• tanzanya'da bulunan gombe ulusal parkında, kahama ve kasakela adlarındaki iki şempanze kabilesi arasında yaşanan savaştır.

    dört yıl savaşı olarak da anılan bu savaş, ilk sıcak çatışmanın yaşandığı 7 ocak 1974 tarihiyle kahama kabilesinin bölgelerini* terk ettiği tarih olan 5 haziran 1978 tarihine kadar sürmüştür. esas olarak tek bir sosyal topluluk olan bu iki kabile, 1970'lerin başından itibaren kuzey ve güney olarak iki alt topluluğa ayrılmış ve sosyal kutuplaşma 1971 yılında gözle görülür bir hale gelmiştir.

    jane goodall, ingiliz primatalog, etolog ve antropolog, bu fenomeni ortaya çıkartan kişi olarak iki kabile arasındaki sıcak çatışmanın yıllar süren bir sosyal rekabetin sonucu olduğunu belirtmiştir.

    7 ocak 1974'te godi adındaki bir kahama genç erkeği, bir ağacın üstünde beslendiği sırada, altı kişilik kasakela erkek grubu tarafından saldırıya uğramış ve öldürülmüştür. bu tarihten sonraki dört sene boyunca, kahama kabilesinin tüm erkek fertleri öldürülmüş (6), dişi fertlerinin ise biri öldürülmüş, ikisi kaybolmuş kalan üçü ise ciddi biçimde darp edilip kaçırılmışlardır.

    bunun sonucu olarak kahama kabilesinin genç üyeleri bölgelerini terk etmiş ve savaş kasakela kabilesi lehine sonuçlanmıştır. ne var ki genişleyen bölgeleri yüzünden kalande adındaki yeni bir şempanze topluluğu ile sınır komşusu olmuşlardı. kalandelerin sayıca üstünlüğü kasakela kabilesinin yeni bir çatışmaya girmesini engellemiş ve kazandıkları bölgeleri kısa süre içinde terk etmişlerdir.

    jane goodall'ın sonraki açıklamalarına bakılırsa; bu savaşın, sosyal çekişme ve bölgesel güç gibi iki ana sebebi vardı. şempanzelerin bu karanlık yüzünün kendisi korkuttuğunu ve kabuslarında birbirlerine işkence eden şempanzelerin görüntülerini gördüğünü de itiraf etmiştir.

    hali hazırda primatların iki bin yıldan uzun süredir alet kullanma becerilerini geliştirdikleri göz önüne alındığında, bu savaşın önemi daha net anlaşılabilir. kanaatimce biyolojik evrimlerinin yanı sıra kültürel evrimlerinin de hızlanıyor olması nereden bakarsak bakalım dünyamız için heyecan vericidir.

    ileri okumalar için;

    through a window: my thirty years with the chimpanzees of gombe, j. goodall

    goodall, jane (2010). through a window: my thirty years with the chimpanzees of gombe. j. goodall (2010). houghton mifflin harcourt

    goodall, jane (1986). the chimpanzees of gombe: patterns of behavior. belknap press of harvard university press

    ileri izlemeler için;

    https://www.youtube.com/watch?v=2pz2pj71lzw (people of the forest)
  • teknik olarak töre/cinayet/aşiret kavgalarından pek bir farkı olmayan, 4 yıl süregelen aile içi şiddet. (bkz: http://www.evrimagaci.org/fotograf/73/8455)
  • maymunlar ve insanlar savaş ve strateji.

    gombe stream ; 1974 - 1977 savaşı.

    gombe stream şempanze barınağı kuzey kısmında yaşayan kasakela grubunun, güney kısmında yaşayan kahama grubuna açtığı ve 4 yıl süren savaş.

    savaşın amacı: kahama grubu topraklarını işgal ederek yiyecek kaynaklarını ele geçirmek ( fetih? )

    savaşın gelişimi : kasakela grubundan 6 şempanzelik bir savaş birliğinin ( akınlarda çocuklar gibi şen olan bin atlı ), kahama grubundan godi'yi tek başına yakalayarak godi'yi bir iyice benzetmeleri ve godi'nin sürünerek uzaklaşması ve bir daha görünmemesi ile başladı.

