• algı yönetimi konusunda araştırmalar yaptıkça bunun son derece sistematik bir şekilde uzun bir zamandan beri dünya çapında uygulanan bir sistem doğrultusunda uygulandığını görmekteyiz. insanoğlunun diğer insan kitleleri üzerinde kontrol gücü elde etmeye çalıştığı tarih öncesi zamanlardan beri her zaman küçük yönetici gruplar büyük insan kitlelerinin zihinlerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlardır.

    bugün baktığımız zaman insanlar üzerindeki kontrol mekanizmaları fizisel kaba güce dayanan mekanizmalar değildir. bilim ve teknoloji tekelini eline alan küçük bir yönetici grup tüm dünyada insanların psikolojilerini son model teknolojik araçlarında yardımıyla yönlendirmektedirler. algı yönetimi artık kısa süreli uygulamalar şeklinde değil sürekli devam eden "normal" bir durum olmuştur. bu konuda üzerinde uygulanan teknikleri bilmeyen insanlar "normal" ve "özgür" hayatlar yaşamalarını sanmalarına rağmen aslında koca bir makinenin kontrolü altında "günlük hayatlarını" yaşamaktadırlar.

    modern algı yönetimi teknikleri teknolojik ve psikolojik araçlar kullanan “tekno – psikolojik” bir olgudur. bu olgunun teknolojik imkanlarına karşı bireylerin karşı koyması pek mümkün değilse de algı yönetiminin kullandığı metotlar üzerine bilgilendirilmiş insanlar “psikolojik” faktörlere direnç gösterebilme şansına sahiptir. bu sebeple bu tür yazılarla vasıtasıyla insanların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. özellikle reklamcılık ve siyasi propaganda algı yönetimi konularında bilinçli insanların kendilerini koruyabilmesi çok daha imkan dahilindedir. ancak unutmamak lazımdır ki askeri-sanayi yapılanmalar kullandıkları algı yönetimi metotlarını sürekli geliştirmekte ve neredeyse her sene kullandıkları tekniklere eklemeler yapmaktadırlar. özellikle bizim gibi bu konularda uzmanı çok az olan ve olan uzmanlarını da kullanmayan ülkeler çok daha büyük tehdit altındadır.
    şimdi gelelim algı yönetimi metotlarının kullanıldığı bazı alanlara.

    1.eğitim

    algı yönetiminin en açıktan yapıldığı ama bir çok insanın da bir o kadar farkında olmadığı alan eğitim alanıdır. çocuklar yaşlarının küçüklüğü ve beyinlerinin gelişme aşamasında olmasından dolayı en kolay etki altına alınabilen hedeflerdendir bu yüzden tarih boyunca her iktidar öncelikle eğitim alanındaki algı yönetimine önem vermiştir.

    eğitim alanında algı yönetiminin amacı “çocukları bilgilendirmek” görüntüsü altında onların zeka seviyeleri ve becerilerini belli standartlara göre dondurmak ve büyüdükleri zaman itaatkar, fazla derin düşünmeyen, kendisine her söylenene ve yapılan her propagandaya çok sorgulamadan inanan modern kölelere dönüştürmektir. özellikle son elli yılda hiçbir ülkeden “deha” veya “mucit” sıfatlarına uygun sıra dışı insanların çıkmamasının sebebi budur. bir da vinci, newton, tesla veya einstein artık sistemin pençelerinden kendilerini kurtaramamakta ve daha çocukken eğitim sistemi içine atılıp “zihinleri” standart hale getirilmektedir. sistemin idarecileri kendi çocuklarını ve mensuplarını son derece “özel” okullarda eğitmekte ve onlara daha hayatlarının başında zihinleri sıfırlanmış kitleler karşısında avantaj vermektedirler.

    aslında algı yönetimi iyi niyetli uygulansa öğrencilerin başarı seviyesi oldukça yükselebilir ve bir ülkenin ihtiyaç duyduğu kaliteli insan malzemesi oldukça üst seviyede ortaya çıkartılabilir.

    2. reklam ve siyasi propaganda

    tüketim kültürünü üretilmesinin mucidi edward bernays denen amerika’nın ilk halkla ilişkiler uzmanı diyebileceğimiz adamdır ve bu adam insanların kendileri hakkındaki düşüncelerini hedefleyerek isteklerini ihtiyaca dönüştürmenin gücünü keşfetmiştir. ilk denemelerini sigara reklamlarında yapmıştır. 1928 senesinde yazdığı ve herkese okumasını tavsiye ettiğim “propaganda” kitabında (ne acayiptir bu kitabı bana üniversitedeki bir hocam mezun olduğum gün hediye etmişti, adam ileri görüşlüymüş) propagandanın “görünmez devletin yürütme gücü” olduğunu söylemiştir.

    bugünkü devlet yapılanmalarına baktığımız zaman bunun ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz. medya gücünün tamamen tekelleşmesi ve büyük sermayenin eline geçmesi zaman içinde basın ve medyayı tamamen iktidarların bir propaganda gücü haline dönüştürmüştür.
    yazılı, görsel medya, filmler, diziler ve ınternet bugün öylesine komplike bir yapıya ulaşmıştır ki tamamen akıl ve mantık dışı bir mesajı bile bu iletişim kanallarını senkronize şekilde kullanarak insanlara “tartışılmaz doğru” olarak kabul ettirmek mümkündür. bu mesajların ezici gücü ve kullandıkları algı yönetimi teknikleri karşısında ınternet üzerinden yayın yapan bağımsız kanallarda etkili olamamaktadır.

    aynı mesaj karşınıza farklı şekillerde ve farklı iletişim kanalları üzerinden verildiği zaman insan zihinlerinde olağanüstü bir etki yapar. bu tekniklere bir de bilinçaltı etkileme metotlarını eklerseniz bugün bu büyük propaganda mekanizmasının kitlelere yutturamayacağı yalan yoktur.

    3. gelecek programlama
    bu konu ülkemizde pek bilinmez ve pek de tartışılmaz. gelecek programlama şudur. siz bundan yirmi sene sonra gündeme alacağınız bir konuya kitlelerin vereceği tepkiyi yumuşatmak ve onları alıştırmak için film ve dizilerle bu konuyu onların gündemine sokarsınız. bunların bir kısmı “bilim kurgu” adı altında insanlara verilir. bugün yaşadığımız bazı olayları bundan beş on sene önce izlediğiniz bir film veya dizide görmüş olmanız inanın tesadüf değildir.

    4. spor, siyaset ve din
    bu başlık size ilk bakışta itici gelebilir. bana spor gibi bir eğlencenin yanına nasıl siyaset ve dini koyarsın diyebilirsiniz ancak algı yönetimi metotları içinde bu kavramlar benzer şekillerde ele alınır. buradaki ana fikir şudur. böl ve yönet. insanlar ilk yaratıldıkları günden bu yana hayatta kalmak için hep gruplar halinde hareket etmişlerdir çünkü vahşi doğa şartlarında bir insanın hayatta kalması kendisine destek olan bir grubun varlığına bağlıydı. bu sebeple bir gruba ait olma ve diğer grupları yenerek onlara hakim olma dürtüsü insanların bilinçaltına işlemiştir.

    spor müsabakaları özellikle futbol gibi takım sporları insanların kabile dürtülerine hitap eder ve kendilerini bir takımın taraftarı olarak tanımlarlar. basit bir oyun için insanların birbirlerini bile öldürecek kadar fanatikleşmesinin sebebi budur.

    siyaset ve din de aynı şekilde insanların gruplaştıkları kavramlardır. buradaki amaç uygun algı yönetimi teknikleri kullanarak insanları siyasi, dini ve sportif gruplara bölerek onların birbirlerine düşmanlaşmasını sağlamaktır. böylece birbirleriyle mücadele edip didişmekten boğazlarına takılan zincirin esas sahiplerini fark bile etmezler. terör ve savaşların alt planına bakarsanız mutlaka önceden farklı gruplara bölünerek birbirlerine düşmanlaştırılmış insan grupları görürsünüz.

    5. yiyecek, su ve hava
    yediğiniz, içtiğiniz ve soluduğunuz her şeyde özel olarak konumlandırılmış kimyasal maddeler bulunur ve bunlar beyin kimyanızı değiştirerek sizi daha yumuşak başlı ve aklını kullanamayacak hale getirir. bunun ispatı için yiyip içtiklerinde kimyasal oranı daha az insanlarla bu kimyasallar daha fazla insanların arasındaki davranış farklarını gözlemlemenizi öneririm.

