• artik dibp yani gocmenlik bakanligi baskaninin, gocmenlik ve vatandaslik ile ilgili acilan davalari, avustralyanin lehine olmadigi gerekcesi seklinde dusunmesi halinde davayi dusurme yetkisi verilmis.

    peter dutton, harbi orospu cocuguymussun.
  • akrabalarımın yaşadığı bir dönem sınavda başarısız olunca gitmeyi planladığım ülkedir. dünyanın öbür ucundadır. kangurusu meşhurdur ama kanguru çevirme henüz gelişmemiş.arazisi geniş müstakil evler yaygın gelişmiş güzel bir ülke. uçak bileti pahalıdır sağlam girer.
  • kazandığımız çanakkale savaşı'nda, düşman kuvvetleri safların da yer alan askerlerin* ülkesi.

    çok örümcek ve yılan ısırılmalarına rastlanıyor bu ülkede. aman diyeyim, kanguru tekmesi yemeyin.
  • türk olduğunuzu duyunca çok sevinen vatandaşlara sahip ülke. yazları avrupa'yı gezen backpackerları çok sıcakkanlı, arkadaş canlısı olur. g'day mate diye başlayan muhabbetleri çok sarar.
  • bu ulke insanin nasil da ultra super insanlar oldugunun guzel bir ornegi daha;

    ulkenin unlu radyo sunuculari hamish and andy'nin gerceklestirdigi bir telefon sakasiyla gorebilirsiniz.

    https://www.facebook.com/…videos/10155735830266840/

    video ingilizce turkce altyazisi yok *
  • paragraf nedir, nasıl kullanılır bunları da öğretmeliler avustralya'da. tuğla gibi entry okumak göze işkence değil mi sizce de?
  • insanlarının rahatlıkları hakkında bir haber; http://www.bbc.com/…hy-are-australians-so-laid-back
  • edit: daha once yazdigim biraz duzensizdi. usenirim normalde ama bolum bolum aciklama yapayim malum bazi okurlarin paragraf sikintisi var. paragrafsiz yasayamayanlar var adam gelmis basliga paragraf sikintisini dile getiriyor tuhaf.

    neyse kendi ogrendiklerim ve edindigim bilgilerle burada neler donuyor bir anlatayim dedim.

    oncelikle 7.5 ay once ıstanbuldan melbourne'e ingilizce ogrenme bahanesiyle (aslinda ihtiyacim olan bir durumdu, ama buraya gelmek icin arac olarak kullandim) ogrenci vizesiyle yola ciktim. genel dil egitimi veren city'de bir okula basladim ıntermediate seviyesinde (aslinda beklentim elementary yada pre-ıntermediate idi, baslarda bayagi bir zor oldu hic ingilizce anlatim olarak egitim almamistim).

    egitim hayati; bizim parayla 2.55 civari bir donusum oldugu icin pahali. ornekle 6 aylik ingilizce egitimi haftada 24 saat olarak 7500aud vermistik ki bu yilbasindan sonra artti. 2 yillik master egitimi ortalama 60.000aud. bunlar sadece okullarin parasi onun disinda yapmaniz zorunlu olan bir saglik sigortasi var. tabi mecburi ozel saglik sigortalarini kullandigin icin cok uygun diyemem 7 ayligi 350aud idi.

    bu sure icerisinde calisma hakkiniz var ogrenci vizesinde haftalik 20 saat (master yapanlarin calisma sinirlari yok diye biliyorum, tabi 40saati gecince buranin vatandasi gibi 40 saat uzerine daha fazla vergi veriyorsun). elden alirsin parayi devlet gormez (tabi illegal ama sikayet olmadigi surece cok fark edilmiyor cunku vatandaslari da yapiyor bunu) o zaman istedigin kadar calis.

    bulabileceginiz isler konusunda arkadasalar cok guzel isler yapamayabilirsiniz ama bunda utanilacak birsey yok buranin vatandasi degilsiniz. ulkesinde doktor olupta buraya gelen adam tuvalet bile temizliyor, hayat mucadelesi.