    sonraki 4 yıl bounca kasakela grubu, kahama grubunun erkeklerini ( beyliklerini ? ) teker teker yakalayarak öldürdü.

    erkekler öldürüldükten sonra kasakela grubu kahama dişilerine yöneldi. 3 tanesi zorla kasakela bölgesine getirildi ( cariye yapıldı ) 1 tanesi dövülüp ısırılarak öldürüldü, diğerleri bir daha ortada görülmedi.( muhtemelen öldürüldüler. )

    1978e gelindiğinde kahama grubu tamamen imha edilmişti.

    tam bir zafer kazanan muzaffer ( allahü ekber, allahü ekber ordumuz olsun daim muzaffer - eski ordu marşı. ) kasakela'lar kahama'ların topraklarına yerleşti.

    kasakela'ların öngöremediği husus kahamaların güneyinde yaşayan daha kalabalık kalande grubu ile komşu olacakları idi.

    kısa zamanda kasakela ve kalande grubu arasında sınır çatışmaları başladı ve üstün kalande kuvvetleri karşısında kasakela grubu kahama topraklarını kalande silahlarına terkettiler.

    gelelim haberi insanlar yönünden verelim :

    "bir elde kalkan, bir elde hançer serhadde doğru ey şanlı asker." nağraları ile rumeliye savlet ettik kahamaları kılıçtan geçirdik, kalande'lerle komşu olduk.

    sonucu biliyorsunuz, kıçımıza baka baka kasakela ülkesine geri döndük.

    ----------------------------------

    ara edit:

    clusewitz diyor ki "clausewitz's emphasis on the inherent superiority of the defence suggests that habitual aggressors are likely to end up as failures." napoleon'un fransanın gençliğini savaşlarda yitirmesi gibi biz de nüfusumuzu savaşlarda erittik.

    -------------------------------

    hadi, bu eski diyorsunuz; "emevi camii'nde namaz kılacağız diye kahama ahalisi ile problem çıkardık, kalande ( rus ayısı ) ile komşu olduk molla grubu bizi güneyden çevreledi.

    çıkarılacak ders: o büyük adamın dediğine ( yurtta sulh, cihanda sulh ) geldiniz ama bu ders kasakela ülkesine pahalıya patladı. ne yapılmalı imiş? komşular ile iyi geçinip, ricardo'yu ( david ricardo )iyi okumalı imişiz.

    ondan sonra diyorsunuz ki biz maymunlardan gelmedik. ayde oradan !

    ver mehteri !!!

    https://www.dailykos.com/…-the-gombe-chimpanzee-war

    yenildik, hem de çok kötü yenildik.

    ezildik, taa iliklerimize kadar sarsıldık.

    talan ekonomimizi ayakta tutabilmek için nüfusumuzu macar ovalarında, tuna boylarında sebil, ziyan ettik, oluk gibi kan kaybettik/akıttık.(bkz: #85299522)

    altın doğuya akar(dı). doğuda birikmiş altına el koyduk.

    "yavuz sultan selim orta doğu ve mısırı talan edip avrupanın kara yolu ile uzak doğu ticaretini kontrol altına aldığı an, osmanlının yıldızının en yüksek olduğu andır. ondan sonrası kanuni dahil, zevaldir. "

    batıda zenginlik yoktu. orada yaptığımız talan savaşlarının hiç de karlı geçmediğinin delili ;

    " “benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde hazine-i hümayun benim mührümle mühürlensin.” (dolduramadılar, dolayısı ile yavuzun mührü ile mühürlenegeldi.)

    batı zenginliğe el koymayı bizden daha iyi becerdi. el koymanın yetmediği yerde zenginliğin kendisini üretmeye başardı. (batının doğuya faikiyetinin nedeni (bkz: #144804299) )

    yavuzun hamlesi bir başarıdır. fakat, muarızları ( iran ve balkanlar sanmayınız ) armut toplamıyorlardı. uzak doğu ticaretini stratejik bir hamle ile afrikanın güneyine kaydırdılar. üstüne üstlük üç kıtanın , afrika, kuzey ve güney amerikanın zenginlikleri üzerinde tekel kurdular. üretimi olmayan osmanlı, ticaretin dışına itildi.

