• kadin denince acı çeken, zorluklarla mücadele eden ama doğrulmaya, güçlü olmaya çalışan ve "bizim kadınlarımız" adı altında sözde desteklenen grubun elemanlarından birinin hayal edilmesine son verilinceye kadar kadınlar tarafından zaman zaman gücünü erkeksi duyarsızlıkla(!) ifade ettiği ilavelerin yapılacak olduğu edebiyattır.

    (bkz: beş kadıncılar)
  • rutkay aziz'in her cümlesine hızlıca bir boyun ve baş hareketiyle "kadınlar..." diye başlayıp, cümle içine bir iki fransızca kuple ekleyerek yaptığı, aşırı itici edebiyattır. bu edebiyat, fransızca'da nasıl derler, hmm "comme de la merde" asdkhadsrjsdkj.
  • kadın yazarların sadece cinsiyet meselelerinden ya da ezik edebiyatından nemalanmaya çalıştığını düşünmek, yeterince kadın yazar tanınmadığına delalettir. bambaşka konularda yazabilen geniş düşünce ve hayal gücüne sahip kadın yazarlarımızın görmezden gelinmesidir. (bkz: ursula le guin)
    erkek edebiyatı denebilecek şey de, traş köpüklerin ciltte yarattığı tahrişten bahsetmese de mevcuttur. (bkz: cezmi ersöz) onlar da tıpkı cinsiyet üzerinden yazabilen kadın versiyonlarında olduğu gibi hayatın yükünü omuzlarında taşıyan ve anlaşılmayan taraf oldukları iddiasından beslenmektedirler.
  • bir arkadaşımdan öğrendim "erkek edebiyatı" tanımını. kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi

    eğer bir romanda (bence filmde/dizide de olur) kadın karakterler kendi aralarında, ve diğer erkeklere dair değil, kendilerine dair en az 5 kez konuşmuyorlarsa; yani iki kadın karakter yalnız kalıp, kendilerine dair diyalog gerçekleştirmiyorsa, bu kitap kadın karakter yaratmamıştır.

    kitaptaki kadınlar dekor unsuru olarak vardır, erkeğe zevk-hüzün-kızgınlık-arzu vs her neyse onu vermek için vardır, ama kendisi ayrı bir şahıs olarak, kendi duyguları, hayatı ve düşünceleri olan bir varlık olarak yoktur. kadın insan değil, karakter değil, şeydir, öğedir.

    dolayısıyla evet, erkek edebiyatı da var.

    ha kadın edebiyatı derken sürekli "benim şuram, benim buram"dan başlayıp, erkeklerin paylaşmadığı, sadece kadın olmanın neticesi sayılan halleri oluşları, veya daha fenası klişeleri (alışveriş, ayakkabı, çok fena aşık oldum yetişin a dostlar!) anlatan bir yığın kitap yok mu, muhakkak var. sıkıcılar mı, sonuna kadar. okuyor muyum, tenezzül etmem.

    ama yahu kadınlar için önce okumaz anlamaz denildi, ellerine kitap verilmedi. daha dün gördüm adamın teki sözlükte ciddi ciddi iddia ediyordu "kadınlar muhakeme yapamaz, mantıklı düşünemez" diye, sene olmuş 2010.
    sonra kadına sunulan kitap dediğimiz pembe dizi beyaz dizi bilmemne dizi oldu. "kadın yazar" diye bir şey oldu zira, kadın yazıyorsa, belli şeyleri yazması, kadın okuyorsa belli şeyleri okuması beklendi.
    ki bugün bile bir "kadın yazar" olarak eserinizi yayımlamanız şöyle oluyor (bkz: kadın yazarların kitaplarını okuyamamak/@sephrenia) yani bu dandirik kitaplar, yayınevlerinin basmaya razı olduğu kitaplar olduğu için çoğunlukta da olabilir pekala. herkesler kadın edebiyatı yazdığından değil de, kimse almaz bunu diye başka tür kitaplar basılmıyor da olabilir.

    diğer bir tür "kadın edebiyatı" bence erkeklerin yarattığı kadın edebiyatı. beni çok sıkıyor bu. "siz kadınlar" diye bir kitleyi tanımlayan, bütün kadınları bir şey, bir örnek varlıklar sanan ekol bu. kadınlar ya sınırsız kötülük sembolu korkunç varlıklar ya da sınırsızca arzulanan esrarengiz varlıklar. ya lilith ya havva

    1- açınız sözlüğe bakınız en nadide örneklerinden görebilirsiniz: kadından nefret eden, bütün ömrünü kadının kılından tüyünden davranışına, kolundan bacağından işyerindeki tavrına kadar her şeyinden iğrenmeye adayan enteresan bir hetero erkekler alemi var mesela. sürekli ama sürekli kadından bahsediyor, sürekli punduna getirip bir kadını elleyebilme amacında ama aynı zamanda kadından nefret ediyor. kadınla arkadaş olamıyor, olanı anlamıyor, iletişim kurmuyor, konuşmuyor. bir insan olarak görmüyor karşıdakini, birörnek "kadın" türü olarak görüyor. "kadın" dediği şey hep aynı olduğundan, kadın bir insan atıyorum futbol sevince, çikolata sevmeyince, küfredince... şaşırıyor. -hepiniz aynı değil miydiniz, sen diye bir öncekine benzemiyorsun, senin ayarın bozulmuş- hali. o bedenin içinde ne/kim yaşıyor ilgilenmiyor, kadınla sadece cinsi münasebet kurmak istiyor, ama bunu kadının şahsını muhatap almadan yapmak istiyor. dahası, kadın vücudunun hemen hemen her ayrıntısından tiksiniyor. sayfalarca, başlıklarca, entrylerce, kitaplarca bunu anlatıyor. boyu, kılı, bacağı, ayağı, eli, saçı, başı, gözü , kaşı, belindeki yağı, yüzündeki tüyü, ailesinden gördüğü baskı, toplumdan gördüğü şiddet, sokakta yürüyüşü, konuşması, oturması, kalkması, hepsi ayrı nefret-tiksinti konusu. yazmakla bitmiyor, nefretimiz tükenmiyor. bu bir tür "kadın edebiyatı"

