mecliste olması gerektiğine inanıyorum.

    son günlerde özellikle ttk başkanının açıklamaları gerginliğe neden oldu. sen nasıl karşıladın bir alevi kürt olarak?

    kürt aleviler ermeni olabilirler. kimin nereden geldiği? aslında ne olduğu? bence çok önemli değil önemli olan bireyin ya da toplumun kendisine kabul gördüğü, barışık olduğu ve istediği kimliktir. ben bir kürt alevi olarak ermeni olabilme ihtimalinden rahatsızlık duymuyorum ama bu kimliklerin herhangi birine sahip olmayan ttk başkanı neden rahatsız oluyor bunu anlayamıyorum?

    turkiye'nin gizli elmasidir. iyi ki gizlidir belki de, times'a haber olurken, dunyanin her yanindaki muzik festivallerinde soylerken... iyi ki gizlidir, iyi ki biz onu dinleyebiliyoruzdur.

    tamami icin: http://www.aynurdogan.net/...berler.asp?ıd=58886527762
  • bu olay ve hastane hakkındaki entry'lerin silinmemesi için çok başka bir başlık altında sanki farklı bir olaydan bahsediyormuş gibi bilgi verilip yorum yapılabilir. mahkeme hangi gerekçeyle bu entry'lerin silinmesini istiyor onu da bilmiyorum. ortada bir sağlık skandalı olduğu kesin ve bunun hakkında bilgi alamıyoruz. wikipedia'yı kapatmak bile bence insan haklarını ihlaldir.
  • birgün gazetesi'ndeki röportaj yaşanan olayı gayet güzel bir dille ele almış. umarım bir çok insan bu haberi okur.
  • başta hastaneye hak verdiğim ama sürekli başlık sildirmelerinden sonra işin içinde bir fenalık olduğu konusunda emin olduğum rezaletin basına yansımasıdır. ayrıca bu başlık da diğerleri gibi silinecek. siz bir silin biz bin yazacağız! siz yüz avukat tutun biz yüz bin kişi ak göt kara göt ortaya çıkana kadar yazacağız. bu su hiç durmaz ey koru hastanesi!
hesabın var mı? giriş yap