    kanuni'nin avrupaya verdiği kapitülasyonlar - ki sonradan başımıza bela olacaktır - çaresizce ticaret yolunu osmanlı ülkesine çevirmek üzere alınmış bir yerde iskonto tedbirleridir. biraz ticaretle uğraşanız var ise ucuz mal satarak zengin olamayacağınızı, ancak taşeron olabileceğinizi bilirler. zenginliğin kaynağı üretim, inovasyon, değer yaratmadır ki osmanlının beceremediği de tam olarak budur.

    avrupa rönesans, reform ve aydınlanma çağlarında kendini insani ve kültür açısından yeniden tanımlar ve yeniden yaratırken osmanlı oturup çubuğunu içip kendi olarak kalmakta ısrar etti.

    ne zamanki endüstriyel devrimin sonuçları kapılarımıza döküldü, osmanlı elitinin bir kısmı kendi olarak kalırlar ise var olamayacaklarının ayırdına vardılar ve bir iki adım atıldı fakat kendi olarak kalmak isteyenlerin tepkisi ile toplumun çoğunluğu geleceği olmayan bir mirasa inatla sarıldığı için osmanlı var olmaya devam edemedi.

    türk devriminin özü, osmanlı elitinin değiştirici ve dönüştürücü kolunun devamı olarak osmanlının başaramadığı değişme ve dönüştürme işlerinde önemli başarılar elde etmesi ve kitleye sınırlı olarak nüfuz edilmesidir.

    bu gün de kendi olarak kalmak isteyenler - ki bu günkü iktidar olarak temsil edilen kitledir - osmanlı içinde kendi olarak kalmak isteyen, değişip dönüşmek istemeyen kitledir.
    ülkemiz rönesans, reform, aydınlanma, endüstriyel devrimi yaşamamış ıskalamıştır. bugünde bilgi devrimini onun ötesinde içerik devrimini ıskalamaktayız. değişip dönüşemeyen içinde bulunduğu şartlara cevap veremeyen organizma yaşayamaz.

    değişip dönüşmek istemeyen kitlenin bir iddiası da teknolojiyi alalım, onu yaratan bilimi dışlayalım. son zamanlarda temel bilimlerin dışlanmasının altında yatan düşünce bu. fakat neylersin ki temel bilimsel düşünceyi benimsemeden teknoloji üretemez, bilimsel düşünceyi benimseyenlerin taşeronu olursun, zenginlik yaratamazsın. (bkz: #73770923)

    onun için ve insanını dönüştüremediğin içindir ki üretim yok, inovasyon yok, değer yaratma yok ve ülkenin her ay dış ticaret açığı artıyor ve borcu çoğalıyor. bir diğer deyişle bağrımıza bastığımız osmanlı inkırazının devamıyız ve batıyoruz

    ülke içinde gelir yaratmanın tek yolu rant yaratmaktan, başkanın tabiri ile çılgın projelerden geçiyor. rantın nasıl dağıtılacağını da başkan belirliyor.

    gezi isyanı, tek tipleştirmeye, kişilerin kendi istedikleri gibi var olmaya sınırlar getirilmesine, kaynak yaratmak, üretmek yerine rantı paylaştırmaya isyandır

    şeytan bile günde kırk defa kendini beğenmezse çatlarmış derler. bugün değişip dönüşmek istemeyen kitlenin de kendini beğenmek için sebeplere ihtiyacı var. bu sebepleri bulmak için aslında bir inkıraz tarihi olan osmanlıya dönüp gerçeklerle alakasını kesiyor.
    ---------------------------

    ara edit.

    nations, like individuals, tell stories in order to understand what they are, where they come from, and what they want to be.

    national narratives, like personal ones, are prone to sentimentality, grievance, pride, shame, self-blindness.

    there is never just one—they compete and constantly change. the most durable narratives are not the ones that stand up best to fact-checking. they’re the ones that address our deepest needs and desires.

    americans know by now that democracy depends on a baseline of shared reality—when facts become fungible, we’re lost.