    avustralya insani; rahat kafada, yardim sever, eglenmeyi cok iyi bilen, hayatta farkli hedefleri olan insanlar olarak goruyorum. marka takintilari yok. ınsanlar bana ne der gibi buyuk stresler altina girmez. rahatliklari onemlidir (kis ayinda ise terlikle gider gelir, cok luks bir yere pacoz bir halde girer umrunda olmaz cunku insanlara ayrimcilik yapmak hoslarina gitmeyen bir davranistir). yani genel olarak senin paranin, mevkinin, kilonun-boyunun bir onemi yok burada.

    yardim severler. ıngilizcenin iyi olmadigini anladigi an seni itip kalkmaz, he belli bir yerden sonra sikilabilir (hakki adamin) ama yinede el uzatmaktan asla cekinmezler. kendine guveni, guclu kisilik olusturmayi cocuk yasta basliyorlar. ornek olarak cocuklariyla magaza bir urun alirken cocuguna sorar, alabilecekleri arasindan hangisini tercih edersin diye.

    18 oldumu cogu birey calismaya bir sekilde baslar. calisip ayaklarinin uzerinde durmayi ogrenir. yeri gelir arkadaslariyla eve cikar, yeri gelir ailesiyle yasayip, calisip para biriktirip tatile gider yada kendine araba vs. alir. okurken calisir ve bundan gram dahi gucenmezler ki bence sorumluluk alip aile kurmayi bizden daha iyi ogreniyorlar. tabi cok farkli aile kurallari oldugu icin bosanma-evlenme olayini daha cok gorursunuz.

    avustralya hayati; abi bizim icin pahali. onlar icinde pahali ama kazanc gucleri oldugu icin harcadigi para istedigi seylere gidiyor. turkiyeden gelen adam icin uygun diyemem. soyle ki eger buraya gelip ailenizden yardim almadan yasamaya calisacaksaniz hic kolay degil.

    basta iyi isler bulamayacaksin buyuk ihtimalle, saati ortalama 15aud ye falan calisacaksin. baristaligin varsa, ingilizcen iyiyse ortalama bir kafede is bulma sansin var yok degil. ama oteki turlu buyuk ihtimalle kebabci (donerci) yada gozlemeci de falan is bulacaksin. sahibi turk-arap vs. biri olacak ve cok keyifli mesai saatin olmayacak. onunla birlikte ingilizcende cok gelismeyecek. ama dil ogrenmeye geliyorsan garsonluk isi bence bir sureligine yardimci olacak bir is (bana oldu acikcasi). tavsiye isterseniz turkiyede kahve yapmayi ogrenip gelin en azindan baslangic icin guzel bir adim olur :)

    onlarin hayatlarinda cuma gecesi cumartesi gunu eglence vaktidir. cikar bir pub, bar, club' a gider ve eglenirler. pazar gunu ise gidenler disari gec saate kadar kalmaz. ogrenci icin fark etmez sabahlara kadar.

    biraz kirlidirler abi. sokakta elinde topuklu yalin ayak gezen kizlar gorebilirsin (eee biliriz ki bizim kizlarimiz gururludur o ayakkabi giyildiyse eve kadar cikarmak yok). eve ayakkabiyla girme zihniyetleri var ama biz evimize geldiklerinde rica ediyoruz cikariyorlar.

    bayanlar erkeklere gore daha caliskanlar, daha aktifler. bu birazda onlari daha guclu yapiyor haliyle. yalniz yasayan bir cok bekar bayan var. zaten kadin haklari cok fazla bu ulkede. turkiyede su son zamanda gordugum kadinlara siddetlerin en ufagini burada yapmak yurek ister.

    kurallar en cok hosuma giden durum ki hayati daha keyif alir bir hale getiriyor. trafikte ufakta olsa maganda gorebilirsiniz buyuk ihtimalle turk-arap-lubnanli-asyali yada hintli kisaca orta dogu ve asyalilar hic ediyor. genel anlamda herseyin cezasi var ve fiyatlarda hosa gitmeyecek sekilde ki seni yapmaktan alikoyuyor. patara kutere bir hayat olmadigi icin seviyorum. bir sistem var kisaca. he eksikleri var mi? tabiki de var.

