• bir rivayete göre fatih sultan mehmed'in hareminden bir güzele gönül kaptırınca haliyle padişahın gazabına uğramış, yedikule'ye atılmıştır. orada da kerem kasidesi ile af dilemiş ve akabinde affedilmiştir.

    demiş ki ahmet paşa:

    "bizi hak etti heva yoluna sevda nidelim
    pay -mal eyledi bu zülfü seman-sa nidelim
    kul edinmezdi güzeller bizi illa nidelim
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül.."
  • "dedim artırdı gamın hânını hicrin gecesi,
    dedi nimet çoğ olur çünki şeb-i rûze gele"
    ahmet paşa

    çevirirsek:
    dedim ki: "ey sevgili, ayrılığının gecesi, gam soframı zenginleştirdi! "
    dedi ki: "oruç geceleri gelince nimet elbette çok olur! "

    günümüz türkçesi ile:
    "abazanlık başa vurur,
    sabreden sonunda mala vurur. "
  • fatih'in cariyesine değil içoğlanına göz koyduğu için saraydan gönderilmiştir.
  • fatih sultan mehmet'in hocalığını yapmış divan edebiyatı şairlerindendir. kendi çağında şairler sultanı olarak bilinir, dini ve tasavvufi konuları fazla işlememiştir, beşeri konulara ağırlık vermiştir. 19.yüzyılda ziya paşa, üç şairi, ahmed paşa, necati ve zati'yi, "türki suhana temel komuşlar" olarak tarif etmiş ve ahmet paşa'nın "şeyhi ile necati arasında yetişen şairlerden en büyüğü" olduğunu ifade etmiştir. şairin ünü osmanlı imparatorluğu'nun sınırlarını aşmıştır.

    sor dil-i bîçâremin hâlin perîşan zülfüne,
    hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan.

    (zavallı gönlümün halini perişan saçına sor, perişan olmayan perişanın halini bilmez.)

    mürûr-i vâ'de-i yâre inanma sen ahmet,
    gama inan inanırsan ki eski yârindir.

    (ahmet! sen sevgilinin vadini tutacağına inanma, inanırsan gama inan ki, o senin eski dostundur. )

    lebi lebine erişmeğe çâre yok ahmet,
    meğer ki toprağına kıla rûzgâr kadeh.

    (ahmet! senin dudağının onun dudağına erişmesine çare yok; meğer ki, zaman , senin toprağın kadeh yapsın.)

    cânıma bir merhabâ kıldı ezelde çeşm-i yâr,
    şöyle mest oldum ki gayrin merhabasın bilmedim.

    (sevgilinin gözü, ezelde( zamanın başlangıcında) gönlüme bir merhaba dedi, öyle kendimden geçtim ki, başkalarının merhabasını duymaz oldum.)

    ahmed ol kamet-i dil-cûya hevâdar olalı,
    nerde bir serv görürse yakasın çâk eyler.

    (ahmet! o gönül çekici usul boylunun havasına gireli, nerde bir selvi görse (onu anıp) yakasını yırtar (dövünür). )
  • ahmet paşa fatih'in hocası ve divan edebiyatının 15. yüzyılda yetiştirmiş olduğu en büyük şairlerinden biridir.

    bir gün fatih istanbul'u fethettikten sonra yanına hocalarını(molla gürani, ak şemsettin,ahmet paşa) ve cariyelerini alarak at sırtında istanbul'u gezmeye çıkmışlar. kafilede ahmet paşa'nın göz koyduğu rus cariyelerden biri de var, hafif yağmur yağmış yerler çamur. o sırada fatih'in atının ayağından bir çamur sıçrayarak o rus cariyenin yüzüne yapışır ve ahmet paşa kendini tutamaz gayri ihtiyari ya leytenü küntü turaba der. yani toprak olup çamur olup senin yüzüne yapışsaydım, der. tabii bizim rus cariye hiçbir şey anlamaz fatih'e sorar:ne diyor, diye. fatih de orada ikisi arasında bir ilişki olduğunu anlar. ve ayetin öncesini okur. "ve ye kulül kafiru" yani kafir diyor ki diyerek açıklar. kur'andaki ayete gönderme yaparak çaktırmadan ahmet paşa'ya da kafir der. sonuçta fatih'in cariyesine göz koymak kelle alınmasının sebebidir. fatih'i zar zor ikna ederek ahmet paşa'nın kellesini kurtarırlar ama fatih gözüm onu bir daha buralarda görmesin diyerek bursa'ya sürgüne gönderir.
    ahmet paşa bu duruma çok üzülür çok göz yaşı döker daha sonra fatih'e bir kaside yazarak `kerem kasidesi . affını diler fatih de onu affederek kendi eliyle cariyesiyle evlendirir.
    ahmet paşa da cariyeyi alıp bundan böyle padişahımın yüzüne bakamam diyerek bursa'ya yerleşir ve orada mutlu mesut bir hayat sürer, hayata gözlerini kapadığında oraya gömülür. gömüldüğü yerde bugün bursa'da ahmet paşa mezarlığı vardır.
  • münir nurettin selçuk'un ilk ve üçüncü kıtalarını mehter havasında mükemmelen bestelediği ve aşağıda tam metni verilen murabbaın şairi...

