hesabın var mı? giriş yap

  • sana ne yarram isterse mayoyla gezer diye cevaplanabilecek trol tespiti. bakın yüz yıl etkili koymuş atam üretim hala devam ediyor

  • bu kullanımda, manidar kelimesi ile ilişkilendirilen zamanlama tabirinin bir şeylere işaret ettiği, bir şeyleri ima ettiğini görüyoruz. anlam haritası zamanlamanın ardında bir çapanoğlu olduğu gibisinden kıllanmaları da kapsıyor. o bakımdan, söz konusu "zamanlama" niyetimize bağlı olarak ingilizcede farklı sıfatlarla, edatlarla tamlanabilir.

    kastettiğimiz anlama göre elimizin altındaki seçeneklere bir bakalım:

    the timing is...

    suggestive (of something) - şayet söz konusu zamanlama bir şeyler ima ediyorsa,
    significant - bir konuya işaret ediyorsa, yani bir şeyleri "signify" ediyorsa,
    evocative - bazı şeyleri andırıyorsa,
    intriguing - konunun gizemli boyutu vurgulanmak isteniyorsa,
    symptomatic - zamanlama, bazı sıkıntıların ampul gibi baş verdiği bir sivilce olarak görülüyorsa.

    .

    not. başka alternatifler de var. çocuğu gönderip getirtebiliriz depodan.

    .

  • bugün (dün yani artık) ilk avukatlık ücretimi almamla sonuçlanan diyalog türü.
    (aldığım maaş ayrı. o iş kanunu'na dair bi hadise. neyse, farkı anladın sen.)

    büyükçekmece adliyesi, 15.05.2009. saat 12 olmak üzere. hakim çıkmadan ona bi yetişmeye çalışıyoum. bu arada koridorda...

    - afedersiniz, avukat mısınız?
    - evet buyrun?
    - ya benim bi dilekçe yazmam lazım yardımcı olur musunuz?
    - tamam olurum ama acelem var, 5 dk bekle yardım edicem...

    (hakimle konuşulur, kalem'le konuşulur, iş halledilir, yardım isteyen vatandaşa dönülür)

    - ben kefaletle serbest kaldım ama sonra beraat ettim, şimdi o kefaleti geri almak istiyorum, dilekçe yaz dediler ama nasıl yazılır bilmiyorum.

    elinde beraat kararı da vardır, kelime kelime yazdırılır dilekçe. çünkü çocuk gerçekten bilmiyor, tamamen alakasız olayla.
    ne yapması gerektiği anlatılır filan. git hakimden imza al, imza aldıktan sonra git bi de fotokopisini çektir sende dursun vs vs vs...

    - çok teşekkür ederim, allah razı olsun, çok sağol vs vs vs
    - ya yok bişey büyütülecek, önemli değil, sen sağol.
    - açlığın var mı?
    - yok, teşekkür ederim.
    - sana borçlu kaldım ya, yemek ye istersen ben öderim, allah razı olsun.
    - borç yok, allah senden razı olsun.

    ayrılınır, yemeğe çıkılır, yemekten gelinir. bizimki hala adliyede. selamlaştık. 5 dakika geçmeden geldi bu, elinde iki tane yarım litrelik su.

    - birini sana aldım, bari bunu al, ferahlarsın iyi gelir. teşekkür niyetine.
    - ben teşekkür ederim. iyi düşünmüşsün.

    böylelikle, ilk ücretimi de almış oldum yarım litre su olarak.

    babama anlattım bunu, o zemzem suyu gibi şimdi dedi. öyle vallahi.
    damla damla içicem onu, sevdiklerimle paylaşa paylaşa.
    çok mu duygusalım acaba?

  • 4 ile mezun olmanın ne kadar kötü tukaka saçma bir şey olduğunu gösteren bir başlık. arkadaşlar 4 ile mezun olmayın çünkü 2 ile mezun ekşiciler 4 ile mezun olan herkesi her kulvarda ezmiş. 4 ile mezun olan herkes asosyalmiş 2 yapan ekşiciler ise kendilerini çok geliştirmişler. hatta işe alım yapan biri varmış ki o da ekşici o bile 2'yi seçermiş. inanılmaz bir şey gerçekten. şu sözlüğün hâline üzülmemek elde değil.

    bölümden bölüme değişir muhtemelen ve hatta üniversitelere göre de değişir. okuduğunuz okul hiçbir prestij sinyallemiyorsa birinci bitirmek cidden önemli olmayabilir. ama benim gördüğüm kadarıyla türkiye'deki iyi üniversitelerde okuyanların nerede ise başlayacağında ortalama önemli bir yer tutuyor (eğer ekşici degilseniz tabi ki. eksiciyseniz jpmorgan, mckinsey ve amazon 2.0 ortalamanıza rağmen seç bizden birini diye evinize geliyorlar). nerede işe başlayacağınız da bayağı önemli bir etken ilerleyen kariyeriniz için. seneler geçtikçe ortalamanın hiçbir etkisi kalmasa da ilk işe girerken hala soran ve hatta verdiği ilanda ortalama sınırı belirten yerler var. misal siz bilgisayar mühendisliği okudunuz kendinizi çok geliştirdiniz çok geniş bir portföyünüz var. elbette kötü ortalamanın kariyerinize pek etkisi olmaz. çünkü tek faktör ortalama değil. ya da robert mezunu olan yatırım danışmanı babanız, üsküdar amerikan mezunu siz çocuğuna güzel bir yatırım bankacılığı stajı ayarladı. yıllar içinde çok da iyi bir network oluşturdu. stajlarda başkalarının görmeye dahi fırsatı olmadığı çok şey gördünüz, öğrendiniz. ilan dahi açılmayan şirketlere eğitim hayatınız boyunca aileniz sayesinde girdiniz. elbette ki işe alımda çeliktepe cengizhan lisesi + boğaziçi bitirmiş çocuktan önde olursunuz. ancak bunların dışındaki çoğu durumda ortalama önemlidir. en azından belirli bir sınır üstünde tutmak geleceğe dair seçeneklerinizi fazla tutar. ekşici kamil 2.0'la 3 senede ceo olmuş olabilir, ama normal insanların çoğunun kariyeri bu şekilde seyretmez.