    tip konusunda iyi degiller. turkiye bu konuda bir cok adim onde. abime 2 kere farkli durumdan farkli teshis koydular ve bu sure boyunca uyguladigi tedavi de ise yaramadi ve sonunda turkiye' ye gitti suan. bankacilikta bana gore gunumuzun gerisindeler. bizim ulkedeki kalitleli adamlari buraya getirsek her subeye gozu kapali mudur olur. yer alti kaynaklarindan biri dogalgaz ama isinmak ve lavabo sulari acisindan kullanmiyorlar ve buyuk bir kismini hindistan ve bazi asya ulkelerine satiyorlar. tip ve bankaciligi baz aldiginiz zaman sistemleri var ama tecrubeli ve biraz da cevval degiller. sorun yasayinca biraz avanak gibi oluyorlar. cok akilli bir irk diyemem.

    havasi abi melbourne'e ozel kotu bir havasi var. yaz ayinda bir gun 40 derece ertesi gun 19u gorebilirsiniz. sabah gunesli oglen yagmurlu aksam serin bir hava gorebilirsiniz. ama sokaklarinda yagmuru camuru ayaginizi kirletmez. diger sehirlerde bulunma firsatim olmadi pek.

    dogal guzellikleri var. bol bol park bahce yesillik gorebilirsin. turistik anlamda ziyaret edilecek bir cok guzel yeri var. belki gitmekle bitmeyebilir. ama bulunduklarima nazaran gercekten gorulmeye deger yerleri var. sokak hayvani gibi birsey daha gormedim. ınsanlar hayvanseverler ve hayvaniniz varsa onunda kimligi var. yani buradan da anlarsiniz insanlar icin canli olan herseyin ne kadar onemli oldugu. koala gormedim ama bir kac park ve bahcede kanguru gordum. yabaniler tabi 10-15m kadar yaklasip izledim. tatli ve keyifli canlilar.

    ulasimi insanlar %70 gibi bir oranla kisiye ozel arabalariyla sagliyorlar. ıkinci el cok uygun ama problemsiz diyemem. onun disinda city icerisinde tramvay var cbd icerisinde ucretsiz. tren var bircok yere gidiyor, sehirler arasi gideni mevcut. otobus var ama daha denemedim diyebiliirim. ulasimda kullandiklari myki kart diye birsey var. yani tram, tren ve otobuslerde gecen kart. cok uygun diyemem, hatta citye bagli bazi uzak semtlere giderken pahali olabiliyor. bundan dolayi da 1 evde her bireye 1 araba dusuyor diyebilirim. ama eger city icerisinde yasiyorsan park buyuk sikinti. city icerisinden en avantajlisi motor. motor demisken chopper tayfa var ki bir cogu sinir bozucular. bir egzost mevcut cogunda ve bunun sesini 22.katta ki apartman dairesinden rahatsiz olacak sekilde duyabiliyorsunuz. modifiye bayagi yaygin ama uzucu olan kismi hiz siniri ulke genelinde max 110. o da tabi sehirler arasi otoyol. normal otoyolda 100.

    spor konusunda kendilerine ait olan futbollari var, footy derler, ligin adi afl diye gecer. acikcasi kendileri buna konsatre olmuslardir. maca giderler. kadinli erkekli hemde. bayanlar gercekten ilgililer bu sporla. ben acikcasi izledim, izliyorum da ama bir futbol kadar keyif veren bir spor degil. tenis malumunuz zaten duymayan yoktur. bir kere federer macinda bulundum gercekten yasanmasi gereken bir heyecan. formula var, cok pisman oldugum konuda buna gidememis olmak. cok keyif verici bir semtte (bazen piste girip bisiklet surerim) yapilir yaris. beles tepe bulmaya calistim ama yakindaki evlerde tanidik yoktu :)) rahatca cikip sporunuzu yapabileceginiz sokakta guzel alanlar var. gym bircok yerde var. fiyatlari degisir ortalama bir rakam veremem. ben guzel genis ferah bir yere gidiyordum 2 haftalik 33aud idi. gym'e katilimlari kadin-erkek cok cok iyi ama turkiyede ki zincir olan gymler gibi alanlar beklemeyin.

