hesabın var mı? giriş yap

  • keskin bir nişancı olmasından ötürü; koçanından koparılmış bir biletin perfore kenarlarının, delik deşik ettiği hedef tahtasına benzetilmesine bağlı olarak, ingilizce'de, "ücretsiz bilet veya geçiş hakkı" anlamına gelen bir eponym'dir.

  • tüm erkek kullanıcıların birleşip, ortak hareket ederek

    profiline kendi fotoğrafını koymayan,

    bio’suna;

    insta: xcaagladagdelennn,
    buraya bakamıyorum ıg: bbuseeliacikk_35,
    420,
    4.20,
    adam gibi adam lazım,
    1.78,
    sıradan değil farklı,
    foto sornayın, kafalar uyuşursa ilerde bakarız,
    only good vibes,
    biyni bışkı bi tırıfındı ılınlır yızmısın,
    sıçmı sıpın mıhıbbit idiciklir sılı kıydırsın,
    merhaba, selam, naber yazacaklar solaa,

    tarzı şeyler yazanları, ne kadar güzel olurlarsa olsunlar kesinlikle sağa kaydırmazlarsa, yaklaşık 1 sene içinde toparlanıp kullanılabilir hâle gelebilecek uygulama.

  • ''steve jobs ile nejat işler'in bir akrabalık ilişkisi var mı yoksa sadece soyad benzerliği mi ?''

    önce 2-3 sn anlamsızca bakmaca, ardından yarılmaca.

  • yurtiçi kargonun adres ve kimlik bilgilerini kaydettiği yetmiyor, bütün çalışanları kafasına göre canı isteyince o bilgilere ulaşabiliyor ama kimse bunun üzerinde durmuyor mu? bu nasıl iş lan?
    siz nasıl bu kadar rahatsınız?

  • gök yeleli bozkurttur beyler. o geceyi hiç unutmam, imkb gibi kaynıyordu sözlük. ulan seçim gecelerinde öyle heyecanlanmamıştım ben. biri telegol serhat gibi belgelerle konuşuyor, diğeri rok gibi haydaaa çekiyor. efsane geceydi beyler.

  • yer: odtu dolmusu-ankara

    minibus soforu : parasini veremeyen uzerini alamayan?
    sanssiz bir hanimefendi (yanindaki solmus amcayi gostererek): sofor bey bu adam parasini vermedi
    ms : o adam benim babam hanfendi
    sbh : ... gak
    yolcular (hep birlikte): ha-ha-ha *

  • elektrik ücretinin bedavadan da öte eksiye düşmesine neden olan faktörler haberde açıklanmış özetle şunu söylüyor;

    teksas elektrik açısından diğer eyaletlerden bağımsız bir sisteme sahip ve elektriğin hangi üreticiden alınacağı maliyetine göre gerçek zamanlı olarak belirleniyor. bu durumda da üretici elindeki imkanlara göre verebileceği en düşük fiyattan veriyor elektriği.

    peki nasıl oluyor da eksi oluyor. yani bir malın maliyeti eksi değerde olamayacağına göre e bir de bunu üreten adam üzerine kar koyacağına göre nasıl eksi fiyatla satış yapılacak.

    bunun cevabı devletin rüzgardan üretilen elektriğe destek olması. haberde belirtilene göre federal hükümet temiz kaynaktan üretilen elektriğe kilovat başına 2.3cent destek oluyor. bu da megavat başına 23 dolar ediyor.

    yani adamlar üretimin çok talebin az olduğu anlarda (çok rüzgarlı geceler) devletten aldıkları desteğin bir kısmını halka verebilecek kadar düşük üretim maliyetlerine erişebiliyorlar.

  • ''allah'a hamdolsun ki bu salgın günlerinde kongremiz lebaleb dolu. ''
    diyen birisinin yaptığı açıklamalardır.

  • öncelikle (bkz: #75505701)

    küresel ısınma mevzusu son zamanlarda öyle büyük alarmlar vermeye başladı ki, karbon emisyonu konusunda ülkeler çoktan harekete geçti. fakat küresel bir hareket hala sağlanamıyor, sebebi ise 'tarihsel sorumluluk', sanırım önce bundan bahsetmemiz gerekecek.

    sanayi devrimi ile zenginleşen ingiltere'nin başı çektiği büyük ülkeler için 'küresel ısınma var, fosil yakıt kullanmayalım' demek elbette çok kolay. zira ekonomisi çoktan gelişmiş ve yatırımları farklılaşmış, sürdürülebilir enerji kaynakları yatırımı almış başını gitmiş, sürdürülebilir ekonomileri çoktan kurulmuş ülkelerden bahsediyoruz. bu ülkeler kalkıp 'gelişmekte olan'ülkelere 'tatlım siz de fosil yakıt tüketmeyin, karbon salmayalım, kardeş kardeş yaşayalım' dedikleri zaman çin gibi, türkiye gibi ülkeler de diyor ki, 'tatlım yalnız şuanki berbat durumun sorumlusu sensin, sen dünyaya karbonu bastın ve bugün bu haldeyiz. fakat geliştin. benim de gelişmem lazım' diyor.

    bence hiç bir yere varmayan, uzlaşmadan uzak, saçma sapan bir görüş olsa da haksızlar diyemeyeceğim.

