• soyle baslayan bir surec bu: bunalimli bir sarkici buluyorsunuz, gecmisinizden kalan ve donem donem raftan indirip dinlediginiz. sonra o sarkilar sizi esiri haline getiriyor, baska hicbir sey dinleyemez, baska hicbir soze inananamaz oluyorsunuz. her gun gectikce bu gonullu esaret daha da buyuyor, ta ki sizi kendi icinizde sikistirana kadar. yemek yememeye basliyorsunuz. gozaltlariniz iyice sisiyor, morlasiyor, uyku tutmaz oluyor. geceler boyu uyuyamiyorsunuz. bu halinizi anlamlandirmak icin hemen yakin cevrenizi dusunuyorsunuz, arkadaslarinizi, girip-cikan insanlari, yeni insanlari, eskileri, asklari ve nefretleri. sonra birini buluyorsunuz. "bu kesin sebebi" diyorsunuz. butun sucu ona yukluyorsunuz ve artik onu kendi kafanizda buyutmeye basliyorsunuz. farkli anlamlandirmalarla oldugundan baska bir yere koyuyorsunuz. sizin hayatinizda oldugu sekliyle degil, varolmasini istediginiz gibi hayal ediyorsunuz ve inaniyorsunuz. sevgiliniz olmadigi halde sevgilim diyorsunuz, arkadas olmadigi halde dunyadaki tek ve en yakin dostunuzmus muamelesi yapiyorsunuz. giderek bu oyuna kapiliyorsunuz, kaptiriyorsunuz, kendinizi de inandiriyorsunuz. o hicbir seyin farkinda degil ama. sonra sizi bu duruma dusuren sarkilara siginip, iyice gaz aliyorsunuz, iyice kiskirtiyor her nota ve kontrolu kaybetmeye basliyorsunuz. kaybettikce kaybediyorsunuz. mailler, telefonlar, "senin evinin hic yakininda degildim ama ona ragmen ugradim"lar devreye giriyor, dozu artiyor. takip basliyor. urkutuyorsunuz. sapikca davranislar devreye giriyor. o gormuyor ama siz kapisinda sabahliyorsunuz. o hissediyor ve elbette rahatsiz oluyor.
    mail veya telefon veya mektup veya ziyaret bekliyorsunuz.
    sabaha kadar mail veya telefon veya mektup veya ziyaret bekliyorsunuz.
    gelmiyor. hicbiri gelmiyor. o da.
    gunler sonra bir haber cikiyor.
    o gitmis, burada degil, baskasindan duyuyorsunuz once. daha da oncesinde zaten tahmin ediyorsunuz. sonra kendisi de soyluyor. geride bir sey birakmamanin huzuruyla gitmis olmaktan bahsediyor. hicbir sey birakmamis. sizi de birakmamis yani. olumlu anlamda degil.
    sonra uyuyorsunuz. uyursam gecer. uyursam gecer. uyursam gecer diye. gunlerce uyuyorsunuz. hasta olana kadar uyuyorsunuz.
    bir sabah uyandiginizda mesela simsek cakmis, ruzgardan camlar vurmus ve bir tanesi kirilmis, kiriklar etrafa sacilmis oluyor. topluyorsunuz. toplarken sizin de goruntunuz o camlara yansiyor. o cam parcaciklarina.
    o an anliyorsunuz ki hicbir farkiniz kalmamis. kendi kendinizi ruzgarda acik birakilmis ve carpip kirilmamasi icin hicbir onlem alinmamis camlara benzetiyorsunuz. siz artik birer cam kirigisiniz. ve paramparcasiniz.
  • disintegration da diyorlar buna...
