• insanın yaşayıp görebileceği vadedeki gelecektir.diğer bir anlamı da kısa vadeyle örtüşen ve kişiye veya olaya göre değişen zamandır.
  • geçen haftalarda aha bu hikaye, iş yeri servisinde yani hiç de sululuk kaldırmayacak bir ortamda ağzımdan tükürük saçırta saçırta güldürüp hatrı sayılır miktarda karizmama ve ağır duruşuma bir dakika içinde reset attı. o dakikaya kadar ite kaka yine de “hanım” ünvanına sahip olabilen ben biliyordum ki o günden sonra bir daha asla o şekilde hitap edilmeyecek, hatta servis şöförü tarafından “babacan ya öbür servise yetişemiyom, seni bugün çapa’da bıraksam olmaz mı” laubaliliğine dahi sürüklenecektim.

    şu kadar satır oldu bir kere yakın gelecek demedim, yeter artık deyip satır atlamaya başlayan okurlar, evet sizden bahsediyorum, çok adisiniz. siz kitapları da, tasvir kısımlarını atlaya atlaya okuyup “vay arkadaş 450 sayfayı 2 günde bitirdim” diye de sağda solda yavşakça hareketler yapıyorsunuz değil mi?

    neyse.

    hikayenin başlığı bu…yakın gelecek.
    umut sarıkaya evleneceği kadın hakkında düşünüyor taşınıyor. onun şuan neler yaptığını, gelecekten neler beklediğini hayal edip yazıyor.
    aslında yaşananların yabancı bir gözle ne de komik göründüğünü anlatan şöyle bir kısım geçiyor:

    ---

    “tuvaletten hamilelik testiyle çıkıp, bir şey söylemeden testi göstermek, kocasının “zanım karızııım” diyerek ona sarılmasını, evliliklerini taçlandıran o kutlu günün gelmesini ve karşısındaki tanrısal anlayışı görmeyi ne çok istiyordur kim bilir?
    kocasının “bu sozuku baaa bağışladığın için zok teşekkür ederim” demesini hiç istemiyordur di mi benim sevgili karıcığım?( burada gözümün önüne ahmet selçuk ilkan ve bıyıkları gelmedi değil)
    evliliğin içine dili dil yapan şive, ağız, lehçenin bir gün bile, çok sevindirici bir haberi verse bile girmesini hiç istemiyordur di mi benim müstakbel karıcığım? hamilelik süresince kocasınn gereksiz telaş etmesini, doğum için hastaneye giderken yanında ağzını anucuk gibi büzerek “huh huh hadi bebeğim telaş etme benle beraber nefes al huh huh” demesini, bilhassa o telaşla evde kalan kamerayı unutup, hızla alıp gelmesini ve bütün doğumu kaydetmesini ne çok istiyordur.
    kendi ailesinin de benim ailemin de esmer olduğunu bile bile kumral hiç olmadı buğday tenli bir bebek doğurmak istiyordur. ona kafkasya’da bir çiçek ismi, batan güneşin sudaki aksi, yağmur yağmadan önceki havadaki zerre gibi manalara gelen, sahip olanı anında zengin gösteren bir ismi koymayı ne de çok istiyordur?”

    bugün yapacak bir işim yoktu. oturdum bütün bunları, benim gelecekteki biricik karıcığımın neler yaptığını düşünüp durdum. karnım acıktı, masaya gaste serip üstünde ekmek arası peynir yedim. ekmeği yerken gözüm gazetedeki bir habere takıldı. haber: “bilim adamları, dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüşünün yavaşlamasıyla günlerin artık 24 saati aştığını ve yakın gelecekte 25 saate çıkacağını açkladılar” şeklindeydi. ağzımdaki lokmayı güç bela yutup “hah” dedim “iyice yiycez yani y.rrağı” dedim.