    genel olarak keyif aldigim bir hayatim var. ınsanlari anlamaya calisiyorum. acik fikirli olup yeni seyleri ogrenmeye cabaliyorum. zaten burada yasayip keyif almak istiyorsaniz bazi seyleri karsilastirmayi birakip bu hayata adapte olmak lazim yoksa sevmeyebilirsiniz. bu demek degil ki kulturunuzu silip bir kenara atin. onu evinin icine girince surdur. ama disarida bu kulture zarar verme cunku sende buraya sonradan geldin burasi senin vatanin degil ve onlar senin hayatina nasil saygi duyup sana kucak acip buraya kabul ediyorsa sende lutfen bu adamin kulturunu ve haklarini kirletme.

    aklima suan icin baska bir durum gelmedi. sorunuz olursa mesaj atarsaniz bu yaziyi editlerim. umarim paragraflar dogru olmustur. ımla da sikinti varsa kusura bakin. dil bilgim muhtesem olmayabilir, elimden geldigince dilimi duzgunce kullanmaya calisiyorum. ama unutmayin hicbir ulke insani gunluk dilde kuralina uygunu konusmaz, yazmaz. bu demek degil ki o dil yok olup gidiyor. bana gore dili yok eden durum dilimize giren yabanci kelimeler. yanlisim varsa lutfen duzeltin. yanlis yolda gitmek ve farkina varmadan devam etmek buyuk kayiptir.

    "burada ogrendigim cok guzel birsey ise acikfikirli olmak."

    edit 2: egitim, okumak buyuk bir olay degil bu insanlar icin ama kisisel gelisim farkli birsey. zengin bir insanin oglu boyaci, yol yapimi iscisi olabiliyor cunku adamlar bunu zanaat olarak goruyor. oku ki adam olasin yada okumazsan surunursun gibi bir mantalite yok cunku surunme gibi bir durum yok. bu durumda adamlar sevdigi isi yapiyor. yani deriz ya okumazsan amele olursun falan onemi yok adam zaten bu isi yapiyorsa sevdigi icin yada para icin yapiyor ki agir fiziksel islerin ucretleri muhendislerden falan bile pahali. gece falan calisiyorsa 2katina bile cikabiliyor. bazi insanlar madenlere gidiyor para kazanip biriktirmek icin. muhendis, doktor, avukat vs... tarzi meslegi olmak istiyorsa uni okuyor yoksa adam uniye verecegi parayla kendine is acar. bu arada bildigim kadariyla devlet okulu gibi birsey yok ve universiteyi okuyorsun parayi kredi usuli ise girince borcunu her ay maasindan kesiyorlar ve az bir miktar degil.

    edit3 : boceklerle alakali meraklar var. yilanli bocekli olaylar daha cok kurak bolgelerde var. yanlis bilmiyorsam kitanin ortasi ve kuzey kisimlarinda. guneyi dogu ve bati o konuda guvenilir. melbourne city de acayip bocekler gormeniz cok olasi degil. apartmanlarda o tarz durum neredeyse hic yok. mustakil evlerde yasayan kisilerde ise normal bir oran yani. o bocegin fare goturdugu video buyuk ihtimalle tarim bolgesinin yogun oldugu koylerden biri yada ulkenin kuzeyinde olsa gerek. findik fareleri golden dolayi golun etrafinda mevcut ama lagim faresi buyuklugunde birsey gormedim.

