• 1950'lerle birlikte siyaset terminolojisine girdiğini gördüğümüz ifade. devri sabık yaratmakla kendinden önce gelenlerin yaptıklarının hesabını sormak ifade edilir. yani önceki iktidar dönemini sorgulamak, yapılan haksızlıkların, yolsuzlukların üzerine gitmek anlamına gelir. dolayısıyla devri sabık yaratmamak da kendinden önce yapılan edilenleri görmezden gelmek, peşine düşmemek demektir.
    1950'lerde sıklıkla dile gelmeye başlamasının nedeni türkiye'de 1946'da başlayan çok partili düzenin 1950'de bir iktidar değişikliğine sahne olmasıyla ilgilidir. 1950'de demokrat parti, iktidarı yirmi üç yıldır tek parti olarak yönetimde bulunan cumhuriyet halk partisi'nden seçimlerle devraldıktan sonra tek parti dönemini kastederek "devri sabık yaratmayacağız" dediğinde 'chp dönemini sorgulamayacağız, geçmişe bir sünger çekeceğiz' demek istemişti.
    bugünden bakıldığında anlaşılıyor ki kavramın ifade ettikleri, çoğu zaman 'intikam almak' ile eş tutulup eleştirilmiş ve görüldüğü kadarıyla çoğu iktidar da devri sabık yaratmak istememiş.
  • demokrat parti genel başkanı celal bayar'ın demokratik seçim ortamına o zamanki chp'nin izin vermesi için yapmamaya söz verdiği sorgulama. (1946)

    bunun üzerine osman bölükbaşı ve fevzi çakmak demokrat partiden ayrılarak millet partisi'ni kurmuşlardır.
  • muharrem ince beyanı
  • bu sabah ünsal ünlü tarafından bahsi açılmış mesele.

    akp'nin giderayak yumurtladıkları üzerine...
  • yaratmayacağız ibaresi, yargılanacaksınız söyleminin tarihsel karşıtı. "devri sabık yaratacağız" denirse paralelleşiyorlar.
  • yapılan usulsüzlükleri araştırmak, suçlu var ise cezasını vermek devr-i sabık yaratmak değildir. olsa olsa adaletin geç de olsa yerini bulması denir ona.
  • yaratmayacağız demek pisliği edenin yanına kar kalacak demek yavşaklığıdır.
  • yalın anlamı “eski dönem” iken “devr-i sabık yaratmak” şeklinde kullanılınca, en genel tanımı ile “iktidara gelenin, önceki iktidardan hesap sorması” anlamına gelir. ilk kullananın 1950 seçimlerinde chp’den iktidarı devralan dp adına konuşan celal bayar olduğu söylenir. her ne kadar “devr-i sabık yaratmayacağız” demişlerse de tahkikat komisyonlarından, chp’nin malvarlığına el koymaya kadar yer yer vahşi bir uygulama yapmışlardır.

    ancak bu güne de ışık tutan asıl devr-i sabık tartışmaları ikinci meşrutiyetin ilanı ile yaşanmıştır. “istibdadın” yerini “hürriyetin” alması ile “eski dönem memurlarına” (devr-i sabık ricaline) şüphe ile bakan ittihatçılar ve eski dönemin “mağdurları” eski dönemin “mağrurlarından” hesap sorulmasını istemişlerdir. böylece yeni döneme bağlılığa dair yemin ettirmeler, soruşturmalar ve işten el çektirmeler ve yerlerine yeni görevlendirmeler başlamıştır. dönemin deyimiyle devr-i sabıkın “mağdurları” yeni dönemin “mağrurları” haline gelmişlerdir.

    bu gelişmeler eski dönemde “jurnalcilik” yapanların yeni dönemde aynı şekilde “hizmet” ettikleri, devlet adamı kıtlığı nedeniyle işten el çektirmelerin sınırlı yapılması gerektiği, istemeyerek kötülük yapan küçük memurları kazanmak gerektiği, ne olursa olsun eski devir memurlarına güvenilemeyeceği gibi tartışmalar eşliğinde yaşanmıştır.

    kaynak: hasan ali polat, ıı. meşrutiyet’in ilanı sonrasında “devr-i sabık memurlarının durumları”, trakya üniversitesi edebiyat fakültesi dergisi, yıl 2019, cilt 9 , sayı 17, sayfalar 134 - 157.

    https://dergipark.org.tr/…trkede/issue/42806/517365
  • ben 60 sene önce doğduğumda, kapitalist emperyalizmin egemenliğinde bir ülkede doğdum. günümüzde de aynı, değişen hiç bir şey yok.
    batılı emperyalist küresel güçlerden icazet almadan bizim gibi geri kalmış ülkelerde iktidar olunamaz.
    en son 16 yıl önce baş emperyalist patron abd ve onun baş yardımcısı siyonist yahudi medya siyasal islamcılarla anlaştı. peki kime hizmet etmek için? elbette küresel patronlarına... kendilerini o koltuğa oturtan ve güvence verenlere hizmet edecekler elbette...
    atatürk'ün vefatından sonra, hiç bir iktidar gerçekte anadolu insanının yanında olmadı ve küreselleşip küçülen dünya'da da hiç bir zaman olmayacak. gerçek bu... atı alan üsküdar'ı çoktaaan geçmiş. çağdaş gelişmiş ülkelerle, bizim gibi geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurum giderek büyüyor. ve daha da büyüyecek...
    halen 21. yy'da küresel kapitalizm gezegene damgasını vurmuş. dünya'nın yarısı 2 doların altında yaşamını sürdürüyor. zengin sınırsız imkanlarla tatlı hayat sürerken fakir sürüm sürüm sürünüyor. bu dünya'nın gerçeği bu...
    gelelim başlıktaki konuya... bizim ülkede devr-i sabık uygulanamaz. geçmiş, yürürlükte ya da gelecek iktidarlar her daim küresel patronların sırtını sıvazlayıp göreve getirdiği kişilerden oluşacak.
    körlerle sağırlar birbirini ağırlayacak...
    kimse bir önceki iktidarın yediği haltları gün yüzüne çıkarmayacak. birbirlerinin kıçını açmayacaklar...
    bu böyle sürüp gidecek...
    ezilenler ezilecek. günümüzde din ile sömürenler zenginleşecek...
    taa ki ip inceldiği yerden kopana kadar...
    ama ineği sağmak varken öldürmek de şimdilik işlerine gelmiyor emperyalistlerin...
    yarın fikir değiştirebilirler. tamam bu kadar sağdığımız, ineği keselim de diyebilirler.
    peki bunu anlayacak bir toplum var mı bizim ülkede?
    cevabı elbette yok... din ile uyutulup, cehaletin dibini sıyıran bir ülkede ufacık bir umut ışığı bile görünmüyor şimdilik.
    yarının ne getireceği belli değil. ben şahsen apopis'ten umutluyum, bizi bir tek o kurtarır. böyle sürünerek, adaletin yok edildiği bir ülkede her gün ölmektense...
    batılı küresel emperyalistler yine de iyi insanlar. niye mi? sebebi basit. sürünerek de olsa yaşamamıza şimdilik izin veriyorlar. 21. yy'da insanlar ne de olsa dünya tarihinde hiç olmadığı kadar medenileşmeye başladı. inanın bana orta çağdaki istilacı zihniyet (devleti yok edip topraklarını kendine bağlama) gezegende devam etseydi islam devletleri çoktan yok edilirdi. günümüzde batılıların gücü müslümanların elinde olsa tüm dünya'yı mezbahaya çevirir, kadınlarını cariye yaparlardı. bu da ayrı bir gerçek...
hesabın var mı? giriş yap