hesabın var mı? giriş yap

  • bana göre koç'un her zaman sabancıdan her anlamda üstün olduğu karşılaştırmadır.

    koç ailesinden kimseyi televoleci magazin basınında görmezsiniz ama hacı sabancı'yı sürekli kendinden uzun mankenlerle basında görürsünüz.

    koç ailesi kurnazlıkla anılmaz ama "cin ali" lakaplı pegasus patronu ali sabancı sürekli hinliklerle ve cinliklerle anılır.

    siyasi konularda sabancı hep susar, görüş bildirmekten kaçar ama gezi olaylarında oteli açıp gazdan kaçan göstericilere merhamet eden koç'tur, otokratik yönetime rağmen cesurca duruşunu koruyan koç'tur,

    zaten borsada işlem gören koç ve sabancı hisselerini kıyaslamak bile iki grup arasındaki farkları net bir şekilde anlamak için yeterlidir.

    sonuç olarak isimlerini duyunca bende oluşan çağrışımlar şunlar:

    koc: kalite, elit, güven, eğitimli, cesur, adil
    sabancı: zengin, avam, kurnaz, pragmatik,

  • ingilizceyi bir noktaya kadar öğrendiniz. tenseleri biliyosunuz, modalları biliyosunuz, çok geniş vocabulary'niz var ama akıcı olarak konuşamıyor musunuz ? öyleyse bağlaçları (conjunctions) öğrenin ve bunu konuşmanıza yerleştirmeye çalışın. bunu size pek çok ingilizce öğretmeni söylemeyebilir.

    maalesef öğrenim süreci boyunca bize öğretilen bağlaçlar and, or, but, for, because, yet, so... bunlardan öteye pek gidemiyor. bağlaçlar ingilizcenin en önemli konularından birisidir. binlerce bağlaç vardır ve bağlaçları bilmeden akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. bir cümle söyler durur bekler diğer cümleyi söylersiniz. ingilizceyi geçtim kendi anadiliniz olan türkçede bile bağlaçları kullanmadan akıcı konuşabilmeniz mümkün değildir. (son cümlede bile bağlaç vardı (bkz: unless) hatta bile derken bile bağlaç kullandım. (bkz: bile) (bkz: even) hatta da bir bağlaçtır. (bkz: hatta) (bkz: moreover)

    ingilizce konuşurken çok ihtiyaç duyduğumuz ama bilmediğimiz için cümleyi bitirmek zorunda kaldığımız bağlaçlardan birkaç tanesini yazayım. eminim bunları gördüğünüzde neden öğrenmedim ki diyeceksiniz.

    as if = sanki
    even if = "...sa bile - olsa bile"
    as a result = sonuç olarak
    only if = "yalnızca ....ması durumunda"
    unless = "...madıkça -....medikçe"
    besides = üstelik
    due to = yüzünden "'den dolayı"
    otherwise = aksi takdirde
    providing = "....ması koşuluyla"

    gibi gibi. daha binlercesi vardır. ingilizce öğrenme noktasında tıkandıysanız bağlaçlar konusunu kapsamlı bir şekilde gözden geçirmenizi ve pratiğe aktarmanızı öneririm. bağlaçlara hakim olmadan akıcı konuşmak pek mümkün değildir. adı üstünde bağlaç (bkz: bağlaç) (bkz: bağlamak)

    türkçe konuşmaya çalışan yabancılara dikkat edin birçoğu bağlaçları bilmediği için cümle aralarında takılırlar. ingilizce konuşurken birçoğumuz öyleyiz maalesef.

  • 2001 senesinde okulda yasadışı eylem yapan sol gruba polis müdahale etmek üzereyken araya giren rektörün, "ben izin veriyorum gösteri yapabilirsiniz" demesi üzerine, solcu grubun artık yasal olan bir eylem düzenledikleri için tadının kaçması, 5 dakika içinde bütün grubun dağılması.

  • alttaki yorumlar kahkahaya boğmuştur

    cuneydkulunkcuneydkulunk:
    lan bu toplumun bu eşitlikçi tarafını çok seviyorum. zengini de fakiri de denyo.

    gokhansev1gokhansev1
    kol kola girip beraber ölün bence

  • kızılmaması gereken çiftler.

    genciz, otobüsün en arka sırasına oturan kişilerin karizmatik olduğunu düşündüğümüz ve her fırsatta bu sırayı arkadaşlarımızla beraber işgal ettiğimiz yıllar...daha ses tonumuzu da ayarlayamıyoruz. yaptığımız her espri yüksek ton ve pitch'ten çıkıyor. bazen grupta bir kaç kız oluyor, yüzyüze konuşacak kadar samimi olmadığımız için diğer bir sap arkadaşımıza esprilerimizi baya bi yüksek sesle yapıyoruz ki kız da duysun gülümsesin. hafif bi gülümsesin hemen yavşamaya başlayacağız.

    tabi bu yüksek sesle yaptığımız ve çok komik olduğunu düşündüğümüz esprilerin olgun kişiler tarafından beğenilme olasılığı çok düşük. hadi diyelim beğenilme ihtimali var, yine de adamın tek derdi o olmayabilir. kim bilir kafasında ne fırtınalar kopuyor, nasıl baş ağrısı çekiyor o sıralar. arkasına dönüp hafif bir kızgınlıkla uyarıyor bizi.
    eğer insanlara biraz saygılı bir grupsak sus pus devam ediyoruz yolculuğa, ya da sesimizi kısıyoruz. ama gücünü ergenliğinden alan bir arkadaşımız varsa yanımızda "sanane be, babanın otobüsü mü" diye çemkiriyor belki babası yaşındaki adama. ortam geriliyor.

    işte bazen gücümü ergenliğimden aldığım yıllar aklıma geliyor, bu çemkirmeyi de yaptığımı hatırlıyorum. şimdi utanıyorum. insanların tek derdinin gruptaki kızların dikkatini çekmek olmadığını, çok daha kritik meselelerin insanın kafasını meşgul ettiğini, yolculuğun bunları düşünmek için önemli bir fırsat olduğunu, o yaşlarda yaptığım esprilerin gerçekten de komik olmadığını anlıyorum.

    demem o ki, konuşmadan oturan bu çiftler de yaşayacaklarını yaşamışlar, eleklerini asmışlardır. nezih bi ortamda bir saat oturup beraber kafa dinlemek en önemli ihtiyaçlarından biri olabilir. zamanla onları anlayacak duruma da geliriz belki. yani belki diyorum bak, kesin bir şey demedim.