• the chaser ismiyle de bilinen 2008 yapımı güney kore filmi.
    eski polis, yeni pezevenk* olan kahramanımız döner sermaye olarak da tabir edebileceğimiz kızlarından* bazıları ortadan kaybolmaya başlayınca sıkıntı yaşar. başlarda kızların kaçtığını düşünse de hepsinin gittiği son müşterinin aynı olduğunu tespit eder ve bu işin içinde bir çapanoğlu var der. akabinde olaylar gelişir.
    klasik bir hikaye gibi duruyor. ama değil.
  • güney kore sinemasının memories of murder'dan* sonra seri cinayetler üzerinden ceza hukukunda ispat, suçlu profili oluşturma ve adalet kavramı konularına dramayı ve mizahı da uygun dozlarda katarak eğilme furyasının ikinci* örneği. "katil kim?" sorusuna odaklanmak yerine "katilin katilliği nasıl ispat edilebilir?" sorusu üzerine odaklanmış güney kore ülke sınırları içerisinde yaşanmış bir tele kız seri katili vakasından etkilenmiş güzel bir film. alt metninde güney kore polisini doğrudan, ülkenin politikacılarını dolaylı yoldan itin götüne sokan filmdir. ancak mevcut yapıyla alabildiğince taşşak geçilmesine rağmen filmin ciddiyeti zedelenmemiştir.
  • benim için bekleneni verememiş filmdir.. filmin alt metnini, yaptığı politik eleştiriyi veya yıktığı klişeleri geçtim.. önceki yazılanlarda bunlara değinilmiş ve doğru söylenmiş.. ama bunlar kesinlikle filmin iyi bir film olduğu anlamına gelmiyor.. daha doğrusu bunlar filmi iyi bir film yapmıyor.. yani kötü film demesek de en azından abartıldığı kadar iyi olmadığını çok rahat söyleyebiliriz.. birkaç yıl önce oldboy yine aynı şekilde abartılmıştı.. herkes birbirine oldboy'u tavsiye ediyordu.. ama o cidden çok güzeldi.. yani yorumları okuyup tavsiyeleri dinleyip izleyen herkes iyi ki izlemişim diyordu.. ama chugyeogja öyle değil.. ortalamanın üstü bir film ama büyütüldüğü kadar değil.. adını duymadan yorum okumadan forumlarda yazılanlara kulak asmadan izleyen biri olsaydım çok daha fazla beğenirdim herhalde.. aynı şey dark knight'da da başıma geldi.. abartmayın kardeşim bu kadar filmleri.. tamam cidden güzel ama siz bu kadar suyunu çıkartınca tadı tuzu kaçıyor işte.. unutmadan:

    --- spoiler ---

    joong-ho katilin evini bulduğunda katil onu da öldürüp üstünü başını düzeltip gözlüğünü takıp bir şey olmamış gibi dışarı çıksaydı, kesinlikle film daha güzel derdim.. en azından kötünün kazandığı 3-5 filmden biri olurdu.. yani yine kazandı ama sonunda yakalandı işte.. hadi onu geçtim bare joong herifin kafaya çekici koyuverseydi de biz rahatlasaydık..

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    katillerin bize inandırıldığı gibi karizmatik ve güçlü olmayacağını tıpkı memories of murder gibi yüzümüze vuran film. seyirciyi sürekli rahatsız ediyor. beklenen hareketler bir türlü gelmiyor. cinayetlerini itiraf eden suçlu tutuklanmıyor, çok büyük azaptan kurtuluşa yaklaşan kurban kurtulamıyor, bir türlü o istenen şiddet uygulanamıyor, ev bulunamıyor, ayakta durulamıyor, uzaklar yakın edilemiyor. sinemada bize ne alıştırıldıysa olmuyor bu filmde. fena da olmuyor hani. sanki güney kore sinema devrim manifestosunun birinci maddesi:

    "ulu haneke'nin üzerine yemin ederiz ki seyircinin alışkanlıkları yıkılacak, güdülenmeler kırılacak ve insanlar usul usul rahatsız edilecek"

    sosyal metaforlar, siyasiye atılan bokun herşeyden daha önemli oluşu, eski polis, yeni pezevenk bir kahraman, zayıf profilli bir seri katil. üzerine konuşulur da konuşulur bu filmin.
    --- spoiler ---
  • memories of murder'la bariz olarak benzeşen tek yönü seri katil filmlerinin klişelerini ters yüz etmesi, onun ötesinde filmin rengi (koyu), tonu (koyu), lezzeti (leziz) farklı. filmin artılarından gayet güzel bir şekilde bahsedilmiş zaten, o yüzden oraları es geçiyorum.

