• kabulgan (bazen kubulgan), türk söylencelerinde geçen bir sözcüktür; "kap/kab" kökünden türemiş olup kabuk değiştiren, biçim değiştiren anlamlarına gelir. "başkalaşım" dediğimiz "metamorphosis"i tanımlayan "donuna girme"yle bir anlamdadır. örneğin erman artun "türklerde islamiyet öncesi inanç sistemleri" adlı çalışmasında şöyle yazar :

    //(...) yeryüzünde bulunan her varlık bir kuvvetin taşıyıcısıdır. ayrıca, bir cisim birden fazla görünüşler altında da bulunabilir. bununla birlikte, cisim farklı görünüşlere sahip olabilir; fakat bunlar geçicidir. cismin asıl özelliği değişmez. şekil değiştirme genellikle üstün bir güç (allah, sihirbaz, cadı, evliya vb.) tarafından, ya yapılan bir iyiliğe karşılık ödül ya da kötülüğe karşı ceza olarak gerçekleştirilmekte idi. türk efsane ve masallarında, şekil değiştirme motifine ilişkin olarak "donuna girmek" deyiminin kullanıldığı görülmektedir. bu efsane ve masallarda sıklıkla, "geyik donuna girmek" ve "turna donuna girmek"ten söz edilmektedir. genellikle don değiştirme motifi bir hayvanın donuna girme biçiminde görülmektedir.//

    bu konuda daha ayrıntılı bilgi için murat elmalı'nın "eski uygur türkçesi metinlerinde metamorfoz" adlı kapsamlı çalışmasına da başvurulabilir.

    ayrıca ingilizcedeki "shapeshifter" sözcüğünün de tam karşılığıdır kabulgan.
  • (bkz: shapeshifter)ın ve (bkz: shapeshifting)in eski türklerdeki adı.
  • kişinin istediği zaman istediği hayvanın şekline girmesidir ki donuna girmek de denir...

    “altay ve sibirya türklerinin efsanelerinde kurt donuna giren yiğit motifi vardır ve kurtlar genelde erkektir (göktürklerde dişi)”
    (bkz: türk mitolojisi'nde kurt/@ay hatun)

    işin aslı kabulgan bütün şamanların bir hayvan atası olduğuna inanılan döneme yani şamanist döneme ait bir inançtır. bu koruyucu ruh, şamanı sadece korumakla kalmaz ona ruhsal yolculuklarında eşlik eder ve enerji verir. (şamanların davulu hayvanlarını, tokmakları da kamçılarını simgeler)
    bu hayvan genellikle kuş, geyik, ayı ya da kurt olur ve şamanın görme gücünü, yani geçmişe ve geleceğe dalmasını, aydınlanmasını, kehanette bulunmasını simgeleyen bağımsız ruhudur.

    kam/şaman bunlardan biriyle özdeşleşmek üzere giyinişiyle, makyajıyla ona öykünür. kuş donuna bürünür, başına ve elbisesinin üzerine kuş telekleri iliştirir. kafasına geyik boynuzları geçirir, vücudunu ayı ya da kurt postuyla kaplar.

    “…şamanın pek çok görevi vardı. bu görevleri yerine getirmek için çıkacağı esriklik/vecd (şamanlardaki esriklik için ruhun bedenden ayrılarak gezintiye çıkması diyebiliriz bence) yolculuğundan önce bir tören düzenlenirdi.
    bu yolculuk sırasında ya göğe çıkılır ya yeraltına inilirdi. (bu arada yeraltı somut olarak yerin altında var olan bir yer değildir. bir çeşit kötü, paralel evren gibi düşünün ama sembolik olarak şamanların 'ben yeraltına gidiyorum' diye bir mağaradan içeri girdiği de oluyor)
    ve şamana kartal, ördek, kaz, kurt, geyik, at gibi hayvanlar da eşlik ederdi. daha zayıf olan şamanlar köpek kullanırdı.(genellikle yeraltına inmek için)
    (kızılderili gelenekleriyle de benzerlik var burada, hani filmlerde de görürüz ya kartal uçuyor aşağıdaki şaman vecd halinde onun gözleriyle görüyor gibi)

    araştırmalara göre en eski şaman elbiseleri hayvan şekillerini taklit eden giysilerdi. (gerektiği zaman o hayvanın şekline girebileceğini* sembolize ediyor.) bazen de demirden eldivenler ve takma dişlerle kendilerine vahşi bir hayvan görüntüsü verirlerdi. (bu hayvan kendi soyunun türediği bir totemdi aynı zamanda)

    şamanın tören sırasında kullandığı en önemli eşyası davuldur. davulun tekdüze sesine uygun olarak şaman ruhsal yolculuğuna çıkar. bu yolculuk sırasında davul sembolik olarak onun atı, kayığı, geyiği olur.”

