hesabın var mı? giriş yap

  • hayvan gibi sallandık. çalıştığım şirketteki tüm departmanlar sokağa çıktı, yalnız içinde bulunduğum departman ofiste kaldı.

    neden mi?

    çünkü yöneticimiz dışarı çıkanların işten kaytarmak için durumu abarttıklarını söyledi.

    kendisi los angeles'da her gün sallanırmış.

    ölmeyeceğimiz varsa bile kapitalizm yüzünden ölebiliriz.

    edit: https://twitter.com/…tatus/1177248382718545921?s=21

    edit2: bugün 2 ay önce iznini aldığım tatilin dönüşünde, tatile gittiğim için işten çıkarıldım. bu kararı alan ve yukarıda bahsettiğim kişi, protel bilgisayar a.ş’de, pazarlama müdürü olan k.ö’dür.

  • kendisini desteklemesemde 20 yıldır ilk defa dış siyasette tayyip erdoğan’ın doğru karar verdiğini düşünüyorum.özellikle şu sözü “ne ukrayna’dan vazgeçeriz ne rusya’dan”
    abd ve küçük köpeği olan avrupa’ya çifte standart konusunda katılıyorum erdoğan’a.

    birgün erdoğan’la aynı fikirde olabileceğimi hiç düşünmemiştim hayat işte.

    neyse biz kendimize bakalım sonuçta avrupa,abd hepsi sınırımızdaki militanlara yardım ediyorlar.savaş avrupa’da olunca meee amk çocukları sizi.

  • öncelikle başlık konusu ceza yazılan kadın değil. başlık konusu 2:06'da başlıyor. lütfen dikkatli okuyalım.

    esenyurt'ta polis memurları kadına maske takmadığı için cezai işlem uyguluyor. burada bir sorun yok. fakat polis kendisine başka maske takmayan vatandaşların da olduğunu belirtip itiraz eden başka bir kişiye keyfi olarak sosyal mesafeye uymadığı için cezai işlem uyguluyor.

    2:06'da başka maske takmayan insanlar olduğunu belirten vatandaşa, sırf polise karşı çıktığı için polis memuru sosyal mesafeye uymuyorsun diyerek (3bin 150 tl) cezai işlem uyguluyor. ceza yazma amacını da ''bize müdahale ediyorsun'' diyerek belirtiyor.

    vatandaş sesini çıkarmasa, arkadaşıyla yakın oturması hiç bir sorun teşkil etmeyecekti. görüntülerde aynı şekilde görevli polislerin zaman zaman yan yana durdukları sosyal mesafeye uymadıkları görülmekte.

    şimdi soruyorum.. polislerin kendisini uyaran vatandaşlara bu şekilde keyfi ceza yazıp sindirme çalışması ne zaman son bulacaktır? bugün bu vatandaşa yarın sana bana...

    vatandaşa sosyal mesafeden ceza yazan polisler aynı şekilde kendilerine de sosyal mesafeye uymadıkları için ceza yazmışlar mıdır?

  • kazanılmış tat (acquired taste), başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar yedikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız bir yiyecekle ilgili hoş olmayan bir deneyim hissetmediğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek bir tat 'kazanmamıza' yardımcı olur.

    kazanılmış tat, öğrenme yoluyla geliştirilen bir tat tercihidir, dolayısıyla bilim adamları buna koşullu tat tercihi (conditioned taste preference) adını vermektedir. bu öğrenme ancak tekrarlanan maruz kalma yoluyla gerçekleşebilir. (bkz: maruz kalma etkisi) örneğin, kahveye karşı kazanılmış bir zevke sahip olan insanlar, başlangıçta acı tadından hoşlanmamalarına rağmen, kahveyi tekrar tekrar içerek bu tadı geliştirirler. kuşkonmaz, alkol, istiridye ve hatta kimchi gibi fermente gıdalar benzeri çok çeşitli yiyecekler yalnızca öğrenme yoluyla lezzetli hale gelir.