    özellikle yapay gıdaların içindeki maddeler koca insan kitlelerinin odaklanmakta problem yaşayan ve motivasyonu düşük bezgin insanlara çevirir. bunun doğru olduğunu anlamak için sadece bir ay ağzınızdan insan yapısı hiçbir besin sokmayın. yani paketlenmiş ve fabrikada üretilmiş hiçbir şey yiyip içmeyin. görün bakın nasıl bir fark yaşıyorsunuz. bu yapay beslenme yüzünden modern dünyada yaşadığını sanan milyonlarca insan tamamen yumuşak başlı koyunlara dönüştürülmüştür. ancak tabi sadece diyetinize dikkat etmek yetmiyor. bu kimyasalları havaya da sıkıyorlar. (chemtrails konusunu araştırın derim)

    6. uyuşturucular
    her türlü bağımlılık üreten madde ve nesne bu kategoriye girer. bu içki de olabilir bir türlü gözünüzü alamadığınız ve sürekli kontrol ettiğiniz telefonunuzda. burada amaç insan kitlelerini mutlaka bir şeylere bağımlı kılmaktır. bunun dışında insanlarda türlü psikolojik sorunlar uydurup onlara farklı uyuşturucu maddeleri (ilaç) olarak verip alıştırmakta mümkündür. bağımlılık üreten madde ve psikiyatrik ilaçların kullanımı oranları korkunç boyutlardadır.

    7. elektromanyetik spektrum.
    tüm etrafımız telefon, televizyon , wireless, telsiz sinyalleri gibi on binlerce farklı sinyalle doludur. koca bir elektromanyetik çorbanın içinde pişen minik köftelere benziyoruz. büyün elektromanyetik sinyallerin beyniniz üzerinde etkisi olmadığını iddia etmek komikliktir. ama dikkat edin bu konularda doğru dürüst hiçbir uyarı halka ulaşmaz. bugün elektromanyetik dalgalarla insanlara halüsinasyonlar ve hayaller bile gördürmek mümkündür. tüm dünyaya yayılmış baz istasyonları sayesinde artık ormanın ortasına medeniyetten uzak yaşayan insanları bile elektromanyetik dalgalarla etkilemek mümkündür.

    8. televizyon ve bilgisayar

    televizyonlardan yayılan görüntü ve ses frekansları sayesinde insanların beyninde çeşitli tepkiler almak mümkündür. bazen televizyon karşısında hiç uykusuz olmamanıza rağmen bir anda uykunuzun geldiği durumlardan hepsi değil ama bazıları “planlanmış” olabilir. insanlar bu tür uyku durumlarında bir tür hipnoza sokulup kendilerine gönderilen mesajları sünger gibi alabilirler. televizyon yapısı gereği gözün görebileceğinden çok daha hızlı görüntüler geçebilir. aynı sistem bilgisayar ve telefon oyunlarında kullanılır. oyunlardaki ekstra bir özellik bu oyunları oynayanların gerçekle bağını kopararak çok daha kolay telkin edilebilir hale getirebilmesidir. bugün amerika’da eline silah alıp toplu katliamlar yapan bazı gençlerin ciddi şekilde oyun bağımlısı olduğu bilinmektedir.

    9. nanobotlar

    nanabotlar zerre küçüklüğünde robotlardır ve nanoteknoloji şu an bunlar üzerinde çalışmakta. yapılan çalışmalardan bazıları bu toz zerresi küçüklüğündeki robotları nefes alma yoluyla insan beynine sokarak orada bir takım reaksiyonlar oluşturmak üzerine. örneğin farkında olmadan beyninize sokabilecek nanobotlar beyninizin farklı bölgelerini çeşitli elektrik sinyalleriyle uyararak sizi aniden saldırganlaştırabilir veya tüm enerjinizin tükenmesine sebep olabilir. ya da bazı eylemleri yapmanızı sağlayabilir. bu konu hakkında şu an çalışılıyor ama hangi aşamada olduğu konusunda pek bilgi ortaya çıkmıyor.

    sonuç olarak insanların zihnini etkileme teknikleri ve algı yönetimi hiç de öyle basit ve hafife alınabilecek bir konu değildir. ancak üzülerek söylemem gerekir güzel ülkemde bu konuda elimden geldiğince insanları bilgilendirmeye çalışmama rağmen yeterince etkili şekillerde insanlara ulaşamıyoruz. çünkü bizim gibi insanlara televizyonlarda, gazeteler de kapalı. bu iş o kadar komik duruma geldi ki aynı insanları haftanın farklı günleri farklı televizyon programlarında görebiliyorsunuz. tüm sistemi elli kişi üzerine kurmuşlar. problem değil ancak bugün umursamadığınız bu tür konular yarın kafanıza koca bir dağ şeklinde düşecektir. işte o zaman kimse ağlamasın ve o zaman hamasi nutuklar da kimseyi kurtaramaz. dünyada mücadele ediyoruz dediğiniz güçler şu anda algı yönetimine milyonlarca dolar harcıyorlar. amerikan ve avrupa şirketleri bu konularda özel departmanlar kurdu. ama bizim ne devletimiz ne de milyon dolarlık şirketlerimiz sanki böyle bir olgu yokmuş gibi davranıyor.

    uzaktan üzerinize gelen koca bir kamyon yokmuş gibi davranır ve marşlar söyleyerek üzerine yürümeye devam ederseniz ne olacağını anlamak için alim olmaya gerek yoktur.
  • biliniz ki her gün nasıl su içiyor, yemek yiyor ve uyuyorsanız aynı şekilde her gün algı yönetimi tekniklerine maruz kalıyorsunuz. her gün sizin ve etrafınızdaki insanların üzerinde o kadar çok algı yönetimi tekniği uygulanmaktadır ki bunları açıklamadan sadece sıralamaya kalksam önümüzdeki iki üç günü sadece okuyarak geçireceğiniz bir liste hazırlamam gerekir. ki o bile yeterli olmaz.
    bu sebeple bugün size bu yüzbinlerce teknikten sadece beş tanesinden örnek vermek istiyorum.
    hadi başlayalım.

    1) renk algısıyla yönlendirme

    bazen doktorunuzun yazdığı ilaçların veya daha güçlü kuvvetli olayım diye satın aldığınız vitaminlerin hepsinin de farklı renklerde olduğuna hiç dikkat ettiniz mi ve bunun amacını hiç düşündünüz mü?

    mesela amerika’da özellikle tüm uyku ilaçları ve yatıştırıcılarda mavi renk hakimdir.
    bu ilaçların bazen paketi bazen de kendisi mavi renkle üretilir. bu tabii ki bir tesadüf veya rastgele seçilen bir olay değildir. çünkü renklerin insan üzerindeki etkisi bilinmektedir.

    insanlar yıllar boyunca mavi rengi hapları uyku veya uyuşmakla eşleştirmişlerdir.
    yapılan bir deneyde farklı deneklere birbirinin aynısı ve aynı maddeleri içeren uyku ilacı hapları verilmiştir. hapların tek farkı bir kısmının mavi renkte diğerlerininse turuncu renkte olmasıdır. mavi renkte uyku hapını alanlar diğerlerine göre 30 dakika daha hızlı uykuya dalmış ve onlardan 30 dakika daha fazla uyumuşlardır. bu çok ilginçtir çünkü mavi renkli haplarda böyle bir farka sebep olabilecek hiçbir farklı kimyasal bulunmamaktadır. denekler açıkça mavi renkli hapların rengine tepki vermişlerdir.

    bu “plasebo” etkisi dediğimiz etkiye benzer bir etkidir. örneğin başı ağrıyan bir insana aslında hiçbir işe yaramayan beyaz şekerden imal edilmiş hap benzeri bir ürünü “bu çok etkili bir ağrı kesicidir başının ağrısını hemen geçirir” telkiniyle verirseniz çok büyük bir ihtimal etkili bir ilaç aldığını sanan insanın başının ağrısı gerçekten de geçecektir. insan zihni herhangi bir durumda girdiği beklentiye göre hareket eder. o içtiği şeyin ilaç olduğuna gerçekten inanırsa zihni vücudunda ona göre bir etki üretecektir. işte buna benzer şekilde renklerde zihnimizi etkiler.
    inanmadıysanız başka bir deneyden örnek vereyim.

    bu deneyde de deneklere kuvvetli bir yatıştırıcı aldıkları söylenerek mavi haplar verilmiştir. bu haplar tabi ki sahteydi yani hiçbir etkisi olmayan şekerden ve undan üretilmiş haplardı. buna rağmen deneklerin yüzde 66’sı kendilerinin gerçekten uyuşmuş hissettiklerini belirttiler. bunun sebebi gene mavi rengin yatıştırıcı etkisinden başka bir şey değildi.
    her rengin insan üstünde farklı bir etkisi vardır. renk etkileri kültürden kültüre değişir ama genel olarak renkler insan zihnini yönlendirir. bir kültürün hangi renklere hangi tepkileri verdiğini gözlemlerseniz o renkleri kullanarak onları yönlendirmeniz de mümkündür.