    velhasılkelam 4.0 olmak zorunda olmasa da 2.0 gibi tamamen verilen görevleri ucu ucuna yaptığını ima eden bir ortalama ile iyi bir üniversiteden mezun birisi büyük fırsatlar piç etmiş olacaktır. sadece sizde olduğunu düşündüğünüz çok spesifik bir skill vs yoksa durum muhtemelen bu şekilde cereyan edecek. okuduğunuz okul çok iyi olsa dahi başınıza gelebilir bu, zira çoğu işveren için yeni mezunları ayırt etmek de gerçekten çok zor (kimsenin hiç deneyimi yok) ve ister istemez ortalama faktörünü kullanmak durumunda kalacaklardır.

    bir de tabi işin yurt dışında akademi gibi bir boyutu var ki orada ortalama nerdeyse her şeydir. benim öyle bir hedefim yok diyip saladabilirsiniz tabi ki. ama 2-3 sene sonra ulan bu akp hiç gitmeyecek heralde diyip keşke bari 3.0'a yakın bir şeyle bitirseydim de sonsuza dek buraya mahkum kalmasaydım diye kafanızı duvardan duvara vurmayın. iyi düşünün.

    burayı okuyan üniversite 1'ler var kesin. salmaya da çok hazırlar. çok merak ediyorlarsa ve ben dahil kimseye tam inanamıyorlarsa açsınlar linkedın'i. güzel okullarda bölümü iyi ortalama ile bitirenler hangi şirketlerde ve hatta hangi ülkelerde neler yapıyor baksınlar. bir de aynı okulun aynı bölümünden mezun ama not ortalaması yazmayan arkadaşları nerelerde baksınlar. karar sizin.

  • muhteşem yüzyıl başlığında, bire bir hatırlamamakla birlikte, şu mealde bir entry vardı:

    “şehzade mustafa halk tarafından o kadar seviliyordu ve vefatı halk arasında öyle üzüntüye sebep olmuştu ki, tüm yurtta uzun yıllar aileler çocuklarına mustafa ismini vermeye devam ettiler. ve bir gün o mustafalardan biri, selanikli yetim mustafa, tüm osmanlı hanedanından şehzade mustafanın ahını soracaktı”.

    filmde ali rıza efendi’yi mehmet günsür’ün canlandırdığını görünce aklıma bu entry geldi.

    tanım: yetim mustafa’nın, şehzade mustafa’nın ahını sorma ve şanlı türk milletine ata olma sürecini anlatan film.

  • birçok avrupa ülkesindeki gibi insanların namuslu oldukları varsayımından hereketle dizayn edilmiş sistemler. hırsızlık yapmayı, vergi kaçırmayı, kul hakkı yemeyi adet edinmiş ucubeler turnikelerden atlarken kendilerini çok zeki zannetseler de bu hareketler elin avrupalısının türklerin ne kadar düşkün ve gurursuz olduğuna kanaat getirmesinden başka bir boka yaramıyor.

  • modernlik kendisini, yalnızca çizgisel bir zaman anlayışında değil, bir yandan da bu zamanı oluşturma – yani tarih yazıyor olma – iradesinde tanımlar. calinescu’ya göre, modernliğin özü bu ilerleme fikri ile açıklanabilir. bir burjuva ideali olan ilerleme fikri, yoğun bir pragmatism ve soyut bir özgürlük anlayışı ile beslenen bir “başarı ve eylem kültü” yaratmıştır. köklerini akılcılık ve hümanizmde bulan modernleşme ideali, insanlığın özünde “iyi”yi arzuladığını ve bu nedenle, sonunda herkesin eşit olacağı bir duruma doğru yavaş yavaş ilerlemekte olduğunu varsayar. modernliğin totaliter etkisi de işte tam burada gizlidir: eşitlik arayışı ile yola çıkan ilerleme fikri, özgürlüğü ve çeşitliliği göz ardı ettiği ölçüde, eşitlikten ziyade bunaltıcı bir tektiplilik üretir hale gelmiştir.

    bundandır ki, modernleşme projesinin en temel sorunu, daha iyi ya da daha adil bir dünyayı yaratacak yegane araç olduğu düşünülen akılcılığın kendisinin, farklılıklara tahammülü olmayan totaliter bir güç olarak karşımıza çıkmasıdır.