hesabın var mı? giriş yap

  • olaydaki haklı haksız konusuna girmeden bir konuya değinmek istiyorum; neden her konuşmamız "bir kadına karşı böyle konuşulmaz, bir kadın toplumda böyle yapmaz, bir erkek bunu yapmalı" gibi konudan bağımsız, anlamsız yerlere çekiliyor?

    arkadaşlar doğrusu şudur, insanla konuşmanın bir adabı vardır ve bu adap cinsiyetler üstünde bir adaptır.

    kadına bu şekilde davranılır, kadın toplumda bunları yapar, erkek böyle olmalıdır gibi anlamsız muhabbetler insanları konunun dışına iter, dahası bu şekildeki tüm önermeler gereksizdir, toplumdaki "toplumsal cinsiyet" anlayışını, buna göre cinsiyetlere atfedilen saçma rolleri zirveye çıkartır.

  • 90'lar diyenlere hatırlatalım; o yıllarda hiçbir et ve süt ürününün çakması yoktu. kaşar kaşardı, sucuk sucuktu...
    hileli ürünler ve hilekâr insanlarla mücadele vardı. şimdi kıyma diye alıyorsun sakatat artığı çıkıyor. 90'lar girsin size.
    90'lar kalitesindeki sucuk ve salamlar yine lüks. sahtesine razı olduk ama sahteleri de lüks!

    son 20 yılı içeren yıllardır. salam diye kauçuk çiğneyenleri hesaba katmazsak.

  • bildik klişe. ama anaya saygısızlık. ayrımcılık, haksızlık bu.

    ana yemeği yemekten de rahatsızlık duymak lazım bence. ama kimin umrunda, millet hiç utanmadan yumuluyor hazır sofralara, önlerine getirilmiş soyulmuş doğranmış meyve tabaklarına... babasının 1 lirasını yemekten rahatsızlık duyanların, annesinin 1 tencere dolmasını 1 oturuşta yiyip bitirmekten rahatsızlık duymaması büyük haksızlık bence.
    sizi gidi gizli emek sömürücü sinsiler sizi!
    (bkz: anne yemeği yemek)

  • her gün kezban turk kızı, her erkeğin kendini s*keceğini sanan kezban turk kızları gibi ifadelerle başlayan cümleler kurmayı çok seven sevgilim sozluk yazarlarının bu duyarlılığı beni ve muhtemelen tüm
    kezban kardeşkerimi duygulandırmış tavsiyelerdir.

  • 35 bin bence çok acı ama iyimser rakam.
    daha gidilemeyen 10binlerce ev varken ben sayının maalesef 200.000 'in üzerinde olacağını düşünüyorum.
    insanlar kaderleri ile baş başa.
    yazık oldu tüm insanlarımıza.

  • (bkz: dede)

    adam 83 yaşında her sabah 5 km yürüyüş 2 km bu tarz süper serbest stil yüzme üstüne bir kahvaltı ile cila çekip öyle okeye oturuyor ki, roman abramoviç hayattan bu kadar keyif almıyodur.

    yaş oldu 89: artık yürümek bile angarya. yüzmekse çile. ah be abramoviç, etmeseydin bedduanı ne vardı...

    yaş oldu 91: o çok sevdiği denize girerken bir sabah geldi kriz, tekledi kalp. şimdi azraile karşı kulaç vuruyor yoğun bakımda solunum cihazında. azrail biz biliyoruz yüzemezsin, yetişemezsin, o kadar açılamazsın.

    2km açıktan bildiren edit: biz biliyoruz dedemizi. açılamadın azrail efendi! yemedi 2km yüzmek!

    92'den son edit: bir devir kapandı.

  • --- spoiler ---
    açık açık söylediler dizinin konusunu. beğenirsin beğenmezsin ayrı ama durum belli. verildi cevaplar.

    dizinin konusu ve adanın olayı belli; ab-ı hayat.

    ada; ab-ı hayat'ın saklandığı yer.

    tarih boyunca bir çok kişi tarafından aranılan ab-ı hayat, adanın içinde yer alıyor. ab-ı hayat'ın özelliği insanlara sonsuz bir yaşam ve gençlik vermesidir. bu durumda önce jacob'ın sonra richard'ın içtiğini gördüğümüz şaraba benzeyen koyu renkli o sıvı, ab-ı hayat.