    - - -ailen nasil izin verdi, uzak kalmak zor mu gibi bir soru geldi?

    ben acikcasi ailemin istegiyle ve burada da ailemden bazi kisilerin yillar once buraya geldiginden ve halen yasamakta oldugundan dolayi geldim. cok kolay birsey degil ailenden saatlerce uzakta yasamak. avrupa gibi ha diyince atlayip gelemiyorsun. bir yolculuk en az 19 saat ve ucretide cok uygun denilemez. 7,5 ay kisa bir zaman ama yinede annemi-babami, arkadaslarimi, buyudugum semti, oyun oynadigim-gezdigim yerleri, canim sikilinca sahil kenarinda cektigim nefesi bile ozluyorum. burada dogup buyuyen bir turk olsam 3-4 yilda bir tatile giderdim mutlu ederdi. ben burada yapamayacagimi dusunsem buyuk ihtimalle avrupayi tercih eder olmazsa da ailemle kalirdim buyuk ihtimalle.

    acikcasi bu karari vermek kolay degil. dedigim gibi burada gercekten mutlu hissediyorsaniz bunu goze alin. bu buyuk bir karar. yasayacaklariniz kolay olmayacak. buyuk bir mucadele vermeniz lazim. karsiniza belki kolay bir yol cikar (umarim hakkinizda en hayirlisi olur) ama ona ragmen unutmayin 0'dan hayat kuracaksiniz. kendinizi taniyin ve bunlarin ustesinden gelmek icin yilmayacak biri olarak goruyorsaniz gelip gordugunuzde burada mutlu olduysaniz o zaman adiminizi atin.
  • tanım

    bu hafta itibariyle 457 çalışma vizesine hak kazandığım ülke. vize başvurum 24 nisan tarihinde yapılmıştı, yani hükümetin 457 vizesini kaldırdık şöyle böyle yapıcaz dediklerinden 5 gün sonra. 19 haziran itibariyle abiler sorunsuz sıkıntısız sağlık kontrolü vs bile istemeden vizeyi yabıştırdılar. bu süreçte yaşadıklarımı ve buralara nasil geldiğimi falan anlatıcam şimdi, ihtiyacı olan nasiplensin.

    kısmet be gülüm

    öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı türkiye'de yaşayıp yazılım üzerine kariyer yapan, "nasıl yapsak da yurt dışına kapağı atsak hocu" düşünceleriyle yanıp kavrulan dimağlara yeni bir umut verebilmesi amacıyla kaleme alıyorum. bu meslek dalı dışında insanların anlayamacağı terimler falan kullanırsam şimdiden kusura bakılmaya.

    ben

    şimdi oncelikle çok kısa kendi durumumdan ve avustralya'ya gelmeden önceki halim hakkında özet geçicem ki neymiş ne degilmiş o kısımlar karanlıkta kalmasın. şimdi ben 8 yılda üniversiteyi falan zar zor bitirmiş. bu sırada sağda solda bir sürü birbirinden alakasız işlerde calışmış sonra hasbel kader şansın büyük yardımıyla(valla torpil yok) yazılım işine atlamış bir adamım. 2014'de bu işi yapmaya başladım ve istanbul'da çok güzel yerlerde karın tokluğuna çok güzel şeyler öğrendim. bu laftan sıkılsam da fullstack developer oldum çıktım yani anlıyacağınız. javascript ekseninde bir kariyerim var. agırlıklı olarak node.js yazan ama lead gelip "olm bu sprintte frontend takımının başı cok kalabalık hadi sanada şunu verelim?" dediğinde altından kalkabilecek kadar html css frontend frameworkleri falan filan öğrenmiş biriyim. neyse şimdi ben bunları neden anlattım? çünkü biliyorum türkiye'de böyle benim durumumda olan hatta benden daha iyi bir sürü "lan acaba yapabilir miyiz?" kafasında yazılımcı insan var. dedim ya amacım kendi üzerimden yolumu anlatmak belki başkalarınında işine yarar diye.

    down under ne ola ki?