    ---

    ehaha işinde gücünde falan değilsin umut. ivan gregory çernıçetkın’ın mutsuzluklarla bezeli hayatı bile bundan iyidir.
  • (bkz: near future)
  • birçok keşif ve heyecana, aynı zamanda elimizdekileri koruyamazsak birçok güzelliğin yok olmasına şahit olacağımız zamanı işaret eder.

    yakın geleceğe ait tahminlerin toplandığı bir infografik:
    http://i.imgur.com/izn5ixx.jpg
  • "ne var ki, geleceği bazen farkına varmadan içimizde taşırız, yalan zannettiğimiz sözlerimiz, yakın gelecekteki bir gerçekliği* tasvir eder." marcel proust - sodome et gomorrhe (kayıp zamanın izinde s.1591)
  • umut sarikayanin gunumuzu anlatan yazisidir.

    "önünde sonunda evleneceğim.
    evleneceğim kadın ne yapıyordur acaba şimdi? eminim mal gibi geziyordur kerizim. yüzde yüz çok yakışıklı,atletik vucutlu bir koca düşlüyordur. seçkin davetlilerin katıldığı bir düğünde,dünyaevine gireceği gün için nasılda sabırsızlanıyordur. en yakın ve çok çirkin arkadaşı, yapılmış saçları ile bir o yana bir bu yana koşşun, davetlilerle ilgilensin, gecenin sonundada beraber ağlasınlar diye nasıl da hayaller kuruyordur. kırmızı cübbe içindeki şehrimizin belediye başkanı kel ve sarışın kadir topbaş’ın sorusuna ”evet” demeden önce espri mahiyetinde yapacağı duraksamayı, duraksama ile seçkin davetlilerin gülüşmelerini düşledikçe eminim zevkten ayaklarını birbirine sürtüyordur.

    evlenir evlenmez, yurt dışında yada yada hiç olmadı güneyde iyi bir otelde geçirilecek bir balayı düşlüyordur. gündüz olimpik havuz ve aqua park, gece ise animasyonlar ve disko. diskoda bir keten gömlek, gömleğin altında yine keten bir pantolon ,pantolon ve gömleğin içinde kıvrak figürler sergileyen bir prens, prensin karşısında ise kendisini görüyordur eminim. tropik içkilerini yudumlayarak ”iyi ki evlendik aşkım,iyi ki evlendik bebişim” dercesine tüm gözlerin üzerlerinde olacağı o büyük günü düşlüyordur eminim. ”sakın ha bu gittikce çoşan dansımın sebebi, gece bize ayrılan süitteki yatakta göreceğim o şahane küskü, dünya yakışıklısı kocamın küsküsü olmasın?” diye kendi kendine sorupta nasılda kızarıyordur yanakları.

    işte benim keriz karıcığım şu anda ve genel olarak bunları düşünüyordur eminim. her kız ister bunu.

    gazete üstüne doğradığım portakal kabuklarını adetim olduğu üzere bir daha küp küp doğradım. izmariti kabukta söndürüp, gazeteyi buruşturup mutfağa gittim, çöp kutusuna attım. kimbilir ankastre mutfağı ne kadarda çok özlüyordur müstakbel karıcığım? belki de hayalindeki kocadan daha çok özlüyordur. ”lanet olsun fayansa, pencerenin kenarına dizilmiş cif’e,pril’e” diye usul usul kendisine bile duyurmadan haykırıyordur. tezgahın altındaki perdeyi sıyırınca karşısına çıkan mavi tüpü görmesi gerektiği kadar görmüştür zaten hayatı boyunca, bir daha görmemeliyim diyordur. salsa sosu hazırlayım derken mutfağı tam anlamıyla savaş alanına çeviren ”koca bebek” kocasını mutfağından kovmak ardındanda buharda sebze pişirmek istiyordur eminim. salondaki masaya muşamba serip birde onu yemek sonrası ıslak skoçbryat’la sildiği yetmezmiydi artık? tahta üzerinde peynir çeşitleri ve sebzeler eşliğinde akşamları bir kadeh şarap içip eşiyle sohbet etmek istiyordur. çok şeymi istiyordur.