    hal böyleyken 'hadi bakalım artık karbon salmıyoruz' diyemiyoruz ne yazık ki. fakat ne yapıyoruz? karbon ekonomisi geliştiriyoruz. aslında çok basit iki sistem var, bir tanesi ülkemizde uygulanmamasına karşın prensibine aşina olduğumuz 'vergi' sistemi, diğer ve daha ilginç olanı ise 'karbon borsası'. şimdi her iki sistemi de artılarıyla, eksileriyle, etik tartışmalarıyla biraz gözden geçirelim.

    karbona vergi koyan ilk ülke, 1990 yılında finlandiya oluyor. onu norveç ve isveç 1991 yılında takip ediyor ve akabinde pek çok ülke vergi politikalarıyla karbon salınımının azaltılması için kendi çaplarında önlemler alıyorlar. türkiye çevre politikalarına bakacak olursanız, devlet baba size 'akaryakıttan yüksek vergi alıyoruz ki ülkenin karbon salınımını azaltalım' diyecektir. gülüp geçiniz. neden? zira 'karbon vergisi' ile elde edilen bütçe tamamen fosil yakıt ithalatına gidiyor =) normal şartlar altında, diğer ülkelerin yaptığı gibi, bu vergi kumbarasının yenilenebilir enerji kaynaklarına ya da karbon emisyonunu azaltacak teknoloji yatırımlarına gitmesi gerekirdi. boş bir lakırdı anlayacağınız bizdeki 'akaryakıt vergisi', altı tamamen ekonomik çıkarlara dayanıyor. peki teoride yüksek vergi, az tüketimi getirir tamam, bu sistemde problem ne? problem şu, aslında tüketim, öngörüldüğü kazar azalmıyor. finlandiya'da yüksek vergi ile üretilen bir mamul yerine türkiye'de yüksek karbon salınımı ile üretilmiş bir ürün ithal edilerek yine finlandiya'da tüketiliyor. ne oldu? bu sefer bir de lojistik dolayısıyla daha fazla karbon salmış bir ürün tüketmiş oldun. çok tatlı. ülkenin bana göre en vizyonlu iş adamlarından biri olan cem boyner'in bu konuya şahane bir önerisi vardı, her ürünün karbon ayak izini hesaplamak ve satışı sırasında etiketlemek. nasıl ki çikolata aldığınızda arkasında şeker gramajı varsa, bunu da öyle düşünebilirsiniz. bu elbette küresel ısınma bilinci olan kişilerde işe yarayacaktır. özetle: vergi tek başına yeterli bir sistem olmamakla birlikte tüketim bilinci arttıkça verimliliği artacaktır.

    gelelim karbon piyasasına. bu bir hayli ilginç bir konu bana sorarsanız. karbon piyasası nedir? kısaca şöyle anlatalım. örneğin benim bir fabrikam var ve bana 100 tonluk karbon salınım izni verilmiş. ayşe'nin de bir fabrikası var ve ona 300 ton karbon salınım hakkı verilmiş. ben yıl sonunda bakıyorum ki aslında 80 ton karbon salmışım, 20 tonluk karbon hakkım kalmış. ayşe'ye ise 300 ton karbon yetmemiş bile. ayşe bana diyor ki, malmocuğum, sen bana o 20 tonluk hakkını satsana? ben de diyorum ki, tabi yahu, zaten o 20 ton benim 'üretim fazlam' (bu şekilde kabul ediliyor), bari sana satıp para kazanayım.

    ve satıyorum.

    ne oluyor? doğaya 400 tonluk karbon salınmış oluyor. yani ben kotamı doldurmayıp karbon salınımımı azaltıyorum aslında üretimimde. ancak bunu azaltamayan biri gelip benden karbon salınım hakkı alarak kendi sınırlarını aşıyor ve günün sonunda atmosfere salınan karbonda bir değişiklik olmuyor. üstelik, daha da saçması, günümüzde o kadar çok 'üretim fazlası' karbon salınım hakkı çıkıyor ki ton fiyatları anormal derecede düşük oluyor. örneğin, atmosfere bir metrik ton karbon salmanın maliyeti 20 dolarken (doğaya verdiği zarar baz alındığında ücret bu çıkıyor), piyasadaki karbon salınım fazlası nedeniyle bu ücret karbon borsasında 5 dolarlara kadar düşüyor. saçmalığın farkında mısınız?

    çözüm nedir?

    kotaların kısılması elbette. bunu kime sorsanız söyler, fakat koskoca borsalar nasıl oluyor da bunu düşünemiyor diyebilirsiniz. düşünüyorlar. fakat ne yazık ki radikal kararlar alamıyorlar. karbon metrik tonunun ücretine alt limit koymaktan öteye gidemiyorlar.

    türkiye'de karbon borsası da yok. ismini tahmin edebileceğiniz birkaç büyük holding gönüllü olarak bunu şuan kendi aralarında deniyorlarmış, öte yandan dünya bankasının da türkiye'de karbon borası başlatılabilir mi hedefinde yaptığı bir inceleme varmış. fakat benim ülkeye dair inancım sıfır. nedenini türkiye'nin karbon politikaları nezdinde daha sonraki bir entryimde açıklayacağım.

    kahvenizi, kırmızı etinizi, avokadonuzu filan azaltın, şu kaloriferlerinizi de az kısın arkadaşlar be. valla bak.