• ''medya imgelerden oluşan yeni bir gerçekliktir'' der baudrillard bu kavram için.
  • baudrillard bu kavram için tam olarak şöyle der;
    "bundan böyle bir varlıkla çeşitli görünümleri; gerçekle gerçek kavramına özgü bir ayna/yansıma (metafizik) olamayacaktır. bundan böyle gerçekle gerçek kavramı arasında düşsel bir beraberlik de olmayacaktır. çünkü genetik minyatürleştirme denilen şey, simülasyon evrenine özgü bir boyuttur. günümüzde gerçek artık minyatürleştirilmiş hücreler, matrisler, bellekler ve komut modelleri tarafından üretilmektedir. bu sayede gerçeğin sonsuz sayıda yeniden üretimi mümkün olmaktadır. bundan böyle rasyonel bir gerçeğe ihtiyacımız olmayacaktır zira “gerçek” ideal ya da negatif süreçlerle başa çıkabilecek (boy ölçüşebilecek) bir durumda değildir. artık işlemsel bir gerçek vardır. aslında gerçek bu değildir çünkü onu sarıp sarmalayan bir düşsellikten yoksundur. bu atmosferden yoksun bir hiperuzamda kombinatuvar modellere benzeyen, sentetik bir şekilde üretilmiş gerçek, diğer adıyla hipergerçektir."
  • bence duayeni duane hanson olan akım.çok şaşırtıcı..
    http://www.lovepeacetravel.com/…anson/#.uytatrxvi6i
  • resimde ilgi çekici örnekleri görmek için robert bechtle'in çalışmalarına bakılmalıdır.
  • gercek ve sanal dunyanin birlestirildigi hipergerceklik videosu icin
    hyper-reality

    ayrica
    (bkz: artırılmış gerçeklik)
    (bkz: sanal gerçeklik)
    (bkz: simülasyon kuramı)
    (bkz: simulakr)
  • renkler, kokular, nesneler, kimseler, sesler, tatlar, algilar degisiyor. “seyler” donusuyor. gerceklik, degisiyor.
    an geliyor yoruluyoruz, geriliyoruz, daraliyoruz, urkuyoruz bu hizdan. “neden” diye sordugumuz da cok oluyor. demek ki, bir “anlam” ariyoruz. hangisi gercekti? hakiki olan, sahici olan hangisi?

    baudrillard, cagimiza ozgu bu “anlam kaybi” hissini incelemis, cozumlemis, kurama oturtmustu.
    sermayeci tuketim toplumu catisi altinda, teknik gelismeler, iletisim kanallarindaki ve medya perdesindeki yenilikler, bilgi ve bilisim yonune dogru genisleme, bizi “farkli” bir dunyaya goturuyor. gunluk yasamin, insan iliskilerinin, gormenin ve “gorunurlugun” donustugu bu baskalasmis dunyada, algiladigimiz “gerceklik” de donusmus, degismis.
    baudrillard bunu “gerceklik ilkesinin yitirilmesi” diye, “gercekligin ve hakikatin yok olmasi” diye ifade etmis.

    yasadigimiz cagda hakikat, hayali imgelerin (bkz: simulakr) yine yeni yeniden uretildigi kisir donguler icinde, yoklugu varligindan ayirt edilemeyecek bicimde yitmistir. bu yok olusla birlikte, gercekligin simdi aldigi bicim “hipergerceklik” (bkz: hyperreality) olarak tanimlanir.

    hakikatin silinip, yerini hipergercek renklerin doldurdugu surec belirli evreler ile ilerler.
    ilk evre, gostergelerin, yani sozcuklerin, isaretlerin, imgelerin, sembollerin, alametlerin gercekligin yansimalari olarak gelistirildigi evreye karsilik gelir. ikinci evrede, gostergeler artik hakikati suslemeye, abartmaya, hatta carpitmaya baslarlar. yine de gerceklikten mutlak bir kopus yoktur, gostergeler gercekligi yansitmayi, suslemeyi, sembollestirmeyi bir bicimde surdurur. oysa ucuncu ve dorduncu evrelere gecildiginde, gostergeler, sanal imgeler, hayaller; gercekligin yerini alir, boylelikle simgesel bir topluma gecilir. bu evre, toplum icinde gundelik yasamda sembollerin gostergelerin gercek seylerle ilgisinin kalmadigi, insan iliskilerinin bile yalniz simgesel iliskiler olup ciktigi bir sanal taklitler (bkz: simulakrum) toplumuna varir. bu evrede, bu toplum yapisi icinde artik gerceklikten soz etmek olasi degildir. elle tutulabilecek tek gerceklik bicimi artik hipergercekliktir.
    [sekil 1 - genc arnold’un acilari]

    baudrillard’a gore, temel olarak “hakikat” ortacag’da, gerceklik ise xx. yuzyila dogru yavas yavas yitip gitmistir. teknigin, bilisimin, iletisim araclarinin gelismesi ve genlesmesiyle, bu surec insanin gereksinimlerine, degerlerine, topluma, iliskilere, ekonomiye yararli urunler uretmekten uzaklasmistir. sermayeci tuketim toplumu catisi altinda, duzenin kurulu direklerine hizmet eden bir olguya benzemeye baslamistir. modern cagdaki sermayeci donusumun terekesi “yabancilasma” surecini andirir bir asamadir bu. cilgin bir hizla evrilen teknik, yalniz isciyi, calisani degil, tum bireyleri gerceklikten koparmaktadir.

