• lisansta-hatirladigim kadariyla- okul tarafindan gelisiguzel * tayin edilip, ornegin kayit gunu hede hodo belgenizi imzalattirmadan islemi bitiremediginiz ekstra bir burokratik adim olarak gozukur. pratik bir amaci yok gibidir- tabii bu hocanin kabahati degildir, sistemin kabahatidir, cunku o kadar ogrenci arasinda, universite hocasinin sizi tek tek taniyor olmasi (eger siz onunla ozel bir kontakt kurmamissaniz) cok da beklenen bir sey degildir. nasil yetissin adam/kadin?

    anlam degisikligine ugrayip, gercek yerini bulmasi, universiteden sonra olur bu kavramin. ozellikle yuksek lisans ve daha da siklikla doktoradaki, sizin gidisatinizdan sorumlu kisidir akademik danismaniniz.. tezinizi yazmaya ne zaman nasil basliycaniz (ve tabii oraya gelene kadar komiteye giden binbir turlu kivir zivir) onun elinden gecer. oturup toplantilar yaparsiniz, fikir teatisinde bulunursunuz bu hocayla. sizi sever, bilgiyle besler, ilgiyle dinler bunlarin iyi olanlari.
    hayat kosullari, sizin bir akademik danismaninizin olmasini mecbur kilar. her zaman teketek bir sekilde halledilmesi gerekecek sorunlar cikacaktir akademik hayatinizda. bu hocaya gidip anlatirsiniz, o sizin yerinize bir nevi vekillik bilem yapar.
    her acidan, bolumde sozu gecen, kurallari iyi bilen bi adam olmasi, ve iyi anlasmaniz, sizin cikarlarinizi en iyi sekilde korumasi bakimindan, gereklidir, guzeldir, icaplidir, nefistir.
  • bir yüksek lisans öğrencisini adam etmeyi görev edinmiş şahsiyetlere denir. çok başarılı şekilde fırça kayarlar, angarya iş yüklerler, genel surette sen şunu yap getir birlikte bakalım kontrol edelim derler ki bir öğrenci zaten o işi nasıl yapacağını bilse öğrenci olmasına gerek yoktur tezini pek sallamazlar. sunumları, dersleri hemen yapılması gereken bir çalışmaları olduğunda öğrenciyi de tutuşturup türlü tehditler ile işlerini yaptırırlar fakat öğrencinin hemen hallolması gereken işlerinde genellikle kayıp durumdadırlar. yüksek lisans öğrencisi de tüm bunların karşılığında hürmette kusur etmemeli, hocası dünyadaki her haltı biliyormuş gibi davranmalı, adeta kung-fu filmlerindeki sensei-çırak ilişkisi gibi her sopayı, fırçayı sineye çekerek nefsini terbiye etmeyi öğrenmelidir çünkü işin sonunda hocanızın sizin yerinize yapabileceği bir nirvana mertebesi olan tez yazımı durmaktadır.
  • bir doktora öğrencisinin danışman seçerken dikkat etmesi gereken hususlardan biri danışman seçilecek kişinin akademik hırsının siyasi hırsına oranıdır. bu oran 1'den büyükse o kişi danışman olarak seçilebilir, yok 1'den küçükse en kısa zamanda kendinize yeni bir danışman adayı bulunuz. yoksa tezinizin orta yerinde danışmanınızın kendisi olmayan çeşitli kaynaklardan danışmanınızın milletvekili adayı olmak için istifa ettiğinizi öğrenebilirsiniz.

    edit: bu oran zaman içinde tehlikeli bir şekilde değişebilir. bu değişimi öngörmenin yöntemini henüz keşfedemedim. keşfedersem yazarım ama söz.
  • doktora yaparken okul isminden sonra ilk bakılacak şey bu. hatta, kendi adıma söyleyebilirim ki, doktora yapılacak yeri seçerken ilk kriter danışman olmalı. yüksek lisansta çok mühim değil; ama doktora için ciddi anlamda kendisinden daha mühim bir şey yok.

    üniversitelerin tarihi gelişmesine bakarsak, "usta-çırak" sisteminin hep ağır bastığını görürüz. teoride, danşımandan ne görüyorsan aynısını ileride kendi danışanlarına aktarman bekleniyor. pratikte ise danışman doktoradaki her adımını doğrudan etkileyen kişi --ki buna en önemlisi olan funding (finsansman?) bulma kısmı da dahil.

