• geçen gün dinlediğim röportajından iki bölüm:

    "tanrısız yaşayan ilk nesiliz biz. * eskiden hayatta istediği yerde olmayan adama talihsiz derdik, kaderi böyle derdik. şimdi ise ezik diyoruz. bütün başarının ve başarısızlığı faturasını insanlara yüklüyoruz. tanrısız bir dünyada bütün bunlarla başa çıkmak çok zor."

    "partnerinizle zor durumları konuşmanız lazım. neyin onu sinirlendiğini öğrenmeniz lazım. size söylemiyor çünkü söylediği zaman alacağı tepki kötü olacak. ona şöyle diyeceksiniz "ne yani şimdi sana hayır derken sesim yükseldi diye mi bozuldun".

    gerçek şu ki evet ona takıldı. çünkü siz durduk yere yaptığınız en ufak bi şey yüzünden sinirlenen ve ağlayan o çocuğun büyümüş haliyle partnersiniz."

    şurada video https://www.youtube.com/watch?v=oi7bxbnp1ue
  • benim henüz hiçbir eserini okuyamadığım, fakat romantik hareket'in ardından aşk üzerine'yi okuyan kardeşimin bu son kitapta bir sürü olasılık hesabının yanlış olduğunu fark edip mail attığı, bu maile "evet, bana da o kitapta çok hatalar var diyenler oldu, zaten ben yapmamıştım o hesapları, başkasına yaptırmıştım, zira ben ikiyle ikiyi toplayamam. belki yanlıştır, belki de değildir, ama bu kitabın başarısını etkilemez sonuçta. ilgin için sağol" şeklinde cevap vermiş, bu şekilde son dönemde beni şaşırtmış bir insandır.
    zira bir kitap yazsaydım ve içinde matematikle hiç de ciddi olarak uğraşmayan bir insanın bile rahatlıkla göreceği nitelik ve nicelikte hata barındırsaydı bu kitap, hemen doğrusunu öğrenir, yeni baskılarında düzelteceğim diye kendimi parçalar, çok çok utanırdım. sanki matematik ve olasılık hesabı böyle belirsiz, belki doğru belki yanlış olabilen bir şeymiş gibi davranmak, "işte yaptım bir şeyler, ama farkında da değilim pek, biliyor musun" tarzı, özensizlik, bilemiyorum..
  • "kendi duruşundan emin olan kişilerin etrafındakileri aşağılamak gibi huyları yoktur. kendini beğenmişlik ve kibrin nedeni derin bir korkudur."

    statü endişesi (s.31)
  • modern ofislerin en çarpıcı özelliğini, ne bilgisayarlarda, ne otomasyon sistemlerinde ne de küreselleşmenin nimetlerinde bulabilirsiniz. herkesin inandığı o düşüncede yatar modern ofislerin en çarpıcı özelliği: iş bizi mutlu etmek zorundadır. insanlar bir arada yaşamaya başladığından beri kurulan tüm toplumlarda iş hayatın merkezine oturmuştu; ancak ilk defa bizim toplumumuzda işin bir cezadan ya da bir kefaretten farklı bir şey olabileceği dile getirildi. bizim toplumumuz, sağlıklı bir insanın maddi açıdan ihtiyacı olmasa da çalışmak istemesi gerektiği düşüncesini beyinlere yerleştirdi. yaptığımız işin kişiliğimizi tanımlamasına tarihte izin veren ilk toplum da biziz; yeni tanıştığımız birine ilk sorduğumuz soru nereli olduğu ya da anne babasının adı değil, ne iş yaptığıdır, sanki bir insanı ötekilerden ayıran niteliği öğrenebilmek için ne iş yaptığını sormamız yeterlidir.
    eskiden böyle değildi. roma ve yunan uygarlıklarında iş kölelerin yapması gereken bir eylem olarak algılanırdı. platon ve aristo'ya göre hayatta tatmine ulaşmanın tek yolu, kişisel bir gelire sahip olmaktan geçerdi; çünkü insan ancak böyle bir gelire sahip olduğunda günlük yaşamını rahatlıkla sürdürüp kendini ahlak ve maneviyat sorunlarını düşünmeye adayabilirdi. alain de botton, görmek ve fark etmek.
  • bu adamı okuduğunuzda size bilmediğiniz, farkına varmadağınız hiçbir şey söylemeyecektir. ama okurken "e ben bunları düşünüyordum, niye ben dillendirmiyorum da adam bu kadar güzel dillendiriyor" diyeceğiniz kitaptır. belki farkına vardığınız ama çok üstünde durmadığınız konular üzerinde biraz daha yoğunlaşmanızı sağlar. keyiflidir. kafa çok yoğun bir şeyler alamayacaksa ve hoş vakit geçirmek istiyorsanız idealdir. okurken bol bol yüzünüzü güldürür. okuyun, kimi yerlerin altını çizin, arkadaşlarınızla altını çizdiğiniz yerleri karşılaştırın. üstüne konuşun, gülüşün, alıntılar yapın. hayatınızı değiştirmez ama ona tat katar.
  • --- spoiler ---
    şöhret olma arzusunun özünde; dokunaklı, kırılgan ve basit bir istek yatar: iyi muamele görmeye duyulan özlem.
    --- spoiler ---
  • isviçre doğumlu, ama londra'da yaşayan yazar. ilk kitabi olan on love turkceye cevrilmis ve yapi krediden çikmiş. raflarda "ask uzerine" diye görürseniz sakın "yolu sevgiden gecenlere" geyiki sanmayin. günlük dilde yazılmış ama cok siki gondermelerle dolu bi kitap. alain de botton da oyle zaten "kiss and tell", "how proust can change your life" gibi kitapları da var.
  • nedense bütün bu akıcı, zekice, malumatfuruş, etkileyici yazılarının motivasyonu abazanlık gibi geliyor bana
  • tarihe notumdur, böyle yazı yazan bir adamla ömrümü geçirmek istiyorum.
  • woody allen ve malcolm gladwell kirmasi gibi bi abi. hepten aforizmaya baglayacak diye korkuluyor ingiltere'de.
hesabın var mı? giriş yap