• --- spoiler ---

    "bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!"

    --- spoiler ---
  • barış bıçakçı'nın içimizi kıymaya doyamadığı öykü kitabıdır. gecenin 1'inde başlar ama bırakamazsınız bitirmeden, arada istemsiz ve beklenmedik hıçkırıklar. kitap arkalarını vitrin belleyip burun kıvırsanız da bu kitabın arkası okuyucu sesi olmaktadır daha çok.

    -spoiler-
    anneannemle biz, ölüme karşıydık.
    -spoiler-
  • sanırım hayatımda bir pazar sabahı yaptığım en güzel şey bu kitabı bitirmek oldu..

    ilk kez bir barış bıçakçı kitabı okudum, ve devamının gelmesi için sabırsızlanıyorum. ben bazen kitap okurken, belki başkası da okur diye bazı cümlelerin altını çizerim. bazı cümleler sırf "onlar" okusun diye çizilir.. şu cümleyi de, belki babam bu kitabı okur diye çizmiştim:

    "aslında babam da başka pek çok insan gibi uzağındakilere ve yeni tanıştığı insanlara anlayışlı, iyi davranıyor, yakınlarından bunu esirgiyordu."
  • "pazar arabası" bölümüyle hayatımdan alıntı yapan kitap.
  • veciz sözler'e opus magnum dersem, barış bıçakçı'nın ellerinden öpülesi ikinci kitabıdır benim için. böyle narin insan üzmek, böyle sakince, harika:

    babamın nerede olduğunu bilmiyorum.
    annemin nerede olduğunu biliyorum, annem hastanede.
    "hayır," diyor ağabeyim, "hastane değil orası, doğumevi!" babamın nerede olduğunu o da bilmiyor. sakasını kafesinden çıkarıp okşuyor. o zaman ben ağlamaya başlıyorum. dikiş makinesinin durduğu odaya koşuyorum. aynanın karşısında ağlıyorum. ağzım çarpılıyor. burnum akıyor. gözlerim kırmızı oluyor.

    isketem pencereden uçtu gitti. pencereyi ben açtım.

    teyzem burnumu siliyor. adana'dan geldi. "ağlama artık," diyor. "kim bilir, belki de bahçedeki ağaçların birindedir." burnumu siliyor. "üstelik isketenin yerine küçücük bir kardeş getirecek annen sana."

    pencereden dışarı bakıyorum. kedi görünce ağlıyorum. ağabeyim, "çoktan yemiştir onu kediler," dedi. benim suçlu olduğumu söyledi.

    kalbim acıyor.
    civcivler öldüğünde de böyle oldu. çok ağladım. neden öldüklerini anlamadım. ağabeyim de anlamadı.
    ...
  • sakız dolu kutuyla birlikte kendinizi de bırakabilir ve ağlayarak kendinizden uzaklaşabilirsinizin kitabıdır.
    bir de "sanki bu dünyada ne olduysa siz yokken oldu bayım."ın kitabıdır. kalbim acıyor dediğinde kalbiniz acır.
  • --- spoiler ---

    sen de farkettin mi? az, dediğin, küçücük bir kelime. sadece a ve z. sadece iki harf. ama aralarında koca bir alfabe var. o alfabe ile yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son. ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. senin ve benim gibi..

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    iki şey var bu kitapla ilgili.

    1) oğlunun sakız yapışan saçını evde kendisi keserken, "bu dağlar kömürdendir, geçen gün ömürdendir" türküsünü söyleyen babanın tavrına hayran olayım.

    2) o kısacık öykülerin birçoğunun sonunda hep aynı şey oluyor. keyiften de olsa, kederden de olsa, her hikâyenin sonunda bir süre kalakalıyorsun. birkaç kişi daha söyledi bunu. hele bir bisiklete kaynak yaptırma hadisesi var ya, babası bir şey için elini havaya kaldırınca oğlu kendine vuracak sanıp, elini yüzüne siper ediyor. sonra barış bıçakçı'nın reva gördüğü o son cümle: "ikimiz de çok utandık."

    --- spoiler ---

    türk edebiyatının en naif ve ama en gerçekçi, en çarpıcı öykülerini yazıyor bıçakçı. bi de, özledik lan!
  • aramızdaki en kısa mesafe, son zamanlarda en çok teptiğim mesafenin * izindeyken başlayan ve birden biten bir kitap, kendiliğinden.

    sanki ben okumadım da, o kendini ve kendimi anlattı bana ve her şey öyle çabuk oldu ki, son sayfayı çevirip arkasında hiçbir şey olmadığını görünce hüzünlendim. saklambaç oynarken saklandığım dolabın içinde beni bulmuşlar gibi. leblebi tozu satan amcanın arkasında koşarken geride kalmak gibi. özene bezene yaptığın ilk uçurtmanın uçmaması gibi. en sevdiğin elbisenin küçülmesi ve komşunun çocuğuna verilmesi ve her gördüğünde kıskanmak gibi onu. ilk folklor gösterinde hata yapman, sağ yerine sol ayağını kaldırman gibi... "gibi gibiyim" gibi bir hüzün cümbüşü.

    işte son sayfayı çevirdiğimde, birkaç saatliğine kaçtığım çocukluğumdan beni geri aldılar sanki, apansız. hani "beş dakika daha uyuyayım" der gibi, beş dakika daha okuyayım dedim kitabı, beş dakika daha kalayım diye diledim çocukluğumda... olmadı. katetmeye çalıştığım yol bitmeden kitap bitti. demek ki onunla aramızdaki mesafe gerçekten, daha, kısaydı ve kitap bittiğinde, bana da “bu dünyada ne olduysa ben yokken olmuş gibi geliyordu.”
hesabın var mı? giriş yap