    jacob'ın elinde sınırlı miktarda bulunan sıvının kaynağı muhtemelen ışığın merkezindeki yer. kadını ışığa bakarak şöyle söyledi; bütün insanlar bu ışığın peşinde oysa hepsinin içinde biraz var ama kimseye yetmiyor, yaşam ve ölüm orada. bütün insanlık yüzyıllardı ölümsüzlüğün, sonsuz hayatın peşinde ve aslında gerçekten hepimizde biraz olan tek şey bu; hayat. var ama yetmiyor, fazlasını istiyor insanoğlu. bu ab-ı hayatın kaynağı bulunursa bulan insanlar insanlığı bitirir. pek çok inanç sisteminde inanılan şudur; tanrı, yaşam kaynağı, ışık demeti, evren artık hangisini seçerseniz; büyük güç, enerji, ışık, yaşam herkesin, her canlının içinde vardır.

    bizim hikayemizde bu ab-ı hayat bir adanın içine saklanmış duruyor. gelip geçen bulamasın, hiçbir insan sahip olamasın diye. fakat engellenmek istense de bir şekilde insanların yolu oraya düşüyor. bazen bir gemi kazası bazen bir uçak kazası. teknoloji değiştikçe geliş yolları değişiyor. işte bu insanlar adaya geldiği zaman ab-ı hayatı ele geçiremesinler diye bir bekçiye ihtiyaç duyuluyor.

    bu bekçide aranılan şartlar; tercihen adada doğmuş olması, ab-ı hayat içmiş olması, özünde iyi bir insan olması.

    jacob'ın ve isimsiz evladın annelerini öldüren kadın da aslında bir emanetçiden fazlası değil, öldüğü zaman teşekkür ediyor çünkü artık bu döngünün dışına çıkmış yerine vekil atamış durumda. ada artık o'nun ölmesine izin veriyor ve tıpkı richard gibi o da ölmeyi uzun zamandır istiyor.

    jacob'ın ve desmond'ın ortak bir özelliği var. ikisi de tam sebebini bilmedikleri halde adayı korumak için odaklanıyorlar. desmond 108 dakikada bir deli gibi butona basarken dünyayı kurtardığını düşünüyordu. jacob da, ab-ı hayatı saklarken dünyayı kurtardığını düşünüyor. ikisi de haksız sayılmaz.

    özel ve seçilmiş ölü bedenlerin yerini alan black smoke'un bir özelliği var. bedenine girdiği kişinin bazı hareketlerini ve sözlerini yaşatıyor. locke'un bana ne yapmam gerektiğini söyleme civarında bir lafı vardı ve black smoke, locke'un bedenine girdikten sonra bu sözü kullanmaya devam etti. sahil kenarında oturan ve anası isim vermeden öldüğü için isim açısından piç kalan eleman da, annesinin ve kendisinin sözlerini tekrarlıyor. insanlar gelirler yıkarlar...

    bu ab-ı hayat durumu bize, çok zengin insanların hani sayid'in dünyayı dolaşarak vurduğu insanların ve widmore efendinin aslında neyin peşinde olduğunu anlamamızı da sağlıyor. ilana gibi jacob'a bağlılığı ile bilinen insanlar widmore'un karşısında yer alıyorlar çünkü widmore'un o ışığı gördüğünü ve amacının adayı, jacob'ı kurtarmak değil de black smoke olayına girmeden o sıvının, ışığın kaynağına ulaşmak olduğunu biliyorlar. hatırlayın ilana ekibindekiler minibüste söylemişlerdi yanlış taraftasın diye... öyle değil mi ama bir düşünün tarih boyunca gerçekten çok zengin insanlar, krallar ve widmore gibiler yani elde edebilecekleri her şeyi elde eden insanlar neyin peşinde olurlar? ölümsüzlüğün.

    bu arada tamam jacob'ın yerine biri geçiyor ve o görev devrediliyor da arkadaş harbiden salaksınız ha bu kavuk olayı black smoke geleneğinde yok hala uyanamadınız. dumanın özelliği şu; o ışığı korumakla görevli kimseler ölürse onların bedenlerine yerleşebiliyor. deli teyzenin amacı neydi? adayı koruma görevini piçe vermek, aday o'ydu yani. o ölünce bedenine girebildi black smoke tıpkı, locke gibi bir başka seçilmiş aday ölünce bedenine girebildiği gibi.

    adadaki manyetik alanın özelliği falan filan hep aynı çünkü adanın içinde ab-ı hayat var ve bu enerji kaynağı çok güçlü...

    peki ölüler niye dolanıyor?

    hayatın ve ölümün kaynağı olan yerden bahsediyoruz. bilumum inanışa göre ölen ruh, enerji aslına rücuu eder yanı o kaynağa geri döner. o enerji ise bazılarının öldüğü halde işlerinin bitmediğine inanıyor ve içine almıyor. o kimseler serbest salınıma devam ediyor.

    --- spoiler ---