    bugüne dek adamakıllı üç (toplamda dört) danışmanım oldu. biri yüksek lisanstaki olağanüstü danışmanım, 80 yaşındaki kadın. bana "bilimsel araştırma nasıl yapılır"ı öğretmedi (ki bence yüksek lisansın tek amacı bilimsel araştırma yapabilme ve yazma kabiliyeti verebilmek olmalı); ancak "nasıl geri bildirim verilir?" konusunda hayat boyu üstüme yapışan bir eğitim verdi. yazdığım her satırı tek tek inceleyen, noktası-virgülüne kadar düzelten/yorum yapan, inanılmaz derece rezil yazısını çözerken sinir krizleri geçirten süper bir insandı. hâlâ kendisine ara sıra email atıp söylerim bana ne mükemmel bir danışmanlık yaptığını. o da, sağolsun, her seferinde "o benim işimdi," der. halbuki işinin katbekat fazlasını yaptığını ben biliyorum. benim de şu an tezlerinde yardımcı olduğum yüksek lisans öğrencileri benim geri bildirimlerime "yaaa, çok detaylı, çok sağolllll kalp kalp" yazıyorlarsa sebebi o kadındır.

    ikinci danışmanım yüz yüze üç ay çalıştığım; ama aradan dört sene geçmesine rağmen hâlâ düzenli olarak email'leşip arada telefonlaştığım dünyada çok bilinen bir akademisyendi. kendisi bana kelimenin tam anlamıyla "bilimsel araştırma nasıl yapılır"ı öğretti. şu an milletin günler harcadığı literatür taramasını iki saatte yapıyorsam sebebi onunla çalışırken gecemi gündüzüme katıp benden beklenenin daha fazlasını vermek için kasmaktandır. kendisi dünyanın yaşayan en büyük kuramcılarından biri ve alanında kesinlikle en etkili isimlerden biri. onun bana öğrettiklerini (ya da daha doğrusu, benim öğrenmek için yardırdığım) büyük ihtimalle hayat boyu unutmayacağım. ancak ne olursa olsun bana öğrettiği en önemli şey etik ve ilkeli olmanın önemidir; o da ayrı bir konu. sonuç olarak, allah uzun ömür versin; ancak öldüğü gün büyük ihtimalle çok çok yakınımı kaybetmiş gibi dağılacağım. benim için bu hayatta idol olabilen tek insan kendisi.

    üçüncüsü şu anki doktora programında bir yılımı heba eden kadın. kendisiyle, oryantasyon günündeki beş dakikalık tanışma hariç, ilk yüz yüze görüşmemi programa başladıktan beş ay sonra yaptım. çok ciddiyim. kadına "bir daha ne zaman görüşebiliriz?" dediğimde "ben danışanlarımla senede bir ya da maksimum iki kere görüşüyorum," dedi. yemin ederim bunu dedi. ve ben doktora öğrencisiyim. tam olarak on saniye yüzüne baktım ve "sen benimle taşak mı geçiyorsun?" dememek için bütün irademi kullandım. bu okulu seçerken, çalışma yapmak istediğim bölümün abd'de kendi alanında en iyi üçüncü program olmasına aldanmıştım (johns hopkins, stanford, biz, columbia, berkeley, harvard... diye gidiyordu liste). başvurduktan çok kısa bir süre sonra kabul mektubu geldi ve danışman olarak da ilk sıraya yazdığım bu kadın verildi bana. velhasılıkelam, kendisi ile yollarımı ayırdım ve aldığım derslerden birinde tanıştığım bir profesöre gittim. dedim "benim danışmanım olur musun?" "onur duyarım," dedi.

    işte dördüncü -ve son- danışmanımla ilişkim bu şekilde başladı. kendisi orta yaşlarda bir adam. adamın dünyada en ünlü olduğu konu benim doktora tezim ile uzaktan yakından alakalı değil asdfghjklş. millet "manyak mısın olm? o konuyu çalışsana!" diyor; ama benim zerre ilgimi çekmiyor. adam da allah için bir kere bile zorlamadı beni çalışmak istediğim konuda. dedim "ben buna ilgiliyim," dedi "tamam, ben elimden gelen yardımı yaparım; gerisi sana kalmış." bu şekilde bir danışan-danışman ilişkim var adamla. kendisini çok seviyorum ve o da beni seviyor ve sayıyor. çalıştığım konuya dair hiçbir uzmanlığı yok; ama beraber öğreniyoruz. tüm sürece yardım ediyor; daha ne olsun! daha bugün beni telefonla arayıp bir senelik funding bulduğunu söyledi benim için. ya dedim sen var ya harbiden adam çıktın ya. adam adam, ehehe.

    ...en nihayetinde, doktora programı seçecek kişilere tavsiyem olsun: danışman seçimi her şeyden önce gelmeli. eğer anlaşamayacağın ya da içine sinmeyen biriyle yola çıkacaksan hiç girme o topa; ya başka okula ya başka programa ya da başka hocaya geç.
  • mesleki sürünürlüğümü ve kariyer seçimimi akademiden yana kullandığım için bu süre zarfında şahsi ve sığ bir gözlem yapmam gerekirse,

    ülkemiz şartlarında, lisans eğitimi süresince atanan akademik danışman aslında orada olmayan danışmandır. neden var olduğunu asla bilmezsiniz. "hocam bu dönem bu dersleri aldım olmuş mu?" minvalinin ötesine geçmeyecek bir iletişimle lisans eğitimini tamamlarsınız. lisans öğrencisine danışmanlık yapmak hususunda, bölüm araştırma görevliniz sizinle çok daha ilgilidir ve muhtemelen danışman olarak atanmış hocanızdan çok daha bilgilidir, yineliyorum danışmanlık konusunda.

