hesabın var mı? giriş yap

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • nerede ne kampanya var her türlü detayı bilirler.
    şaibe yaşadığınız her türlü pıramasyon vesair olay hakkında mutlaka bir fikre sahip olan, beleşçilik üzerine değerli bilgileri paylaşan kimselerdir.

  • ''bizim heyecanımızı ve kararlılığımızı durduramayacaksınız'' nedir yahu? parti başkanı üslubu resmen komedi. talimatla oraya geldiğini şu cümleden bile anlayabilirsiniz.

  • zamanında, "kullanıcı dostu* tasarım" nedir, verimlilik nedir bilmeyen bir adam tarafından tasarlanmış, daha sonra da değiştirmek kimsenin aklına gelmemiş ya da gelmiş de kimsenin işine gelmemiş tasarımlara verilen -en azından benim az önce verdiğim- addır bu. örnek vermek gerekirse:

    makarna poşeti: yahu kardeşim yırtarak açmaya çalışırsın açılmaz. sinir olursun, zorlarsın. birden yarıya kadar yırtılır poşet; her yer makarna olur. bir kısmını zorla tencereye dökersin, kalanıyla ve yırtık bir torbayla baş başa kalırsın. atsan atılmaz satsan satılmaz.

    selobant: bir gün biri çıkar da çocukluğunun "en zor dönemi neydi" diye sorarsa, selobandın ucunu bulmaya çalıştığım o elim anlar gelir ilk olarak aklıma. bazı tasarımcı denyolar işi o kadar abartmıştır ki ucunu bulsan bile bandı ordan sökemezsin. bazen de tam ucunu buldum derken tutup çektiğinde bant tam ortadan enlemesine yaryılır ve yarı kalınlıkta bir bant çıkar. şimdi bir değil birçok kayıp uç vardır elinde. her şey daha karmaşıktır.

    mayonez kavanozu: dünyanın stresli işi, dibinde azıcık kalmış bir mayonez kavanozundan çay kaşığıyla, eline mayonez bulaştırmadan kalan mayonezi sıyırmaya çalışmak değil de nedir?

    ortalı defter: ilk sayfalara yazmaya başlamakla eş zamanlı başlar kabus. eğer defter tek ortalı ve kalınca bir defterse satırın sonuna gelince elinizdeki kalem pıt diye giriverir altı boş kağıda. girmese de yazı bozulur eğri büğrü olur. ortalara ulaştıkça her iki taraftaki sayfalar bombelenir. gün ortasındaki kabustur. off.

    meyve suyu kutusu: yeni çıkan ve güya modern tasarımlı olan bu kutuların kapakları çevirerek açılır ve hatta açılırken içindeki koruma bandını da açar. buraya kadar her şey güzeldir. ama eğer bardağa koymaya kalkarsanız güzel başlayan maceranız hiç de hoş olmayan bir şekilde devam eder. bu kutulardan ilk bardağı yere dökmeden doldurabilene tetrapak tarafından fenerbahçeli rambo'nun çaldığı avrasya maratonu kupasının verileceği efsanesi dolaşır market rafları arasında. kutuların üzerinde "açmadan önce çalkalayınız" yazması ama içinde hava olmayan kutuyu çalkalamaya kalkınca oluşan sessizlik dünyanın en hüzünlü sessizliğidir. kutunun dibinde kalan ve asla sahip olamayacağınız o bir yudum meyve suyu da ayrılıkların en acısını yaşatır insana*.

  • "şayet yumurta dış bir güçle kırılırsa yaşam sona erer. içerideki güç ile kırılırsa yaşam başlar. büyük şeyler her zaman içeriden başlar."

  • katarlı müslüman genç kardeşlerimize sağladığımız imkanlardan biridir. gelip tıp okusunlar sonra bizi tedavi etsinler. evet yapsınlar bunu. benim oğlum 1 yıldır yarın gireceği sınava hazırlanırken, onlar gelsin sınavsız doktor olsunlar. 3-5 swap karşılığında ayarlarız bir şeyler.
    iki elimiz iki cihanda yakanızda olacak.

    ayrıca protokolde katarlı misafir personel ve yakınları ile katarlı öğrencilerin mümkün olan hallerde askeri hava/kara ulaşım araçlarından ücretsiz istifade edebilecek. askeri orduevi ve misafirhanelerden de yararlanabilecekler.

    kaynak

    edit:ekleme

    edit2: birçok arkadaştan mesaj alıyorum. çocuğumun sınava girmesine inanmayandan tut cahilce muhalefet yaptığımı düşünene kadar. biz zaten çocuğumuz için stres içindeyiz ekmek aslanın midesinde. bu işlemin normal her ülke için uygulandığını söyleyenler var, az empati yapın bu haberi okuyunca ne hissedersiniz. daha önce bu ülkeye yapılan birçok imtiyaza rağmen nasıl olumlu düşünelim.

