• bir şeyin yapılması isteğini talep etmek ve talebin karşılanması durumu (bkz: izin)
    tatil süresinin (izin hakkının) bir bölümünün kullanımı
  • (bkz: icazet almak)
  • (bkz: izin vermek)
  • savaştır ve hiçbir ebeveynin*o konuda hiç şeyiniz olmasın cümlesi ile ikna edilemez.

    kronolojik sıra ile misaller

    not diyalogların gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur.*

    1988
    elma şekeri için izin almak
    -boyalı onlar oğlum
    -o konuda hiç şeyiniz olmasın hanfendi mamüllerimizde hiçbir katkı madd...
    -yok yok ben sana elma alır soyarım evde üstüne de pudra şekeri serperim hadi benim güzel oğlum.

    1991
    vitesli bisiklet için izin almak
    -senin boyun yetmez ki buna
    -o konuda hiç şeyiniz olmasın ayarlanılabilir selesi ve gido...
    -abinin pinokyosuna bin oğlum o da bisiklet yürü bakiym.

    1997
    bilgisayar için izin almak
    -gözünü bozarsın sen sabahlara kadar karşısında
    -o konuda hiç şeyiniz olmasın ablacım monitörlere takılan filtreler sayesinde zararl...
    -oyun için bilgisayar mı alınır sen derslerini bi çalış önce yürrrüü

    2000
    güzide deniz aktivitesi hamburger için izin almak
    -ayağına ip dolanacak, boğulcan bi de başımıza, ya sen büyüdükçe saçma sapan şeyler...
    -hanfendicimi, o konuda hiç şeyiniz olmasın bugüne kadar bu sahilde boğulan olmadı hatta deni...
    -olunca mı önlem almak lazım cık cık cık yürü sen de

    2001
    bungee jumping için izin almak
    -ya ip koparsa oğlum
    -hanfendi o konuda hiç şeyiniz olmasın iplerimiz meksikada üreti...
    -yok yok olmaz deli saçması, ben pazarda bulmadım oğlumu yürü hadi havuza filan atlarsın

    2006
    motosiklet için izin almak
    -hakkımı helal etmem, asi mi oldun sen, bi vursa bi araba uçarsın valla aman allah korusun, bak amcan gençken bi kaza yapmış da hala dizinde...
    -annecim allah ikimize de yardımcı olsun valla
    -niye?
    -...boşver...

    misaller uzatılabilir tabi ki ama uzatmaya gerek yok.
  • tekrar düşününce; aslında para ile yapılabilen bir aktivite olduğunu farkettiğim şey. para kazanmaya başlayınca izin de kazanılmaya başlıyo.
  • vatikansal bir saçmalıktır.
  • aileden alindigi zman kabul edilebilr ama sevgiliden alindiginda nefret edilesi bi davranis
  • işyerinde amirini ve çalışma arkadaşlarını resmen tanımaktır. terki mekan ve zamandan onları haberdar etmektir. resmiyetin ötesinde bir nezaket kuralıdır. insani bir iletişimdir. iletişmeyen eşşektir.
  • kesinlikle sinir yıpratan iş. hele de şakanın dozunu kaçıran amir varsa ortada insan sinirden kendini dağlara taşlara vurmak istiyor.

    çalıştığım yerde bir senemi doldurduktan sonra izin hakkımı kullanmak için gerekli düzenlemeleri yaptık. en son iş başkana şifahen olayın duyurulmasına geldiğinde şakayla karışık yan çizdi: hak elde etmiş olabilirsin ama bu onu kullanabileceğin anlamına gelmez diye. "haydaaa!!" diye içimden söylenip şaka olduğunu bildiğim için "peki" dedim. ama bu arada bir senenin yorgunluğu artık sinirlerimi de yıpratmış durumda. beklediğimin üstünde bir stres ve gerilime maruz kaldım bir sene boyunca: artık en ufak şeyden kavga çıkarmaya, küsmeye, olmadı surat asmaya hiç olmadığım kadar meyilliyim diyelim biz buna.

    böyle böyle bugünü ettik işte, ama bir yandan da şüphe söz konusu: "ulan gerçekten de izin vermezse vermez, adamın iki lafına bakıyoruz şurda" diye. hadi ben problem değilim, en fazla bir hafta sonra resmi tatil söz konusu gene dinlenecek bir fırsat bulurum, ama arkadaşım var beraber plan yaptığımız; bütün işini gücünü bana göre ayarladı. nasıl çıkıp da karşısına "ben gelemiyorum, sen başkasını bul" denir ki? kaldırıp beni camdan atsa yeri diye kuruyorum bir yandan. çünkü kendimden de bildiğim üzere; bazen en kolayca söylediğim ve başkalarının da nüktedanlığıma vurduğu şeyler aslında gayet de doğrunun kendisi olabiliyor. aynısı neden başkaları içinde geçerli olmasın ki? bugün de izin kağıdını doldururken bir karşılaştık başkanla "hiç boşuna uğraşma" dedi. sonra kağıt gerekli imzaları dolaşıp geldiğinde ben götürdüm bu sefer, masasına bıraktım. yarım saat sonra geri geldi mapa bana imzalamıyormuş. "ama neden" diye odasına gittim "bir bakalım" dedi. baktı, imzalamıyorum dedi. bana da gelenler geldi, "e iyi o zaman" dedim ve kağıtlarımı alıp odadan çıktım. arkadan sekreteri geldi, "o seni denedi bakalım kağıtlarda kendi imzan olmadığını farkedecek misin diye" dedi. ya kafam olmuş kazan gibi sabah sabah allahın belası bir şeyi çözmek için uğraşıyorum, hem de bu prosedürü bilmiyorum (işi yaparken öğrenmek söz konusu yani), kimse de uyarmadı buraya da imza atılacak diye. "peki" deyip imzaladım ama sabır falan kalmadı artık. yine götürdüm mapayı. bu sefer de son derece ciddi yüz ifadesiyle ve sinirle "oyalamayın kızım beni bu şeylerle, başka işle meşgulüm şimdi. bırak şuraya" dedi ve bende ip koptu. "tamam o zaman. çıkmıyorum tatile falan. kırar dizimi otururum. neyime gerek zaten tatil..." diye söylene söylene çıktım odadan. arkamdan konuşma sesleri falan duydum ama anlamadım çünkü kulaklarım uğulduyordu o anda, sanırım tansiyonum çıktı. bütün istek, heyecan, enerji vs. hepsi yerle bir oldu resmen. arkamdan imzalanmış yazı geldi, hatta sekreter "o da üzüldü" falan dedi, bu da şakaymış (iki hafta önce aynı ses tonuyla azar işitince pek algılayamıyor insan tabi şakayı gerçeği). ama nafile. şu saatten sonra çıkacağım tatil de yok gözümde, dinlenmek falan da istemiyorum artık; eğlenmekmiş, denizmiş, dinlenceymiş hiç birini istemiyorum. alın da başınıza çalın diyesim var. çocuk gibi tepki verdiğimin de farkındayım ama artık o da umrumda değil; don lastiği gibi uzatılmış şakalara tahammülüm kalmadı çünkü, bir altı ay önce geçtik o sınırı.

    hayır gücünü üstümde denedin de ne geçti eline ey başkan. biz zaten sevip saymıştık seni "bizim başkan toyota gibi adam" diye. az şekerli türk kahvesi tadında iyiydik öyle. neden burdun ki yani yüzümü. anlamadım ben neyi ölçtün üstümde?
  • kendi işinin patronu olmak fikrine yoğuuun arzu duyulan durum.
hesabın var mı? giriş yap