• naziler tarafından asılmış bir rus kızı. moskovalı idi zoya. ikinci dünya savaşı sırasında ülkesi topraklarında cirit atan nazilere karşı ayaklanmıştı. bu partizan kızımız, bir gün yoldaşları ile beraber ateş açtı nazilerin üstüne. yakalanan yoldaşlarından biri tarafından ele verildi. ne edilen tecavüzler, ne de yapılan işkenceler, onsekiz yaşındaki kızın cesaretini kırdı. moskova yakınlarında bir yerde asıldı 29 kasım 1941'de. son sözü ise pek manidardır kendisinin; "hepimizi, 190 milyon kişiyi asamazsınız."
    (bkz: masha bruskina)
  • nazım hikmet'in tanya isimli şiirindeki esas kızın esas adı. şöyledir şiir;

    ve granit kabrinde lenin.
    ve karların üstünde muzaffer gülümseyişi onun.

    düşman ulaştı moskova kuzeyinde yakroma'ya
    ve güneyinde tula şehrine.

    ve kasımın sonu
    ve aralık ayının ilk günlerinde
    harcamış bulunuyordu ihtiyatlarını
    bütün cephe üzerinde.
    ve aralık ayının ilk günlerinde,
    en nazik safhasındaydı durum.

    ve aralık ayının ilk günlerinde,
    petrişçevo'da vereiya şehri dolaylarında,
    kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerinde
    alamanlar 18 yaşında bir kız astılar.
    18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır
    astılar onu.

    moskova'dandı.
    gençti, partizandı.
    sevdi, anladı, inandı
    ve geçti harekete.
    ipin ucunda ince uzun boynundan sallanan çocuk
    bütün azametiyle insandı.

    çevirir gibi yapraklarını "harp ve sulh" romanının
    dolaştı karlı karanlıkta bir genç kızın elleri.
    kesildi petrişçevo'da telefon telleri,
    sonra alaman ordusundan 17 beygirli bir ahır yandı.
    ertesi gün partizan yakalandı.

    yeni hedefin önünde yakalandı partizan,
    birdenbire, kıskıvrak, arkadan.
    gökyüzü yıldızla,
    yürek hızla,
    bilek nabızla,
    şişe benzinle dolu
    ve kibrit çakılmak üzereydi.
    ve kibrit çakılamadı fakat.
    tabancaya davranmak istedi.
    çullandılar.
    alıp götürdüler.
    alıp getirdiler.
    odanın ortasında dimdik durdu partizan:
    torbası omuzunda,
    başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
    bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler.
    subaylar baktılar partizana yakından:
    badem nasıl kabuğunun içindeyse
    filiz gibi bir kızdı kürkün, keçenin ve pamuklunun içindeki.

    kaynıyor masada semaver.
    satrançlı örtüde bir tabanca, beş kayış kemer,
    ve yeşil bir şişe konyak.
    tabakta domuz sucuğu ve ekmek artıkları.

    ev sahipleri mutfağa gönderildiler.
    lamba sönmüştü.
    ocağın ateşiyle kızılca karanlıktı mutfak.
    ve ezilmiş hamam böceği kokuyordu.
    ev sahipleri: bir çocuk, bir kadın, bir ihtiyar,
    sokuldular birbirlerine:
    dünyadan uzak
    ıssız bir dağ başında kurda kuşa karşı yapyalnız kalmıştılar.

    sesler geldi bitişikten :
    soruyorlar:
    "- bilmiyorum," diyor.
    soruyorlar:
    "- hayır," diyor.
    soruyorlar:
    "- söylemem," diyor.
    soruyorlar :
    "- bilmiyorum," diyor, "- hayır," diyor, "- söylemem," diyor.
    ve yeryüzünde bu üç sözden başkasını unutan ses
    sıhhatli bir çocuk teni gibi pürüzsüz
    ve iki nokta arasındaki en kısa yol gibi düz.

    bir kayış şakladı bitişikte :
    partizan sustu.
    çıplak bir insan eti ses verdi.
    kayışlar şaklıyor arka arkaya.
    yılanlar güneşe doğru sıçrayıp düşerken ıslık çalıyorlar.
    genç bir alaman subayı geldi mutfağa.
    iskemleye çöktü.
    kapadı avuçlarıyla kulaklarını.
    ve gözleri sımsıkı yumulu
    ve öylece kaldı orda kımıldamadan sorgunun sonuna kadar.
    kayışlar şaklıyor bitişikte.
    saydılar ev sahipleri :
    200...
    sorgu tekrar başladı :
    soruyorlar : "- bilmiyorum," diyor,
    soruyorlar : "- hayır," diyor,
    soruyorlar : "- söylemem," diyor.
    ses kibirli
    fakat artık pürüzsüz değil
    kanayan bir yumruk gibi boğuktu.

