• can yayınlarından 1988 çıkışlı gökçin taşkın çevirisi "ben, vesaire" şeklindedir.
    alıntılar` : copy paste değil alın teri`:

    s.37 giderek yoğunlaşan kat kat acıların birinde julia evden dışarı çıkmayı artık "hiç" istemeyebilir. ama çok kişinin de evlerinden "sık sık" dışarı çıkmak içlerinden gelmiyor.

    s.45 bir insanın anılarını paylaşması tatlıdır. hatırlanan her şey sevgi dolu, dokunaklı, değerlidir. hiç değilse geçmiş güvenlidir- biz o zaman bunun böyle olduğunu bilmesek de. şimdi biliyoruz. çünkü artık o şey geçmişte kalmıştır; çünkü biz yaşamayı başarmışızdır.

    s.49 iyi bir kural: eğer düşünürseniz her toplantı iç karartıcıdır. ama bunu düşünmek zorunda değilsiniz.
    dans ettiğim zaman mutluyum.
    bana dokun.

    s.54 o çarşamba akşamüstü julia'ya eğer intihar ederse, bunun büyük budalalık olacağını söyledim. benim düşünceme katıldı. onu inandırdığımı sandım. bana budalaca bir şey yapmayı umursamadığını göstererek, iki gün sonra evinden çıkıp kendini öldürdü.
    ben budalaca bir şey yapmayı umursamadan edemezdim. dostlarıma budalaca bir şey yapacağımı söylesem bile. gerçekten yaptığım şeyin budalalık olduğuna inanmazdım.

    s.56 siz çoğunuz uyurken ben uyanırsam haksızlık olmaz mı? hak! diye alay edin, bunun hakla ne ilgisi var? herkes kendisi için. ama ben sizlersiz uyanmak istemedim.

    s.64 (bay) müstehcen bir öğleden sonra bayan yassıyüz'ün bacaklarının arasında eşelenirken, lütfedip boğuk bir sesle kadına sordu:
    "bu hayatı seviyor musun?"
    bayan yassıyüz: "tanrım hem de nasıl! hayatın böyle olabileceğini düşleyemezdim bile."
    "böyle yaşamayı sürdürmek istiyor musun?"
    "kuşkusuz!" çocukluğundan beri bayan yassıyüz, ne zaman kuşkulu olsa hep "kuşkusuz" derdi. zamansız ve art arda söylenen bu sözcüklerin zincirleriyle kaygılanmış tir tir titrerken ekledi: "kim başka türlü bir yaşam isteyebilir, düşünemiyorum bile. "
    bay müstehcen nemli, buruşuk çarşafların arasında dimdik oturup kadının kalçalarını okşadı, içini çekti. "korkarım burada yeterince kaldın. insan bu tür yaşamdan başka bir yaşamın olanaksızlığını hiçbir zaman düşünmemeli. tüm başka yaşamlar düşünülebilir, düşlenebilir, hatta olasıdır."
  • "duygudaşlık. yitiklerin mirası. kadınlar kindarlaşmadan söz etmek için bir araya toplanıyorlar. ben kindarlaşmıştım." susan sontag - i, etcetera

    "bireylerin sorunları solup gidiyor..." susan sontag - ben vesaire

    "bilgiyle edebiyat arasındaki sınırda ruhun orkestrası yüksek tonda bir füge başlar. gezgin şaşırır, titrer. kekeler."

    "hiç değilse geçmiş güvenlidir - biz o zaman bunun böyle olduğunu bilmesek de. şimdi biliyoruz."

    [babası yalan söylediğimi anladı. öfkeyle, "julia'nın hiç dışarı çıkmadığını biliyorum!" dedi. "sizin telefon edeceğinizi bilseydi çıkardı," dedim.]

    "iyi düşünürseniz her parti iç karartıcıdır. ama bunu düşünmek zorunda değilsiniz."

    "eğer çok iyi kulak verilirse hiç kimse korkunç değildir."

