• bir dönem korkudan uğrayamadığım istanbul'un bir semti.

    sene 1996 yada 1997 daha gencecik bir delikanlıyım, lise bitmiş üniversiteli olmuşum, aklım şeyime kaçmış ayaklarım yere basmadan yaşıyorum. liseden samimi bir arkadaşım da amerika’ya okumaya gitmiş ve her yaz olduğu gibi yine istanbul’a yaz tatiline gelmiş ve yanında daniel diye bir arkadaşını getirmiş. ben, arkadaşım ve daniel her akşam çıkıyoruz, geziyoruz, içiyoruz ve o zamanlar müdavimi olduğumuz pupa'da geceleri sonlandırıyoruz. daniel çok değişik bir çocuk, sürekli resim yapıyor ve günlük tutuyor. biz de sürekli votka ve bira içiyoruz. bir akşam sıkıldık hadi dedik değişik bir şeyler yapalım ve sultanahmet’e falan gidelim, oradan da çok tecrübeliymişiz gibi, sanki anasını satayım oralarda büyümüşüz gibi aksaray’a pavyona gidip iki bira içeriz daniel'e de burada ki ortamları gösteririz diye kararlaştırıyoruz. (ama o güne ne pavyona gitmişliğimiz var ne de pavyonda neler olur biter en ufak fikrimiz yok. tek bildiğimiz içerisi rus hatun dolu) üçümüzün üzerinde toplam (o günün parasıyla) 5,5 milyon tl var ve günün şartlarında arabamıza oralara gidip gelmek için benzin koymaya, “küçük beynimize göre” pavyonda iki bira içmeye ve sonunda pupa’ya gelip birer bira içmeye yeten, yani bizim için yabana atılacak bir meblağ değil. arnavutköy’den yola çıkıyoruz içimiz neşe ve heyecanla dolu bir şekilde sultanahmet’e varıyoruz. tabi ki yolda dönüşte daniel’a nasıl ortamlara sokacağız oğlum seni diye de hava basıyoruz. sultanahmet’te biraz takılıp, güzel mekanların önünde fotoğraf çektirdikten sonra aksaray’a doğru tekrar yola çıkıyoruz. tam pavyonların olduğu sokağa girdiğimiz anda hemen karşımıza bir pezevenk çıkıyor ve içimizi yine bir heyecan kaplıyor ve o gece verdiğimiz en kötü kararı veriyoruz. “yabancı taklidi yaparak pavyona gireceğiz ve çok eğleneceğiz” evet bu saatten sonra arkadaşımın adı “sam” benim adım “sean” ve zaten çocuğun adı “daniel” ona isim bulmakta sıkıntı çekmiyoruz. karşımıza çıkan ikinci pezevengin hemen yanında duruyoruz. pezevenge yabancı olduğumuzu hissettirdiğimiz anda gözleri parlamaya başlıyor ve “beautiful, blonde vs.” şeklinde bizi baştan çıkarıcı kelimeler sarf etmeye başlıyor. hemen arabamızı müsait bir yere park edip pezevengin peşine takılıyoruz ve bizi daracık merdivenleri olan bir mekana götürüyor, götürürken de yanına yanaşan arkadaşlarına bizden bahsediyor “arkadaşlar amerikalı havaalanından araba kiralayıp gelmişler” (yuh be abi hemen nasıl yazdın). neyse yukarı çıkıp bir masaya oturuyoruz ve masaya hemen 2 bira birde sam araba kullanacağı için ona meyve suyu istiyoruz (ne kadar safız siz düşünün). içkiler geliyor ve hemen akabinde yanımıza 3 adet çakma rus bayan geliyor, ama inanın bize makyaj yapsanız kesin onlardan güzel oluruz. sözde yabancı olduğumuz için ne biz kadınlarla anlaşabiliyoruz ne kadınlar bizimle anlaşabiliyor. sadece aramızda eğlenip sürekli kadınlara sarılıp hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. pezevenkte dibimde oturmuş sürekli bana bakıp gülüyor. bir ara öle etrafa gözüm kaydı ve boş bir masada bir buzluk dolusu şampanyaya ve şarkıcıya gözüm takıldı. ben nerdeyim dedim kendi kendime. derken tekrar masada ki geyiğe dönmüşken paaattt diye bir ses ve sırtıma bir şey çarpıyor, dönüp bakmama kalmadan az önce gözüme çarpan şampanyalar masamıza geliyor. kızlar içmeye başlıyorlar ve biz aramızda herhalde ikram diye pek aldırış etmiyoruz. daha sonra masamıza tepsi ile bir yığın sigara geliyor ve kızlar sigaraları kapışmaya başladığında artık işlerin bizim kontrolümüz dışında ilerlediğini yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. ben önümdeki sigarayı tepsiye koyuyorum kız alıp önüme koyuyor, saçma sapan bir çekişme yaşıyoruz orospuyla. o sırada şarkıcı amca masamıza geliyor ve sakal at manasına geldiğini ilk kez orda öğrendiğim hareketi yapıyor ve ve olan paramızın 1milyon tl sini alıyor. artık masadan kalkmamız gerektiğini geçte olsa idrak etmiş vaziyetteyiz.