    partizanı dışarı çıkardılar.
    başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
    bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler
    yoktu.
    bir don bir gömlekti.
    beyaz, genç dişleriyle ısırılmaktan şişmiş dudakları.
    bacaklarında, boynunda, alnında kan.
    kolları iple bağlı arkadan,
    çıplak ayakları karda,
    iki yanda süngülüler,
    yürüdü partizan.

    soktular partizanı vasili klulik'in izbasına.
    oturdu tahta sıranın üstüne.
    çatık bir dalgınlık içindeydi.
    su istedi.
    nöbetçi verdirmedi suyu.
    alaman askerleri geldiler.
    böcekler gibi üşüştüler başına,
    çekiştirdiler, tartakladılar.
    birisi art arda kibrit yakıp tuttu altında çenesinin,
    bir bıçkı sürttü sırtına bir başkası
    dişli demir kanlanıncaya kadar.
    sonra gittiler uyumaya.
    nöbetçi süngünün ucunda çıkardı partizanı sokağa.

    mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakıyor camdan:
    dünya buzların içinde,
    karın altında yapyalnız sokak
    yıldızların içinde.

    mavi gözleri yuvarlak
    bir çocuk bakıyor camdan.
    gördüklerini unutacak,
    büyüyecek, evlenecek,
    ve bir yaz gecesinde
    bir öğle uykusunda yahut
    rüyasına girecek ansızın
    karda yıldızlara basan çıplak ayakları bir genç kızın.

    karın altında bir uçtan bir uca
    karın altında yapyalnız sokak.
    karın üstünde partizan:
    ayakları çıplak,
    kolları bağlı arkadan,
    bir don bir gömlek,
    yürüyor önünde süngünün
    bir uçtan bir uca gidip gelerek.

    üşüdü nöbetçi, döndüler izbaya.
    isındı nöbetçi çıktılar.
    bu böyle sürdü saat 22'den ikiye kadar.
    ikide nöbetçi değişti
    ve artık partizan kımıldanmadan kaldı tahta sıranın üzerinde.
    partizan
    18 yaşında.
    partizan
    öldürüleceğini biliyor.
    ölmek ve öldürülmek:
    hıncının kızıltısında belli belirsizdi bu fark.
    ve ölümden korkmayacak
    ve keder duymayacak kadar sıhhatli ve gençti.
    bakıyor çıplak ayaklarına:
    şişmiştiler,
    çatlayıp donmuştular kıpkırmızı.
    fakat partizan
    dışındaydı acının.
    ve nasıl derisinin içindeyse
    öyle içindeydi öfkesinin ve inancının.
    zaman zaman annesi geliyor aklına.
    mektep kitapları geliyor aklına.
    cilalı toprak bir çanak geliyor aklına
    iliç'in resmi önünde duran
    ve içinde masmavi çiçekler.
    çocukluğu geliyor aklına,
    bu o kadar yakın ki
    kısacık entarilerin renkleri bile
    tutulacak gibi elle.
    ilk hava bombardımanı geliyor aklına.
    cepheye giden işçi taburları geliyor aklına
    sokaktan geçiyorlar şarkı söyleyerek
    ve çocuklar koşuyor peşlerinden.
    zaman zaman bir tramvay durağı geliyor aklına;
    annesiyle orda vedalaştılar.
    bir gençlik toplantısı geliyor aklına,
    bu o kadar yakın ki
    kırmızı örtülü masada su bardağı
    ve kesik kesik konuşan kendi sesi bile
    tutulacak gibi elle.
    ve artık durup dinlenmeden kendi sesi geliyor aklına:
    düşmanın karşısında dimdik duran sesi,
    hayır, diyen,
    söylemem, diyen
    ve düşmana hiçbir şeyi doğru söylememek için
    kendi adını bile gizleyen.

    zoe'ydi adı,
    ismim tanya, dedi onlara.