    gül yüzünde göreli zülf-i semensây gönül
    kuru sevdâda yiler bî-ser ü bî-pây gönül
    dimedüm mi sana tolaşma ana hay gönül
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    çîn-i zülfünden umar nâfe-i hoş-bûy murâd
    bu hevâ yoluna yıllarla yiler nite ki bâd
    ol dahi sencileyin itmedi ben hastayı yâd
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    bizi hâk itdi hevâ yoluna sevdâ nidelüm
    pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
    kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelim
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    felekün nüş iderem nişim sağarlar ile
    toğradı hâr-ı cefâ bağrımı hançerler ile
    baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    yârin itden çoğ uyar ardına ağyâr diriğ
    bize yâr olmadı ol şûh-ı sitem-gâr diriğ
    kıldı bir dil-ber-i hercâyiyi dildâr diriğ
    vay gönül vay bu gönül vay gönül eyvây gönül!

    ben dimezdüm ki hevâ yoluna ser-bâz gelem
    ney-i ışkunla gâmun çengine dem-sâz gelem
    dirüdim ışk kopuzın uşadam vaz gelem
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    dil dilerken yüzinün vaslını cândan dahi yig,
    bir demin görür iken iki cihândan dahi yig,
    akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yig,
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    dest-i kütâhuma baş egmedün ey serv-i dırâz
    ki ola şekker lebüne tüt-i dil mahrem-i râz
    vaz geldüm ben eger gelse bu görül dahi vâz
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    ahmed’em kim okunur nâmum ile nâme-i ışk
    germdür sözlerümün sûzi ile hengâme-i ışk
    dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk
    vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

    .

    münir nurettin'den, (içinden "bizi hâk itdi hevâ yoluna sevdâ nidelüm" mısraının altını çizerek) dinlemek isteyenler buyursunlar.

    (allah selamet versin senem diyici ve dahi 'madem mehter havasında" deyip mehter versiyonundan daima sakınıla.)

    .

    internet denen garip gayyada kısalı uzunlu ve de imlası aslından bozuk/günümüze yaklaştırılmış versiyonlardan uzak kalınarak, yukardaki metni, ali nihad tarlan merhumun, 1966'da yayımlanan (kütüphanemde mahfuz --bugün ahmed paşa günü olacak anlaşılan) "ahmed paşa divanı"ndan aktardım. (laf aramızda kitabın teşekkür kısmında günay alpay (günay kut), ali alparslan ve mehmed çavuşoğlu gibi asistanların adı geçiyor. kaç hocaya aynı yıllarda, böyle ilerde büyük âlim olacak üç asistan birden nasip olmuştur?)
  • kendisinin divanı üzerine harun tolasa'nın yaptığı [motifler ve tasnif anlamında son derece] kapsamlı bir çalışma olan ve ilk baskısı atatürk üniversitesi yayınları'ndan (1973), ikinci baskısı ise uzun süre sonra akçağ yayınları'ndan çıkan (2001) "ahmet paşa'nın şiir dünyası" adlı eserin önsözünden:

    "bu araştırmanın ahmet paşa üzerine oluşu, şairin klasik edebiyatımızın tam olarak başladığı bir devrede eser vermesi, devrindeki diğer şairlerin ona karşı takındıkları tavır ve edebiyat münekkitlerinin (tezkireciler) hükümlerine göre, bu edebiyatın ilk büyük merhalesi sayılması, bu münasebetle kendi devrinin edebi zevkini en güzel şekilde temsil eden bir şahsiyet olarak görülmesine dayanmaktadır."
  • fatih sultan mehmet zamanının ünlü veziri ve "şairler sultanı" ahmet paşa, sultan ıı. murat'ın kazaskerlerinden veliyüddin bin ilyas efendi’nin oğludur. doğum yeri hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, muhtelif rivâyetler edirne veya bursa'da doğduğunu yazar.

    hakkında gâyet edebî bir kıssa anlatılır, târihî ve edebî değerinden ötürü buraya kopyalamakta bir beis görmüyorum:

    bir gün ahmet paşa’ya, “mirim,” demişler, “neden diğer şairler gibi siz de bir mahlas seçmiyorsunuz da şiirlerinizde kendi adınızı kullanıyor, “ahmed” diye yazıyorsunuz? oysa belağatlı ve üstün şiirlerinize şöyle kallavi bir mahlas hoş olmaz mıydı?”

    “aman efendiler, ‘ahmed’den daha güzel isim mi olurmuş. ahmed’in şerefini başka hangi isme değişeyim ki?”

    “iyi ama ey şairler sultanı, gelibolulu ahmed de sizinle aynı şekilde ahmed adını mahlas diye kullanıyor. üstelik şu zamanda boş ve anlamsız şiirleri de halk arasında yayılmaya başlamıştır. hatta sizin bazı gazellerinizi onun zannedenler olduğu gibi onun da bu gazellerinizi sahiplendiği rivayetleri ağızlarda dolaşıyor.”

    ahmet paşa duyduklarından kederlenmiş ama bozuntuya vermemiş:

    “gam değil, efendiler, gelibolulu ahmed, şiirlerimden ne kadar dilerse alsın, kendisine helal edelim. sermayeden ziyân olmaz, halk güzel şiir görür. lâkin onun saçma sözlerini bize isnâd etmesinler yeter!”
  • gam çekmeyince kıymeti artar mı âşıkın
    kan yutmayınca buldu mu hiç i'tibâr lâ'l
  • "canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
    öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim"
hesabın var mı? giriş yap