    tuketim toplumlarina ozgu bu surec “hiperrasyonel” diye adlandiriliyor. bu surece daha yakindan baktigimizda, toplumsal bir temele oturan tuketim, yeni nesnelerin / urunlerin surekli yeniden uretilmesi ve tuketime sunulmasi araciligiyla isler. bireylerde ise, bu nesnelerin / urunlerin daha iyisini almak, daha “gorunur” ve saygin bir konuma yukselmek itkisi yaratir. tatminsiz, dongusel, kisir bir haz mekanizmasi olusur. surec ilerledikce, bireyler kendilerini imajlarin, taklitlerin, hayallerin, simulasyonun egemen oldugu bir toplumsal yapi icinde bulurlar. sanal imgelerden olusan bir evrene tikilmis tutsak kalmis cagcil birey, bundan boyle cevresini yasadiklarini toplumu olani biteni imgeler uzerinden degerlendirmektedir, algilamaktadir.

    madem ki populer bir ortamda sozcukleri buraya diziyoruz, bu sureci futbol’un cocuklugumuzdan bugune geldigi bicime odaklanarak da somutlamaya calisabiliriz. mahalle aralarinda, bos arsalarda teptigimiz top, kapildigimiz hayaller. izledigimiz maclar, adlarini ezberledigimiz futbolcular. destekledigimiz, kazandiginda sevincimizin cosup tastigi takimlar. bu elle tutulur, kavranir gerceklik, medya perdesinde gorunur oldukca daha suslendi, golgeler suretler buyudu, imgeler renklendi. sonra sonra medya perdesinde artan yayin sureleri, sansasyon, televoleler, bilgisayar oyunlari, konsollar, vesair ile, arsalarin mahallelerin kaybolmasi ile, sanayi tipi futbol ile, stadyum kulturunun donusumu ile, bahis sektorunun genlesmesi ile, algiladigimiz gerceklik ayaklarimiz altindan kaydi. bugun futbol takimlarinin icinde debelendigi kisir donguler buradan da kokludur. futbol taraftari yerine; tatminsiz, kisir haz mekanizmalarina tutsak tuketici-seyirciler turedi. kolayca gaza gelip, carcabuk agiz dolusu soven, lanet okuyan, tukuren, (sanal) linc eden. nefis golleri tuketen. goz alici hareketleri somurup bitiren. oyunculari, formalari, basarilari cigneyip cigneyip tukuren. ama doymayan, tatmin olmayan. yetinmeyen, begenmeyen. hep yeni modelini, daha iyisini isteyen. menecerlik oyunlari ile, futbol simulasyonlari ile sahada ve saha disinda yasananlari birbirine karistiran. oyunun kendisini unutan. oyuncu nasil yetisir, hangi ortamda nasil oynar, nasil gelisir, nasil tokezler, kestiremeyen. idman tekniklerini, dizilisi, taktigi yalniz ve belki perdeye yansidigi kadariyla secebilen. isin icinden cikamadikca, ne olup bittigine anlam veremedikce, daha da ofkelenip kizip kuduran. bu ortamda poz kesip, algi operasyonlarina ozne yahut arac olan. doksan dakikada alamadagi hazzi, transfer donemindeki uyduruk kitirlardan, yahut bilgisayar / konsol ekraninda akan oyun grafiklerinden, yanip sonen piksellerden, sanal transferlerden, sanal gollerden, sanal kupalardan alan. iste gelip gittigimiz yon.
    [sekil 2 – gol krali arnoldinho sahaya cikiyor]

    mevzuya donelim. hiperrasyonel sureci idrak icin, su misale goz atabiliriz; bazi anlar icinde bulundugunuz geminin hareketini anlamak icin disari bakarsiniz. sabit bir nokta bulup gozunuzu dikerek, ileri mi gidiyorsunuz, geriye mi, yoksa duruyor musunuz, cikarmaya calisirsiniz. peki ya, cevrenizdeki pencereler, camlar, disariyi degil de kaydedilmis goruntuleri gosteriyorsa?