    sam ile göz göze geliyoruz ve hadi abi artık yavaş yavaş kalkıp gidelim ifadesi beliriyor ikimizin yüzünde. ben hesabı isticem diyorum ve istiyorum. kısa bir süre sonra hesap geliyor ve gözlerim yerinden çıkacak gibi oluyor, hesabı sam'e uzatıyorum. o da öyle bir bakıyor ki hesaba, resmen ağlamaklı oluyor yüzü. evet hesap o günün parasıyla 550 milyon!!! yanlış duymadınız cebimizde olan para 5.5 milyon (1 milyonunu da ibne şarkıcı aldı). sam ile birbirimize bakıp duruyoruz.

    sean: oğlum biz ne yedik içtik ki yaaaa, ne bu böle
    sam: abi ne bileyim ben fanta içtim sadece, azcık çerez yedim
    sean: abi karıların içtiklerinide heralde bu hesaba kattılar
    sam: biz içmedik ki ama, ödemeyiz
    sean: neyse dur bakalım, söleyelim ama nasıl anlatıcaz bu adamlar ingilizce bilmiyorlar ki...
    sam: soralım acaba bu fiyata karılar dahil mi??
    sean: olm salakmısın karılar dahil olsa ne yapıcan var mı paran????

    bu arada hesabı geriten garson ikide bir masaya gelip duruyor, bizden hesabı ödememizi bekliyor ama bizde tık yok, sadece kendi aramızda hesap yapmaya çalışıyoruz (naparsak yapalım o parayı bulmamız imkansız, gece saat 12 olmuş). garson habire yanımda oturan pezevenge soruyor neden para ödemiyorlar diye. aralarında geçen konuşma şu şekilde:

    garson: nerde olm para neden vermiyorlar, 15 dakka oldu
    pezevenk: ne bileyim ben paraları yok galiba
    garson: hay ben senin getireceğim müşterinin de a....koyim seninde a.... koyim
    pezevenk: dur tamam hallederiz, (gözümün içine bakarak) gırtlağını keserim alırım paralarını o... çocuklarının

    sean: sam duyuyomusun ne diyo abi
    sam: evet duyuyorum ne yapsak.
    sean: bence böle bir anda kalkalım, gidelim
    sam: olur mu ki???

    ben aniden kalkıyorum, anlatmaya çalışıyorum: biz gidiyoruz paramız yok, hem bunları biz içmedik (hepsi yüzüme bakıyor, ama tek anladıkları bizim para ödemeyecek durumda olduğumuz)

    pezevenkte ayağa kalkıp, omzuma bastırarak: no problem "stand" diyor ve beni tekrar koltuğa sert bir şekilde oturmamı sağlıyor.

    artık sıçtığımızın farkındayız!!!

    bu arada artık mekanda bulunan herkes bizim masaya bakıyor, bütün garsonlar aralarında konuşuyor, bizim pezevenge sürekli "lan senin getireceğin müşterileride... senide.... "tarzında laf atıyorlar. tabi bizim pezevenkte aynen bizim gözümüzün içine bakarak bize aynı hoş sözcükleri söylüyor.