    2) psikolojik hazırlama etkisiyle yönlendirme

    psikolojik hazırlama (priming effect) insanların kendileri farkında olmadan belli davranışları ortaya koymaları için onları hazırlamadır.

    bu yöntem en süpermarketlerde kullanılır ve sizi normalde ihtiyacınız olmayan ürünleri alıp kasaya götürmeniz için yönlendirir. bu subliminal ya da bilinçaltı etkileme teknikleri değildir burada kullanılan mekanizma çok daha farklıdır.
    örneğin markete ilk girdiğiniz anda önünüze taze, sebze meyveleri ışıl ışıl ışıklar altında görürseniz zihniniz bir “tazelik” algısına girecektir. markette yürümeye devam ettiğiniz zaman göreceğiniz et ürünleri reyonundaki etleri de aynı “tazelik” algısıyla olduklarından çok daha taze ve sağlıklı algılamanız sağlanır. yani size bir adım önce verilen algı bir sonraki adımınızda gördüklerinizi algılamanızı etkiler. süpermarketlerde tüm ürün sıralamaları bu algıya göre dizilir.

    bir mekâna girdiğiniz zaman orada klor veya deterjan kokusu hissederseniz beyniniz size “burası temiz bir yer ve pisletmem lazım” mesajı verir. böylece siz o mekânda hareketlerinize çok daha fazla dikkat edersiniz. aynı şekilde pis bir mekânı diğer insanların da pisletmesi çok büyük bir ihtimaldir. burada da aynı mekanizma çalışır.

    yapılan bir deneyde iki farklı üniversite öğrencisi grupların birine içinde “yaşlılık” “güçsüzlük” ve “bitkinlik” temaları geçen bir konuşma dinletilmiştir. diğer gruba da içinde “gençlik” “güç” enerjik olma” temaları geçen bir konuşma dinletilir. daha sonra bu gruplar spor salonuna götürülerek kondisyonları test edilir. yaşlılık ve güçsüzlük içeren konuşmayı dinleyen grup spor salonunda dökülmüştür. enerjik olma ve güç gibi kavramlar dinletilen diğer grupsa spor salonunda çok iyi performans göstermiştir. bunun sebebi zihinlerinin kendilerine dinletilen konuşmadan etkilenmesiydi tabii.

    başka bir deney çok daha ilginçtir. insanların bir kısmının eline buz gibi içecekler verilmiş ve daha sonra da oturdukları odaya daha önce tanımadıkları bir insan gelip bir süre onlarla konuşmadan yanlarında oturmuştur. diğer bir grubun eline de sıcak içecekler verilmiş ve aynı şekilde onların odasına da daha önce tanımadıkları biri gelip oturmuştur.

    bu iki gruba daha sonra bu tanımadıkları insan hakkındaki izlenimleri sorulmuş.

    elinde soğuk içecekler bulunan grup o insanı “soğuk” ve “yabancı” bulurken elinde sıcak içecekler bulunan grup aynı insanı “sıcakkanlı” ve “arkadaş canlısı” olarak tanımlamıştır. bunun sebebi ellerindeki sıcaklığın bir şekilde insanların bilinçaltını etkilemesidir. kısacası elinizde sıcak veya soğuk bir şey tuttuğunuz zaman bile diğer insanları algılamanız değişir. bizim ülkemizde bir eve veya işyerine gidildiği zaman hemen sıcak bir çay ikram edilmesinin ne kadar akıllıca bir şey olduğunu da buradan anlayabiliriz.

    aynı etki en fazla televizyon reklamlarında da kullanılır. bir film veya dizide izlediğiniz bir sahnenin hemen arkasından gelen reklamda sizi o sahneye göre etkiler. örneğin bir aşk sahnesinden sonra gelecek bir dondurma reklamı otomatik olarak sizin o dondurmayı aşk ve sevgi duygusuna bağlamanıza sebep olabilir. örneğin ben bir gıda firması olsam reklamımın bir dizi veya filmdeki mutlu bir yemek sahnesinden hemen sonra yayınlanmasını isterdim. bir önceki sahne bir sonraki sahneyi algılamanızı etkiler ve sizi hazırlar.

    3) kelimeler kullanarak algı üretme

    bir konu hakkındaki fikriniz tamamen o konunun size hangi kelimelerle sunulduğuna bağlıdır. bunu en güzel anket firmaları bilirler. bir soruyu size sorarlarken kullandıkları kelimeler o konu hakkındaki fikirlerinizi de değiştireceği için istenilen cevabı size verdirmeleri mümkündür.
    örneğin bir parka çöp atılmamasını istiyorsanız oraya koyacağınız tabelaya “parka çöp atmamak önemlidir” yazarsanız alacağınız karşılık çok olumlu olmayacaktır. ancak o tabelaya “parka çöp atmayanlar önemlidir” yazarsanız insanlar kendilerini önemli ve değerli hissetmeye meyilli oldukları için çok daha olumlu sonuçlar almanız olasıdır.

    4) beraber şarkı söyleterek yönlendirme

    bu madde ilk bakışta biraz saçma gelebilir. açıklayalım. insanlar beraber şarkı, türkü ve marşlar söyledikleri insanlarla onları hiç tanımasalar bile duygusal bir yakınlık ve bağ hissederler.

    stadyumlarda takımı için şarkılar söyleyen ama birbirini hiç tanımayan taraftarların birbirlerine olumlu duygular beslemesinin sebebi budur. aynı şekilde siyasi toplantılarda, askerlikte ve okullarda topluca marşlar söylenmesi de bu temele dayanır. dini toplantılarda topluca okunan ilahilerde bu amaca hizmet eder.

    milli marş adı verilen marşların her ülkede bu kadar önemli olması da bu yüzdendir.
    kısacası bir grubu birleştirmek ve aralarını kaynaştırmak istiyorsanız bunun en kısa yolu onlara hep beraber şarkılar, marşlar ve ilahiler söyletmektir.

    5) otomobil dizaynlarında insan yüzü etkisi kullanma

    insanlar kendi yüzlerine benzeyen her şeyi kendilerine daha yakın görürler. bu bir kedi de olabilir, bir bulutta ancak herhangi bir şey insan yüzüne benziyorsa insanların dikkatini çeker ve ona insani bir duygu yüklerler. bu fenomene “pareidolia” denir.

    arabaların ön yüzü yani farları ve çeşitli kısımları insan yüzünü andıracak şekilde dizayn edilir ve biz o yüze bağlanan duyguya göre tepki veririz. bazı arabaların “şirin” bazı arabaların “saldırgan” veya “sert” olarak algılanmasının sebebi budur. güç ve zenginlik duygularıyla ilişkilendirilen arabaların dizaynıyla, aile ve şirinlik duygularıyla ilişkilendirilen arabaların dizaynları büyük farklar gösterir. böylece araba üreticileri istedikleri insan tiplerini kendi araba modellerine yönlendirebilirler.

    evet burada çok ama çok kısa yazmaya çalıştığım bu algı yönetimi şekillerinin her birisinin bile yüzlerce farklı kombinasyonu ve uygulama alanı vardır.

    ancak kısacası sadece bu yazıdan şunu hatırlamanız yeterli.

    sabah kalkıp akşam yatana kadar verdiğiniz birçok karar ve düşündüğünüz birçok fikir özel olarak dizayn edilmiş ve zihninize sizi yönlendirmek için sokulan özel algı yönetimi tekniklerinin ürünüdür. şu an bu yazıyı okuduğunuz telefonu veya bilgisayarı satın alma kararını verme süreciniz bile özel bir yönlendirmenin ürünüdür.
  • 1) bugünkü tüketim çılgınlığı ve doymak bilmez “satın alma isteklerimiz bundan yüz sene önce “halkla ilişkilerin babası” olarak bilinen edward bernays tarafından ortaya konulan algı yönetimi teknikleriyle başlatılmıştır. bernays modern psikolojinin kurucusu sigmund freud’un yeğeniydi ve amcasının özellikle insan bilinçaltı ve zihinsel mekanizmaları üzerine yaptığı çalışmalardan faydalanarak algı yönetiminin kurallarını ortaya çıkardı ve bugün “modern tüketici” denilen insanın ilk harcını kardı.

    2) bernaysın iş ortağı paul mazur yaptıkları işi çok güzel özetlemiştir ve demiştir ki “insanlar ellerindeki mallar ve ürünler eskimeden yenilerini satın almaya ihtiyaç duymalıdırlar. yeni bir zihinsel yapı kurmamız lazım ve insanların istekleri onların gerçek ihtiyaçlarından daha fazla olmalıdır” bernays ve mazurun 1920’li yıllarda yaptıkları çalışmalar sayesinde bugün tüm dünyadaki insanlar sürekli “yenisine ihtiyaç duymaktadırlar”. bir otomobili birkaç sene kullanıp üzerinde tek bir çizik bile olmadan yenisiyle değiştirmek, her sene yeni bir akıllı telefon almak veya markete gittiğiniz zaman çoğuna ihtiyacınız olmayan ürünlerle poşetlerinizi doldurmak ve bunları yaparken sürekli bankalara borçlanmanızın temelinde işte bernays ve mazurun ürettiği algı yönetimi tekniklerinin günümüzde çok daha gelişmiş hallerinin üzerinizde kullanılması yatmaktadır. yani insanları çok alışveriş yapıyorlar veya sürekli bankalara borçlanıyorlar diye suçlamamak lazımdır çünkü her gün üzerlerinde onlarca algı yönetimi tekniği oynanıyor ve zihinleri bulamaca dönmüş durumda. bu konuda onları uyaran pek kimse de olmayınca bu insanların çok da fazla yapacağı bir şey kalmıyor.