    şimdi doğruya doğru; "yurt dışında gideyimde developer olayım" dediğim ilk zamanlarda, avustralya pek aklımda olan bir yer değildi. önce evropadaki işlere başvurdum, yani öyle çok aşırılı bir başvurma olmadı ama bulabildiklerime başvurdum bi kaç tanesiyle görüştüm, ve hepsinden iş teklifi alamadan döndüm.
    sonra bi gün kız arkadaşımla elimizdeki opsiyonlara bakarken, "bak hele bu work and holiday nası bişey?" diye bi baktık. yani şimdi uzun uzun anlatmayacam bu work and holidayden birer tane alarak konuyu kapattık.
    plan şu: wah'ı aldık, istanbuldan avustralyada'ki işlere başvuruyoruz, iş ayarlıyoruz, istanbuldan basıp gidiyoruz. sonuç: plan işe yaradı. kısmen.. şimdi öncelikle şu var sen çok çok çok çok özel biri değilsen, istanbul'dan wah vizem var hehooyt recruiterlaar, eyc aaarrlar falan diye bağırdın mıydı, buraya doğru, yani burda pek bi karşılığı yok bunun. yokmuş daha doğrusu. tabi pek bilmeden etmeden ben bu durumu heryerlere bu iş başvurularından yaptım, ve sonuç olarak bi kaç tane görüşme koparmayıda başardım. ama hepsi bu yani adamlar bir noktaya kadar geliyorlar ve sonra en son görüşmeyi avustralya'da yüzyüze yapmak istiyorlar. ne dediğinizi duyar gibiyim yani bu internet çağında nasıl lan böyle bişey yüzyüze? ama bu adamlar benim gördüğüm çoğunluğu en azından biraz böyle antika adamlar, buraya gelince ne olduğunu anlarsınız bu konularda, uzatmıyorum.

    işleee ne olacak bu işleee?

    neyse ağustos soğuğunda güzide şehir melbourne'e indik, daha öncelerden istanbullardan ayarladığım bi kaç görüşmeye girerek jetlaglan harmanladığım code challangelarını falan teslim etmeye çalışıyorum. bok gibi soğuk yüzümüze vuruyor, avustralya'ya mı geldik yanlışlıkla başka yere mi indik belli değil. görüşmeler falan iyi güzel ama ortalarda hala bişey yok. ve sydney'de ayarladığım dolayısıyla görüşmek istediğim bir kaç şirket daha var. haliyle bu durumda şöyle bir şey oldu; "melbournedekiler neyse kararları versinler, biz bi sydney yapak da gelek."

    kingdom of heaven?

    sydney inanılmaz bir şehir bana göre. yani melbourne çok soğuk olduğu için miydi bu tribim? yoksa plajları olmadığı için mi? yada bana ruhsuz geldiğinden mi? hiç bilmiyorum, herneyse sydney'de güzel bir kaç görüşme yapıp şehri, dolaşıp iyicene sevdikten sonra cevapları beklemeye başladık. bu sırada iç sesim melbourne'den kimse geri dönmez umarım aklımı karıştırmaz falan diyor bir yandan. (zaten kimse geri dönmedi)

    karanlık

    her neyse, heryerlerden birer ikişer redler havalarda uçuşurken, "noldu başkan bakabildin mi bizim challange'a? " minvalinde maillerim cevaplanmazken, haliyle umutlar yavaş yavaş sönmeye başlamıştı. yani tabi hala başka işlere bakmıyorum, seviyorum developer olmayı ve doğru dürüst para kazanamasam bile yapmak istiyorum bu işi en kötü cv'mde yurt dışı tecrübesi falan olacak diyorum. ama dönen eden yok o sıralar.

    corc

    şimdi bu sydney, developer açısından bildiğin vaadedilmiş cennet istanbul'a falan kıyasla. nabiyim kardeşim istanbuldan başka bi yer görmedim iş konusunda tabiki onunlan kıyaslıcam. şimdi burdaki developerlar baya deli güzel meetuplar yapıyorlar. buralara gelip insanlarla tanışıyorsun, sürekli yeni şeyler öğreniyorsun iş kovalıyorsun vs. orda işte bi recruiterlan tanıştım; corc. elemanla iki muhabbet ettikten sonra ne bilion ne edion vs "yarın benim ofise gel" dedi, zaten işsiz falan takılıyorum "olur abi dedim."

    cultural fit?