    doğamız gereği tadı acı olan yiyeceklerden nefret eder, tatlı olanları tercih ederiz. beynimiz bu şekilde tepki verecek şekilde programlanmıştır çünkü acı olan yiyeceklerin bizim için toksik olma ihtimali daha yüksektir. öte yandan tatlı yiyecekler çoğunlukla enerji içerir. bu nedenle, bebeklerin bile tatlı yiyecekleri tercih ettiği ve acı yiyeceklerden hoşlanmadığı gösterilmiştir, bu da bu tercihlerin doğumda belirlendiğini gösterir. ancak bu davranış, tıpkı pavlov'un köpeği gibi koşullandırma yoluyla değiştirilebilir.

    kahve gibi acı yiyeceklerden (koşulsuz uyaran/unconditioned stimulus – us) kaçınma veya kaçınma, koşulsuz tepkidir (unconditioned response - ur) veya doğuştan gelen davranışımızdır.

    acı yiyecek veya içecek tekrar tekrar sunulduğunda, tüketildikten sonra bağırsaklarda kötü bir his yaratmadığını ve dolayısıyla toksik olmadığını fark etmeye başlarız. ayrıca kahve içmenin uyarıcı etkileri gibi başka faydalar da yaşarız. bu etkiyi ödüllendirici bulursak beyin tepkimizi günceller. bu nedenle bir dahaki sefere kahve içtiğimizde onu itici bulmayız veya kaçınmayız. hatta tecrübeyle kahve ararız çünkü uyarıcı etkisi ilk acı tadından daha ağır basar. kahveye yönelik bu tercihe koşullu tepki (conditioned response - cr) adı verilir ve kahve artık bizim için koşullu bir uyarıcıdır (conditioned stimulus - cs). başlangıçta hoş olmayan bir tadı, tercih edilen bir tada değiştirme olgusuna, koşullu tat tercihi (conditioned taste preference - ctp) adı verilir.

    bu kazanılan tatların ağzımızda hissettiği tadın aynı kaldığını unutmamak önemlidir; yani kahvenin tadı her zaman ağzımıza acı gelir. beyin yalnızca 'haz değerini' veya tüketiminin yarattığı hazzı tekrar tekrar maruz kalmayla günceller.

    koşullu tercih, belirli bir yiyeceği/tadı maruz kalmayla birlikte tercih etmeye başladığımız davranışımızın değişmesi durumudur. ancak “tad almanın öğrenilmesi” bazı yiyeceklerden kaçınmamıza da neden olabiliyor. bu, insanların kötü bir deneyim yaşadıkları yiyeceklerden nefret ettiği durumlarda oldukça yaygındır. kötü bir mide enfeksiyonuna neden olan bir restoranda şık bir akşam yemeğinde istiridye yediğinizi hayal edin. bir dahaki sefere istiridye gördüğünüzde mide bulantısı bile hissedebilirsiniz.

    kötü sonuçlar nedeniyle başlangıçta lezzetli bir yiyecekten kaçınmayı öğrendiğimiz bu tür bir koşullanmaya, koşullu tattan kaçınma (conditioned taste aversion - cta) adı verilir.

    bu öğrenme hayatta kalmamız için önemlidir çünkü rahatsızlığa veya hastalığa neden olan yiyeceklerden bir dahaki sefere kaçınmayı öğrenebiliriz.

    hem kaçınma hem de tat tercihi durumunda, yiyeceğe verilen ilk tepkinin maruz kalmayla birlikte değiştiğini gördük. bu nasıl oluyor?

    ağzımızdaki tat tomurcukları, tat ile ilgili bilgileri fasiyal ve glossofaringeal sinirlere taşır. bu sinirler bilgiyi, beynin insula içinde yer alan tat alma merkezine aktarma merkezi görevi gören talamusa iletir.