    --- spoiler ---

    asıl filmin amerika'da tekrar çekilecek olması şaşırttı beni, aynı şekilde güney kore'de bu kadar izlenmesi de. filmde yaratılan karakterler o kadar iyi yazılmış ki, herhangi biriyle özdeşleşmek çok zor. sonu desen o alıştığımız hollywood filmleri gibi hiç değil. bana kalırsa güney kore dışında gişe şansı çok yüksek değil. zira olay her ne kadar evrensel olsa da anlatılanın gerçekten güney kore'de yaşanmış olması olayı daha lokal kılıyor. gerçi onun da kolayı var, stüdyolar üç beş düzeltmeyle filmi piç edip, gişe hiti çıkarabilirler. neyse.

    asıl meseleye gelirsek filmin en iyi olduğu taraf işin politik tarafı, bürokrasiye salladığı anlar. sonunda inmeyen o çekiçle de film farklı bir noktaya oturuyor, meramını; 'tüm tersanelere girildi devleti sktir edin alın elinize silahı cezayı kendiniz kesin'den, sistemin işleyişindeki bozuk yapıya çekiyor. işte tam da bu yüzden remake olayına şaşırıyorum, zira amerikanlar bu tarz filmlerden ziyade dexter gibi kahramanlar yaratmayı seviyorlar. kimin suçlu olduğuna her zaman emin olabilen, ütopik bir karar mekanizması olan, neredeyse seri katilliği meşrulaştıran ve yücelten bir karakter; bu filmin tam aksine.

    --- spoiler ---

    filme tekrar gelirsek yönetmenin ilk filmiymiş, güney korelilerin genlerinde var herhalde bu sinema işi. adam ilk filminde o kadar kendinden emin ki sanki kırk yıllık yönetmen. bir de bu güney kore'ye has tür kırması olayı var, fallik osman'ın da bahsettiği the host, memories of murder'ı hatırlatma sebebi. seri katil filminde politika, absürdlük olur mu demeyin; adamlar yapıyor ve nefis tutturuyorlar.
  • katilin daha filmin başında belli edilmesi sayesinde seyircinin ilgisi katilin kim olduğu dışındaki sorulara (adalet, politik etkenler vs) yöneltiliyor. bunun yanında seyircinin sorular içinde boğulmasına, ilgisinin iyice dağılmasına da fırsat verilmeden, düşmesi beklenen tansiyon en az anton chigurh kadar rahatsız edici bir psikopat, gelişimini adım adım izlediğimiz oldukça eksantrik eski polis, yeni pezevenk joon-ho ve sınırlı sürede gerçekleştirilmesi gereken bir amaç ile aynı seviyede tutuluyor. biraz daha iyi tanıtılması halinde güney kore sinemasının yakında holywood'un ekmeğini elinden alacağı aşikar.

    --- spoiler ---

    finalde eğer çekiç katilin kafasına inseydi filmin boondock saints'ten hiçbir farkı kalmazdı. joon-ho'yu cinayeti işleyeceği sırada kollarından tutup engelleyen polislerin sistemin bir unsuru (kolluk) olduğunu unutmamak lazım. iyi ki amerikanların aksine güney koreli yönetmenler oldukça sağduyulu adamlar da ihtiyatlı davranıyorlar.

    --- spoiler ---
  • ilk yarım saatinin sıkıcılığı dışında vermek istediğini veren ve son çeyrek saatiyle mesajını gırtlağa kadar sokan iyi film.

    --- spoiler ---

    katilin suçu ispatlanamadığı için çıkmasının ardından markette kızla karşılaşması, dayak yiyen kocasına geri teslim edilen kadını çağrıştırmadı mı a dostlar?

    düzeltme: cümlede anlam bozukluğu olmuş. doğrusu: "kocasından dayak yedikten sonra güvenlik güçleri tarafından kocasına geri teslim edilen kadın"

    --- spoiler ---
  • sadece kore'de 5 milyon bileti geçen, yedincisi düzenlenen kore film ödülleri’ni de resmen silip süpüren film.