    3) amerikan firması procter & gamble firmasının başlattığı “beşikten mezara aralıksız reklam ve algı yönetimi” uygulaması bugün tüm sektörlerde norm olmuştur. yani bir insan doğduğu günden öleceği güne kadar aralıksız olarak algı yönetimine maruz bırakılır. örneğin bugün satın aldığınız ve tükettiğiniz birçok şeyin tohumları siz daha bebekken zihninize atıldı ve bugünkü çocuklarda geçmişe göre çok daha fazla yönlendirilmektedir.

    4) insanları yönlendirme konusunda harıl harıl çalışılmaktadır ve hayatınızda bugün normal olarak kabul ettiğiniz pek çok şey aslında yıllar önce planlanıp ısıtıldıktan sonra önünüze konan şeylerdir. mesela amerika’da b.j fogg isimli bilim adamı stanford üniversitesi ikna teknolojileri laboratuvarında “captoloji” isimli bir olgu icat etti. bu kelime capt kısaltmasından türemiştir. capt kısaltması da ingilizce “computers as persuasive technology” yani “ikna teknolojisi olarak bilgisayarlar” teriminden çıkmadır. captoloji temel olarak bilgisayarlar ve akıllı telefonlar üzerinden insanların yönlendirilmesini ele alır.

    5) burada yapılan araştırmalar her gün kullandığınız pek çok teknolojinin geliştirilmesini sağlamaktadır. örneğin belli frekanslarda çalan telefon, mesaj ve whatsapp zilleri özel dizayndır. sizin dikkatinizi gün içinde sürekli çekerek telefonunuza bakmanız sağlanır çünkü ne kadar çok telefonda vakit geçirirseniz onlar için o kadar iyidir. facebook’da beğen sembollerinden ınstagramdaki kalpli beğenme sembollerine kadar her tür ayrıntı bu tür laboratuvarlarda özel olarak dizayn edilmiştir. bu tür şeylere “sıcak tetikleyiciler” denir ve sizde bir ihtiyaç üretip sonra da tatmin etme üzerinedir. facebook veya ınstagramda aldığınız beğeniler beyinlerinizde zevk alma hormonu endorfin üretir ve siz bu endorfinden daha fazla almak için sürekli yeni şeyler paylaşır ve beğeni simgeleri toplamaya çalışırsınız. bu da sizi o programı üretenlere bağımlı kılar. insanların güzel bir manzara gördükleri zaman onu seyretmekten alacakları keyiften çok daha fazlasını o resmi sosyal medyada paylaşıp oradan alacakları beğeni sayılarından almaya çalışmalarının sebebi budur. işte tüm davranış şekilleri ve bir “beğeni” simgesinin insanların üzerinde ne gibi etkilerde bulunacağı stanford üniversitesindeki laboratuvarlar gibi yerlerde ince ince dizayn edilmektedir mesela bundan on sene sonra önünüze neler koyacaklarını şu anda biliyorlar. (bizim üniversitelerimizde bir algı yönetimi veya ikna laboratuvarı kurmayı bırakın şu anda oralarda ders hatta seminer bile bu konularda verilemiyor. oradakilerin bu tür bilimlerle uğraşmaktan çok daha “önemli “işleri var şu aralar. makam ve mevki peşinde koşmaktan bilime zaman kalmaz tabi. işin komiği kendileri bir şey yapmadıkları gibi sizi de çağırıp faydalanmazlar çünkü şimdi onlar gibi koca koca prof’lar varken bizim gibi “cahillere” laf mı düşer canım. aferin onlara aynen devam)

    6) b.j foggun öğrencisi nir eyal ise şu anda başka bir çalışmanın içinde. fomo üzerine çalışıyorlar. fomo’da ingilizce (fear of missing out) kelimesinin kısaltması yani (eksik kalma veya geride kalma korkusu) diyebiliriz. bu da şu anlama geliyor. insanlar tarihleri boyunca hep gruplar halinde yaşamışlar ve grup içindeki konumları hayatta kalmalarıyla çok alakalı olmuş. bu sebeple insanlar grup içinde olan bitenlerden habersiz kalırlarsa hayatta kalamayacakları konusunda bir bilinçaltına sahip ve bu hormonsal sistemlerine işlenmiş durumda. bu sebeple insanlar sürekli arkadaşlarının, yakın çevrelerinin ve tanıdıklarının neler yaptığını merak ediyorlar. işte birçok insanın en az saatte bir facebook veya ınstagramlarını açıp arkadaşlarının yüklediği resim veya paylaşımları kontrol etmesinin sebebi bu. işte fomo algı yönetimi insanların bu eksik kalma korkusu ve meraklarını sürekli tahrik etmek üzerine çalışıyor.

    7) facebook algı yönetimi konusunda son derece iyi çalışmakta hatta kullandıkları uzmanlardan birkaçını iyi tanıyorum sert ve demir gibi profesyonel tiplerdir. bunlar sık sık facebook amerika merkezinden çeşitli deneyler yapıyorlar ama tabi insanların kendileri üzerinde yapılan bu deneylerden haberi olmuyor. örneğin facebook 2010 senesinde yapılan seçim gününde amerikan seçmenlerinden daha önce oy vermeye gitmeyen altmış milyon facebook üyesine “çık ve oy kullan” mesajı gönderdi. sonra bu kişilerden ne kadarının oy kullanmaya gittiğini inceledi. sonuç en az 340.000 kişinin bu mesaj sayesinde oy kullandığıydı. tabi o seneler bu işleri daha yeni yeni deniyorlardı. şimdi mesajları daha etkinleşti.

    8) facebook bir keresinde de insanların duygusal durumlarını etkileyebiliyor muyum diye baktı. buna göre 689 bin kişinin sadece olumsuz ve üzücü haberleri içeren paylaşımları gün içinde facebook duvarlarında görebilmelerini sağladılar. sonra da bu insanların yaptıkları paylaşımları incelediler. sonuçlar ilginçti. bu kişilerin kendileri de o gün üzüntülü ve saldırgan mesajlar paylaştı. kısacası her gün üzerinizde başka bir şeyler denenmektedir. özür dilerim test kobayısınız yani.

    9) algı yönetimi üstüne çalışan psikologlardan robert epstein’da seme üzerine çalışmakta yani “search engine manipulation effect” – “arama motoru yönlendirme etkisi” bu da şu anlama geliyor. insanlar google’dan bir şey arattıkları zaman bu insanların yüzde doksanı ilk sayfada karşılarına çıkan sonuçlara hatta ilk on sonuç içindeki bir sayfaya tıklıyorlar ve geri kalan sonuçları pek araştırmıyorlar. google’da bu sayede her konuda ilk sayfaya hangi sonuçların çıkacağını belirliyor. bu bazen para karşılığı oluyor bazen de kendi konuları gereği. yani karşınıza çıkan her arama sonucu ya parası olup reklam verenlerin ya da google politikası gereği öne çıkarılanların siteleri. işte buna arama motoru sayesinde yönlendirme deniyor. bu çok önemli bir güç çünkü bunu kullanarak herhangi bir şeyi veya insanı ister vezir ister rezil edebilme imkânı var google’ın.

    toparlarsam. bugün içinde yaşadığınız dünyadaki pek çok ayrıntı bilimsel çalışmalarla destekli algı yönetimi uygulamalarının ürünü. algı yönetimi teknikleri ve bu konuda bilgi sahibi olmak gücü ele geçirmek ve kendinizi korumak anlamına gelmektedir. türkiye’de üzerinde en çok durulması gereken konulardan bir tanesidir çünkü bizim üzerimizde yapılan operasyonlar çok daha farklı boyutlarda gözlemlediğim kadarıyla. şu an türkiye’de bu konuda çalışmaları olan, aktif eğitim veren ve neredeyse her gün ınternet üzerinden bilgi paylaşımında bulunan benden başka kimse yok. bunu övünmek için söylemiyorum çünkü üzücü bir durum. koskoca ülkede bu işlerin bir tek bana kalmaması gerekirdi. ama bu işlerde uzmanlığı olanların bir kısmı ya ülke dışında yaşamaktadır ya da algı yönetimi konusunda firmalara danışmanlık vererek sadece ceplerine giren paralarına bakmaktadırlar. benim bakışımsa bizim başka ülkemiz yoktur ve halkın bu konularda eğitilmesi ve farkındalık içinde olması çok önemlidir bakışıdır.
  • halkımızın çeşitli yöntemlerle her meseleyi abi bunlar algı yönetimi diye sınıflandırmasını sağlayan sistem (bkz: algıyönetimiception)
  • algı yönetiminin kötüye kullanımına bir örnek.
    (bkz: #70738228)
  • benim bir tane ergen kızım var. an itibariyle rusya'da, okuyor. algı yönetimi, kızımın benim üzerimde uyguladığı hain taktiklerden sadece birisi.