    en sonunda dayanamıyorum ve ayağa kalkıp, "we dont want to fuck" diyorum. (belki biraz indirim yaparlar düşüncesiyle) ama tık yok, daha da kızışıyor ortalık. mekanda müzik falan kesiliyor, artık ilgi odağı biziz, kızlarda kalkıp gidiyor masadan...
    bu arada daniel dallaması olaylardan bir haber milletin yüzüne bakıp gülümsüyor, fotograf çekiyor ve delikanlılar rahatsız olup, lan bu a... kodumun çocuğu ne sırıtıyor lan bize şeklinde konuşuyorlar. (size edilen küfürlere, helel birde gözünüzün içine baka baka edilen küfürlere karşılık verememek, anlamıyormuş gibi davranmak o kadarmuş zormuş kiiii)

    neyse sam'in aklına birşey geliyor...
    sam: olm bende kart var acaba gidip para mı çeksem
    sean: eşşek herif ne durdun bunca zaman, siktir git çek hadi
    sam: para yokki hesabımda
    sean: ne çekicem diyosun o zaman???
    sam: ya ne bileyim, zaman kazanırız biraz, belki bir çözüm buluruz...
    sean: iyi hadi git, kartı falan da görmesin herifler, ismini cismini anlamasınlar
    sam: evet doğru

    (adamdaki kart galatasaray taraftar kartı, biz amerikalıyız)

    sam adamlarla beraber para çekmeye gidiyor ve bizide daniel ile birlikte 2mx3m maksimum ebatlarda arkada bir odaya alıyorlar. oda da ilkokul sırası kadar bir masa ve koltuk var biz koltukta oturuyoruz masanın öteki tarafında sandalyede saftirik bir çocuk oturuyor (bizim kim olduğumuzdan ve durumdan habersiz). bizimle ingilizce konuşma çabasında ama benim resmen kalbim g.tümde atıyor. o sırada odaya sürekli birileri girip çıkıyor, bir tanesi soruyor kim bunlar diye:

    odaya giren abi: kim ulan bunlar???
    diğer abi: ne bileyim, yabancılarmış, paraları yokmuş mu ne?
    odaya giren abi: vay ibneler, ne s.kime gelmişler buraya?
    diğer abi: ne bileyim abi işte
    odaya giren abi: bu dallama bana neden bakıp bakıp gülüyor?

    daniel'ı sürekli uyarıyorum olm insanlara bakıp gülme diye ama adam anlamıyor, herşey yoluna girecek endişelenme deyip duruyor. salağın haberi yokki burası istanbul ve aksaray pislik heriflerin içinde. gebertseler ölüsünü bulamaz kimse....

    yaklaşık yarım saat odada bekledikten sonra, bizi bir abi yine gelip "getirin lan şunları" diye odadan alıyor. tekrar mekana geri dönüyoruz ve tam o sırada sam para çekmeye gittiği adamlarla içeri giriyor. fakat yüz ifadesinden anladığım kadarıyla bir bok hallolmamış.

    sean: ne yaptın olm hallettin mi?
    sam: yok para çekemedim, hesabımda yoktu ki para
    sean: e abi ne yapacağız?
    sam: ya eve gidip babamızdan alacağız, yolda giderken olmazsa karakola çekerim arabayı falan diye düşündüm
    sean: olm gecenin yarısı babamı uyandırıp nasıl para isteyeceğim, hemde pavyondan mı geliyorum diyeceğim, offf allahım yaaa....biz ne bok yedik!?!?
    sam: hadi bee, nerden biliyosun?
    sean: bizim pezevenge dedi, bende gelirim bende emanet var alırız parayı merak etme dediğini duydum.
    sam:.....

    artık bizi ve pezevengi mekandan karga tulumba dışarı atıyorlar, merdivenlerden pezevenkle yan yana iniyorum (nedense bu adam hep benim yanımda ve benim gözüme bakarak küfür ediyo) yine bakarak ananızı s...cem geberticem sizi a... kodumun çocukları.... aynı anda mekan sahipleride sürekli bizim pezevenge küfredip bağırıyorlar " s.tir git a.cık bi daha böle adamlar getirme buraya, sende gelme a.. kodumun i.nesi"

    adama küfür etmeyin diyorum içimden, ona edilen küfür bize kat be kat geri dönüyor, sinirleniyor bizi s.cek sonunda...