    (tanya,
    bursa cezaevi'nde karşımda resmin. (görsel)
    bursa cezaevi'nde.
    belki duymamışındır bile bursa'nın adını.
    bursa'm yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
    bursa cezaevi'nde karşımda resmin.
    sene 1941 değil artık
    sene 1945.
    moskova kapılarında değil artık
    berlin kapılarında dövüşüyor seninkiler,
    bizimkiler,
    bütün namuslu dünyanınkiler.

    tanya,
    senin memleketini sevdiğin kadar
    ben de seviyorum memleketimi,

    seni astılar memleketini sevdiğin için,
    ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.
    ama ben yaşıyorum,
    ama sen öldün.
    sen çoktan dünyada yoksun,
    zaten ne kadar az kaldın orda :
    on sekiz senecik.
    doyamadın güneşin sıcaklığına bile.

    tanya,
    sen asılan partizan,
    ben hapiste şair.
    sen kızım, sen yoldaşım.
    resminin üstüne eğiliyor başım:
    kaşların incecik,
    gözlerin badem gibi,
    ama renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil.
    fakat yazıldığına göre
    koyu kestaneymişler.
    bu renkte gözler çok çıkar benim memleketimde de.
    tanya,
    saçların ne kadar kısa kesilmiş,
    oğlum memet'inkilerden farkı yok.
    alnın ne kadar geniş,
    ay ışığı gibi,
    rahatlık, ve rüya veriyor insanın içine.
    yüzün ince uzun,
    kulakların büyücek biraz.
    henüz çocuk boynu boynun :
    henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
    ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan:
    süsünü sevsinler mini mini kadın.

    arkadaşları çağırdım, bakıyorlar resmine :
    -tanya,
    senin yaşında bir kızım var.
    -tanya,
    kız kardeşim senin yaşında.
    -tanya,
    senin yaşında sevdiğim kız.
    bizim memleket sıcaktır
    bizde kızlar tez kadınlaşır.
    -tanya,
    senin yaşında kızlarla okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız.
    -tanya,
    sen öldün,
    ne kadar namuslu insanlar öldürüldü ve öldürülmektedir,
    ama ben,
    yedi yıldır kavgada hayatımı tehlikeye koyamadan
    hapiste de olsa bal gibi yaşıyorum.)

    sabah oldu tanya'yı giydirdiler,
    ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu,
    iç etmişlerdi onları.
    torbasını getirdiler :
    torbada benzin şişeleri, kibrit, kurşun, tuz, şeker.
    şişeleri boynuna astılar,
    torbasını verdiler sırtına.
    göğsüne bir de yazı yazdılar :
    "partizan".
    köyün alanına kuruldu darağacı.
    atlılar çekmiş kılıcı
    halka olmuş piyade askeri.
    zorla seyre getirdiler köylüleri. (görsel)

    iki sandık üst üste,
    iki makarna sandığı.
    sandıkların üstüne
    yağlı urgan sallanır,
    urganın ucu ilmik.

    partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına.
    partizan
    kolları bağlı arkadan
    durdu urganın altında dimdik.

    nazlı, uzun boynuna ilmiği geçirdiler.

    bir subay fotoğrafa meraklı,
    bir subay, elinde makina : kodak,
    bir subay resim alacak. (görsel)
    tanya seslendi kolhozlulara ilmiğinin içinden
    "- kardeşler, üzülmeyin.
    gün yiğitlik günüdür.
    soluk aldırmayın faşistlere,
    yakın, yıkın, öldürün..."

    bir alaman vurdu ağzına partizanın,
    genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan.
    fakat askerlere dönüp devam etti partizan :
    "- biz iki yüz milyonuz.
    iki yüz milyon asılır mı?
    gidebilirim ben.
    ama bizimkiler gelecekler.
    teslim olun, vakit varken..."

    kolhozlular ağlıyordu. cellat çekti ipi.

    boğuluyor nazlı, boynu kuğu kuşunun.
    fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
    ve hayata seslendi insan:
    "- kardeşler
    hoşça kalın.
    kardeşler
    kavga sonuna kadar.
    duyuyorum nal seslerini
    geliyor bizimkiler!"

    cellat bir tekme attı makarna sandıklarına.
    sandıklar yuvarlandılar.
    ve tanya sallandı ipin ucunda. (görsel)
  • ikinci dünya savaşı sırasında naziler sovyet toprakları üzerinde cirit atmakta idi. direnmekte idi gençler. o gençlerden biri idi zoya. 18 yaşındaydı. nazilerle çatıştılar ve ele geçirilen arkadaşlarından birisi onun yerini ve ismini söyledi nazilere. yakaladılar genç zoya'yı. adını sorduklarında "benim adım tanya" dedi. bilinen her türlü işkenceyi uyguladılar, olmadı, ağzından tek kelime alamadılar. tecavüz ettiler, ağzından tek kelime alamadılar. 29 kasım 1941 günü astılar onu. tanya'yı yani zoya'yı astılar...o son söz olarak haykırdı nazilerin yüzüne;