    2- diğer bir tür kadın edebiyatı da yine tek konusu kadın olan ama kadını sadece adamın arzu nesnesi esrarengiz bir şey olarak anlatan hal. kadınlar, sizi çok seviyorum. sizin ince ayak bilekleriniz şaşırınca büyüyen gözleriniz, soğukta kızaran yanaklarınız... diye diye gider. kadın olarak 18-25 yaş arası ele gelir dişiyi kast eden, daha genç, daha yaşlı, daha çirkin, daha hasta, daha sakat, daha evli, daha bekar, daha meraklı, daha üzgün... hiçbir kadının varlığından bahis bile açmayan adamların sayfalar boyu süren kadın güzellemeleri... yani kadını hayatı olan, endişesi korkusu, seçimi, reddi, kaybı, kazancı, mücadelesi.. olan bir insan değil de sadece arzu nesnesi olarak övdükçe öven özledikçe özleyen adam edebiyatı. her halukarda "kadınlar anlaşılmaz varlıklardır" geyiğinden girer "ah orospu hüzün, ah orospu istanbul. dinmeyen yağmur ve senin portakal memelerin, ah eleni" diye çıkar mesela
  • kadın edebiyatı, kadın yazar diye bir kategori var mıdır, yok mudur, tanımı nedir, kadının kadınlığından doğan özel bir yazma ve üretme şekli var mıdır, yok mudur zamanında, özellikle cixous, irigaray, kristeva gibileri bu konu üzerine hayli kafa yormuşlar. "writing from the body" bedenden yazmak denilmiş, kadının yaratma sürecinin farklılığı buna bağlanmış vs. ama en nihayetinde baktığınızda görürsünüz ki kadın da erkek de, farklı noktalardan cinsiyetçi ve heteroseksist söylemleri üretebilme kapasitesine sahiptirler. elbette ki bir kadın ya da erkek olarak bellenmiş olmaktan ötürü farklı toplumsal roller biçilmiştir onlara, ama bu rollerini başkalarına dayatma konusunda gayet de başarılı olabilmektedirler ikisi de.
    benim için varsa yoksa ezberi bozan edebiyat vardır. toplumsal olarak biçilmiş cinsiyetlerin bir insanın varoluş deneyimini kapsamada ne kadar yetersiz olabileceğini ya da tam tersi kadın, erkek, trans bu tanımların içini farklı şekilde dolduran edebiyat vardır. feminist ve queer duyarlılık vardır.

    onun dışında bugün kitapçılara baktığınızda "kadın edebiyatı" olarak paketlenip satılan kitapların arkasında nasıl pazarlama tekniklerinin, içerisinde ne gibi beden politiklarının gezindiğini görürsünüz.
  • (bkz: chick lit)
  • nedim gürsel'in bozkırdaki yabancı adlı inceleme kitabının alt başlıklarından biri.

    inceleme, "kadın edebiyatı üzerine" başlığını taşıyor.

    künyesi: nedim gürsel, bozkırdaki yabancı, yky 1993.
  • erkek öyküsü, kadın yazını gibi ayrımların has edebiyat değerlendirmesiyle ilgisi yok bence. eser iyiyse iyidir. ister kadını ister erkeği anlatsın, özünde insanı anlatmayı başarabilmişse. edebi eserlerde kadın yazar kadını anlatınca pek güzel de, erkek yazar erkeği anlatınca niye tu kaka. kadın ile erkek için ortak bir dünya kurmanın yolu, ikisini ayırt etmekten mi, yoksa ikisini birbirine denk bireyler olarak ele almaktan mı geçiyor.
    ama şimdi moda, kadın öyküsü yazmak. dergilerde, online mecralarda, basılması için tercih edilen kitaplarda kadını anlatan kadın öyküleri çokça tercih ediliyor. bu öykülerin çoğu, ezilen veya tacize uğrayan kadınlardan bahsediyor. ama özgün bir bakış açısı yok. birbirinin taklidi, papağan misali metinler. bir kısmı da, kadınların ilişki (erkek, çocuk vs.) odaklı hayatlarından bahsediyor. ama derinleşmiyor, cesaret göstermiyor. kadın, erkeği arzulamıyor. sadece erkekten şikayetçi. kadın dünyayı sorgulamıyor. dünyayı sorgulama hakkı sadece erkeklere aitmiş gibi. kadınlar sadece kendi kaderlerine yanıyor. kadının, bu dar çerçeveli yazına indirgenmesinden bir kadın olarak rahatsız oluyorum.
  • "bu bakış, daha da abartılı biçimde bir süredir edebiyata da bulaştı: gençlik edebiyatı, çocuk edebiyatı, kadın edebiyatı, sürgün edebiyatı gibi ayrımlar geliştirildi, edebiyatın kendine özgü bütünlüğü, tamlığı olduğu görmezden gelindi." tomris uyar - yazılı günler
hesabın var mı? giriş yap