    neyse sonunda aşağıdaki taksici abi ile birlikte ben, sam, daniel ve pezevenk bizim arabaya geliyoruz. sam direksiyona, daniel ön koltuğa, ben arka sola yanıma taksici abi ve arka sağa pezevenk abi olarak yerleşiyoruz.ama pezevenk abinin artık ağzından köpükler saçılıyori, sürekli küfür edip bağırıyor.

    taksici: tamam abi sinirlenme halledicez..
    pezo: a... kodumun çocuklarıııı, s,z,n ana... siiecem
    taksici: tamam sakinleş artık, kaç para borcu var bu çocukların???
    pezo: 500 dolar!!!
    sam: no no no
    pezo: 500 dolaaarrrr
    sam: no no, 300 dolar
    pezo: komisyon lan
    sam: no komisyon no komisyon (sam malı artık türkçe anlamaya başlıyor, ama öle bir hal aldıki ortam artık bizde türkçe konuşsak bişey olmayacak sanki...)
    taksici: ya tamam alma çocuklardan komisyon, ne kadar bu adamların borcu söle
    pezo: 300 dolar tamamdır.
    taksici: tamam 300 dolar verin
    sean: sam olm paramız yok hadi napalım
    daniel: çek çıkararak cebinden, çek gösteriyor ve olur mu diyor..
    taksici ve pezo aynı anda: olur olur diyor

    biz sam ile şoktayız daniel çıkardı 20lik dolar halinde çek verdi heriflere(???)

    taksici çekleri alarak: bak işte tam 300 dolarlık çek kabul mü??
    pezo: tamam kabul sittirsin gitsinler
    taksici: iyi geceler gençler....

    diyerek arabadan iniyorlar. ve biz hiç konuşmadan direk basıp uzaklaşmaya başlıyoruz. yolda ikimizde daniel'a olum ne verdin adamlara sölesene, neydi o diyoruz.

    daniel: abi hemen eve gidelim anlatıcam
    sam: ne o olm anlatsana
    daniel: ya traveller check, adamların bi işine yaramaz, hemen eve gidip bankayı ve babamı aramam lazım
    sean: wuuuuhuuuuuuu ehehehe olm atlattık adamları, büyük adamız yaaa

    eve vardığımızda daniel hemen babasını aradı ve babasına bilmem şu numaraya kadar olan 60 adet 20lik çekim kayboldu baba, bankayıda arıcam haberin olsun sende ara dedi ve ardından bankayı arayarak aynı bilgiyi bankayada verdi. allahın amerikalısı bizi o gece pavyondan kurtardı ve cebimizden sadece 1 milyon çıktı. gece yaklaşık saat 02:30 falandı, o kadar mutluydukki evden dışarı çıkıp arnavutköy pupa'ya gidip kalan paramızla vodka içtik kutladık. ama o gece eve döndüğümde sabaha kadar tavana baktım ve uyuyamadım.... ve olayın üstünden 1-2 sene boyunca aksaraya gitmeye bile cesaret edemedim.....

    buraya kadar okuyanları sabırlarından dolayı tebrik ediyorum ve bu kadar uzun yazdığım için özür diliyorum...

    bu olaydan ders çıkardıktan sonra (bkz: imparator/@muratandac)
  • ülke çapında büyük infial yaratan aksaray'da otizmli öğrencilerin yuhalanmasıyla gündeme oturan bu "güzide" ilimizi, kendisi de bir aksaraylı olan yılmaz özdil tarzı bir entryle özetleyeyim:

    - % 62,1'lik oranla en fazla döviz mevduatına sahip olan il,

    - % 10,5 ile iç anadolu bölgesinde göreli yoksulluğun en yüksek olduğu illerden

    - en fazla fetö üyesi ve sempatizanı bulunan illerden

    - neredeyse % 80'e varan oranlarla akp ve de mhp'nin en yüksek oy aldığı il

    - farklı siyasi düşüncelere saldırının en fazla olduğu il

    - hayvanlara en kötü davranılan illerden

    - en fazla betonlaşmanın olduğu illerden

    - iç anadolu bölgesinde hava kirliliğinin en yüksek olduğu illerden

    - altyapı yatırımlarının en yetersiz olduğu illerden

    - en fazla yatırım teşviği alan illerden

    - iç anadolu bölgesinin işsizlik oranı en yüksek illerinden

    - iç anadolu bölgesinin en fazla göç veren illerinden,

    - % 12,1 ile çocuk gelin oranlarının en yüksek olduğu illerden

    - iç anadolu bölgesinde ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarının en çok olduğu illerden
    ....
    ....
    ....
    bu istatistikleri daha da uzatacaktım ama sonra elime türkiye ekonomi politikaları araştırma vakfı (tepav) tarafından hazırlanan, türkiye'deki illerin insani gelişmişlik endeks değerine dünyada en yakın ülkeyi gösteren bir rapor geçti.

