• (bkz: doktorluk)
  • türkçe'nin bir eksikliği olaraktan doktorluk ile hep karıştırılan kavramdır.

    doktor demek doktorasını yapmış insan demektir. halbuki türkiyede tıp eğitimini alan insanlar tus'u kazanamayıp pratisyen hekim de olsalar onlara doktor diye hitap ediliyor. onların ismi doktor değil hekim'dir. hiç olmadı tabip'tir. ya da eski adıyla otacı denebilir. ancak akademik olarak bir doktora tezi bitirip onun eğitiminden geçmeyen kişiye doktor denmez. bu söyleyişte böyledir sadece.

    tıp fakültesinden mezun olan kişi hekimdir sadece. fakat resmiyette yalnızca lisans değil (son yıllarda yaptığı stajlar sayesinde) yüksek lisans eğitimi de almış birisi olarak mezun olur. doktor ünvanını akademik olarak alab ilmesi için tus'ta başarılı olup uzmanlığını bitirmesi lazımdır. işte o zaman akademik doktor olabilir.

    yine de güzeldir hekime doktor demek. dilimizin getirdiği bir şey de olsa tıp-6 da okuyan intörnlere doktorluk havası yaşattırır. her ne kadar diğer bölümlerde doktor olanların gücüne de gitse...
    z.ö.e: bunu kötüleyenin ne türlü bir psikolojide olduğunu merak ediiyorum. hatta yazıyı okuyup okumadığını da. onu geçtim akademisyenlik ne demek onu biliyor mu acaba?
  • (bkz: tabiplik)
  • yapması zordur, insandır materyalin. iki kere ikinin dört etmediği bir mecradır aslında. hastalar, hasta yakınları ile iletişim kurma, işini sevip en güncel bilgiye ulaşma ve insani hassasiyeti fiziksel eforla bir ederek hayat kurtarma, yaşam kalitesini artırma çabasıdır. yapmasının yanında okuması hiç kolay değildir, tıp fakültesinden bir şekilde mezun olunca hekimliğin ne denli sosyal bir meslek olduğuna şahitlik edersin ve seni kitaplara mahkum edip insanlardan uzaklaştıran, onlara yabancılaştıran sisteme bir kez daha söversin. kitaplar kanamaz, hastalar kanar sözü tekrardan akla gelir.
  • (bkz: tababet)
  • 26 temmuz 2009 tarihli tıp diplomamı alalı beri türkiye'de çok şey değişti. tam gün geldi mesela. kamu hastaneleri birliği oluşturuldu, şimdi ise geri çekiliyor. bu zaman zarfında ne çok resusitasyona katıldım, polikliniklerde ne çok hasta baktım, mecburi hizmete gittim, geri döndüm ama bi özledim sanki. türkiye'yi bırakın dünyanın her tarafında bi sürü arkadaşım oldu. almanya'dan bir paket geldi bi zaman, '' sen bana çok zor bi anımda yardım ettin, allah da sana öyle bir anında yardım etsin'' diye not vardı üzerinde y a da bugün çalan telefonda ''bazı insanlar unutulur, bazı insanlar bazen akla gelir ama doktor hanım siz hiçbir zaman unutulmayacak olanlardansınız'' dendi.
    çektik bi ton çile belki ama belki de bunlar içindi.
    hasta hekim ilişkisi ile ilgili çok kötü paylaşımlar yaptık, cinayetler, saldırılar, küfürler... hepimizin bir sürü davası var. bir de güzel anekdot olsun istedim. herkese güzel bir hafta dilerim.
  • şule çet'in otopsi raporu üstüne düşünürken çağrışımlarım beni bu başlığa getirdi.

    seneler önce nur birgen isimli adli tıp uzmanı, kanser hastalarının tedavisinin cezaevinde sürdürülebileceğini, açlık grevi sonrası gelişen wernicke korsakoff sendromu hastalarının iyileşebileceğini iddia ediyordu, öte yandan ibrahim şahin'i cezaevinden kurtaran raporun altına imzasını atmıştı.

    bugün ise şule çet'in iki otopsi raporu arasında devasa farklar olduğunu okuyorum. ilk raporu yazan hekim, bir kadının bir erkekle tenha bir yerde içki içmeyi kabul etmişse cinsel ilişkiye rıza göstermiş sayılacağını belirtmiş meselâ. peki böyle bir beyanda bulunan bir adli tıp hekiminin raporuna nasıl güvenebiliriz?

    bunlar bana hekimliğin ne kadar güçlü ve ne kadar hassas bir pozisyon olduğunu tekrar anımsattı. adli tıp, adaletle direkt bağlantısı nedeniyle en hassas olan dallardan biri elbette ama mesela kadın doğum? psikiyatri? ve aslında akla gelebilecek tüm branşlar, hekimin nötr olmasını gerektiren birçok olayın vuku bulduğu yerler.