    but just as no one can live a happy and productive life in nonstop self-criticism, nations require more than facts—they need stories that convey a moral identity. the long gaze in the mirror has to end in self-respect or it will swallow us up.
    --- spoiler ---

    https://www.theatlantic.com/…-four-americas/619012/

    --------------------------------

    evet, toplumun var olabilmesi için değişmesi ve dönüşmesi gerekiyordu. bunun için artık yaşama gücü kalmamış osmanlıdan farklı bir yapı kurulması, kültürde, bilime yaklaşımda, hukukta, günlük yaşamda osmanlıdan ayrılıp yeni bir yapı , cumhuriyet kuruldu. ilk yıllardaki azim , çalışma, coşku ve yaşama sevincini hatırlayınız.

    yenilginin/ezilmenin osmanlının ruhunda etkilerinin sonuçları.

    ittihat terakki ki -kurucuları çoğunlukla balkan ve ege kökenlidir- yenilginin nedenini akıl ve fen yoksunluğu olarak teşhis edince galiplerin asli aracını -aklı- kucakladılar. batının ulus devlet olarak organize olmasının üstünlüğünün farkına vardılar ve bu yolda adımlar atıldı.(bkz ek okuma 1)

    ehalinin önemli bir kısmı ise yenilginin nedenini imandan ayrılma olarak tespit ettiler. imana sımsıkı sarıldılar. harf inkilabını imandan ayrılma olarak okudular ve tepki gösterdiler. tepkinin temelinin aklın öncelenmesine olduğunu fark ediniz (bkz: #7671805)

    yeni osmanlıcılar bu gruptur ki talan ekonomisini yurt dışında sürdüremeyince içerde sürdürmeye başladılar. iktidarları ayni osmanlının iktidarı gibi talana, mevcuda el koymaya, borç para ile yapılmış gösteriş vasıtası ve gurur okşayıcı binalar/saraylar (beton) 70-80 araçlık konvoylar ile bir üstünlük illüzyonuna dayanıyor. yenilginin büyük acısına böyle dayanıyorlar.

    ---------------------------------------
    ara edit: talan ekonomisi

    annenin payına düşen mirası hacılayan dayı; sayın recep tayyip erdoğan. (yanlış anlaşılmasın, kendisi yedi demiyoruz, yedirdi. bir taraftan bir tarafa kaynak transfer edilmesine aracı oldu diyoruz.)

    ülkenin mirasından hacılananlar.

    (bkz: akp'nin sattıkları) .

    vergi üzerinden talan: (bkz: https://www.karar.com/…yer-ve-asagilanirsin-1589447)

    5 li çete üzerinden talan: (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/…ir-cikari-ne-1836549)

    -----------------------------------------

    can düşmanları elbette geçmişte kendilerini yenen akıl ve aklı yurt içinde temsil eden/önceleyen % 25 lik chp bloğu.

    yenilginin acısı ile ulus yaratmayı ırk kökenine bağlayan % 10-15 civarında türkçü'ler mevcut.

    yenilginin sonuçlarından kendilerine bir gelecek yaratmayı hedefliyen ancak aşiretçilikleri/premoderne saplanıp kalmış olmaları ulus kurmalarını imkansız kılan %10 belki 15 bir kürtçü grup.

    bütün bu gruplar oturup kendilerine bir soru soracaklar "aklı önceleyecek miyiz?" maalesef bizim bir aquinolu thomas'ımız olmadı/olamadı. ( ek okuma 2)

    aklı kucaklamaya karar verdikten sonra dünyaya bakacaklar; ulus yahut ulus benzeri yapıların en başarılısı hangisi? çoklu kimlikleri bir arada tutmayı başaran, onlara bir hedef veren kim?

    ve dönüp kendimize baktıklarında görecekler ki; çoklu kimlikleri vatandaşlık bağı adı altında ülkeye bağlılık potasında eritmeye ve ulusu vatandaşlık bağı ile tarif eden, osmanlının milletler politikası ile geleceğimiz için gerekli ulus yaratma politikasını mecz eden bir kurucumuz var.

    peki neden işlememiş? paydaşını can düşmanı görür onu ezmeye, emeğine el koymaya kalkarsan elbette işlemez.

    ve bütün bunları üstünde handikapımız (bkz: 89 iq gercegini kabul etmek)

    ek okuma 1 :