  • bütün gece sabaha kadar sevilen ancak aldığı karşılıkla yetinemeyecek kadar sizi hastalık haline getirmiş çok değerli biriyle kavga etmek , bir ara patlayıp ona kendi hastalığınızı anlatmak, tüm nedenleri söylemek ,tüm geçmişi önüne sunmak , kalbinizin bir başkası tarafından çok çok önce eritildiğini anlatmak.. ardından 4 saat sabaha kadar ağlamak , ağlarken bi yandan da çaresizlik içinde mesajlaşmak ve en sonunda uyiakalmak. ardından uyanmak ve..
    hiçbirşeyi düzeltemeyeceğinizin bilinciyle
    cam kırıkları gibi paramparça olmak.
  • bir gün önce karşılaştığınız tüm gerçeklerin uyandığınızda aslında bir rüya olmadığını farketme anı
  • rüyadaki biriken gözyasının uyandıgınızda kalbinize akması bunun üzerine kalbinizin "ölmekten baska ne ise yarayabilirim ki simdi ben?" diye beyninize sorması,yasamın sizin menzilinizden yavas yavas uzaklasmaya baslaması depresyondan kendinize yeni bir hayat yaratmaya baslamanızı da beraberinde getiren aci.
    (bkz: pain)
    (bkz: sorrow)
  • sabah uyandıgında birden birkac gün önce hayatını altüst eden olayı hatırlamak, rüyadan uyanmak yerine artık bir kabus halini alan hayata uyanmayı yasamak...
  • "sikiyim böyle hayatı" denir. mutfağa ilerlenir. bir nescafe konur. bir sigara yakılır. salondaki koltuğa geçilir ve sigara içip uzun bir süre boşluğa bakılır.
  • bilincin ışığını söndürüp uykuya bıraktığında kendini, yaşadıklarının yansıması rüyalar o kadar gözüne gözüne sokar ki kaçıp görmezlikten geldiklerini, sırtını dönmekten yorgun özenle koruduğu tek parça bedeni birden birleşmez parçalara ayrılır, keskin bir acıyla uyanır insan.
  • ..bazen nefesim kesilene kadar ağlamak istiyorum. boş gözyaşı dökmek değil ama. artık hissizleşinceye kadar acı çekmek istiyorum. düşünebileceğim veya hayal edebileceğim tüm duygusal yıkımları bir anda yaşamak istiyorum. sırf kendime biraz daha fazla sevgi duyabilmek için. sırf acı çekenleri biraz daha anlayabilmek için. ya da belki eski günlerimi yad edebilmek için. salya sümük ağlayasım var. acvilen belki bi terkedilişe ihtiyacım var. güç kazanmalıyım.. kendime güç vermeliyim...
    ..bu sabah uyanmak ölüm gibiydi, sanki dün gece yumruk attığım ayna bendim. paramparçaydım emin ol. cam kırıkları gibi paramparça.. ama sustum. kahvaltı bile yapmadım inanır mısın? gerçi bilirsin kahvaltı yapmam zaten, en büyük kahvaltı bi metro ve bi şişe sodadır benim için. seni mi özledim yoksa yine? yo yo, hayır, bu sefer farklı. neyi özlediğimi dahi bilmiyorum. sevi dolu-ot dolu-bok dolu bi duygu değil bu. dqaha gerçek sanki. dünyaya ait. daha somut... bunaldım biraz evet. gitmeliyim uzak, upuzak bi yerlere. belki yatak odasına...
    orası sadece ben, bana ait...
    gidiyorum...
  • kendine olan saygini yitirmeni saglayan seyleri yapmisssan ve bu yaptiklarindan nefret ediyorsan,yanlis oldugunu bilsen bile kendini engelleyemiyorsan bunlari yapmaktan ve hep ayni sucluluksa duydugun,ayni sevgisizlik ve ayni aynilik hic degismeyen,tukenisini ilan etmek istiyorsan umursamadan kimin ne soyledigini
    ve artik degersizse senin icin seni kiskanalar ve yaninda olanlar,herseyden korunmaktan vazgecmissen ayni zamanda birseyleri korumaktan usanmissan zevkin bittigi noktada bosluk baslar.
    ve bir sabah uyanirsin midenin bulantisiyla,yorgun ve isteksiz..
hesabın var mı? giriş yap