    herneyse herifin ofisine gittim ertesi günü, yine aynı muhabbetler "bak bende şöyle clientlar var, şu şirket var ya on numara şirket ha!, mid level devlere maaşlar 120k dan başlar bizde yıllık okey misin? " orda bi durdurdum adamı, tabi durdurmadımda kendi kendime durduruyorum içimden "taşşak geçiyor.. bugün heralde beni buldu benimle eğleniyor amk " diyorum. herneyse adamla okeyleştik ve dedim ki "kime yolluyorsan yolla cv mi", omuzlarımı silktim "benim için hepsi olur."
    eve döndüm, yaklaşık 1 saat sonra corc beni heyecanlı bi şekilde aradı. "hocu bi tane şirket vardı ya sana anlattığım seninle bugün şimdi görüşmek istiyorlar senin eve uber yolluyorum şimdi, git al o işi, senin kariyerinle tam bir cultural fit"

    enjoy

    araba evin önüne geldi, avustralya'nın en büyük ulusal tv kanalıyla görüşmeye gidiyorum. hayvan gibi heyecan, bir sürü görüşme yaptım avustralya'ya geldiğimden beri, ama bu yakalamaya çalıştığım en büyük balık, ve olayların beklenmedik hızı haliyle bünyede bir heyecan yaratıyor. bu sırada corc'la mesajlaşıyoruz, hiç unutmam "ne olursa olsun keyfini çıkarmaya bak" dedi, o an neden bilmiyorum bu basit ve klasik cümle saçma bi rahatlığa kavuşturdu beni. kısa sürede kafayı toplarlayıp artık önceki görüşmelerde 1388 kere konuştuğum kendimi anlattığım cümleleri aklımdan tekrar geçirmeye başladım. görüşme beklediğimden çok daha rahattı, karşımda görünüşe göre baya iyi developerlardan bir takım oluşturmayı başarmış, ve güzel ürünler çıkaran bir ekibin leadi oturmuş bana neler yaptıklarından/yapacaklarından bahsediyordu. sonra biraz ben konuştum neler yaptığımı anlattım, sonra biraz daha insanı şeyler neden avustralya? darbe girişimi nasıldı?(ben bu görüşmeyi yaparken üzerinden henüz 2 ay geçmişti) falan filan gibi konulardan konuştuk.

    whiteboard

    görüşmeden çıktığımda baya rahatlamıştım, corc'u aradım. "nasıl buldun?" dedi, dedim "valla bence iyi gibi"(delimisin amk adamlar beni işe alsa hiç üşümüyorum efendim diye denize falan atlayacam) "tamam o zaman ben bi konuşayım adamlarla bir sonraki aşamaya geçelim dedi" bir sonraki aşama dediği büyük ihtimal code challange'ıydı, kafam rahattı bir sürüsüne bereket yapmıştım onlardan. hemde bu sefer en rahat kafayla en güzelinden yapıp alacaktım işi. herneyse 20 dk sonra geri döndü pazartesi günü dedi, saat 15.00'de bi görüşme daha yapacaklar, bu sefer diğer devlerle beyaz tahtada sana sorular soracaklar dedi. beyaz tahta biraz sıçış olabilirdi. daha önce istanbul'da çalıştığım şirketlere birilerini alırken kullandıydık, elbette evinde oturup challenge çıkarmaya benzemiyordu daha zordu, bence herkes için daha zordur. herneyse bu avustralya'daki ilk whiteboard deneyimi olacaktı benim için de. haftasonunu çılgınlar gibi js whiteboard sorularıyla çalışarak geçirdim.

    ios developer?