    yüksek lisansa başladığınızda, işlerin lisanstaki gibi yürümediğini fark edersiniz. sorumluluklarınız çerçevesinde yapmanız ve yapmamanız gereken eylemler vardır. eğer tembellik yapmaya alışmış bir öğrenciyseniz, denetleyici ve cezalandırıcı bir ebeveyn gibi çöker üstünüze danışman. eğer nörd bir tipseniz, bir süre sonra sizden kaçmanın yollarını arayacaktır, zira hayatı sizin yüksek lisans eğitiminiz merkezli ilerlememektedir. yüksek lisans tez/akademik danışmanı bir çeşit ebeveynlik görevi üstlenir.

    doktoraya başlarsınız. roller aşağı yukarı eşitlenmeye başlar. kimse size yapmanız ve yapmamanız gerekenleri söylemez. hayatınızda bu güne kadar kurduğunuz hiçbir bağ doktora danışmanı ile kurduğunuz bağla benzeşmez. öğretmenin desen değil, arkadaşın desen değil, ebeveynin hiç değil, sevgilin değil, eşin değil. sizi temin ederim ki, yaşamda belli başlı dönüm noktaları varsa bunlardan biri doktora danışmanınız ile tanıştığınız o gündür.

    kimse fikrimi çalmayacaksa, sosyal bilimler alanında körpe bir yolcu olarak yapmak istediğim çalışmalardan biri, kişinin doktora danışmanı ile arasındaki ilişki türünün yaşamının devamını nasıl etkilediği içeriğini kapsayacak.

    p.s doktora danışmanı ile yaşadığı süreci paylaşmak isteyen, enteresan hikayeleri olan varsa, memnuniyetle yeşillendirmenizi bekliyorum.
  • bir akademik sorunluluk.

    bugün hayatımı etkileyecek çok önemli bir adımı nihayet attım. bu adım üç kişiyi muhatap alırken, iki kişinin hayatını doğrudan etkileyecek olup, sonrası için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

    (bkz: anne ben bugün bir şey yaptım)
  • doktora için konuşuyorum. bunu sadece abd'de tecrübe ettiğim için, paylaştıklarım türkiye'ye ne kadar uyarlanabilir bilgim yok.

    akademik danışmana dair en keyifli şey ilişkinin usta - çırak şeklinde başlamasından sonra, zaman içinde, abi - kardeş ya da baba - evlat ilişkisine dönmesi.

    kelimenin tam anlamıyla, danışmanım bana "seninle gurur duyuyorum," dediğinde resmen varlığımın en dip yerinde sımsıcak bir duygu patlaması yaşıyorum. babam dese, bu kadar olurdu.

    ya da, tez üzerine konuşacağımız toplantıların giderek daha az tez daha çok hayata dair konulardan oluşması... git gide daha çok şey paylaşmak; ama karşılıklı saygı ve kişisel sınırlardan hiçbir şekilde ödün vermemek...

    yani bir insanı, bana danışmanlık yapmak işinin parçası olan bir adamı, bu denli seveceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. doktoram bitti; ama hâlâ iki haftada bir görüşüyoruz zoom üzerinden. yeni işime dair entrikaları anlatıyorum; gülüyor. bana en son çıktığı mavi tur'u anlatıyor, okuldaki değişikliklerden bahsediyor, arabasının sol arka tarafında garip bir ses geldiğini söylüyor... arada akademik bir sorum olduğunda da hâlâ çat çat cevaplayıp hava atıyor bana. tez konumda ben, doğal olarak, ondan çok daha bilgiliyim; ama geri kalan hemen her şeyde akademik bilgisi ile beni tokatlıyor (apa yazım kılavuzu, ontoloji ve epistemoloji hariç).

    hayatımın beş senesini bu adam ile geçirdim öyle ya da böyle. hem danışmanımdı, hem patronumdu, hem öğretmenimdi. ama aynı zamanda akıl danıştığım, sevdiğim, saygı duyduğum, mutluluğunu çok istediğim bir insandı. ölene dek de öyle kalacak.

    sonuç olarak, danışmanınızı iyi seçin. iyi bir insan olmasına önem verin.

    benim danışmanım, kendi alanında, çok ünlü bir adam. adıyla özdeşleşmiş rubrik, kuram, yöntemler var. dünya'daki en büyük egoistlerden biri olmasının önünde hiçbir engel yok: para, etiket, şan, şöhret... ama tanıdığım en alçakgönüllü, en iyi niyetli insanlardan biri. aynı okulda ne dehşet verici hikayeler duydum danışmanlara dair. her seferinde de içten içe şükrettim danışmanım bambaşka bir insan olduğu için.

    e doğal olarak, ben de benim danışanlarıma öyle davranacağım. usta - çırak ilişkisi işte.

    adamsın.
hesabın var mı? giriş yap