    örnek olsun; "kızının istediği pahalı ayakkabıyı almayan baba kötüdür". al sana süper bir algı yönetimi. kendime aldığım en pahalı ayakkanı 60 tl. daha fazlasına elim gitmiyor. antalya'da pazara gidip, kendime ayakkabı, t-shirt ve şort baktım. hayır! cimri değilim, ama marka alacağım diye de paraları çöpe atmam. ama, benim kızımın bir spor ayakkabısına 500 tl verdim... hem de üçüncüsünü aldım... almamak elde mi? algı yönetimi yöntemini uyguluyor üzerimde (gizli özne = kızım).

    geçenlerde, bu rusya'ya dönmeden önce, antalya'ya indik (iki ayıyız ya, dağdan antalya'ya iniyoruz... herelö herelö diye). kendisine pahalı bir sipor ayakkabı beğendi. fiyatı yaklaşık 500 tl. oha ulan dedim! benim ayağımdaki çakma konversler 30 tl (bim'den bir ayakkabı almıştım. halen kullanıyorum). yahu bu çok pahalı değil mi, diye soracaktım ki, o çatı çatı olmuş kaşların altından bana bakan güzel kızımın sarı inadının tutacağını anladım. ne oldu? istediği ayakkabıları aldım. üzerine bir sürü elbise ve... yeni bir ayfon aldık (annesi bana çok kızdı).

    hayır demek lazım ama yapamıyorum; malum, algı yönetimi...

    kahrolsun bağzı ergenler...
  • bugün gazetede gördüğüm bir haber beni oldukça güldürdü. taksi şoförünün biri müşterisini trafikte seri manevralara istediği yere götürürken bir yandan da direksiyona dayadığı telefonundan keyifli bir oyun oynuyormuş. tabi müşteri böylesi bir durumda arabanın bir yerlere çarpıp ölme tehlikesinin bulunduğunu düşünerek haklı olarak korkup sinirlenmiş ve taksicinin resimlerini çekip internette paylaşmış. tabi tepkiler bildik ve taksiciyi hatta genel olarak taksicileri yerden yere vurmak üzerine.

    ancak ben ne bu oyun sever taksiciyi nede ona benzer olarak metroda,otobüste,yolda yürürken, kafede ve okulda telefonlarına gömülüp aralıksız oyun oynayan insanları suçluyorum. suçlayamam çünkü özellikle çok tutan oyunların dizaynında kullanılan algı yönetimi tekniklerine direnebilmek pek kolay iş değildir. bakınız nasıl oluyor bu işler biraz bilgi vereyim.

    dünyadaki telefon oyunları sektörünün 2016 cirosu 12.6 milyar dolardır. yani bizim kelli felli işadamlarının beğenmediği o oyunlar bir çok sanayi sektöründen daha fazla para kazandırmaktadır. dünya çapında şu anda 1 milyar insan heyecan içinde telefonlarından oyun oynamakta. her gün ortalama 100 milyon kişi bizim şeker patlatma oyunu olarak bildiğimiz “candy crush” oyununu oynamakta tabi elimdeki bu istatistikler 2016 senesinin. bundan çok daha fazla indirilip oynanan yeni oyunlar da var ama genel manzara oyun sektörünün bir para basma makinesi olması.

    peki bu başarı tesadüf mü ? tabii ki değil çünkü bu tür oyunların dizaynını yapan firmalar sadece işin teknoloji ve yazılım kısımlarına önem vermiyorlar. bu oyunların dizayn ve uygulama aşamasında algı yönetimi uzmanlarının çalışmaları ve yönlendirmeleri de bulunmakta.

    şimdi çok basitçe bu tür oyunlarda hangi algı yönetimi teknikleri kullanılmaktadır biraz bilgi vereyim.

    1) psikolojik oltalama : öncelikle bu oyunlarda olta sistemi kullanılır. aynen bir balığın lezzetli yemi görüp yuttuğu zaman içindeki olta iğnesinin ağzına geçmesi gibi bir sistemdir. burada kullanılan olta bu oyunların tamamına yakının “bedava” olmasıdır. yani oyunu telefonunuza indirip kurmak bedavadır. ancak bunu size iyilik için yapmazlar. oyunu telefonunuza indirdiğiniz anda yemi yutmuş sayılırsınız. oyunun içinde kullanılan psikolojik teknikler insanı kısa sürede bağımlılık haline getirecek tekniklerdir. genelde her yüz kullanıcıdan yirmisini bağımlı hale getirirler ki bu da onlara yeter. bağımlı hale gelen oyuncu artık oyunda ilerlemek için para harcamayı normal görmeye başlayacak ve hayali şeyler için oyunu yazan şirkete gerçek para bastıracaktır. bu bir insana önce bedava eroin verip alıştırdıktan sonra o eroini ona parayla sağlamaktan çok da farklı bir teknik değildir.

    2) olumlu pekiştirme : insanlar bir şey yaptıkları zaman olumlu yorumlar ve takdirler alırlarsa o eylemi tekrar etmekten zevk alırlar. sosyal medyada beğeni alma veya bir öğretmenin öğrencisine “aferin” demesi gibi düşünün. işte oyun içinde de size verilen her görevi bitirdiğiniz zaman ses, yazı veya görüntüler yoluyla “aferin” , “harika” , “kazandınız” , “düşmanı yendin” gibisinden yüzlerce övgü ve beğeni mesajının verilmesi bu sebepledir. oyunu oynayan kişi bu sayede sanal bir başarı algısına sahip olur ve oyun tarafından övüldükçe aynı sırtı okşanan bir kedi gibi keyif almaya başlar. evet insanlar iltifata çok dayanıksızdır çünkü herkesin kocaman kocaman egoları ve nefisleri vardır. (kumarhanedeki tek kollu makinelerde aynı etki bir şeyler kazandığınız zaman makinenin zırıl zırıl ötmesi ve müzikler çalmasıyla sağlanır.) işte bu oyunları oynayan insanlar oyundaki başarıları sayesinde kendilerini başarılı ve övülen bir durumda zanneder ve oyuna bağımlılık geliştirmeye başlar. özellikle ergenlerde bu çok daha fazla işe yarar. çünkü ergen beyni sürekli kendini ispatlama peşindedir ve övülmek çok hoşuna gider.

    3) bilinçaltı duygusal bağ kurma : insanlar rengarenk çiçeklerden, meyvelerden hoşlanırlar ve renkli renkler insanlara ister istemez keyif verir. bu sebeple oyunlar renk patlamaları ve türlü renklerde şekerler, toplar ve grafikleri sık sık kullanır. belli renkler, belli bir sıralamada sürekli ekrandan size yanıp sönme şeklinde verilirse beyniniz bilinçaltı olarak bu renkleri zevk duygusuyla eşleştirir ve bu zevki almak için sık sık size oyunu açtırır çünkü içinde yaşadığınız gerçek dünya bu kadar renkli değildir. bu sebeple asık suratlı insanlara baka baka otobüste gitmek yerine bu renkli dünyaya gömülmek insanlara mantıklı gelir. tabi her gömüldüğünüzde oyun üreticisinin en sevindiği işi yapar ve oyuna biraz daha alışarak duygusal bağ kurarsınız.

    4) sosyal ilişki imkanı verme : insanlar sosyal varlıklardır. bu oyunlardaki başarılarını ve atladıkları kademeleri sosyal medya üzerinden paylaştıkları zaman insanlar bundan keyif alır ve sanki gerçekten bir şeyler başardığını zannederler. bazen de oyunda kaynaklarınız tükendiğinde eğer oyunu arkadaşlarınıza tavsiye ederseniz oyun size ekstra bir şeyler verir. bu tür teknikler sayesinde oyun kendi reklamını size yaptırır ve tüm arkadaşlarınıza kendi yuttuğunuz oltalardan göndermenizi sağlar. bazı oyunlar size yeni insanlarla tanışma imkanı bile verebilir.

    5) sabırsızlık psikolojisi kullanma: beklemek insanlardaki sabırsızlığı ve bir şeye yönelik tutkularını arttırır. oyunların bir kısmı sizin saatlerce oynamanıza izin vermez ve belli zamanlarda haklarınızı kısıtlayarak beklemenizi sağlar. mesela oyunda bir hareket yapmak için yarım saat bekletir. bu bilinçli olarak yapılmıştır çünkü aklınızı oyunda tutacak ve ona olan bağımlılığınızı gazlayacaktır. tabi oyun sık sık telefonunuzdan size mesajlar göndererek çok da bekleyip oyundan kaçmamanızı ister. baktı bir saat falan oyuna girmediniz hemen program size çekici bir mesaj göndererek tekrar oyuna girmenizi sağlamaya çalışır. bu döngü çok üst seviyelerde tutku ve bağımlılık üretebilir.