    "hepimizi, 190 milyon kişiyi asamazsınız!"

    http://aeronautics.ru/…a/images/index - 0072-1b.jpg

    http://www.warantiques.com/…ya_kosmodemyanskaya.jpg

    http://findagrave.com/…7/100/21426_117635505806.jpg
  • ileride kızım olursa adını koymak istediğim büyük sovyet yurtseveri.
    1923 yılında doğmuş ve 1941 yılında yani 18 yaşında partizanlara katılıp nazi ordusuna karşı ülkesini savunduğu için idam edilmiş. nazi ordusu tarafından türlü işkencelere maruz kalmasına rağmen hiç bir yoldaşının adını vermemiş ölürken bile yüzünden o güzel gülümsemesini eksik etmemiş. boynundaki idam yaftasına inat 'beni asıyorsunuz ama biz 200 milyonuz hepimizi asamazsanız' diyerek gelecek güneşli günlerin müjdesini vermiştir.
    zoya bize özgürlüğün talep edilerek değil ancak uğruna bedel ödenerek kazanılabilecek bir şey olduğunu tekrar gösterdi. zoya kelime olarak yaşam demektir. yaşam da ancak zoya gibi insanlar var olduğunda
    anlam taşır. zoya, maria, yugoslav dağlarındaki yurtseverler, osetyadaki gerillalar, yunanistandaki direnişçiler, moskova'da fabrikasını, tarlasını bırakıp siperin ardında karanlığa karşı yurdunu savunan binlerce milyonlarca insan... geçmişe baktıkça geleceğe daha umutlu bakıyorum. elbette böyle insanların yetiştiği insanlık elbette üstüne sinen bu karanlığı parçalayacak ve güneşli günlere kavuşacak.
    (bkz: güzel günler göreceğiz)
  • bana bir hayat seçme şansı verseler. 1920'de doğar, hayatımı sana aşık olarak geçirirdim sevgili tanya. seni her sabah aynı sever, seninle savaşa gelir seninle ölürdüm.

    korkma, asamadılar 190 milyonu. ardından niceleri savaştı senin adına, seni anarak.

    geriye bir foton bir de yaktığın o ateş kaldı. ateşin karanlıkta kalanlara ışık oldu.

    hoşcakal tanya.
  • “yoldaşlar! neden bu kadar kasvetlisiniz? ölmek için korkmuyorum! halkım adına öleceğim için mutluyum!” sonra nazi askerlerine döndü..

    "siz beni şimdi asıyorsunuz ama yalnız değilim. biz iki yüz milyon insanız. hepimizi asamazsınız."

    cellad tabureyi çekti. tanya 18'nde ipin ucunda can verdi. naziler ibreti alem için tanya'nın cansız bedenini haftalarca idam sehpasında asılı tuttular.. iki aya yakın her önünden geçen nazi askeri cansız bedeni dipçikledi, tekmeledi. soğuk havada beden çürümedi ama morardı ve şişti.

    sovyet ordusu 1942 yılının ocak 20'sinde bölgeyi ele geçirince, idam sehpasından indirildi ve gömüldü.. tanya'nın idamı tarihte bir dönemeçti. naziler'in yenileceğinin müjdesiydi. gömülmeden çekilen fotoğrafları tüm sovyet askerlerine dağıtıldı. ve emredildi.

    "düşmana saldırırken, tanya'yı düşünün."
  • uğradığı işkence ve tecavüzlerin sabahında idam sehpasında

    halka dönerek "yoldaşlar neden bu kadar kasvetlisiniz? ölmekten korkmuyorum, halkım için öleceğim mutluyum"

    nazilere dönerek
    "190 milyon insanı asamazsınız" dedikten sonra asılmış partizandır...

    kendisi için yapılmış şöyle de güzel ve hüzünlü bir şarkı vardır

    saygı duymaktan ölünecek insanlardandır...
  • sovyet kızı.