    http://www.resetmagazine.net/…yi30/sinema/chug.html
  • --- spoiler ---

    birkaç yıl önce güney kore'de patlak veren seri katil olayının ülkede yarattığı şok etkisi ve getirdiği sorgulamaların beyaz perdeye yansıması olan film. güney kore'de 12 telekız bilinmeyen bir müşteriye gidip ortadan kaybolmuş. seri katil yakalandığında ise gerçeğin alışıldık seri katil hikayelerinden çok daha sert olduğu ortaya çıkmış. katil, kızları kafalarına bir keski çakarak öldürmüş ve uzuvlarını kesmiş. bazıları üzerinde yamyamlık yapmış, kurbanın karaciğerini mikserden geçirip içmiş vs. ayrıca katil filmdeki gibi olaylar sırasında başka kadın ve erkekleri de öldürmüş. katil idama mahkum edilmiş ancak idamının uygulanması meselesi kore toplumunda ciddi bir mesele hâline gelmiş. kore hükümeti 10 yıldır hiçbir mahkumu idam etmemiş ve şimdi de kore, birleşmiş milletler tarafından idam uygulanmayan ülkeler arasına alınmış. kore toplumunun müzdarip olduğu başka bir konu olan başıboş polis davranışı ve çirkin politikacılar da filmin diğer unsurları arasında yer almış.

    film, bir yönetmenin ilk filmi olduğuna inanması güç biçimde basit yapım endişelerinin ötesinde bir anlatıma gücüne sahip. yaşanmış bir olayı ele almasıyla da güney koreliler için önemli bir yerde. serbest bırakılan katilin, dirty harry misali antihero'nun ilahi adaleti ile karşılaşması ulusal bir travma geçirmiş kore halkının adalet ile imtihanı oluyor. katili filmde eski polisin çekici altında gören kore halkı, tansiyonu en yüksek sahnede gerilmiş bir şekilde uygulamaya konulamayan idamın yerine ilahi adalet bekliyor.

    lakin filmin yaptığı düzen eleştirisine* bakınca sorun olarak kabul edilen hususların toplumların gelişmişlik düzeyine göre ne kadar göreceli olabileceğini anladım. en azından türkiye'den bakınca böyle oluyor.

    --- spoiler ---
  • yarı emprovize cinayetler işleyen bir katilin polis eskisi bir pezevenkle ve adalet mekanizmasıyla imtihanı.

    konu hollywood'dan aşina olduğumuz senaryoları andırsa da işlenişi alışageldiğimiz usülde gerçeklememiş. kore sinemasını sevmemin bir nedeni de bu zaten. yönetmen hong-jin na, ne katilin cinayetlerine dahiyane anlamlar katma uğraşına girmiş, ne de onun peşine düşen dedektifleri kahramanlaştırma yolunu izlemiş. böyle bir kaygı gütmemenin ötesinde, tekmil polis teşkilatını memurundan müdürüne kadar yerin yedi kat dibine sokmuş. ne yazık ki, bu başlıkta da işlenen gerçek seri cinayetlerin kore'de uyandırdığı infial ve kamuoyunun adalet sistemi ve kamu görevlileri hakkında duydukları derin şüphenin acısı, filmde en çok polis teşkilatına çıkarılmış gibi duruyor.

    belki cinayet masasından bir polis ile izlendiğinde, size katilin cinayet işlediğini kanıtlayacak kırk türlü delil gösterebilir. yönetmenin ağırlık noktası farklı olsa da, pervasızca işlenen cinayetler karşısında kamu gücünün bu derece basiretsiz kalması senaryonun tutarsız yönü olmuş. yani sinan çetin'in filmlerinde göze çarpan "ankara" takıntısının (buradaki ankaranın ad aktarması olduğunu hatırlatma gereği duymuyorum sevgili sinefiller) kore ayağı gibi bir durum ortaya çıkıyor ve bu da insanı biraz rahatsız ediyor ne yazık ki.

    ayrıca katilin tarzından derin psikolojik çözümlemeler umanlar, maalesef bir sorgu memurunun kısa brifingiyle yetinmek zorundalar. benim gibi insan davranışları altında yatan esas güdüyü delice merak eden izleyiciler bu noktada da tatmin olamayacaklardır. ki yönetmenin bu tali yola girmesi, cinayet olgusunu toplumsal bazda irdeleyen bu filmin yapısını hızla bireysel-psikolojik bir kalıba dökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilirdi. bu noktada anlaşılır bir şey yapmış yönetmen.

    bu konseptte filmlere bizim de çok fazla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. son olarak film izlenir mi peki diye sorarsanız; güney kore yapımı olm diye cevap veririm.
hesabın var mı? giriş yap