    örneğin homofobik bir hekim, kendisine başvuran eşcinsel hastaya nasıl davranıyor?
    muhafazakar bir kadın doğumcu, bekâr ve cinsel olarak aktif kadına nasıl davranıyor?
    kürtaj karşıtı kadın doğumcu, kürtajın yasal olduğu aralıkta kürtaj yapıyor mu?
    ahlakçı bir psikiyatrist, madde kullanan ya da cinsel bir perversiyonu olan hastaya nasıl davranıyor?
    liberal bir dermatolog, çarşaflı hastaya burun kıvırıyor mu?
    ırkçı bir dahiliyeci, mecburi hizmetini yaptığı ildeki kürt hastaya nasıl davranıyor?

    bu örnekler çoğaltılabilir. ben kişisel inançların ve tutumların muayene odasının dışarıda bırakılmasının şart olduğuna eminim. bununla ilgili aklınıza bile gelemeyecek çeşitlilikte örnekle karşılaştım. cezaevinden muayene için getirilen acımasız katiller, dağda psikoza girmiş teröristler, tecavüzcüler, son derece ekstrem cinsel perversiyonlar ile karşılaştım. beni rahatsız eden hikayeler dinledim. hep nötr olmaya çalıştım, kolay bir şey değil ama elimden geleni yaptım, umarım başarabilmiş, hastalarıma kötü hissettirip haklarına girmemişimdir. en azından bunun üstüne düşünüp gayret ettim, nötr olamıyorsam olabileceğine inandığım birilerine yönlendirdim diyebiliyorum.

    belki iyimser bir beklenti olacak ama zihnini esnetemeyen, hastanın karşısında kendisini bir kenara bırakıp hastayı odağa alamayan birisinin doktor olmaması, en azından klinik branş seçmemesi gerekiyor gibi geliyor bana. hatta iyi bir tıp eğitiminin bu aynayı öğrencilere tutması gerektiğine inanıyorum, iflah olmayacak kadar katı zihinlere bunu fark ettirmek, bu kişileri hastayla birebir ilişkinin olmadığı branşlara yönlendirmek hem hekimin kendisi hem de (ve daha önemlisi) hastalar için elzem bence.
  • tıp eğitiminin yarısında veya hanidir doktor iken alan/kariyer değiştirebilen insanlar çok seçkindir. yoksa benim diyen, tıbbı terk edemez. doktorluk elbise gibi değil dövme gibidir. bir meslek değil yaşam biçimidir. hekim başka işe yaramaz. işini sevsin sevmesin. beceriksiz veya tembel olması hekimi temel lanetinden, yitikliğinden, özezerliğinden uzaklaştıramaz. (bkz: doktor/@ibisile)

    hekimlikle, hastadan para tahsiliyle ilgili, gecenin sonuna yolculuk kitabında faş edilen açık vermeler benim de yabancısı olmadığım teknik yetersizlik listesi içinde. özgüven sorunu, kazandığını haketmekte zorlanma anlamına geliyor. merdiven başı son sözler gevezeliği doyumsuzluğu, merdiven-kapı önü muhabbetini andırıyor ama otorite yıkıcı, saygınlık haketmeyi olanaksızlaştırıcı. bunca yılın deneyiminden sonra hâlâ var bende de. eh azıyla idare ediyoruz işte, artıkın.

    aldığı tıp eğitimine rağmen davranış ve ruh olarak doktor olamamışlar* var. onları nereye koyarak tanımlayacağımı bilemiyorum. doktor hastasından para alamasa bile -veya para alamamak neden değil sonuç, aristokrat bir meslek erbabı. doktor ruhen/özde aristokrat olduğundan ofisi, özel muayenehanesi olmalı. zorunlu hallerde üstüste tavuk gibi çalışsa ve yolculuk etse bile, o özel yer onun büyücülüğünü yapım sunum tanıtım yeri işlevi görür.