    [ben franklin ve tom paine'in ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    james fenimore cooper ve betsy ross'un ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    henry adams ve stephen crane'in ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    edith wharton ve ethel rosenberg'in ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    eddie duchin ve john philip sousa'nın ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar, o duymazdan gelerek "en iyi kırk"ta hızla liste başına tırmanan bir pop ezgisi plağı koydu. (...)
    elbette para için kendini satıyordu. william jenings bryan ve leland stanford'un ruhları iyi bir fiyat almadığı zaman onu azarladılar. (...)
    john brown ve dashiell hammett'ın ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    warren g harding ve john f. kennedy'nin ruhları kulağına boğuk bir sesle, "aman dikkat, sakın, yasak," diye fısıldadılar. (...)
    yaşlı işportacının arabasına yaklaştığı sırada, pek de bayıldığı bir yiyecek olmayan ispanyol böreğini çiğnerken margaret fuller ve errol flynn'in ruhları onu uyarmak için bağırdılar ama o işitmedi. çok daha genel anlamdaki manifestolarında amerikan ruhuna her zaman duyarlı olan bayan yassıyüz bu çok özel ve açık işaretlere hiç uyum yapamadı. (...)]

    "karım onunla* mutlu - en azından benimle olduğundan daha mutsuz değil. çocuklarım ona baba diyorlar ve ondan harçlık istiyorlar."

    "onlarla yanılmak başkalarıyla haklı olmaktan daha iyidir."

    "son yıllarda, son temizleme olayından sonra, bu inanç ölmeye başladı. kökenlerimize ilişkin belirli görüşleri tartışmayı artık pek az kişi tartışmaya değer buluyor."

    "belki bu bir düş, özel bir düşünce biçimi, dünyaya benzersiz bir bakış açısı, kişinin üyeliğe kabulünün onaylanmasıyla benimsediği bir tür koruyucu miyopluk."

    "kendi kendime izin versem bile izne gerek duyduğum sürece yanlış olan bir şey var demektir."

    "bir suç işleyebilseydim de bu iş bitseydi."

    "bu sözcükleri bir kişinin kaç biçimde çevrilebileceğini düşünün: pariah, onslaught, inbred, insurgent, fear."

    "nicky'yle zevkle yaşadığım tensel tatlara bakmayın. sonuçta üyelerin yaşamı söz üzerine kurulu. (...) susabilseydim belki kendi ayaklarım üzerinde yürüyebilirim. hatta uçabilirim bile. ama susarsam nasıl usa vurabilirim?"

    "kendi eleştirilerimi üye olmayan birinin ağzından duymak benim örgütü savunmama yol açacaktır."

    "aradığın özgürlük, kurtulmak istediğin tutsaklık kadar vasat."

    "yavrucak'ın çekmecesinde, iç çamaşırları arasında bir gamalı hiç* var."

    "yavrucak mikroplardan çok korkuyor. japonların yaptığı gibi ağzını beyaz bezden bir maskeyle kapatmaya başladı."

    "yavrucak öldürmeyen vuruşun insanda derin izler bıraktığını söylüyor. o da haklı."

    "birbirimizi hiçbir zaman sevmediğimizi, yalnızca onu sevdiğimizi söyleyin. (...) hiçbir zaman çocuk yapmamamız gerektiğini ama yapmamız gerektiğini sandığımızı söyleyin."

    "açgözlü ve yabanıl, ısmarladığı ikinci porsiyon borç ve piroşkiyi beklerken, yakmadığı piposunu emiyor."

    "senin gibi ben de geçmişe bağlılığı bir tür snopluk olarak görmüyorum. karşılıksız aşkın en korkunç biçimlerinden biri yalnızca."

    "budalalık! cezaevleri ve hastaneler umutla dolup taşıyor. ucuz uçak seferleri ve lüks oteller değil."

    "bu gene geçmişin baştan çıkarıcılığı olsa gerek. şu anın geçmiş zaman olmasını bekle. ne denli mutluyduk anlayacaksın."

    "ben arzumu doyuma ulaştırmak istemiyorum, arzumu şiddetlendirmek istiyorum."

    "öyleyse ozanlar ve müze uzmanları tarafından icat edilen geçmişle flörtten vazgeçmelisin." susan sontag - i, etcetera
hesabın var mı? giriş yap