    --- spoiler ---

    tanya sallandı ipin ucunda.
    1942 yılının ocak ayıydı. bu günler moskova buz kesmişti. öyle soğuk bir yel esiyordu ki, ölüm bile üşüyordu. moskova yakınlarında bir cenaze töreni. gömülen 18 yaşında bir genç kız. sessiz sedasız... gencecik bedeninin üstü buzlu toprakla örtülüyordu. mezarın başındaki tahtada şunlar yazıyordu;
    zoya kosmodemyanskaya... doğum 1923... ölüm 1941... kimdi bu zoya kosmodemyanskaya? niye ölmüştü? zoya, “yaşam” demekti. 1923 doğumluydu. rusya'da eğitimli bir ailenin kızıydı. babası kütüphaneci, annesi öğretmendi. kitaplarla büyümüştü. daha 15'nde puşkin'i, tolstoy'u, cervantes'i, goethe'yi, shakespeari'yi okumuş, beethoven ve çaykovski dinlemişti. 16'sında sovyetler birliği komünist parti gençlik örgütü “komsomol”a katılmıştı. 1941 yılının haziran ayıydı. nazi almanyası rusya'ya saldırmıştı. her gün yeni bir yer işgal ediliyordu. zoya 18'ine yeni basmıştı, gönüllü olarak askere yazılmıştı. annesi karşı çıkmıştı. ama dinlememişti. “düşman bu kadar yakınken başka ne yapabiliriz?” demişti.
    kısa süreli bir silah eğitiminden sonra partizan'a katıldı. kod adı tanya oldu. saçlarını kestirdi. gören erkek sanıyordu. görevi moskova çevresinde işgal altındaki köylerde naziler'e baskın yapmaktı. tarih 25 kasım 1941 idi. tanya alman süvari alayının karargah kurduğu petrischevo'yu basacaktı. köye gizlice sızdı. at ahırları ve rusların kaldığı evleri ateşe verdi. tam uzaklaşacak bir rus işbirlikçisinin ihbarıyla yakalandı. elbiseleri çıkarılınca kadın olduğu anlaşıldı. naziler gece boyunca işkence ve tecavüz ettiler. sordular. bilmiyorum dedi. sordular. söylemem dedi. sordular. konuşmam dedi. sır vermedi. sadece kod adını söyledi. tanya. naziler çılgına döndü. işkence ve tecavüz sabaha kadar sürdü. ertesi gün kar üstünde yürürttüler tanya'yı. işkenceden tüm bedeni mosmordu. köy meydanında dar ağacını kurdular. iki makarna kasası. yağlı urgan ve cellad. tanya tabureye çıkarken gülüyordu. urgan boynuna takılmadan kendisini izleyen yurttaşlarına bağırdı. “yoldaşlar! neden bu kadar kasvetlisiniz? ölmek için korkmuyorum! halkım adına öleceğim için mutluyum!” sonra nazi askerlerine döndü. "siz beni şimdi asıyorsunuz ama yalnız değilim.biz iki yüz milyon insanız. hepimizi asamazsınız." cellad tabureyi çekti. tanya 18'nde ipin ucunda can verdi. naziler ibreti alem için tanya'nın cansız bedenini haftalarca idam sehpasında asılı tuttular. iki aya yakın her önünden geçen nazi askeri cansız bedeni dipçikledi, tekmeledi. soğuk havada beden çürümedi ama morardı ve şişti. sovyet ordusu 1942 yılının ocak 20'sinde bölgeyi ele geçirince, idam sehpasından indirildi ve gömüldü. tanya'nın idamı tarihte bir dönemeçti. naziler'in yenileceğinin müjdesiydi. gömülmeden çekilen fotoğrafları tüm sovyet askerlerine dağıtıldı. ve emredildi. "düşmana saldırırken, tanya'yı düşünün."
    nazım hikmet şöyle yazdı tanya için;
    "tanya, senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi,
    seni astılar memleketini sevdiğin için, ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.
    tanya, sen asılan partizan, ben hapiste şair. sen kızım, sen yoldaşım. resminin üstüne eğiliyor başım."

    ülkesinin , halkının özgürlüğü için mücadele edenlere bu yolda hayatını verenlere selam olsun...

    --- spoiler ---
  • attila ilhan’ın;

    “tavana asılmış sosyalist saçlarından
    ah sabah sabah omuzları kan içinde
    işkence sonrası genç bir kadın militan
    yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
    adı bile çıkmamış dudaklarından
    doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde”

    dizeleri kendisinedir. adını bile söylememiş, tanya diye bilinmiştir.

    en iyi kızıl ölü kızıl desem de, 18 yaşında vatanını savunmak için bu denli boyun eğmez bir iradeyle savaşan kız çocuğuna sadece saygı duyulur.
  • nazi subayları tarafında idam edilen sovyet kızı. cihangir solcuları pek sever komünist olduğu için. ama savaş sonrasında sovyetlerin almanlara yaptıkları toplu tecavüzleri, katliamlari, bombalamalari hiç bilmezler, bilseler de konuşmazlar amk pembe götlüleri.
hesabın var mı? giriş yap