    6) dizayn algısı : başarılı oyunlar basit ve tek elle bile oynayabileceğiniz şekilde dizayn edilir. böylece yürürken, araba kullanırken hatta yemek yerken bile oynayabilmeniz sağlanır. önemli olan sizi mümkün olduğunca oyunda tutmaktır çünkü aynı tuzlu suyun içildikçe daha çok susatması gibi oyunlarda oynadıkça sizi daha fazla bağımlı hale getirecek şekilde dizayn edilirler.

    7) bitmeyen zevk dürtüsünü kullanma : insanlar hiçbir zaman zevke doymazlar ve sürekli yeni zevk arayışlarına girerler. bunun nedeni bir şeyi yaparken aldığımız zevkin beynin salgıladığı dopamin hormonuyla alakalı olmasıdır. bu hormon kanınıza karıştıkça hep daha fazlasını istersiniz. bu sebeple oyunlar hiç bitmeyecekmiş gibi dizayn edilir. sürekli yeni bölümler ve keşfedilecek yeni aşamalar karşınıza çıkarılarak sürekli oyunda kalmanız hedeflenir. bu sayede insanlar saatlerce hatta günlerce bir oyunun başında gözleri patlayana ve açlıktan bayılana kadar oynayabilir. özellikle bilgisayarlar üzerinden oynanan bir kısım role playing oyunlarına alışan çocukların oyun oynamaktan yemeyi içmeyi unutup hastanelik oldukları bilinen bir gerçek.

    şimdi toparlarsak bu anlattıklarımdan insanlar oyun oynamasın veya telefon oyunları kötüdür dediğim sonucu çıkartılmasın. algı yönetimi gibi bu da onu yapanın niyetine bağlıdır. bu kadar büyük bir sektörden ülkemizin şu an payı neredeyse hiç yok. çünkü ne devlet ne de özel sektör bu alana ilgi göstermiyor. türkiye’de yazılımcılık muhasebe, stok takip ve otomasyon programları yazmaktan öteye gidemedi. oyun olarak da tavla, okey gibi basit basit oyunlardan başka bir şey yok piyasada. istense uygun yatırım ve kaliteli yazılımcılarla çok karlı oyunlar dizayn edilebilir ve ülkemize para kazandırılabilir. bunu yapacak teknik eleman ve yazılımcımız bolca var hatta çoğu işsiz geziyor. ama tabi burada sadece oyunun teknik yönü değil bilimsel algı yönetimi yöntemleriyle desteklenmiş olması da önemli. o konuda da işte burada dev bir kaya gibi duruyorum talep eden şirketlerimiz olursa yardımcı olurum ama kimin umurunda şu aralar. şu aralar racon ya devlet ihalesi almak ya da dağa taşa beton kuleler dikmek. kime ne teknolojiden , kime ne algı yönetiminden.

    oyun deyip geçmeyin oyun çok faydalı bir eğitim aracı da olabilir. örneğin kitaplarca tarih dersinde veremeyeceğiniz bilgiyi tek bir oyunla gençlere verebilirsiniz ya da gençleri terör örgütleri veya cinsel taciz gibi ciddi tehdit oluşturan konularda uyarabilecek ve yapmaları gerekenleri öğretecek oyunlarda dizayn edilebilir.

    sıkça belirttiğim gibi türkiye’nin her alanda ve özellikle bilişim alanında bir “milli algı stratejisine” (mas) ihtiyacı vardır ve bu strateji direkt olarak başkanlığa bağlı bir müsteşarlıkla desteklenmelidir. bu anlattıklarımın hiç birisi olmayacak veya yapılamayacak şeyler değildir. yeter ki istenilsin. böyle bir stratejiyi oluşturup gerekli teşkilatlanmayı kurmamız inanın bir senemizi bile almaz. bunu yapacak eğitimli birikimli insanlarımız ve bürokrasimiz vardır.

    tabi bu konulara ilgi duymaz, kulak üstüne yatar, tüm devlet mevkilerini ve televizyon ekranlarını torpilli yeteneksizlerle doldurursanız bizler bir şey kaybetmeyiz. ama elin oğlu gider sizin koca koca fabrikalardan kazanamayacağınız paraları tek bir telefon oyunundan size nanik yaparak kazanır ve sizin gençleriniz de işte öyle ağızları açık o oyunları zombi gibi oynarlar ve dövizlerimizi de onlara gönderirler. hayatta her şey seçimdir.

    bir milletin güçlü ve zengin olması artık tanklardan toplardan değil diğer insanların zihinlerine hakim olabilmesinden ve kendi insanlarının zihinlerini bu tür saldırılardan koruyabilmesinden geçmektedir. kısacası çağımız bir algı yönetimi çağıdır. ister kabul edin ister etmeyin. elektrik ampulü icat edildiği zaman kabullenmeyip evinde gaz yağı yakmaya devam edenlerin sonu neyse sizinki de öyle olur basitçe.
  • her mesleğin kendisiyle özdeşleştiği bir araç vardır. örneğin doktor dediğiniz zaman aklınıza stetoskop, dişçi dediğiniz zaman kerpeten ve yazar dediğiniz zaman kalem gelebilir. algı yönetimi uzmanı dediğiniz zaman da aslında aklınıza gelmesi gereken tek cihaz televizyondur.

    televizyon algı yönetimi için icat edilmiş bir makine gibidir çünkü birkaç teknik kullanarak milyonlarca insanı etkilemeniz televizyonla mümkündür.

    kişisel olarak izlemem gereken her tür programı veya diziyi ınternet üzerinden seçerek izlerim. ancak bazı zamanlarda eğer ınternet olmayan bir yerdeysem (bilerek ınternet çektirmediğim yazlığım gibi) o zaman ilginç bir şeyler var mı acaba diye bakarım. bazen de evde ses olsun istediğim durumlarda televizyon açık kalır. burada tabi açtığınız kanal önemlidir çünkü rastgele bir kanal açarsanız ister istemez kulağınıza ve zihninize bir ton negatiflik doldurabilirsiniz çünkü bilinçaltı esas olarak bilinçli izlemediğiniz mesajlardan etkilenir. mesela bir reklam filmini on kere izleseniz bilinçaltınızı çok etkilemeyebilir ama aynı reklam filmini uyuklayan gözlerle dalgın bir şekilde izlerseniz oradaki mesajların bilinçaltınıza girmesi olasıdır. bu sebeple sadece ses için açtığınız kanallara dikkat edin.

    bu tür durumlarda genelde müzik kanallarını, japon devlet televizyonu nhk kanalını (çok kaliteli ve şiddet içermeyen bir politikası vardır) ve son zamanlara kadar da acunun tv 8 kanalını tercih ediyordum.

    acun ılıcalı akıllı bir adam ve tv8 ilk kurulduğu ve yayına geçtiği zamandan itibaren bilinçli bir şekilde kanalından negatif ve moral bozucu her şeyi uzak tutmuştu. kanalda genelde eğlence programları dönmekteydi. ancak son zamanlarda bunu biraz bozdu ve özellikle “gerçeğin peşinde” isimli “cinayet çözme” programıyla olumsuz şeyler yayınlamama kuralının dışına çıktı. bu programın çok fazla reyting alması üzerine de şimdi diğer kanallarda bu yarışa katıldılar ve ellerinden bırakmak zorunda kaldıkları “evlilik programlarının” yerine koyacak ve onlara para kazandıracak bir formata kavuşmuş oldular.

    aslında başta acun ve diğer programcılar bu programları yapmakta haksız değiller çünkü televizyon kanalları birer ticari işletmedir ve insanların dikkatlerini ne kadar kanallarında tutabilirlerse o kadar para kazanırlar. üstelik bu tip programlarda gerçekten şu ana kadar çözülememiş bazı suçlar aydınlatılabilir ve mağduriyetler giderilebilir. ama işin gerçeği insanlara iyilik yapmak değil para kazanmaktır.

    suç konulu realite televizyon programları formatı aslında bir çok şey gibi amerika’dan gelme. amerikan televizyonları da bu tür formatları hazırlarken her zaman yaptıkları gibi algı yönetimi uzmanlarından yardım almışlardır .
    peki şimdi size cinayet programlarında ne tür algı yönetimi teknikleri kullanılıyor biraz bilgi vereyim.