    aksaray'ın insani gelişmişlik endeks değerine en yakın ülke suriye!

    rapor için bkz. https://www.tepav.org.tr/…i_gelismislik_endeksi.pdf (s.6).
  • -nerelisin

    +aksarayliyim

    -nigde aksaray mi? konya aksaray mi neresi yaaa

    +il oldu amua gouum illl,ulan birinizde sunun il oldugunu bilin adami cildirtmayin diyesi gelinen, yaz tatilinde almanci baskinina ugrayan park yerlerinde en kotu arabanin 2000 model alti bmwler oldugu,insanin icinden hic gidesinin gelmedigi, gittigindede n'yapcaz olum bi fikir uretinde gunumuz guzel gecsin dedigi kisi sayisi nekadar artsada soylenenlerin hep ayni mekanlar oldugu, surekli goc alan,turkiyenin en buyuk kabristanligini barindiran,iyi yada kotu olsada memleketimiz topragimizdir dedirten anadolu sehri
  • inşaat izler gibi hayat kadını izlerken kaybolan adamlar cenneti. bir hayat kadınının orbitalinde en afillisinden bir nükleerin serbest elektronu kadar öküz var. bekarlık* nükleerden daha riskli dedikleri budur işte.
  • işyerim kapalıcarşı'da olmasına rağmen hiç işim düşmediği için beyazıt'tan öte belki 6-7 yıldır gitmiyordum.

    2 gecedir aksaray'da kalıyorum.
    2 gecedir şok geçiriyorum.

    burası kesinlikle artık türkiye değil.
    burası maalesef ortadoğunun, doğu avrupa'nın, ön asya'nın hatta ve hatta afrika'nın ne kadar işe yaramaz insanı varsa toplandığı ve her etnik kökenin de kendi kültürünü yaşatmak için köşe kapmaca oynadığı, beni kendi memleketime yabancılaştıran bir yer.

    tespitlerimi sıralamak gerekirse.

    fuhuş: sıfat ile alay olmaz ê-uzu billah küfre girer ama cidden içinizde hiç bir seks dürtüsünü uyandırmayacak güzellikte yaşları +45 olan türkmen, özbek ve afrika kökenli kadınlar yollarda abaza suriyeli savaş maduru! erkekler ile sıkı bir pazarlık içindeler.
    buna eyvallah. dünyanın her yerinde görülebilecek davranışlar.
    tuhaf olan bir kadın yolda beklerken(arka sokakları es geçiyorum, sehir merkezinde aksaray tranvay istasyonun karşısı) onunla beraber bekleyen 40-50 kişilik suriyeli. her 20 metre de 1 kadın bekliyor ve her 20 metre de 40-50 adet suriyeli de onunla beraber bekliyor.
    kadınları kesiyorlar, resim çekiyorlar, gürültülü konuşuyorlar ve kesinlikle tekin tipler değil.
    gece müşteri bekleyen taksilerden birinim şöförü elinde döner bıçağı ile herkesi dağıttı.
    olay polis karakoluna 200 metre mesafede oluyor.
    polis seyirci bu yaşananlara.

    uyuşturucu: afgan kıyafetli ve cember sakallı afganlar aksaray'ın arka sokaklarında yenikapı metro istasyonun karşı sokağında sokakları kontrol ediyor.
    dağıtılan mal eroin. eroin istanbul'un varoşlarını ele geçirmiş ve çoğu arap göçmen de kullanıyor. fiyatı 10 lira. sigara parasına eroin. ayrıca sütlü kahve olması eroinin rengi siyaha yakın bir renk ve eroin olmaması muhtemel başka bir zehir eroin diye satılıyor.
    türk uyuşturucu baronları uzun yıllar kimyasal uyustucuları türk piyasasından uzak tuttular.
    extacy hariç kokoin ve eroin gibi kimyasal bazlı uyuşturucular türk toplumuna sunulmadı.
    o yüzden çoğu genç keyifçi olarak kaldı ve esrar - extacy içerek gençliğini geçirdi. yaşını başını alınca da bırakıp işini gücüne dönmüştür.
    eroin çok hızla yayılıyor ve keyifçilikten uzak bir zevk olarak müptezelliğe, yoksunluğa ve ölümlere yelken açan bir hal alıyor.