    edit3: diş hekimliği ve eczacılık için de aynı şeylerin olduğunu yazmamı isteyenler var. bu konuda bilgim yok. (sonradan habere eklenmiş)

    edit4: msb açıklama yapmış kaynak

    editson: sevgili gençler, romalılar, ben sabah bir haber gördüm. aynen başlıkta yazdığı gibi. içinde askeri maskeri filan yazmıyordu. aynen okuduğum gibi anladım. bana okuduğunu anlamamışsın demeyin. ben sabah yazanı net anladım ve anlattığım durumdan dolayı sinirlendim. resmi gazeteyi de vakit bulursam okuyacağım. bana düzelt diyorsunuz, ben neyini düzelteyim. öyle yandaş medyaya böyle muhalif gazete.

    *güzel dileklerini yazan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim.

  • güle çınar, enfeksiyon uzmanı doktor. kendisine özür mektubu yazdırılmış. doktorlar hatta sağlıkçılar yetmediği için son sınıf öğrencileri ve emeklileri göreve çağıran italya örneği dururken işini yapmak için canını dişine takan enfeksiyon uzmanının gördüğü muamele bu. şu an baş edilemeyen bir enfeksiyon salgını varken, bir enfeksiyon uzmanı olarak zaman itibariyle dünyanın en değerli en önemli kişilerinden birini minnetle sevip sayıp sahip çıkacakları yerde yaptıkları muameleye bak. öyle çok şey söylenir ki. umarım bu nedenle motivasyonu zarar görmez değerli sağlıkçılarımızın.

  • bir kere arkadaşla starbucks'a gittim. isim soruldu, arkadaş murtaza dedi. bardağın üstüne murtaza yazıldı ve çıkışta güldük.

    sonra bu benim çok hoşuma gitti. kızların tercih ettiği piç erkek var ya, adını murtaza diyen arkadaştı benim için.

    ben de piç olmalıydım, ben de böyle ibnelikler yapmalıydım. starbucks'a gittim tekrar adımı sordu, utanarak sıkılarak mıy mıy bir sesle murtaza dedim. çıkar kimliğini dese bittim ama. starbucks'ta rezil olmayı kaldıramazdım, naif bir insanım ben.

    19 tl murtaza bey dedi eleman. cebimde 20 tl var. kredi kartımı tam çıkartıyordum ki kartın üstünde gerçek ismimin yazdığı geldi aklıma. neyse ya ben nakit vereyim dedim, 20 tl uzattım, 1 tl para üstünü aldım ve ebesinin .mındaki evime yürüyerek gittim.

    piçlik benim neyime lan?

  • atom numaraları 89 ile 103 arasına olan 15 radyoaktif elementten oluşmakla beraber aktinitler ismi serideki ilk element olan aktinyumdan ve esas olarak elementlerin radyoaktivitelerini ima eden yunanca aktis, "ışın" kelimesinden alır.*

  • uğur mumcu'nun gazetesine yakışan duruşta bir açıklama.

    "önce yayın yasağı geldi.

    adliye baskınını, dünya televizyonları gösterdi, bizim televizyonlar veremedi, gazetelerin çoğu da vermeye çekindi. yetmedi.

    başbakan’ın talimatıyla, savcı’nın rehin fotoğrafını kullanan gazeteler cenaze törenine alınmadı.

    yetmedi: fotoğrafı kullanan gazetelere soruşturma açıldı.

    yetmedi; başbakan o fotoğrafı kullanan gazetelere “ahlaksız” dedi. “bundan sonra herkes dikkat edecek” diyerek de yeni baskı yasalarının sinyalini verdi.

    hemen söyleyelim: o da yetmez.

    çağımızda hiçbir haber, başbakan talimatıyla gizlenemez.

    bir gazeteye hangi fotoğrafın basılacağına başbakan karar veremez.

    o karar, gazetecilere aittir. ve demokrasilerde en iyisi, herkesin kendi işini yapmasıdır; kimsenin tehditle, hakaretle medyayı korkutmaya, hedef göstermeye kalkışmamasıdır.

    kendi güvenlik zafiyetini perdelemek için basına yayın yasağı koymak, aynayı taşlamaktır; hiç işe yaramamış bir faşizan tavırdır.

    başbakan basını ahlaksızlıkla suçlamadan önce, adalet sarayı’ndaki adaletsizliğin, korunaksızlığın, fiyasko operasyonun hesabını vermelidir.

    “patronlarına da söylüyorum” demişler.

    cumhuriyet’in patronu yok.

    bunu patronlarına söylesinler."

    edit: link eklendi.
    http://www.cumhuriyet.com.tr/…uriyet_e_islemez.html