    kiliseye, tapınak fahişesine, kuruma, şeyh veya dedeye, dilenciye, doktora, üfürükçüye, cinciye, falcıya, vs para verilir. gene özüne doğrudan dahil olmasa da para akışı yardımlaşanlar arasındaki asimetrik ilişkiye işaret eder. o özel bir bilgi halkasındandır, adeta ezoterik ve hermetik bir disipline mensuptur, ocaktan ve ocaklıdır. bu asimetriye, bilici büyücü ve yardımlaşma ustası olmaya yıllarını, becerisinin önemli bir bölümünü vermiştir. kaçak da güreşse artık bir köşeyi tutmaktadır. varlıktır, sosyal olarak el altında ve işlevseldir, sadece kendinden menkul ve kendi için değildir.

    "aslında adam gibi hekimlik yapabilmek için bende eksik olan şey cüretti. aileye çeşitli tavsiyelerde bulunduktan ve reçetemi yazdıktan sonra, kapıya geçirildiğimde, sırf ödeme anından birkaç dakika daha sıyırabilmek için, bir sürü ipe sapa gelmez yorum yapmaya başlıyordum." louis-ferdinand celine - voyage au bout de la nuit

    (ilk giri tarihi: 8.7.2018)

    (bkz: büyücülük/@ibisile)
    (bkz: tıp eğitimi/@ibisile)
    (bkz: doktor olamayanların doktor nefreti)
    (bkz: doktor egosu)
  • hayat kurtarmayı ve insanların sağlık problemlerini mümkün olduğunca iyileştirmeyi hedef edinen kutsal ve saygı duyulası meslek.

    bir hekim olmamakla birlikte en çok saygı duyduğum ve takdir ettiğim meslek mensupları sağlık hizmeti faaliyetlerinde görev alan hekimler ve diğer sağlık görevlileri. her şey para için yapılabilir ama insanların hayatlarını kurtarmak, onları iyileştirmek para olmasa bile yapılabilecek bir iş bence. paranın çok ötesinde bir değeri var bence bunun. tabii ki her mesleğin içinde o mesleğin amaçlarına ve prensiplerine uymayan insanlar vardır. ama ben olması gereken hekimlerden ve sağlık çalışmalarından bahsediyorum. bir insanı iyileştirmenin insana vereceği mutluluk ve haz paha biçilemez. geçmişe dönebilsem ben de sağlık alanına yönelip böyle faydalı bir iş yapmak isterdim.
  • en eski kayıtlara göre m.ö. 5.yy itibariyle varlığından bahsedilse de bundan 100-200 yıl önce ortaya çıkmış olması muhtemel bilimdir. hekimlik hakkında genel geçer bilgiler vermek yerine bu ilkel hekimlik dönemi için ilginç bir durumdan bahsedeceğim. hekimliğin ilk dönemlerinde, bu işi icra etmiş kişiler genellikle seyyahlık da yapmışlardır. bunun temel nedeni şudur; şifa arayan hastaların farklı bölgelerde yaşıyor olması...

    örneğin laodikea'da hekimlik yapıyorsunuz. hastalarınızı tedavi ettiniz ve tedavi edilecek kişi kalmadı. şehirden ayrılmanız gerekecek. ya da tedavi etmeye çalıştığınız bir hasta öldü. yani tedaviyi başaramadınız. yine şehri terketmek zorundasınız. çünkü başarısız bir hekim olarak ya hastalar size gelmeyi tercih etmez ya da tedavi edemediğiniz hastanızın yakınları tarafından öldürülme riski ile karşı karşıya kalırsınız. o halde elinizde tek bir seçenek vardır; seyahat etmek. laodikea'yı terk edip ephesos'a gidersiniz oradan da (en bilinenlerden örnek vereyim) kuzeye assos'a veya güneye afrodisias'a gitmeniz gerekecektir. tabi buralarda hali hazırda hekimler varsa çevre şehirleri ve köyleri dolaşmanız gerekecektir.

    bunun dışında içinden çıkamadığınız bazı problemleri çözmek için daha bilgin hekimleri ziyaret etmek isteyeceksiniz. yani, yine seyahat etmek zorunda kalacaksınız.
hesabın var mı? giriş yap