    interview saati gelip çattığında şirketin lobisinde gelip beni almalarını bekliyordum. leadle lobide buluştuk ve yine bir toplantı odasına çıktık. bi tane developer sanmıyorum ki 26 yaşından büyük olsun, beni kapıda karşıladı ve su cümleyi kurdu. "merhaba ismim adam, burada ios developer olarak çalışıyorum, mülakatı birlikte yapıcaz." şaşırmıştım çünkü şimdiye kadar hiç ios developerin bi js developer için işe alım mülakatına girdiğini görmediydim. tabi o sırada bu adamın hem ios hem react-native yazan ve facebook tarafından işe alınmış bir nyc yolcusu olduğunu bilmiyordum. herneyse, şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra, 4 soruluk çok fundamental hani hiç böyle aşırıya kaçmayan hatta çözmesi zevkli sorular sordular. hepsini cevaplayıp herşeyi açıklamam 15 dkyi bulmadı sanırım. sonra lead adam'a döndü "başka bi sorumuz var mı? " dedi, yoktu. insanlarla el sıkışıp huzurla odadan ayrılıp evin yolunu tutarken sanki diyordum, "bu sefer oldu lan".

    hiç üşümüyorum efendim

    adamların karar vermeleri iki haftayı buldu. ben de bu zamanları istanbuldaki arkadaşlarımın kişisel işlerine backend servisleri yazmak, şehri dolaşmak ve başka iş görüşmelerine girmekle geçirdim. 2 hafta sonunda corc'un vasıtasıyla beni işe almak istediklerini belirtip kontratımı yolladılar. plan şuydu wah vizesi gereği bir işverenle en fazla 6 ay çalışabilirdim. 6 ay burada çalışıyorum, ve sonunda eğer iyi bir performans gösterebilirsem 457 vizesine benim için başvuruda bulunuyorlar. on numara. bu arada 6 ay boyunca wah vizesiyle çalışırken paraya para demiyorum çünkü wah vizesinin gelir vergisi oranı yılbaşında %15'e düşürülüyor (speşıl tenks to turnbull).

    ödül

    şimdi gözlerini kısıp taa yazıyı buralara kadar okuyanlara bir ödül hazırladım. belki bu satırları okurken, "amma şanslıymış" yada "tesadüf" falan gibi kelimeleri aklınızdan geçirdiyseniz, tüm bunlara verecek bir cevabımda olsun istedim. hani yazının başında buraya kız arkadaşımla geldiğimi söylemiştim ya. belirtmeyi unutmuşum, kendisi de bir yazılımcıdır ve benim yaşadığıma benzer bir tecrübeyi çok daha pürüzsüz bir şekilde kendisi de yaşadı, ve hatta benden tam 1 ay önce çoktan bir kontrata imzayı basmış ve işine başlamış durumdaydı, süreç onun içinde aynı şekilde işledi ve kendisi adına 457 başvurusu yapıldı. yani kıssadan hisse eğer kariyer anlamında kendinize güvenen artık işi kotardığınızı düşünen bir yazılımcıysanız, ben size burada iki tane daş gibi örnek veriyorum.

    sydjs

    diğer şehirleri çok bilemem, ama gördüğüm kadarıyla özellikle sydney js developerlara adeta acı acına susamış doymak bilmeyen bir canavar gibi. insanlar özellikle buraların yerlileri -tuzu kurular, bu developer yokluğundan dolayı çok basit yazılım kurslarından falan mezun olup daha pek bişey bilmeden çok büyük maaşlar istiyorlar ve gördüğüm kadarıyla çoğu zaman istedikleri gibi işler buluyorlar, hatta beğenmemezlik falan ediyorlar. ben buraya gelmeden sorup soruşturduğum herkes bana "ibicibisin dayıoğluda avustralya'da it okudu ama şimdi woolies'de(avustralya'nın migrosu) çalışıyor" minvalinde cümlelerle döndüler genelde. bu tarz cümleleri sizde duyabilirsiniz pek çok defa, ama bu işi(yazılım) yapanlarında bileceği gibi okulda öğretilenlerle/yapılan-iş geyikleri sektörün içinde olmayanların anlayabileği bişey değil bence, o yüzden çok takmayın derim. benim avustralya maceram ve sydneydeki developer dünyaları gözlemim bu şekilde, işi yapmış etmiş birinden dinlemenizin yararlı olacağını düşündüm. birilerinin işine yaraması dileğiyle.
hesabın var mı? giriş yap