    1) algı odaklama teknikleri : televizyon kanallarının temel amacı insanların dikkatini programları üzerine çekerek onların algılarını kendileri üzerine odaklamak ve programın içinde veya arasında konumlandırdıkları reklamları izlemenizi sağlamaktır. bu sebeple her programda standart algı odaklayıcı teknikler kullanılır. cinayet programlarında bu iş kanlı, garip ve magazin değeri olan cinayet hikayeleriyle yapılır. örneğin yol kenarında bir trafik kazası olmuş olsa ve ortalık kanlar içindeki insanlardan geçilmiyorsa bu görüntü ne kadar korkunç olursa olsun diğer arabaların şoförleri ve yolcuları yavaşlayarak bu görüntüye bakmaktan kendilerini alamazlar. insan zihni her tür olumsuzluğa odaklanmak üzerine gelişmiştir çünkü vahşi doğada yaşayan ilk insanlar her tür tehlikeyi zamanında anlayıp kendilerini korumak zorundalardı. bu sebeple her tür negatif görüntü insanların dikkatini ve algısını anında üstünde odaklar. cinayet programlarında hikayeleştirilen birbirinden kanlı cinayetler de aynı olta etkisini üretir.

    2) adrenalin hormonu kullanımı : tehlikeli bir olayla karşı karşıya geldiğiniz zaman beynimiz anında vücudunuzda adrenalin hormonu üretir. örneğin yolda yürürken aniden tehlikeli bir durumda kalırsanız bedeniniz bu hormonu saniyeler içinde kanınıza karıştırır . bu hormon sizin enerji seviyenizde geçici olarak büyük bir artış sağlar ve beş duyunuzu keskinleştirir. böylece önünüze çıkan tehlikeyle mücadele etmek veya kaçabilmek için avantajlı duruma geçerseniz. bazen büyük tartışmalar ve kavgalar sonrası vücudunuzda titreme ya da mide bulanması hissetmenizin sebebi budur çünkü kanınıza karışan adrenalin eğer harcanmazsa bu tür yan etkiler meydana çıkarır. düşük dozda adrenalin insanların hoşuna gider ve sanki uyarıcı madde almışçasına onları etkiler, bu sebeple bazı insanlar heyecanlı sporlar yapmaktan hoşlanırlar çünkü adrenalin maddesinin bağımlısı olmuşlardır.

    ilginç şekilde heyecanlı bir aksiyon filmi yada cinayet hikayeleri de sizde aynı etkiyi yapar çünkü beyin gördüğü görüntüleri gerçek zannederek adrenalin hormonu salgılar. işte bu tür cinayet programlarının ilgi görmesinin bir sebebi de insanların dinledikleri ve şahit oldukları kanlı cinayet hikayeleri sayesinde adrenalin hormonu salgılamasıdır. algı yönetimi uzmanları bunu bildiği için bu tür programlarda seyircinin hep belli bir adrenalin salgılama seviyesinde kalmalarını sağlarlar. böylece insanlar adrenalin hormonundan zevk almak için bu programların bağımlısı haline gelir.

    3) korku duygusunu tetikleme : çoğumuz korkmaktan hoşlanmayız ve hayatımızda korkunç olaylar olmasını istemeyiz ancak korku duygusunun çekici bir tarafı da vardır. insanlar “gerçek olmadığını bildikleri” yani filmlerdeki ya da televizyondaki korkunç olayların kendilerinden uzak olduğunu ve bu görüntüleri evlerinin yada sinemanın güvenli ortamında izlediklerini bilirler. bu kontrollü korku insanlarda bir zevk duygusu üretir. bu sebeple insanlar korku filmleri izleyip, youtube üzerinden idam edilen insanların infaz görüntülerine tıklarlar (işid (daeş) bunu iyi bildiği için insanlardaki bu açığı iyi kullanmıştır ve yaptıkları katliamları videoya çekip internete koymuşlardır ve yüzbinlerce insan da bunları izlemiştir). lunaparklardaki hız trenlerine sıkı sıkı bağlanıp çığlıklar içinde havalarda uçan insanların aldıkları zevk de buna benzer. cinayet programlarında en detaylı ayrıntılarıyla anlatılan cinayetler de aynı etkiye sahiptir. bu sebeple bu programlar “korkuyla” izlenir.

    4) sanal etkileşim algısı: cinayet programlarında kullanılan algı yönetimi tekniklerinden bir tanesi de sanal etkileşim algısıdır. bu şu demektir. insanların ezici çoğunluğu basit, sıradan ve sıkıcı hayatlar yaşar. önemli bir şeylerin parçası olmak her insanın içindeki büyük tutkulardan biridir. örneğin tuttuğu takımın maçını ufak bir mahalle kahvesinde izleyen insanlar takımlarının her golünde sahadaki oyunculardan bile fazla sevinirler çünkü böylece kendilerini milyon dolarlık oyuncularla bir tutarak o renkli mücadelede bir payları olduğunu sanırlar. bu öyle bir illüzyondur ki bazen televizyon başındaki futbol izleyicisi yaptığı her hangi bir hareketin kendisinden kilometrelerce ötedeki bir stadyumda oynanan maçta atılacak penaltıya etkisi olduğunu düşünür. birçok futbol taraftarı böyle acayip totemler geliştirmiştir. örneğin mutfağa çay almaya gittiği zaman takımının gol attığını düşünen insanlar vardır. bu tamamen kendini özdeşleştirme güdüsüdür ve sanal bir etkileşimdir. aynı şekilde cinayet programlarını izleyen insanlar da kendilerini polis dedektifi veya savcının yerine koyarak cinayeti kendisinin çözebileceğini düşünür ve ciddi ciddi deliller üzerinde ailesiyle veya arkadaşlarıyla tartışır. böylece sanal olarak oradaki olaylarla bir ilişkisi olduğunu zanneder. polisiye roman ve filmleri izlettirende aynı güdüdür. insanlara kendilerinden daha önemli bir olayın parçası olduklarını düşündürtebilirseniz onları çok kolay yönlendirebilirsiniz. siyasi propaganda da bu çok kullanılır. “beraber yürüdük biz bu yollarda ve beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısının siyasi bir parti tarafından kullanılması tam anlamıyla sanal etkileşim tekniği kullanılan müthiş akıllıca bir tekniktir. böylece sandığa gidip oy vermekten başka hiçbir şey yapmamış bir parti taraftarı kendini çok kutsal bir dava için zorluklar çekmiş “önemli” bir insan gibi görecektir.

    toparlarsak televizyon ve televizyon programları algı yönetiminin son derece etkin kullanıldığı bir alandır. uygun teknikler kullanılarak yapılacak bir televizyon programıyla milyonlarca insanın dikkatini çekmeniz, kendinizi izletmeniz ve müthiş reklam gelirleri kazanmanız mümkündür.

    türkiye’nin ilerde oluşturulacak bir milli algı yönetimi (mas) stratejisi ve buna bağlı direkt başkana bağlı görev yapacak bir milli algı teşkilatı’nın en önem vermesi gereken konulardan bir tanesi de televizyon yayıncılığıdır. bugün televizyon yayınlarını denetlediği söylenen rtük bünyesinde tek bir algı yönetimi danışmanı olmadığı için bu konularda hiçbir kontrol yapılamamaktadır çünkü buradaki insanlar algı yönetimini bilmediği için nereye bakacaklarını da bilemezler. televizyonculuk sektörü bir ülkede kesinlikle başıboş bırakılmaması gereken bir alandır çünkü televizyon sayesinde bir millete çok büyük faydalar sağlayabileceğiniz gibi çok büyük zararlarda verebilirsiniz.
  • algı yönetiminde kullandığımız ve insanlara eğitimlerimizde öğrettiğimiz psikolojik prensiplerin temelinde insan algılarının yanıltıcı özelliklerinin kullanılması yatar. her insanın zihni dışardan kapalı bir kasaya benzer ancak eğer elinizde doğru anahtarlar varsa (8 algı yönetimi psikolojik prensibi) çoğu insanın zihnini açıp içeriye istediğiniz şeyleri koyabilme ve onları istediğiniz eylemlere yönlendirebilme imkanınız vardır. ister işinizde bir ürün veya hizmet satıyor olun isterse de başka insanları ikna etmek isteyin hepsinde bu prensipler ve insan algılarının zayıflıkları kullanılır. tabi medya ve siyasi propagandanın da temelinde aynı prensipler yatar. şimdi sizlere algı yönetiminde kullanılan algı zayıflıklarından birkaç örnek vereceğim.

    1) şu an etrafınıza baktığınız zaman gördüğünüz görüntüler aslında eski görüntülerdir çünkü beyninizin duyularınızdan aldığı sinyalleri görüntüye, sese veya dokunma hissine çevirip size bir resim sunması için belli bir zaman lazımdır. bu gecikme 100 milisaniye kadardır. yani televizyonda izlediğiniz bir görüntüyü veya çevrenizde olan bitenleri hep 100 milisaniye gecikmeli görüyorsunuz. bu da özellikle gözlerinizin önünden geçirilen çok hızlı görüntüleri beyninizin algılamakta gecikeceği anlamına gelir. yani bir dizi izliyorum sanarken görüntüler arasına 100 milisaniyeden çok daha az zaman aralıklarıyla eklenen görüntüleri gözleriniz görse bile şuurlu beyniniz algılamaz ve onları bilinçaltına atar. teorik olarak mesela bir komedi dizisinin arasına on binlerce “ seçimlerde bir partinin logosuna mühür basan bir el resmi” yerleştirilirse bir saat boyunca bu resim sürekli bilinçaltınıza işlenir ve siz garip bir şekilde o partiye “sempati” duymaya başlayabilirsiniz. bu yapılıyor demiyorum ama yapılabilir. bu şekilde her tür mesajı bilinçaltına yerleştirmek mümkündür. hele çok hızlı ekran görüntüleri olan oyunlarda bunu yapmak çok daha kolaydır.