    talamus ve insular korteks, korkuyu düzenleyen amigdala, ventral tegmental alan ve nükleus accumbens gibi beynin ödül temelli (dopaminerjik) yollarının yanı sıra beslenme davranışını etkileyen hipotalamus gibi birçok bölgeyle etkileşime girer. kazanılmış tat, beynin tat alma merkeziyle etkileşime giren bu ödül ve korku hafızası yollarındaki sinyallemeyi değiştirerek öğrenilir. böylece, bir yiyeceğin “zevk” değeri, onunla ilgili kötü ya da iyi deneyimlerimize bağlı olarak değiştirilebilir ve ona verdiğimiz yanıt, beynimiz tarafından, bir dahaki sefere o yiyecekle karşılaştığımızda onu tercih edecek ya da ondan kaçınacak şekilde güncellenebilir.

    kazanılmış tat, başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar tükettikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız yiyeceklerden dolayı hiçbir hoş olmayan yan etki yaşamadığımızda, bunun yerine beklenmedik bir ödül hissi hissettiğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek ona olan nefretimizi azaltır. bunun nedeni, beynin ödül ve öğrenmeyle ilgili bilgileri kontrol eden bölümlerinin, beynin tat merkeziyle etkileşime girmesidir.

    insanlar her yaşta zevk alabilirler ve bu tercihlerin ne zaman değişme eğiliminde olduğu konusunda çok fazla araştırma yapılmamıştır. en azından anekdotsal olarak ergenlik kritik bir dönem gibi görünüyor. yaşamın bu noktasında insanlar akran etkisine karşı çok hassastır ve bu da edinilen zevki yönlendiren en büyük faktörlerden biri olabilir. sevdiğiniz insanlar bir lezzetten hoşlanıyorsa, bu sizin de onu sevmenize neden olur. akranlarınız bunu yapıyorsa bu çok önemlidir. hollywood'dakiler gibi kahramanlar bunu yaparsa, bu sizin de hoşunuza gider. her zaman değil ama genelde böyle oluyor.

    bu mekanizma hayatta kalmamızın merkezinde yer alır çünkü bize zararlı yiyeceklerden kaçınmamıza ve faydalı veya besleyici bulduklarımızı tüketmemize yardımcı olur. bu mekanizma sayesinde, doğal acı tadı olmasına rağmen sabah kahvenizin tadını çıkarabilir ve o heyecanı duyabilirsiniz. siz ya da yakınınız ilk başlarda bir yiyeceği sevmemiş olabilirsiniz ama önemli olan onu tekrar denemeye cesaret etmektir.

    kaynak:
    https://www.scienceabc.com/…-hated-it-as-a-kid.html
    https://www.mentalfloss.com/…w-do-you-acquire-taste

  • 90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?

    edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp

  • dini duygularından ötürü bu gerçeği göremeyen milyonlarca insanımıza bazı tarihi gerçekleri hatırlatmak istiyorum.

    1) birinci dünya savaşında ingiltere ile beraber çok sayıda türk askerini katlettiler. içimizdeki araplaşmış türkler bu gerçeği nedense göremiyor!

    2) benim bile çocukken beğendiğim bir lider olan yasser arafat geçmişte rumları destekleyen açıklamalarda bulunmuş. hatta işbirlikleri hala devam etmektedir
    rum-filistin dayanışması

    3) yetmedi mi ?eğer sempatiniz hala bu insanların müslüman olmasına ise size hem müslüman hemde türk olup çok daha orantısız bir düşmanla savaşan uygur türkleri meselesinde bakın mazlum filistinli kardeşlerimiz nasıl bir tavır takınmış: adamın gol diyor

    4)peki sizce türkiye ermenistan sorunlarında bu adamlar kimin tarafında yer aldı dersiniz? filistin ermeni soykırımını tanıyor

    adamlar türk düşmanıyız diye bir asırdır bağırıyor. daha ne yapması lazım?
    bunlara üzülenlere söylenebilecek çok güzel bir laf var ama şu anda söylemek istemiyorum.