• inanci sadece islama inanmak olarak anlamayi, inanani muspet addetmeyi sevenlerin agzindan dusurmedigi laf salatasidir, bu lafla bir guzel de mazlum rolu oynarlar. onlar icin seriatci olmayan (dikkat edin allaha inanmak demiyorum cunku onlar icin yeterli degildir bu bile esasen.) negatif, seratci olan pozitif yani muspettir.
  • insan yakmanın suçunu bile aziz nesine bağlıyan bir guruhun ağızına hiç ama hiç almaması gereken soz
  • saygı müessesi her talep edildiğinde arz edebilen bir müessese değildir, "ben 13 sayısının uğursuzluğuna inanıyorum" diyen adama aklı başında bir adam "ben de sana saygı duyuyorum" derse bilinki bir çıkarı vardır, yok yere "salaksın sen olm" demek gereksizdir bu şahsa çünkü bu şahsın bir başkasının hayatına olumsuzluk katacak bir etmen olma olasılığı düşüktür ama işin bokunu çıkarıp sen de buna inanacaksın, "13. kat olmasın binalarda yapanı katletmem caiz, elimde yetkilerim var ... bıdı bıdı" derse umutsuz saygı beklentisi realist kötek beklentisine dönebilir, ne de olsa dayak cennetten çıkmadır.
  • saygi ve inanc cok gorece kavramlar odugu icin burda bas bas bagiriyoruz laik devlet diye. bu saygiyi saglayacak olan da azinliklari digerlerine karsi koruyacak olan da, yasalar koyan, koydugu yasalarin uygulandigindan emin olan bir hukuk devlettidir.
  • insanın inancını beynine sıçratan laf öbeği.
    (bkz: inanç sıçraması) *
  • başörtüsü ya da türban -artık her neyse- tartışmalarından çıkmış bir önermedir. bu önermeye ilişkin olarak tartışmayı daha rasyonel noktaya çekebilecek verilerin kaynağı vardır. yani "kardeşim basit bir insan hürriyeti olan giyim özgürlüğünün bu noktaya gelmesi nasıl oluyor da oluyor" sorusunun yanıtı bu verilerin içindedir.

    şöyle ki:

    sınırları yüzyıllar önce çizilmiş, artık doğruluğu kabul edilmiş, demokrasinin yirminci ve yirmi birinci yüzyıldaki haliyle oturmuş, tartışma olmaktan çıkmış istek bu. hala nasıl tartışılıyor şaşırtıcı.

    luther ile başlayan dinde reform çalışmaları, yeni bir dini akım olmaktan öteye, laiklik ilkesinin doğumuyla sonuçlandı.

    -laiklik de demokrasi oluşumunu, -diğer unsurları gözardı etmedim ama lafı uzatmamakta fayda var- tetikleyen en öncelikli unsurlardan biri.

    -din, toplumsal yaşamın ve devlet idaresinin asli unsuru olmaktan çıktı. bireysel tercih olarak algılandı.

    -bireysel tercihlerin yaşayabilmesi için asgari ortak noktalar oluşturuldu.

    -sonuç: saygı duyulsa da duyulmasa da herkesin tercihinin yaşayabileceği asgari toplumsal sözleşmeler, anayasal demokratik düzenler oluştu.

    -ayrım basit ve herkes biliyor: bir insanın özgürlüğü ve hakları bir diğerinin özgürlük ve haklarını engellemediği sürece geçerlidir.

    -dindarların savı, özellikle "dinimin gereklerini yerine getiremiyorum, devlet kuralları buna engel" şeklindedir. acaba öyle midir?

    -devlet, yurttaşlarının asgari olarak onurlu bir insan olarak yaşayabileceği koşulları sağlamakla yükümlüdür: sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir beslenme, hastalıklarının tedavisi, tercihlerini oluşturacak bilinç düzeyine erişecek bir eğitim, can ve mal güvenliği.

    -kamuda çalışmak hakkı, her ülkede bazı kurallara bağlıdır. en yaygın olanı, o ülkede çalışma-oturma iznine sahip olsa dahi, yabancı bir ülke vatandaşı kamuda daimi kadroya alınmaz. ancak geçici danışman filan yapılır. demek ki devlette çalışmanın bazı kuralları olabilirmiş.

    -bu nedenle, dinsel inanış gereği ibadet saatleri ile iş saatlerinin ayarlanması, dinsel tercih nedeniyle benimsenen kılık-kıyafetin kamu işyerlerinde serbestçe giyilmesinin talep edilmesi yersizdir. (inancıma saygı duyun, ben hem devlette çalışmak hem de dinsel kimliğimi kullanmak istiyorum)

    -islam ve yahudilikte kadınlarla erkeklerin aynı mekanda birarada bulunamayacağı hükmünün olduğu iddia edilir. ilk akla gelen doğal olarak, "inancıma saygı duyun, ben erkeklerle-kadınlarla aynı belediye otobüsünde seyahat etmek istemiyorum" mantıklı mı?. elbette mantıklı. her devlet yurttaşlarının mutluluğu için vardır. doğru mu? yanlış.. çünkü laiklik ilkesini benimsemiş demokratik bir devlet vatandaşlarını cinsiyetlerine göre ayıramaz. ayırırsa, ne laik, ne de demokratik olur.

    -e o zaman ben ne yapacağım? dinimin gereğini yerine getiremeyecek miyim?
    -kendine araba al. kendi mülkünüzdeki tercihlerinize karışan yok
    -paran mı yok? ama tercihlerinden doğan maliyeti bütün yurttaşların maliyetinden karşılatmaya hakkın yok.
    -ama israilde erkek kadın ayrı seyahat edilen toplu taşıma araçları var..
    -israil laik bir ülke değil. bir din devleti.
    -o zaman ben laiklik ilkesine karşıyım.
    -ha şimdi oldu. bunu anlayabilirim. ama hem laiklik ilkesini içime sindiriyorum, hem de kamusal kaynakların, benim tercihlerimi finanse edecek şekilde kullanılmasını da öneriyorum dersen anlayışla karşılamam mümkün değil.

    ...

    -e bütün bunların "inancımıza saygı gösterin" ile ne ilgisi var.
    -hala ilgiyi kuramadıysanız işimiz var sizinle. neye inanıyorsanız, herkes ona saygı göstermek zorunda. ama bu tercihlerinizin doğan maliyetini kendiniz karşılarsınız. toplumsal yaşamın asgari kuralları, tercihlerinizin kuralları ile uyuşmuyorsa tercihiniz sizin özel alanınıza kayar. kamusal alan bunları karşılamaz. özel alanınızda dahi bunlara müdahale varsa, işte o zaman çıkın sokağa demokratik hak mücadelenizi verin. ama tercihlerinizin kurallarını diğerlerine uygulatmaya kalkmayın.
  • -mahmut abi geçen arkadaşla rakı mangal yapalım de..
    -sus! ağzına rakı lafı alma günah.
    -abi içmesi günah da lafı niye günah olsun ki?
    -uzatma! bizim inancımızda var bu. inancımıza saygı gösterin. bu ulkenin yuzde 99u musluman
  • hareketleri ve davranışlarıyla inançlarını, başkalarından saygı görecek tarzda yaşamayanların, kendilerine müdahale edildiğinde sığındıkları bir liman...
hesabın var mı? giriş yap