    2) tehlike ve korku unsurları içeren durumlarda beyniniz alarm durumuna geçerek başka bir kayıt ve hafıza bölümünü aktif hale getirir. örneğin bir kaza geçirdiğiniz veya aniden tehlikeli bir durumla karşılaştığınız zaman o olayı daha yavaşlamış gibi algılarsınız. bu konuyu anlamak için bilim insanları “bungee jumping” yapan insanlara bir kısım alıcılar taktı ve onları yüksek bir yerden aşağı atlattılar. ortaya çıkan sonuç aslında beynin yüksek heyecanlı bir durumda da olayı aynı hızda algıladığı ancak tüm duyular netlik seviyesini arttırdığı için olayı yavaşlatılmış gibi algıladığımız oldu. yani normalden daha iyi görür ve normalden daha fazla duyarsınız. algı yönetiminde bu özellik aksiyon, heyecan, korku üreten filmler ve oyunlarda kullanılır. korkunç görüntüler içeren haber videoları da aynı etkiyi yaratır. olağanüstü durumlarda beyninizin algılama seviyesi arttığı için size verilebilecek mesajları almaya çok daha yatkın olursunuz. korku ve heyecan duygusu üreten film ve maç gibi yayınların arasında verilen reklamların çok daha etkili olmasının sebebi budur. aynı şekilde filmin ve dizinin içinde de aynı mesajlar verilebilir. örneğin dizide sevdiğiniz bir karakter bir anda ateşlenen bir tabancayla vurulup kanlar içinde yere düştüğü anda bu görüntülerin içine sıkıştırılacak bir mesajı beyniniz yıllarca susuzluktan kurumuş bir toprağın üzerine düşen yağmuru emmesi gibi çeker. çünkü algılarınız normalden fazla çalışmaktadır bu da size verilen mesajın alınmasını çok kolaylaştırır.

    3) insan kulağı 20 ila 20.000 hertz arası tüm sesleri algılayabilir ancak beyniniz size tüm bu sesleri sunmaz filtreden geçirir. insan sesi 500 ile 3.000 hertz aralığındadır. bu şu demek eğer 500 hertzden aşağı bir konuşma size yapılırsa onu algılayamazsınız ama duyarsınız. böyle bir konuşma direkt olarak bilinçaltınıza gönderilir. yani içinde oturduğunuz bir odada veya televizyondan izlediğiniz bir filmin içinde 500 hertz ’den aşağı frekansta bir konuşma varsa o konuşmada size söylenen her şeyi bilinçaltınız çeker. teorik olarak bir insana kısa cümleleri (para harcamak iyidir) veya (kredi çekmen lazım) şeklinde aktarabilmek teknik olarak mümkündür. bu yapılıyor demiyorum ama yapılabilir.

    4) beyin şablonlarla düşünür ve bir konu ya da insan hakkında önceden edindiği bilgiler sonradan edindiği bilgileri etkiler. bu aynen bilgisayarda belli bir konu hakkında yeni bir klasör açtıktan sonra o konuyla alakalı her şeyi o klasöre atmanıza benzer. beyinde de benzer bir sistem vardır ve görüp öğrendiğiniz her şey alakalı klasörlerle işlenir. yaşam hızlı olduğu için beyniniz bir konu hakkında fikir oluşturmak istediğiniz zaman ilgili klasörlere bakar ama o klasörlerin içini açıp size dökmez sadece klasörün üstündeki genel ismi size söyler. mesela hayatınızda ilk defa çiğ köfte yediniz ve tadı çok hoşunuza gitti o anda çiğ köfteden aldığınız bu ilk duygular ve keyifler hatta onu yediğiniz ortamdaki arkadaşlarından aldığınız haz bile aynı klasöre işlenir. artık size “çiğ köfte” dendiği zaman beyniniz size “ sevilen, haz duyulan ve iyi bir şey” sinyalleri gönderecektir. bu aşamadan sonra çok kötü tadı olan bir çiğ köfte bile yeseniz bu ilk oluşturduğunuz yargı kolay kolay değişmez. beyninizin bu özelliği algı yönetiminde pek çok şekilde kullanılır.

    mesela hayali bir senaryo olarak örnek vereyim de daha iyi anlaşılsın.

    daha önceden hiç tanınmayan son derece iyi giyimli, yakışıklı ve eğitimli bir konuşmaya sahip oldukça karizmatik bir adam aniden televizyonlarda ve gazetelerde görünmeye başlar. kendisi amerika’da yaşadığı uzun yıllar boyunca büyük üniversitelerde seçim tahminleri üzerine çalıştığını ve matematiksel olarak her seçimin sonucunu kesine yakın bir şekilde tahmin edebildiğini iddia etmektedir. bu kişiyi her hafta televizyonların tartışma programlarında, büyük gazetelerin röportajlarında, köşe yazarlarının yazılarında ve sosyal medya üzerinde paylaşılan videolarda görmeye başlarsınız.

    çok karizmatik, bilge bir imaj vermektedir ve tam anlamıyla tarafsız bir görüntü çizmektedir. kendisine 2019 senesindeki başkanlık seçimleriyle alakalı görüşleri sorulduğu zamanda hep tarafsız, ortadan konuşmakta ve şu anda elinde yeterli veri olmadığı için tahminde bulunamayacağını söylemektedir.

    iki yıl boyunca bu adamı sürekli gören milyonlarca insanın beyninde ve algısında bu kişi “seçimlerin sonucunu bilebilen” adam olarak yerleşir. tabi daha önce neleri bildiği konusu gizemlidir hep amerika’da çalışmıştır ve kimsenin de oturup gerçekten doğru mu diye araştıracak vakti yoktur. birkaç çatlak ses çıksa da onların medyada görünme imkânı olmadığından etkili olmazlar.

    hatta bu adamın asaletiyle ünlü bir bayan şarkıcının erkek arkadaşı olduğu da magazin haberlerinde çıkmaya başlar ve insanların kafasında o şarkıcıya duydukları hayranlık ve asalet imajı da bizim tahminci bilim adamının imajına eklenir.
    artık milyonlarca insanın beyin klasöründe bu adam “bilimsel” “tarafsız” “sözlerinin dinlenmesi gereken” ve “asil” gibi sıfatlarla kaydolmuştur.

    sonra seçimlerin yapılmasına bir hafta kalan bu adam bir anda tüm televizyonlar ve gazetelere çıkarak “iki yıldır yaptığım araştırmalar ve özel formüllerim sayesinde başkanlık seçimini kazanacak kişiyi açıklıyorum. bu kişi x kişisidir der”

    sandığa gidilmesine bir hafta kala milyonlarca insanın beynine “güvenilir” ve “seçimlerin sonucunu bilen” kişi olarak kazınan bu adamın sözleri atom bombası etkisi üretir. zaten x kişisine oy vereceklerin güvenleri artar ve etraflarına daha hırslı bir şekilde x adayını övmeye başlarlar. y ve z adaylarına oy vereceklerin moralleri bozulur ve güvenleri sarsılır ama en önemlisi daha kararını vermemiş kararsızlar (ki her seçimin sonuçlarını bu kararsızların oyları belirler) “madem bu adam x adayı kazanacak diyor bizde ona verelim bari oyumuz boşa gitmesin” derler. (sürü psikolojisi).

    ve seçimlere gidilir. sonuç tahmin ettiğiniz gibi olacaktır.

    aslında bu adamın ortaya çıkartılması ve kişiliğinin her ayrıntısı algı yönetimi uzmanları tarafından özel olarak dizayn edilmiştir. tek kullanım içindir ve seçimlerden sonra ortadan kaybolur. işte beynin ve algılarımızın şablon klasörlerle çalışması ve sürü psikolojisi bu şekilde kullanılır. yapılıyor demiyorum ama yapılabilir diyorum.

    kısacası insan beyni ve algıları yönlendirilmeye son derece açıktır. bu sebeple algı yönetimi çağımızın bilimidir ve en kuvvetli silahtır. algı yönetimine gereken önemi vermeniz lazımdır diye insanlara anlatmaktan da bu sebeple dilimizde tüy bitmiştir.

    milli algı stratejimizin (mas) olması ve buna bağlı olarak bir müsteşarlığın kurulması şarttır. yoksa biraz önce çok basitçe örneğini verdiğim operasyonların yüz kat detaylısını ve tehlikelisini yersiniz ve sonra da dönüp bize ne oldu dersiniz.
hesabın var mı? giriş yap