ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hem mühendis hem doktor hem de pilot olmak
-
(bkz: catch me if you can)
kafe ve restoranlara 45 dakika sınırı getirilmesi
-
amaç içkiyi azaltmak, meyhaneleri kapatmaya zorlamak. kim 45 dakikada rakı sofrası kuracak? üstü örtülü içki yasağı var memlekette
misvak dergisinin 19 mayıs paylaşımı
-
ilk defa komik bir karikatür yapabilmişler. sırf bundan dolayı kutluyorum. ben güldüm.
volkan konak'ın amerika'ya taşınma kararı alması
-
(bkz: kuzey amerika'nın oğlu)
şehadete yürümek için tereddüt etmezdim
yedi gazetenin aynı gün aynı başlığı atması
-
ülkemin rezaletlerindendir.
http://i.imgur.com/b88huop.png
sonra biz satılmış medya dediğimizde kızıyorlar.
edit: link patlamıştı değiştirdim.
bir edit daha: 7 imiş. http://3.bp.blogspot.com/…n-7-haziran-2013-cuma.jpg
son edit: linkte 7 manşet bir araya getirilmiş imajı değiştirdim.
dünyanın en talihsiz hırsızı
-
90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?
edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp
dünyanın yuvarlak olduğunu müslümanlar buldu
-
hükümetimizin bir bakanının sevindirici açıklaması. en azından dünyanın yuvarlak olduğunu kabullenmiş görünüyorlar.
valles marineris
her gittiği yerden check-in yapan insan
-
maltepe cezaevi'nden yer bildirimi yapanı gördükten sonra sorgulamayı bıraktığım insan türüdür.
yiğit özgür
-
bu adamın her beğendiğim karikatürünü yazmaktan sakınıyorum; ama bazılarını da yazmadan olmuyor. milliyet gazetesinin 23 temmuz günkü ilavesinde yer alan karikatür de pek yarıcı ("yarıcı" diyerek spoiler yaptım):
- maaşım yetmiyor müdür bey...
- ne kadar alıyodun sen?...
- iki buçuk milyar.. ama bahşişlerle bi buçuk oluyo..
- nasıl bahşişlerle bi buçuk oluyo?
- bahşiş bırakmayı çok seviyorum.. bol bol bahşiş bırakıyorum her yere...
- çıkar mısın dışarı...
- olur..
- o masaya bıraktığını da alır mısın?...
- kendine bişeyler alırsın..
rüzgar çetin
-
kendisiyle 2 yıl önce 2-3 kere aynı masada bulunmuştum. o zamanlarda kaç tane arabayı haşat ettiğiyle, istediğimi yaparım kimse birşey diyemez havasıyla konuşuyordu. sonradan sinan çetinin oğlu olduğunu öğrendim ki onu da kendi babasının çalışanların çoğunu minimum maaşla çalıştırdığını gururla anlatarak ve bunun şark kurnazlığı değil ticari zeka olarak gördüğünü söylüyordu.
o zamanlar kendisiyle tanışma sebebim bir arkadaşımla olan muhabbetleriydi. daha sonra arkadaşımla aralarındaki şeyi bitirmişler. sebep ise rüzgar çetinin arabayı manyak gibi kullanması, arkadaşımın korkuyorum, düzgün kullan demesi üzerine kavga etmeleri ve en sonunda kendisine hakaret etmesi olmuş.
haşat ettiği arabalarla, ve babasının insanları az maaşla çalışmaya zorlamasıyla övünen biri için hiç üzülmüyorum açıkçası. keşke hayatını kaybeden polis emniyet kemerini taksaydı da çocuklarını babasız bırakmasaydı. zira bazılarının babaları çok güçlü, onlara birşey olmuyor.
17 ağustos 1999 depremindeki yağmacılar
-
17 ağustos’ta gözümle gördüm, ağzımla durdurmaya çalıştım insanlıktan nasibini almayan bu mahlukları. biz harabeye dönmüş evimizin yanında eşyalarımızı korumaya çalışırken, balkon demirlerinden atlayarak oturma odamıza girmeye çalışan yağmacıya “burası bizim evimiz” demeye çalışıyorduk. komşu apartmanlara gözü dönmüşcesine saldıran hırsızların bazıları “ölen benim halam” dedi, bazıları uzak akraba kılıfına sığındı, bazıları da sözde çok yakın arkadaşının kollarını ve boynunu korumaya (!) kalkıştı.
depremin ikinci gününde star tv’den gelip soru soran muhabire “bu ülke insanları koruyamadı, şimdi ölenlerin eşyalarını da koruyamıyoruz” diye dert yanıp hüngür hüngür ağladığım o günü de dün gibi hatırlıyorum.
vicdan, merhamet, iyi niyet bu ülkenin topraklarına hiç uğramadı biliyor musunuz. hep avutulduk biz. hep aslında iyi olduğumuza, iyi olduklarına inandırıldık.
insan; düşmeyegörsün. içindeki zerre iyi niyet kötülüğe zuhur eder o an. gözlerimle görmeseydim, yine inanmazdım.
(bkz: 17 ağustos 1999/@ayrikotu)