    bu durumu, baudrillard “gercege yahut hakikate ozgu gorunumle bir iliskimizin kalmadigini gosteren bu farkli mekana / uzama gecisle birlikte, tum gonderen sisteminin tasfiye edildigi bir simulasyon cagina girilmistir” diye teshis ediyor. bu cagda, imge, taklit, hayal, kurgu, simulasyon, gercekligin boslugunu dolduruyor. dolayisiyla, gosterge > gosterilen, kopya > orijinal, imge (imaj, golge, goruntu) > gercek ikiligi asilmali. zira, bundan boyle imgeler (imajlar, goruntuler) bir cisme, dis gerceklige baglanamaz. kopya bizi orijinaline goturmez. elimizdeki harita, araziyle ortusmez.

    kendini tureten sonu gelmez kopyalarin, taklitlerin, kurgularin, simulasyonlarin ortasinda gercekligin tozu bile kalmamistir. yukaridaki misaldeki gemiye donecek olursak, gemi gidiyor mu, duruyor mu, donuyor mu, yahut bu gercekten bir gemi midir, galiba asla bilemeyecegiz.

    mevzunun beyaz perdedeki izdusumleri oldukca ufuk acicidir:
    (bkz: total recall), (bkz: black mirror), (bkz: running man), (bkz: the hunger games), (bkz: matrix) bir cirpida aklima geliverenler.

    hipergerceklige iliskin son bir somutlamayla bitirelim:
    “(…) aklima parma manastiri'yla ilgili bir hikaye geldi bu noktada, hafizam beni yaniltmiyorsa, galiba ben bunu yirmi bes yil once tomris uyar'in gunluklerinde okumustum: avrupa’da iki arkadas parma manastiri hakkinda konusuyorlar. biri, yazarin manastiri cok iyi tasvir ettigini, parma'daki manastirin tipki romandakine benzedigini soyluyor. oteki de, yillardir gitmedim ama ben parma'da dogdum buyudum, orada manastir falan yok, diyor. epeyce tartisiyorlar, var, yok diye. sonunda bahse giriyor ve birlikte parma'ya gidiyorlar. manastiri gorunce parmali cok sasiriyor tabii, yoktu, yoktu diye dort donuyor. sonra ogreniyorlar ki, meger parma'daki yerel yonetim romandaki manastirin aynisini insa ettirmis. (…)”

    not: yukaridaki metni manus pacis’in girdisinde ((bkz: #69258887)) okudum.
    o da kitaplik dergisi 191. sayi’dan almis, hasan ali toptas’in sozleri.
    hasan ali toptas ise tomris uyar’in gundokumlerinden aklinda kalani alintilamis.
    tomris uyar ise stendhal’in romanindan soz etmismis.
    bu akis cizelgesi dosdogru “hipermetin”i isaret ediyor, o da ayri bir mevzu.

    alintilar: “gerceklik ilkesinin yitimi: baudrillard’ın simulasyon teorisinin temel kavramlari”, mehmet guzel, felsefe ve sosyal bilimler dergisi, sayi 19
  • okumaktan da düşünmekten de ayrı keyif aldığım sosyolog jean baudrillard'a ait kavram.

    özellikle 1990’lı yılların sonrasında internetin küresel ölçekte yaygınlaşması; bilgisayar ağlarıyla sağlanan çevrimiçi iletişim, bireyleri sanal bir gerçeklik ortamından iletişim kurmaya yöneltmiştir. her an online olduğumuz "sosyal medya" sanal gerçeklik ortamlarından biridir. internetin hayatımıza girmesiyle birlikte gerçeklik düzeni değişerek gerçeklik algısı değişmiş ve yeniden inşa edilmiştir. baudrillard gerçek dünyanın model alınarak sanal dünyada yeniden oluşturulma sürecine ve bu sürece eşlik eden davranış örüntülerinin bütününe "hipergerçeklik" adını verir.

    baudrillard’a göre günümüzde toplumun her alanında bir simülasyon sürecinden geçilmektedir. bu süreç içerisinde var olan “gerçeklik” yeniden inşa edilmekte ve bunun sonucunda “gerçek” olan; kendi niteliklerini yitirerek sentetik “hipergerçek” bir görünüm kazanmaktadır. simülasyon evrenini oluşturan simulakrlar* gittikçe bulanıklaşan, flulaşan bir gerçekliğin oluşmasına neden olur. baudrillard; hipergerçeklikte gerçekliğin olduğunu söyler ancak bu gerçeklik kendi özünü/anlamını kaybetmiştir. simülasyon düzeni, dünyadaki hakikatin anlamını yok ederek onun yerine geçmiş ve onun hipergerçeği haline dönüşmüştür. baudrillard; neyin gerçek neyin kopya olduğunun giderek belirsizleştiği bu sürecin toplumsal olanı yok ettiğini, onu sessiz tepki vermeyen bir yığına dönüştürdüğünü söyler. savaş görüntülerine tuvalet kağıdı reklamı izlerken verdiğimiz tepkiden daha farklı tepki vermiyoruz artık. dünyanın başka bir yerinde katliam yapan bir psikopatın görüntülerini izlerken kayıtsızca yemek yemeye devam edebiliyoruz. bu anlamda her biri birer gerçeklik simülakrı olan kitle iletişim araçlarının; yani medyanın payı büyüktür.