    (bkz: şamanizm/@ay hatun)

    eski türklerin inanç sisteminde kötücül ruhların (kara tözler, kara nemeler) da zaman zaman kabulgan benzeri shapeshifterlık yaptıklarını görürüz.

    mesela sarı albıs (bunu, bizim meşhur cadı alkarısı’nın bi tık düşük rütbelisi gibi düşünün, bir nevi türk mitolojisinin lale belkıs’ı, fettan bir tip) istediği zaman keçi ya da tilki donuna girebilir.

    “gene bu albısa çok benzeyen bir çarşamba karısı vardır ki kendisi adıyla mütenasip çarşamba gününe takıntılıdır. o gün ve gece iş yapılmasını sevmez. (ki sevmemek hafif bir tabir oldu) ev basıp çocuk kaçırır. (bak, hiçbir işinizi çarşamba gününe ertelemeyin, demedi demeyin sonra)
    (bir de cadılardaki çocuk kaçırma takıntısının nedeni ne? artık birini yakalarsak psikiyatriste gönderir öğreniriz, muhtemelen amaç kötülük yapmak istedikleri insanları en hassas noktalarından vurmak olabilir.)

    alkarısına çok benzeyen bir diğer cadımız hıbılik hani insanın 'hanimiiiş hıbılık mıymış' diye sevesi geliyor sanki de öyle değil işte, komik isimli olması sizi yanıltmasın, albıs malum yeni doğum yapılmış evlere musallat oluyordu, bu öyle değil, kadın, erkek, çoluk çocuk farketmiyor. (bir de adı bana göre komik olan şurele var ki o hakkaten komik çünkü gıdıklayarak öldürüyor ama konumuz değil çünkü o erkek)

    mesela gece vakti in cin top oynayan bir yerden geçiyorsunuz. hiçkimse yok ortalıkta, sokak lambaları yanıp sönmeye başlamış. hafiften bir tırsma var ama belli de etmiyorsunuz. tam o sırada bir tıngırtı duyup irkiliyorsunuz. sağa sola bakınınca ilerde bir kedi görüyorsunuz. heh diyorsunuz ses kediden gelmiş, rahatlıyorsunuz hatta kedicik de çok sevimli biraz seveyim falan derken, ta daa üzgünüm her anlamda sıçtınız çünkü o kedi hıbılık. evet, bildiğiniz kedi, evdekinin aynısı, sözlüğümüzün milli hayvanı...üçkağıtçı hıbılık kedi şeklinde görünüp, ıssızda kıstırıyor ve insanların üstüne çöküp boğazını sıkıyor. (bak güzel kedi adı da olurmuş bundan:))

    köylek/köynek, yeraltında yaşayan ve bazen çıkıp hobi olarak insanları kaçıran bir diğer cadımız. ker (kirli) köylek de deniyor. kendisi kılık değiştirme yeteneği ile tanınan bir cadı. zaten köylek de pek çok türk lehçesinde giysi anlamına geliyor.”

    (bkz: türk mitolojisinde cadı/@ay hatun)

    ilk türk müslüman dervişlerin de zaman zaman bir kuş donuna girdiği söylenir. mesela ahmed yesevi, turna donuna; hacı bektaş veli güvercin donuna; abdal musa ise geyik donuna bürünürlermiş.

    ama işin aslı bu şamanist bir inançtır, adamlar buna “mana aleminden velayetle” diye bir bahane bulmuşlarsa da, gerçekler değişmez. (zaten islamiyetten sonra da pek çok şamanist inanç şekli değiştirilerek uyarlanmaya çalışılmıştır.)

    hem donuna girmek gibi şaman kökenli bir adeti kendilerine uyarlayıp (ki hayvan donuna girerek birbirleriyle mücadele eden kamlar şamanizmin tipik motiflerinden biridir) hem de türklerin meşhur toğrul kuşunu yenerek, (eski inançların yerini islamiyetin almasını simgeliyor) ortaya çıkan ne yardan ne serden durumunu anlatan aşağıdaki hikaye de bu durumu doğruluyor aslında.

    “rivayete göre hacı bektaş güvercin şeklinde anadolu’ya gelince, doğrul baba adlı anadolulu bir derviş de hemen doğan donuna girerek, güvercin şeklindeki hacı bektaşı yakalamak istemiş fakat hacı bektaş silkinerek adem donuna girmiş ve insan olarak doğanın boğazından yakalamış ve nefesini kesmiş. doğrul baba da tehlikeyi görünce hacı bektaş’a yalvarmış ve onun eteklerine yüz sürmüş.
    bu anadolulu dervişin doğrul adı da, türklerin meşhur av kartallarından biri olan toğrul'dan başka bir şey değilmiş.”

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
    sencer divitçioğlu - kök türkler
  • "dona girmek" şeklinde bilinir. alevi-bektaşi inancında ve eserlerinde karşımıza çıkar.

    "nuh'un gemisine bindik,
    cihanı seyreyledik,
    insan donuna çevrildik,
    seni adem'de ararım"

    ayrıca;

    (bkz: hacı bektaş-ı veli)
    (bkz: ahi evran)
  • (bkz: kubulgan)
hesabın var mı? giriş yap