    tuvaletten hamilelik testiyle çıkıp, bir şey söylemeden testi göstermek,kocasının ”zanım karızımm” diyerek ona sarılmasını, evliliklerini taçlandıran o kutlu günün gelmesini ve karşısındaki o tanrısal anlayışı görmeyi ne çok istiyordur kimbilir? kocasının ”bu sozuku baa bağışladığın için zok teşekkür ederim” demesini hiç istemiyordur di mi benim sevgili karıcığım? evliliğin içine dili dil yapan şive, ağız ve lehçenin bir gün bile, çok sevindirici bir haberi verse bile girmesini hiç istemiyordur di mi benim müstakbel karıcığım? hamilelik süresince kocasının gereksiz telaş etmesini, doğum için hastaneye giderken yanında ağzını anucuk gibi büzerek ”huh huh hadi bebeğim telaş etmebenle beraber nefes ver huh,huh” demesini, bilhassa o telaşla evde kamerayı unutup, hızla alıp gelmesini ve bütün doğum süresince kayıtta olmasını ne çok istiyordur. kendi ailesininde, benim aileminde esmer olduğunu bile bile kumral, hiç olmadı buğday tenli bir bebek doğurmak istiyordur. ona ”kafkasya’da bir çiçek ismi, batan güneşin sudaki aksi, yağmur yağmadan önceki havadaki zerre” gibi manalara gelen,sahip olanı anında zengin gösteren bir isim koymayı ne de çok istiyordur.

    istiyor ha istiyordur canım karıcığım. düşlüyor durmadan düşlüyordur. ”biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın” demek istemiyordur. hem biz hem çocuklarımıoz yaşasın istiyordur.akrabaların (kuzen kontenjanı hariç) mümkünse hiç, ailelerin ise mesafeli bir şekilde dair olduğu evliliği ne de çok istiyordur. ilk günkü gibi her daim kibar, temiz, anlayışlı bir kocayla, insanlığa nasıl aile olduğu göztermeyi çok istiyordur. pedagojik kitaplarla, klasik müzikle çocuğunu büyütmek, ”siz bu gidişle çocuğu şorolo yapacaksınız, semtin gülü olacak bu çocuk bak, demedi demeyin” diyen dayımın susmasını ne de çok istiyordur canım karıcığım. benim bütün hafta sonları garajda kendime ait alet çantasıyla deli s.kmiş gibi bişeyleri tamir etmeye çalışmamı da eminim çok istiyordur.

    bütün bunları düşleye düşleye ve isteye isteye nasılda süslenip şimdiki hiç evlenmeyi düşünmediği sevgilisine gidiyordur canım karıcığım. vaktinin gittikçe daraldığını, artık vücudunun yavaş yavaş bozulmaya başladığını nasıl da hissediyordur, yakın gelecekte hemen evlenmesi gerektiğini nasılda kendi kendine söylüyordur.

    bugün yapacak bir işim yoktu. oturdum bütün bunları, benim gelecekte evleneceğim biricik karıcığımın şimdi ne yaptığını, neler düşünebileceğini düşünüp durdum. karnım acıktı, masaya gazete serip üstünde ekmek arası peynir yedim. ekmeği yerken gözüm gazetedeki bir habere takıldı.haber; ”bilim adamları, dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün yavaşlamasıyla günlarin artık 24 saati aştığını ve bunun yakın gelecekte 25 saate çıkacağını açıkladılar” şeklindeydi. ağzımdaki lokmayı güç bela yutarken ”hah” dedim. ”iyice yiycez yani y.rrağı” dedim…"
  • yakın geçmişte çağrı yapardık birbirimize işte ne bileyim sms yollamak pahalıydı falanlar pişmanlar,
    efendim şimdilerde sınırsız arıyoruz birilerini ama ne var? çektiğimiz yüksek kaliteli video ve fotolar watsapp üzerinden transfer olurken kalite kaybı oluyor. işte yakın gelecekte watsapp üzerinden transferlerde kalite kaybı yaşardık diye hatırlayıp güleceğiz şu günlere..
hesabın var mı? giriş yap