    simulasyon evreninde hipergerçeklik görünümleri alıcıları o şeyin "gerçek-miş" algısına sahip olmasına neden olur. bilgi eksikliğinden çok yoğun bilgi akışının yoğun olduğu enformasyon çağında gerçekliğin farklı sunumları/görüntüleri dezenformasyona neden olmaktadır. ludwig andreas feuerbach'ın "tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe tercih eden" dönem değerlendirmesi, bu durumu şahane ifade etmektedir. artık gerçeğin kendisi bilimle, somut verilerle değil semboller, anlamlar, imgelerle ifade ediyor kendisi. gösterilenler gerçeği açığa çıkarmaktan çok gizlemek için kullanılıyor.

    özetlemek gerekirse hipergerçeklik; bilgi üretiminin hızla artmasına karşın anlamın içinin boşaldığı, özün değerini kaybettiği, gerçek ile kopyanın birbirinden ayrılamaz hale geldiği, yaratılan tüm bu sanal gerçekliğin ise toplumsal olanı bozarak bireyleri kitlelerin bir parçası olarak konumlandırdığı süreci ifade ediyor.

    bu kavramın sinemadaki iz düşümüne birkaç örnek vermek gerekirse;

    (bkz: her) (bkz: matrix) (bkz: the truman show)(bkz: mr. nobody) sayılabilir.
  • gerçeğin ne taklidi, ne yeniden üretimi, ne de karşıtıdır. gerçekliğin üstünde ondan farklı bir başka gerçekliktir. kuralları dünyanın kuralları ile birlikte çalışmaz. dünyanın karşıtlıklarıyla işlemez.
  • işte size leziz bir bilgi şöleni hazır mısınız ?..

    nesnesi ölen gerçeklik yani hipergerçeklik...

    jean baudrillard tanımı olan bu kelime "bir şey keşfedildiği anda artık ondan bahsedemeyiz."cümlesiyle algılanmaya çalışılmıştır. baudrillard'ın dili zor olmasa da kavramları ve tanımlamaları âdeta insanı delirten bir etkiye sahiptir. belki de baudrillard anlaşılmaktan korkuyordu...

    lascaux mağarası. mağara keşfedilir , orijinalliği bozulmasın diye ona benzer başka bir yerde aynı mağara inşa edilir, kopyası, tıpatıp aynısı. gerçeğin ve kopyasının arasındaki fark ortadan kalkar. tek gerçeklik birden fazla gerçekliğe dönüşür. böylece ikisi de simülasyon haline gelir ve gerçek geri dönmemek üzere kaybolur...

    gerçek yoksa ne vardır ? işte bunun cevabı hipergerçekliktir. tıpkı lascaux mağarasına olanlarla filipinlerde ortaya çıkan tasaydalılar kabilesi gibi...

    disneyland bütün simülakr, bir gerçeklik olarak algılanmak istenen görünüm, düzenlerinin en güzel örneğidir. kusursuz bir model. gerçek amerika olan amerika mıdır yoksa disneyland mıdır? baudrillard'a göre buraya geliş amacı amerika'nın minyatürleşmiş haline benzemesi ve kolektif keyif alınmasıdır. amerika'nın sahip olduğu bütün değerler minyatürize edildiğine ve çizgi filmlerle çoğaltılarak kendilerinden geçmekte olduklarını iddia etmiştir. buna en yakın örnek içi doldurulan süs eşyalarına dönüştürülen hayvanlar diyebiliriz. ona göre disneyland'ın gizli bir amacı vardır. gerçek ülkenin yani geçerek amerika'nın bir disneyland'a benzediği gerçeği gizlenmektedir.

    kafaları iyice karıştıran baudrillard insana şunu sorgulatıyor : gerçek nedir ? biz ne kadar gerçeğiz ? biz gerçek miyiz?
    sahiden sen gerçek misin ?..
  • guy debord'ın gösteri toplumu isimli kitabı bu kavramın güzel tasvirlerinden birisiyle başlar:

    "çağımızın... tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze ettiğinden kuşku yoktur...çağımız için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şey ise hakikattir. dahası, hakikat azaldıkça ve yanılsama çoğaldıkça çağımızın gözünde kutsal olanın değeri artar, öyle ki bu çağ açısından yanılsamanın had safhası, kutsal olanın da had safhasıdır."
hesabın var mı? giriş yap