    “at the same time as the van rebellion was unfolding, the russians were entering from the east, the british pushing on baghdad from the south, and, most ominously, the british and french were storming ashore at gallipoli. the simultaneous attacks stretched the wobbling ottoman army to breaking point. as the unionists debated how to handle the van uprising, an ottoman colonel pointed to russia’s expulsion of moslems into ottoman territory and urged a reciprocal expulsion of the rebels and their families either into russian territory or into the interior of anatolia… small scale deportations of armenians had begun in february, but it was the combination of the van uprising and the landings at gallipoli that triggered the decision to deport the armenians en masse…

    the decision to define whole populations as suspect and to uproot, expel, and relocate them was not particular to the ottomans or unionists. the manipulation of borderland populations was hoary imperial practice. ın the 19th century, however, two things changed. the first was that, beginning in europe, state institutions began to employ sciences such as statistics, sociology, and ethnography to vastly increase their capacity to identify, classify, and control population groups. the second was that these institutions, including armies, came to imagine ethnicity to be a key predictor of political behaviour. armies anxiously trained ethnographers to advise on how to manage and exploit the ethnic identities of friendly or hostile populations alike. by the beginning of the 20th century, forced population exchange was emerging as an almost routine practice, one that many regarded as logical and even salutary… during world war ı, russia forcibly relocated not just moslems from the border region in the caucasus but also germans and jews by the hundreds of thousands on its western front… ottoman military officers referenced the russian precedent in the caucasus during the debate on how to respond to the uprising at van…

    the destruction of the armenians… must be understood as part of a nascent programme of ethnic homogenisation that involved the resettlement of a multitude of other population groups, including moslem kurds, albanians, circassians, and others in small, dispersed numbers so as to break up clan and tribal ties and facilitate assimilation… these measures were aimed at the long-term turkification of anatolia. this larger programme, in turn, was a direct response to the global order’s adoption of the national idea. ıf the legitimacy, and security, of state borders was dependent on the degree of correspondence to ethnographic lines, the unionists would ensure that the latter conform to the former. they would reshape the square peg of anatolia to fit the round hole the global order favoured…

    ıt is no coincidence that nearly half of the unionist leadership came from the balkan and aegean borderlands, i.e. those territories that had witnessed repeated violent expulsions and massacres of moslems and the establishment of nation states. significantly, these men fostered no fantasies of irredentist in the balkans. they nurtured no illusions about the relative power of the ottoman state. difficult though it must have been for them, they recognised that their homelands had been lost for good… experience had taught them that the global community of states accorded no legitimacy to pluralistic and weak empires. as long as anatolia remained ethnically pluralistic it would be vulnerable to subversion and partition. the homogenisation of anatolia was the surest solution to the dilemma they faced.” (pp. 147-9)

    michael reynolds’s book, shattering empires – the clash and collapse of the ottoman and russian empires, 1908-1918,

    (bkz: https://drpatwalsh.com/…20/06/17/russias-great-war/) whose ‘genocide’? paragraf başlığı altında.

    --------------------------------------------------------------------------------------------

    ek okuma 1 için edit: yukarıdaki yazı "the russıan-sovıet resettlement polıcıes and theır ımplıcatıons for ethno-terrıtorıal conflıcts ın the south caucasus" ile beraber okunmalı https://curve.carleton.ca/…mentpoliciesandtheir.pdf
    --------------------------------------------------------------------------------------------

    ek okuma 2 : (bkz: aquinolu thomas). öncüsünü tekfir ettiler. (bkz: #103047558) ve (bkz: ibn rusd) bizdeki çağdaşımız muaviye dini tekfircisi aslında dine politikayı sokanın elçi olduğundan nedense pek bahsetmiyor. dinin zaten kendisinin bir politika olduğu bir kenara, kalk sen iktidarını sağlamlaştırmak için iki kızını önemli bir ailenin temsilcisine ( zinnureyn) ver; aynı aileden baş muarızının oğlu ve torunu evine/ocağına ( ehl-i beyt) incir ağacı diksin.

    ek okuma 3 : "“akp, cemaat desteğiyle 1923 cumhuriyetini yıkmış ama yerine kendi rejimini kuramamıştı. buna gücü, birikimi, bilgisi, entelektüel kapasitesi, görgüsü, geleneği ve arkasına aldığı tarihsel yığınak yetmemişti. çünkü, islamcı hareket daha yolun başında büyük bir hata yapmıştı. sürekli tekrarlanarak dinci ve muhafazakâr- çevrelerde de genel kabule dönüştürülen islamcı toplum ve tarih hipotezleri yaşam tarafından yanlışlanıyordu.

    islamcı hareket, türkiye’nin aydınlanma birikimini, devrimci ve cumhuriyetçi damarını hafife almıştı. cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sanmıştı. tarihle buluşmaya çalışırken, bu topraklarda bin yılın en önemli birikimini temsil eden osmanlı-türk aydınlanması ve cumhuriyet dönemi (jön türk hareketinin öncülüğünde elde edilen) kazanımlarını yok saymıştı."