    gıda özbekler ayrı, afganlar ayrı, araplar ayrı ayrı kendilerine özgü restaurantlar açarak kendi halklarına hizmet sunmakta.
    fiyatları makul.
    herkes genelde buradan yiyip içiyor.
    kendi marketleri ve kendi kuaförleri var.
    her işi kendi ırkından olan esnaflar ile görüyorlar.
    kaçak işçiler türk işçilerinin yari fiyatına çalışıyor.

    bu liste uzayıp gider lakin cidden yazmaya üşendim.
    aksaray böyle ise. esenler, bağcılar, sarıgazi, sultançiftliği gibi semtler nasıldır tahmin bile edemiyorum.

    hepsi ileri de gayri meşru kovalayacağına adım gibi emin olduğum aksaray'daki bu yeni cosmopolit yapı ileride türkiye'nin başına bela olacaktır.

    güzelim istanbul'u bu hale getirenlere yazıklar olsun.
  • şehrin belediye başkanının 7-8 yaşlarındaki oğluyla konya - alanya yolu üzerindeki tınaztepe dinlenme tesislerinde karşılaştım. biz parktaki banklarda oturmuş dinlenirken o da orada oynuyordu. yanına yaklaştım ;

    - otoparkta duran son model siyah mercedes sizin mi ?
    + evet, bizim. bizim 6 tane arabamız var.
    - güle güle kullanın.
    + baban, seçimlere fesat karıştırdı mı bakayım ? *
    - sanane, dürzü... babamı çağırırım bak.
    + boşver çağırma, biz de gidiyorduk. hayırlı olsun...

    7 yaşındaki çocuktan o kelimeyi de duydum ya, ben aldım cevabımı.
  • istanbul semti olan için konuşuyorum, türkiye'nin aydınlık geleceği için bir şekilde yok edilmesi gereken bir yer burası...istanbul içindeki başka bir dünya...ruhsuz ve güvensiz sokakları, dünyanın dört bir yanından sınırı aşıp kaçak gelmişçesine dolanan yabancı insanları, kasvetli ve pis havası, daha sayabileceğim onlarca tuhaf özelliği ile eşi benzeri olmayan, işi düşmeyenin adını bile anmaması gereken lanet bir yer...zaten metro çıkışından etrafa şöyle bir bakınca ''benim ne işim var lan burada'' diyor insan...parklarda yatan kim olduğu belirsiz insanları ve etraftaki insanları önemsemeden her boku yapan tipleri görünce de buradan hemen uzaklaşmalıyım diye düşünmeye başlıyor...ben geçen gün buradaki bir internet kafeye girip ufak bir işimi halletmek istedim ama çalışanları ile pek anlaşamadım nedense...kafeyi dolduran, etrafa şüpheci ve dikkatli bakan tiplerle bir uyum yakalayamadım sanırım....aman diyeyim bu semtte yaşamıyorsanız, mümkünse uğramayın buraya eğreti duruyorsunuz...uğruyorsanız da allah kurtarsın...
  • dunyanin got deligidir burasi. semt olan.
  • ak-saray ile, daha doğrusu kaçak-saray ile karıştırılan bir yer.
  • bu şehirde yaşayanlar ne yapıyor hangi mekanda yemek yiyor, hafta sonlarını nerede geçirir, kişi başı gelir ne kadar, sağlık hizmeti nasıl, kaç tane sinema-tiyatro var, ciddi merak ediyorum.

    kayseri gelişmiş eyvallah
    konya'ya stat falan yapıldı

    burada yaşayan insanlar neyini beğeniyor bir açıklasınlar. bu şehrin neyinden memnun oldunuz da akp'ye %58 oy verdiniz.
hesabın var mı? giriş yap