• halide edip adıvar'ın "ateşten gömlek" adlı romanın trt tarafından filme uyarlanmış halidir.

    sürükleyici değildir. tıpkı diğer trt yapımları gibi.
  • filmin bir yerinde zuhal olcay'ın sobalarında kuru da meşe türküsünü çok ama çok güzel söylediği yerli film.
  • ayşenur arslan'ın eseri.
  • prodüksiyonu dönemin işlerine göre oldukça güçlü bir trt yapımıdır.

    ziya öztan'ın yönettiği filmin oyuncu kadrosu öyle sağlamdır ki bugünkü hiç bir dizide muadili bulunamaz: ahmet levendoğlu, zuhal olcay, can gürzap, metin belgin, müşfik kenter, suna selen, naz erayda, haluk bilginer, mustafa avkıran, nüvit özdoğru, haluk kurtoğlu, gülsen tuncer.

    ateşten günler'i izlerken, romanın ruhunu korumakta ısrarcı olduğundan yüksek aksiyon beklentisine girilmemeli ve güncel kofluktaki lügat hevesine kapılmaktan uzak durulmalıdır.

    7. uluslararası istanbul sinema günleri kapsamında özel gösterimi yapılan film, 1987'nin en iddialı eserlerindendi.
  • 1. bölümünde insanın içine işleyen bir sahneyi barındırır.

    ihsan peyami ve cemal pera da rakı içmektedirler. ihsan kadehleri birbiri ardına bitirip yeniden doldurmaktadır. çünkü o günün sabahında 3 yıl evvel uğruna yüzbinlerce şehit verilen çanakkale düşmana teslim edilmiştir ve çanakkale de savaşan ihsan bu teslimde görevlendirilmiştir.

    sokağa çıktıklarında mağrur ingiliz subayları ile karşılaşırlar. kimse henüz söylemese de işgale hazırlık için geldikleri bellidir. 3 arkadaş aralarında bunu konuşurken konuşmaları duyan topal bir türk askeri kendi kendine mırıldanır.

    -marifet biz kapıda beklerken girmekti

    ve topallayarak oradan uzaklaşır.
  • kitabını (ateşten gömlek) okumadım ama dizisi muhteşem olmuş. başta zuhal olcay ve ahmet levendoğlu olmak üzere, herkes o kadar güzel oynamış ki zaman zaman kurmaca değil de gerçekleri izlediğim hissine kapıldım. bunda kusursuz prodüksiyon ve atmosferin de etkisi var elbet. bu anlamda kurtuluş (dizi) ve cumhuriyet dizilerinden bile daha iyi olduğunu söyleyebilirim. kadro olarak da onlardan aşağı kalır yanı yok. müşfik kenter, can gürzap, cezmi baskın, haluk bilginer, zafer ergin, suna selen ilk aklıma gelen isimler. serdar kalafatoğlu imzalı müzikler ve hüseyin özşahin imzalı görüntü yönetmenliği de cabası.

    bence diziyi izledikten sonra şurada yer alan hayri çölaşan yazısını mutlaka okuyun. özellikle aşağıdaki kısımları okurken, bir yandan verilen emeğe saygı duydum öte yandan trajik set kazalarına pek üzüldüm.

    "atatürk 'size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum!' şeklindeki emri verdiğinde yanında bulunan birlikler galeyana gelerek hücuma kalkmışlar, fakat önlerindeki uçurumdan aşağı düşerek ölmüşler. bununla ilgili sahne çekilecekti. tabii sinema bu kimseye zarar gelmemesi için 2 - 3 metrelik bir çukur kazıldı. dozerle düzenlendi. üzerine otlar dikildi. kamera aşağıdan baktığında tepe gibi görünüyordu. bombalar patladı, sisler verildi, atatürk emrini verdi. hücum...

    saldırıya geçen 40 - 50 kadar asker çukura atlamaya başladı. ancak ilk atlayanlar toparlanamadan üstlerine diğerleri düşmeye başladı. bağırtılar duyuluyordu. bu bağırtılara figüran olarak kullanılan askerlerin komutanlarının megafonla verdikleri bitmeyen emirler. birden ziya öztan stop dedi. bu sesi megafonla bir kaç kere tekrar ederek duyuran yönetmen yardımcılarının telaşı sonrasında. hiç kimse kıpırdamasın emri geldi. yönetmen makyajcı corci'ye çabuk askerlerin üzerlerine kan sür dedi. corci asistanları ile ellerindeki kanları kiminin ağzına kiminin şakağına sürmeye başladılar. bu sırada corci'nin bir askere geldiğinde irkildiğini gördüm. ziya öztan kameraman hüseyin özşahin'e - çabuk detayları çekelim dedi. kameraman ile asistanı kamerayı kapıp o tarafa yöneldiler. o anda biz de yaklaştık. bazı askerlerin bacaklarına gerçekten kasatura saplanmış diğer taraftan çıkmıştı. eline saplanan vardı. o sırada patlayan kuru sıkılar çok yakından ateşlendiği için bazılarının elbisesini delip sırtını kanatmıştı.

    esas bizi etkileyen ise askerlerin aldığı emirle canları yansa bile yerlerinden kıpırdamamaları oldu. o günü hiç unutmadım.

    daha sonraki günlerden birinde ingiliz ve anzak çıkartma gemilerinin türk topçusuna ateşi ve çıkartma gemilerinin taarruzu çekilecekti. 4 kamera yerini aldı. tepelere bombalar yerleştirildi. bombalarda toz boya vardı. patlamaya başladıklarında tepeleri döven zırhlıların gücü hissediliyordu. öyle ya bizim bir bombamıza karşı on bomba atmışlardı savaşta. çekimler 10 dakika kadar sürdü. patlama sesleri midemizde hissediliyordu.

    bunun karşılığı çekilecekti. ingiliz zırhlılarından yapılan top atışları görüntülenecekti. tabii türk donanmasına bağlı gemiler geldi. bu gemilere tahta baca ilave edilmişti. belli olmasın diye siluet çekim yapılacaktı. bütün setçiler ve bombacılar gemilerdeydi. sadece demir kovalarda boş barut ateşleyeceklerdi. dumanı görmek yeterliydi. telsiz ile yönetmen bağırarak emirler veriyordu. - çabuk arka arkaya seri olun. kamera çalışıyor çabuk olun. bir süre sonra dumanlar kesildi. çekim bitmişti. ancak sonradan duyduk ki gemilerden birinde barutu ateşlemeye yardım eden bir astsubay kör olmuştu. rüzgar ters esince barut yüzüne yapışmış. o gün çekimlere ara verildi. çok üzülmüştük."
hesabın var mı? giriş yap