    (bkz: https://odatv4.com/…riyetin-sonbahari-15082030.html)

    ek okuma 4 : “türkiye islamcılığının en büyük zaafı ve handikabı enternasyonalizm ve ümmetçilik üzerinden kendi toprağına yabancılaşmasıdır” ( bkz: huntington'ın "u" analojisi: being a muslim clearly overrules whatever national identity one has. samuel p. huntington—author of the clash of civilizations and the remaking of the world order—described a "u" analogy. my findings are very close to those of huntington. the tops of the two "towers" of the "u" are where muslims feel "belonging to the umma" (the world wide muslim community), and "belonging to the tribe" (sticking together with other muslims in the same geographical area). at the bottom of the “u” is national identity. for westerners it is the opposite, our "u" stands upside down. our feeling of obligation to the country where we live is stronger than our religion or group. (bkz: #79784976) )

    gelelim esas soruna

    "tarihte ne olduysa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur" (k.marx).

    cumhurbaşkanlığı sözcüsü sayın ibrahim kalın’ın “biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” açıklamaları etrafında geniş bir tartışma cereyan etti.

    ardından hazine bakanı sayın berat albayrak’ın "ekonomide milli bağımsızlık mücadelesi veriyoruz", paradigma değişiyor açıklaması geldi.

    bu iki görüş etrafında devasa bir antiemperyalizm söylemi icat edildi.

    gerçek öyle mi?

    tanzimat modernleşmesi tıpkı k.marx’ın söylediği gibi bir tercih değil zorunluluk olarak kendini dayatmıştır. ibrahim kalın bey bir tarihçi olarak bilmeli ki türk ismi ve türkçe türk kimliğini bize yeniden anlatan batılı şarkiyatçılar ve türkologlardır. orhun abidelerini dikilişinden 1200 yıl sonra bulup bakın bunlar sizin yazılarınız diyen , sizinislam’dan önce de devasa bir medeniyet tarihiniz var diyen batılı!bilim adamlarını ayırt etmemiz gerekir.

    insan hakları hukuku, rönesans, reform, burjuva demokratik devrimi, hümanizm, aydınlanma, sosyalizm, hukuk devleti hindistan’dan gelmedi. batı’ınınjanus gibi bir de böyle bir yüzü vardır.

    bugün islamcılar tarafından kaka ilan edilen ve dudak bükülen “cumhuriyet ve sekülarizm, aydınlanma” birikimi harezm akademisinin, türkistan rönesans’ının maturidieksenli , kant’tan 700 yıl önce olguların ve nesnelerin bilgisinin akıl ve deneyimden çıkması gerekliliğini belirten mirasla yeniden el sıkışılması kayıp zincirin halklarının birbirine eklemlenmesi hadisesidir."

    (bkz: https://odatv4.com/…-bilmelidir-ki...-21082035.html)
  • ingiliz primatolog tarafından gözlemlenmiş olay. ne diyordu kızıldereli atasözü: bir derede iki balık kavga ediyorsa, oradan az önce bir ingiliz geçmiştir.

    şübhesiz bu olayda (inananlar için) büyük ibret vardır.
  • bu akşam (bkz: kim milyoner olmak ister) programında sorulmuştur.
  • antropolojik açıdan gerçek savaş değil ilkel savaş olarak sınıflandırılabilecek olgu.

    gerçek savaş türkler veya en azından bozkır halkları piyasaya çıkmadan önce dünyanın hiçbir yerinde görülmedi. hatta sanayi devrimine kadar geçen sürede savaş olgusu eski dünya karalarında sadece türklerin ulaştığı yerlerde görülen toplumsal bir anomaliden ibaret. kara afrika'da veya okyanusya'da tam anlamıyla görülmez mesela. türün doğal davranış biçiminden bir sapmaya tekabül eder. dolayısıyla şempanzelerde görülmesi olanaksızdır.

    zaten bu örnekte ortada "savaş" diye adlandırılabilecek bir durum yok. pusu ve adam kaçırma savaş değildir aşiret kavgası veya mafya çatışmaları gibi ilkel savaş formlarında görülür. savaş iki siyasi gücün tüm varlarını yoklarını ortaya koyup bir denge noktasına gelene kadar çarpışmaları şeklinde tanımlanır.

    ilkel savaşlarda düşmanla araya ahlaki bir mesafe konmazken fiziksel mesafe konur. yani ilkel savaşta savaşçılar birbirinin düşmanıdır ve nerede karşılaşırlarsa karşılaşsınlar birbirleriyle ölümcül bir çatışmaya gireceklerdir. bu yüzden çatışmada düşmanla araya fiziksel mesafe koymaya dikkat ederler. ilkel savaş formunda genellikle pusu, tuzak, arkadan vurma, düşman yalnızken saldırma gibi teknikler veya düşmanın tehlike algısını tetiklemeyecek küçük çocuklar kullanılır. savaşçılar yüz yüze gelmekten çekinirler.

    gerçek savaş'ta ise askerler öncelikle düşmanla aralarına ahlaki bir mesafe koymaya dikkat ederler. bir asker başka bir ülkenin askerine kişisel olarak düşman değildir. onunla savaş meydanının dışında veya bir iki dakika sonra bile olsa savaş bittikten sonra karşılaşınca hiçbir şey olmamış gibi davranmak, esirlere iyi muamele etmek askerlik mesleğinin temel prensiplerindendir. bu çoğu durumda çok ulvi amaçlara dayanmasa da hemen bütün askerler arasında kabul görmüş en azından politically correct davranış biçimidir. aksine tavır takınanlar askerlik ahlakını içselleştiremedikleri yönünde suçlanırlar.

    ikincisi gerçek savaş'ta düşmanla fiziki mesafe konmaz. bu meydan savaşlarında böyle olduğu gibi kale muhasaralarında hatta hava savaşlarında da böyledir. sonuçta öyle bir an gelir ki düşmanla yüz yüze kalırsınız. ikinci dünya savaşı'nda düşman su üstü filosuna saldıran bir uçağın asıl hedef aldığı gemiye yaklaşana kadar yediği uçak savar ateşinin haddi hesabı yoktur. burada ilk açılışta görülen kara duman topaklarının her biri patlayan bir uçak savar mermisini gösteriyor. böyle bir durumda uçakta oturuyorum aşağıdakiler düşünsün demek çok da mümkün değil.

    buraya kadar anlattıklarımdan birinin sınırlı sayıdaki insan grupları arasında diğerinin daha büyük topluluklar arasında gerçekleştiği için aradaki farkın bir sayı ve coğrafi uzaklık meselesinden ibaret olduğu düşünülebilir, düşünülmesin.* örneğin düello tam anlamıyla minyatürize edilmiş bir gerçek savaş'tır. düello'nun dünya üzerinde pek çok çeşidi olmasına rağmen hepsinde ana kural hasma husumetin uygun yollarla ilan edilmesi ve hasımca kabul edilmesidir. karikatürize edilmiş meşhur sahne vardır ya karakter eldivenle hasmın yüzüne vurulur ve "sizi düello'ya davet ediyorum" der. zira düello'da esas olan tarafların husumetten haberdar ve uygun silahla çözülebileceğine dair hemfikir olduklarının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde alenen ilan edilmesidir. bu avrupa'da da böyledir japonya'da da böyledir.

    ilginçtir düello kültürü olan ülkeler aynı zamanda medeniyet yarışında en ileride olan ülkelerdir. bunun aksine düello kültürü olmayan ülkelerin tamamı geri kalmıştır.
  • ilk liderlik savaşları,
    ilk kabile savaşları,
    ilk işkenceler,
    ilk kanlı ritüeller,
    ilk cariyeler,
    ilk silahlar,
    ilk direniş,
    ilk isyancılar
hesabın var mı? giriş yap